23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 AKDENİZ AKDENİZ 9 İstanbulTrieste; iki kent tek deniz Zeynep Oral içbir kent başka bir kente benzemez... H Ama bir kenti sevmek, bir kente hayran olmak, bir başka kenti sevmenin, bir başka kente hayran olmanın yolunu açabilir… İstanbul ve Trieste… Biri, içinde doğup büyüdüğüm ve yaşadığım kent, öteki bir süre önce ziyaret ettiğim bir kent… İkisinin birbiriyle ne ilgisi var demeyin… Doğası, renkleri, tabiatı, boyutları değilse de çağrışımları, iki kentin akrabalığını bana anımsatır oldu… Adriyatik kıyısındaki Trieste… Kente vardığınız an içinize işleyen “havadaki gizem”… Denizle sarmaş dolaş olması… Tepelerin, iniş ve çıkışların, yokuşların bolluğu… Avusturya Macar İmparatorluğu’nca ticaret limanı diye kurulmuş olması… Alman uygarlığının güney sınırında, Slav uygarlığının Batı sınırında, Latin Uygarlığının Doğu sınırında bulunması … Tarihi ve mimari görkem… Bütün bunlar bir yana, hele bir de çarşı ve pazarlarına dalacak olursanız, hiç güçlük çekmeden çok farklı ölçeklerde de olsa İstanbul ve Trieste akrabalığını siz de görebilirsiniz. Kimi zaman okuduğunuz bir şiir ya da bir kitap o kentle büyülenmeniz için yeter de artar bile. Nazım Hikmet’in “Pırağ’da Vakitler” şiirlerini okuyunca Prag kentini; Durell’in romanlarını, Kavafis’in şiirlerini okuyunca İskenderiye’yi; Hemingway’in “Paris Bir Şenliktir” kitabını okuyunca, Paris’i daha farklı gözlerle görmeye başlarsınız ya… İşte tıpkı bunlar ve daha nice örnekte olduğu gibi, İstanbul Trieste akrabalığı konusunda bana yol açan bir kitap oldu: “İstanbul Tireste: İki Kent, Tek Deniz” adlı, iki dilde birden, hem İtalyanca, hem Türkçe, Edizioni Grafiche Vianello Yayınevi tarafından basılan kitap… Eserin mimarı Gian Paolo Papa, hem Türk, hem İtalyan kültürünü özümsemiş, iki kenti de derinlemesine tanıyor. Akdeniz’in iki uzantısına Marmara ve Adriyatik denizlerine damgasını vurmuş bu iki kenti daha iyi anlamak ve yorumlamak için düşlemiş, düşünmüş bu kitabı…”İstanbul ve Trieste gibi kentler, biri büyük, diğeri daha ufak ölçektedeğişik zamanlar, dönemler ve kültür katmanlarından oluşur. Trieste’nin kahveleri ve tavernalarında zaman yan yana ve farklı kesitlerle kendiFotoğraflar: İstanbulTrieste İki Kent Tek Deniz kitabı ni sunar. Bir masadan diğerine geçmek, zamanın görünmez kapılarından birinden çıkıp, diğerine girmek gibidir. Bu gelgit ve kopukluk insanı bir yandan ait olduğu yerde, evinde hissettirir, bir yandan da belirlenmesi güç, tanımlanmayan bir başka yerde…” İtalyan yazar Claudio Magris’in bu sözleri bana Beyoğlu ya da Sultan Ahmet kahvelerinde yaşadığım duyguyu yeniden yaşattı. Ruhumuzdaki göçebelik Kitabın tek Türk yazarı Nilgün Cerrahoğlu, İstanbul’u tarihsel süreçte ve çok kültür lülüğü içinde ele alıp, yerli ve yabancı edebiyat insanlarının rehberliğinde dolaşırken, benzer bir gezintiyi Trieste’de İtalyan yazar Mara Rondi gerçekleştiriyor. Bu yolculuklarda iki kentin de ortak yanı çok kültürlülük… Kültürler arası köprü işlevini benimsemeleri… Dinamizmleri… İnteraktif olmaları… Belki de bunca çok seyyahın bu iki kent üzerine yazmış olmaları işte tam da belirttiğim bu özellikler yüzünden…Trieste’yi dolaştığım günlerde, kitapçılara girip çıkarken, ne çok yazarın Trieste üzerine kitap yazdığını görmüştüm. Bu kent ayrıca birçok sanatçının sı ğınağı işlevini de görmüştü. Nitekim Mara Rondi’nin Trieste’yi anlatırken kullandığı “Ruhumuzdaki göcebelik”den söz edişine hiç şaşırmadım. Şu vurgulamaya bakar mısınız: “Bu yolculuk, gittikçe içselleşerek özümlenen sonsuz bir yolculuk haline gelmektedir. Biz Triesteliler için yola çıkmak kadar, bu özel şehre geri dönmek de eşsiz bir duygudur.” Gelin de şimdi Yahya Kemal’in sıkça tekrarlanan “İstanbul’a dönüş” tutkusunu anımsamayın! Trieste’den ve “İstanbul Trieste İki Kent, Tek Deniz” kitabından ayrılma dan önce iki kentin de “ruhunu” yansıtan çok başarılı fotoğrafların Gabriele Crozzoli’ye ait olduğunu belirtmeliyim. Trieste’de, kentin orta yerindeki dev meydanda “Piazza dell’Unita” da (birlik ve beraberlik alanında) hele kucağınıza bu kitabı alıp oturduğunuzu düşünün, düşleyin… Denize açılan meydan gün batımında kızıla büründüğünde gözlerinizi kapayın… Sonra alacakaranlıkta ışıkların yanmasıyla büyülü bir ışık gölge şöleni başlayınca, bir de bakmışsınız, kendinizi Boğaziçi’nde sanıvermişsiniz… Olmayacak şey hiç değil…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle