17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr 10 KÜLTÜR YÜKSEK KALDIRIM Kimi kentler yokuşlu caddeleri, yokuşlu sokaklarıyla ünlüdür. Yedi tepeli İstanbul’da yokuşlardan geçilmez. Her bir tepeye kurulmuş mahallelerde gelenekleriyle, renkleriyle, kedileriyle, iplere gerili çamaşırlarıyla değişik gruplardan insanlar yaşar. Ama, bu yokuşlara gelinceye kadar İstanbul o kadar zengin bir tarihi geçmişle yoğrulmuştur ki; tepeler, yokuşlar düzleşmiş, yokuş olup olmadıkları bile gözlerden kaybolup gitmiştir. Hey gidi koca şehir İstanbul. Şairin dediği gibi, “Ne içindedir zamanın, ne de büsbütün dışındadır”... İstanbul’da yokuş dendiği zaman akla gelen en popüler yerlerden biri, şüphesiz adında da yokuşluğunu belirten “Yüksek Kaldırım’dır”..”Eşek anırtan” türünden Sıkı ve sağlam bir yokuştur. Bu nedenle de, yanı başına dünyanın ilk füniküler tünelinin yapılmasına neden olmuştur. Yüksek Kaldırım, yüzyılın başlarına ait fotoğraflarda da görüldüğü gibi, yaya ve yük taşıyan hayvan trafiğinin yoğun olduğu bir yerdir, günümüzde ise, o eski yoğunluğa kıyasla biraz daha sakin, sessiz bir cadde mekan olup çıkmıştır. Son 50 yıldan bu yana, eski gerçek adı Yüksek Kaldırım unutulup gitmiş, yerini İstanbul’un üç büyük Mevlevi tekkesinden biri olan Galata Mevlevihanesi’nin ünlü şeyhi Galip Dede’nin adı almıştır.Günümüz gençleri için Yüksek Kaldırım, müzik aletlerinin, notaların satıldığı İstanbul’un en önemli müzik aletleri çarşısı olmuştur. 50 yaşın üstündeki biz “yaşlı delikanlılar” için ise, burası geçmişte pulcu dükkanlarının bulunduğu cadde olarak bilinir, pulcuların semti olarak anılırdı. Şimdilerde ise pul satan üç tane “dinozor” dükkan kaldı. Dedik ya yerlerini müzik aleti satan dükkanlar aldı. Gerçi, bu cadde üzerinde eskiden de, müzik aleti satanlar vardı. Ama, sayıları bir elin parmaklarını geçmezdi. Yüksek Kaldırım, tabi ki yalnızca pulcu ve müzik aleti tüccarlarının semti değildi. Bu caddenin asıl önemli noktası, Karaköy’ e doğru inerken solda yer alan ve bugün de eski özelliğini sürdürmeye devam eden Zürafa Sokak’ tı. Bu sokak, kadınsız erkeklerin, gençlerin, olmazsa olmaz askerlik hizmetini yapanların ziyaret ettikleri İstanbul’un en önemli ve en heyecanlı yokuşlarından biriydi. Aslında; gariplerin, hayatın cilvesi kadar tekmesini yemiş talihsizlerin sokağı idi burası. Ama, bunun yanı sıra kimi kimsesiz gençler için ilk erkeklik adımlarının atıldığı bir okul gibiydi. Bu sokaktan da kimler gelip geçmemiş ki. Aslında, eskilerin dediği gibi Yüksek Kaldırım’ın bir ucu ak, öteki ucu karanlıktır. Yani bir ucunda fuhuş, Mevlevi tekkesinin bulunduğu öteki ucunda da zikir ve ibadet vardır.. Burası, İstanbul’un en popüler yokuşudur. İstanbul’u homo erektuslar bastı! Şengül Aydıngün Fotoğraflar: Haldun Aydıngün ilm yapımcısı ve yönetmeF ni olarak National Geograhic televizyonundan Philip J. Day’in geleceği tarafıma bildirildi. “Prime Time”da gösterilmiş toplam 50 saat belgesel çekmiş, birkaç kez Emmy Ödüllerine aday gösterilmiş oldukça başarılı bir yapımcıymış. İzleyenler hatırlayacaklardır şubat ayında National Geographic televizyonunda Rio Karnavalı belgeseli oynuyordu onun yapımcısı. Kasım 2007’de ön çalışmaları yapmak ve de tanışmak için Jacqueline Farrington ile geldi. Gerçi konulu film çekmemişti ve işi sadece belgesel üretmek gibi duruyordu ama ne de olsa karşımızda ilk kez bir Hollywoodlu yapımcı duruyordu. Hollywood günümüzde bize kızgınlık, heyecan, neşe, eğlence, hayranlık, aşağılama, kısacası aklımıza gelen her türlü duyguyu uyandırıyor. Son dönemler ne onunla ne de onsuz yapamaz durumdayız. Kısacası yapılacak iş ile ilgili heyecan ve endişe yaratacak çağrışımlar yapıyordu. Dünyanın en büyük, en uzun ve en derin tünel inşaatı tabi ki her yapımcıyı heyecanlandırıyordu. Philip J. Day’in ilk planı İstanbul Toplu Taşıma Projesi’nin en önemli ayağı olacak tüp geçidin mühendislik taraflarına ağırlık verirken, ele geçen arkeolojik buluntuları da öyküsüne lez zet katmak içi kullanmak gibi duruyordu. Birlikte Yenikapı’yı gezdik. Bir yandan gördüklerimizi değerlendirmeye çalışırken bir yanda da bu tüp geçidin neyin devamı olduğunu sürekli anlatıyordum. Günümüzde İstanbul diye andığımız coğrafi nokta sadece şimdi mi bir geçiş noktasıydı da milyarlarca dolarlık böyle projeler üretiliyordu? Yoksa 1500 yıl önce de mi bir geçiş noktasıydı ve tam da burada devasa bir liman ortaya çıkmıştı, yoksa insanlık tarihinin en eski dönemlerinden beri mi burası hep bir geçitti? Benim bu son konudaki cevabım “evet” oluyor. O kadar eski dönemlerden söz ediyoruz ki, insanların atalarının ilk kez Afrika’dan çıkıp dünyaya yayıldığı dönemler, yani bizden çok daha küçük beyni olan ama dik durup iki ayak üzerinde yürüyebilen ve alet kullanan Homo Erektus’lardan söz ediyoruz. Afrika’dan dağılmaya başlayan atalarımızın Avrupa’ya gidecekleri en önemli geçiş noktası İstanbul olmalıydı. Bu yaz yaptığım yüzey araştırmalarında Küçükçekmece Gölü kıyılarında milattan önce 400,000, (doğru okudunuz: dört yüz bin yıldan söz ediyoruz) yıl önce kullanılmış taş aletler bulmuştuk. Gene aynı kıyılarda, insanlığın avcıtoplayıcıdan tarım toplumuna geçişinin ilk evrelerine ait çok büyük bir yerleşme tespit ettik. Yani insanlığın uzak geçmişinin her döneminde buralarda yaşanmıştı ve bu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle