Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 MARDİN Gecenin gerdanlığı Deniz Oğuz Fotoğraflar: Lütfi Özgünaydın usaybin’den Mardin’e N yaklaştıkça yol boyunca, 1083 metre rakımında iki dağ arasındaki çanak konumu ile dağ ısırığı bir yer görülür. İstanbul’da Boğaz’sa gerdan, Mardin’de gerdandır deniz gibi gece. Güneydoğu’nun en şık giyinen hanımlarının oturduğu yörenin şöhreti belki de bu benzemeden ileri gelir. Bir de Mardin taşının kuyumcu titizliğiyle işlenmesinden. Mardin taşındaki keramet kolay işlenilebilmesindedir. Yumuşak taşlar şekillendirilip güneşte kurutulduktan sonra kullanılır, kullanıldıkça sertleşir. Tamamı taştan oyma olan kentte, folklorcular gibi sımsıkı, kol koladır evler. Dedikleri kadar doğrudur, Mardin gece gerdanlık gündüz mezarlıktır. Sağ sol yığınla taştır. Zaten bozkır bitkisi baskındır, daha da uzaktan harabeyi andırır. Kurak yaz zamanı geldiğinde damlara taşınır hane halkı, yıldızlar ve seyyareler altında nefes alır, şilteler üzerinde uyur. Dam kızgındır gün ortası Mardin evinde, yaş sebzeler iki büklüm salıncaklar gibi dizilir kınnaplara, patlıcan kurur, biber yanar, kabak kavrulur. Kuşluk vakti mandallanan fistan, öğle ezanı okunmadan el yakmaya başlar. 1960’ların sonunda tamamı SİT alanı ilan edilen eski şehir, Horasan tarzında inşa edilmiş teras evleri ile koruma altındadır. UNESCO Dünya Kültür Mirası adaylığı bir kenarda duruversin, her “Mardin Kapısı”na bir nazar boncuğu asarak bu mütevazı kenti ihya etmek gerekir. Mardin, köklü mimari anlayışının ürünü olan kiliseler, manastırlar, medreseler ve camilerle kucaklaşmıştır. Gezgin ler, en çok Artuklular’dan kalma usta parmak izleriyle karşılaşacaktır. Midyat gibi Mardin de, Asur’dan gelen bir ırk oldukları söylenegelen Süryani cemaate kapılarını açmıştır. Şayet kendisine rastlayabilirseniz dedeleri buralarda yaşamış Süryani oğlu Riva’nın mihmandarlığında, Mardin’in doğusunda, şehir merkezinin dışındaki Mardin Süryani Kadim Deyrulzafaran Manastırı’nı geziniz. Duvarlarının harcında kullanılan safran otun dan dolayı Safran Manastırı anlamına geldiği de söylenir. İlk olarak dar pencereli ve “v” formunda tasarlanan tavanı ile bir Roma güneş tapınağı olarak inşa edilmiştir. Bodrum katında olan tapınağın şu anki yüksekliği insan boyundan biraz fazladır. Riva’nın kaydettiğine göre tapınak bugün iki metre olan ve aslında çok daha yük