Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BOLU 7 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr AFRİKA YILI Fotoğraf; Ümit Burnu’nun okyanus sahillerinden görünümü. Güney Afrika’ya gidişimde bir amacım, Nelson Mandela’dan izler bulmaksa öteki de elbet Ümit Burnu’nun ucuna kadar inmekti... Ümit Burnu’nu, burnun ucundan çekilmiş fotoğrafla birlikte önceki gezekalınlarda anlatmıştım... Bu kez sahilden gidelim! 15. yüzyılın Avrupalı denizcileri, Hindistan’a ulaşmak için her yolu denediler. İber yarımadasından yola çıkınca ulaştıkları en uç yer, bugünkü Ümit Burnu oldu. 1488’de Portekizli denizci Bartolomeu Dias bu kayalıklara geldiğinde Afrika’nın ucuna ulaştığını anladı. Dönüşte Portekiz Kralı II. Joao’ya durumu ilan etti: “Sınır tanımayan Portekiz denizcileri Afrika kıtasının en uç noktasına ulaşmıştır.” Gemicilerin korkulu rüyası şiddetli fırtınalar nedeniyle bölgenin adı şu oldu: Fırtınalar Burnu... Hindistan’a ulaşma “umudu” burnun son adını koydu! 15. yüzyıldan sonra Afrika kıyılarından sadece Hindistan’a ulaşılmadı. Bu kara kıtanın kara kaderi de koyulaştı. Uygarlık adına, Afrika kıtasını keşfe çıkan beyaz adam, işini çok vahşi yürüttü... Uygarlık için şöyle bir tanım kullanılır: Uygarlık gelini 4 bin yıl önce Çin’den yola çıktı. Asya üzerinden Ortadoğu ve oradan Avrupa’ya geçti. Sonra Amerika’ya ulaştı. Şimdi yeniden Çin’e dönüyor! Gördüğümüz gibi gelin hanım, Afrika’ya uğramamış! İnsanın dünya göçü için ise üzerinde birleşilen trafik şu: İnsan Afrika’da doğdu, oradan Avrupa’ya ve Asya’ya göçtü... Asya uçlarından buzul döneminde Amerika’ya ulaştı... Göçün başı da Afrika oldu! Bize bu satırları yazdıran; küresel aktörlerin 2008’i Afrika yılı ilan etmiş olması. ABD alıyor AB tutuyor... Rusya dalıyor, Çin giriyor... Yazı aramızda; küresel aktörler bir şeyi çok sevdi mi ben korkarım! Afrika yılı ilan ettiler ya; demek ki, Afrika’da öteki kıtalardaki yarışlar nedeniyle kendi haline bıraktıkları bölgelere de el atacaklar. İnsanlığın başladığı Afrika’da bugün bile henüz tam olarak açığa çıkarılamamış, insanlığın ortak paydası diyebileceğimiz hazineler var. Doğal zenginlikler bir yana; Afrika’daki sadece dil sayısı üç bin kadar. Her kabilenin bir dili var. Bugünkü küresel teklilik anlayışı içinde bu tür zenginliklerin hiçbir kıymeti yok. Her yerel grubun doğayla ayrı diyalogu var. Örneğin; Zimbabwe bölgesindeki yerliler av hayvanlarını önce yaralıyorlar. Yanına gidip, aç oldukları için onu öldürmeleri gerektiğini söylüyorlar ve gereğini yapıyorlar. Bu ve benzeri binlerce yerel motif dilerim, “Afrika Yılı”na kurban gitmez... Gezekalın! hemfikiriz Serindağ’la... Gölcüğe ilk gittiğinizde hele de Abant’ı önceden görmüşseniz, buradaki nezih sessizlik hemen ayrıcalıklılığını hissettiriyor. Buz tutan göl üzeride yürüyen ördeklere özenen doğa tutkunlarına da ev sahipliği yapmaktan şikayetçi görünmüyor. Zira tüm fotoğraflarımızda göl üzerindeki ayak izleri kent insanını davet eden bir esinti gibi alıp götürüyor sizi sonsuzluğun derinliğindeki doğaya. Beyaz ve yeşilin sanmaş dolaş yaşıyor. Gölcük, Abant gibi geldiğiniz kentteki kapı komşunuza rastlayacağınız bir yer kesinlikle değil. Kent yorgunluğunu, gürültü kirliliğinin izlerini burada kolayca atıyorsunuz. Alabildiğine doğal güzellikler karşısında koşuşturmaca içersinde yorulmak sizi endişelendirmiyor çünkü biliyorsunuz ki dağın beş kilometrelik inişindeki termal tesislerdeki doğal termal suyunda keyif sizi bekliyor. Karacasu Küçük Kaplıca Tesisleri (0. 374. 262 84 77 www.bolukaplica.com). www.kamilyilmaz.com