Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr ARİZONA’DA IŞIKLARIN DANSI Nasıl da kilometre kilometre not tutmuşum... Ee, dile kolay. Tam üç gün sürecek bir otobüs yolculuğu. Los Angeles’dan New York’a. ABD’nin batı ucundan doğu ucuna dek, Greyhound otobüsleriyle... Yolda birinci günün, ilk saatleri... Etrafta yol dışında insan eli değmiş bir şey yok. Bir kaktüsler ormanı içinde yolculuk yapıyoruz. Neredeyiz? Az sonra kilometre tabelası: Black Canyon: 10 Flagstaff: 110 Horse Thief ve Bloody havzalarını geçtikten sonra Flagstaff’ta mola verdik. Burası Büyük Kanyon’a en yakın mesafe. Arada dolmuş seferlerine benzer otobüs turları var. Engebeli, bol virajlı yollardan geçip Büyük Kanyon’a ulaşınca, vakit öğleyi bulmuştu. Kanyonun karşısındaki dağ sıralarının uçlarını boyayan güneş ışıkları usul usul inerken, ben de kanyondan aşağı inen patikamsı yola koyuldum. Her yükseklikte güneş ışıkları bir başka resim yapıyordu. Tarifi zor bir ışıklar dansı. Başrolü ışıklar oynuyor ama, asıl yardımcı ve resim oluşturucu gölgeler. Işıkları bırakmak istemez bir hasretle kucaklayan dağ sıralarının vadiciklerindeki gölgeler insanın aklına tonlarca çizimi getiriyor. İnsanın bulunduğu ortamla ilgili kafasında yer eden düşünceleri, gölgelere yansıyor olsa gerek: Aaa, bu derin gölgecik at üstünde giden bir Kızılderiliyi andırmıyor mu? Evet aynen öyle... Ama, az ötedeki çadırı da unutma... Bak, vadinin dibine doğru, gölgeler koyulaşırken, çadırlar çiziyor... Amerikalılar, 18. yüzyılda bu coğrafyaya geldiklerinde, sarp kayalara, aman vermez vadilere, derin ırmaklara, sık ormanlara bakıp, şu yorumu yapmışlar: “İnsanoğlu ancak 500 yıl sonra buralarda rahat dolaşabilecek, ulaşabilecek teknolojiye, birikime sahip olur.” Kendi öngörülerini kendileri parçalamışlar... Tabii, doğayı da parçalayarak. Vahşi Batı bir anlamda Vahhşi Batı’ya dönüşmüş desek, abartmış olmayız. Kızılderililer, bu topraklarda can bulmuşlar. Bu toprakların üzerine yalınayak basarlarsa gerçekten yaşamış olacaklarına inanmışlar. İnsanın böyle bir doğa parçası karşısında bu tür duygularla donanması kadar doğal bir şey olamaz. Ne güzel söylemiş Kızılderililer: Doğadan uzak kalanın kalbi sertleşir! Büyük Kanyon’un derinliklerinde, ışıklarının dansında Kızılderililerin nefesini hissetmemek olanaksız. Hakkını yemeyelim; beyaz adam da bunu hissetmiş olmalı ki; çok sayıda Kızılderiliyi andıran hatırahediyelik eşya üretmişler! Yolunuz Büyük Kanyon’a düşerse; günün hangi saati giderseniz gidin, mutlaka dans edenleri göreceksiniz... Işıkların dansını! Gezekalın...