Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com 20 MUĞLA VİYANA KAPILARI! Mayıs ayının son günleriydi. Viyana’da hava sıcak ama zaman zaman esintili ince bir yaz yağmuru insanların yüzüne vuruyordu. Ünlü alışveriş caddesi “Karntnerstrasse” ve Köln’deki katedrale adeta mimari güzelliği ile meydan okuyan “Stepnasdom” ve “Schönbrunn Sarayı”, turistleri ağırlıyordu. Viyana’ya gelen milyonlarca turist bu yerleri geziyor, fotoğraf çekiyor, öğle veya akşam yemeğinde muhakkak bir “Viyana snitsel” yiyor, öğleden sonra bir Viyana kahvesinde kahvenin yanında bir “sachertorte” pastası sipariş ediyor ve Viyana’dan ayrılırken, hediyelik olarak yuvarlak “Mozart” çikolatalarından alıyor. Avusturya’nın ünlü bir tatlısı var. Osmanlı’nın Viyana kapılarına dayandığında bıraktığı bir miras bu: Apfelstrudel. Bizdeki adı elma saturel. O zamandan beri Avusturya ile yıldızımızın barışmaması bu “tatlı” miras yüzünden mi acaba! Avusturya’nın nüfusu 8.2 milyon, yani bizim yüzde 10’umuz kadar. Ülkenin yüzölçümü de yüzde 10’umuz o kadar. Ancak aldığı turist sayısı yılda 19 milyon. Yani bizimle hemen hemen aynı. Ülkenin toplam yüzölçümünün yüzde 33’ü doğal koruma alanı olduğuna inanır mıydınız? Yani herkes istediği yere her şeyi inşa etmeyi bırakın, ülkenin üçte birine hiçbir şey yapamıyorsunuz ve bizim kadar turist ağırlıyorsunuz. Avusturya, turizmini tüm ülkeye yaymış. Her bir şehri hem iç, hem de dış turizm için cazip hale getirmeye çalışmış ve de bunu başarmış bir ülke. Viyana sokaklarında dolaşırken, belki de Viyana’nın her caddesi, köşesi turizm koktuğu içindir, ister istemez kendi turizmimiz ile kıyaslıyorum. Sokakta, çay bahçelerinde, restoranlarda, mağazalarda görülen başka bir manzara ise orada çalışan yabancılar. Stephansplatz Meydanı’nda açık havada, bir restorançay bahçesi karışımı bir yer, insan kaynıyor masa bulunmuyor. Neyse zar zor bir yere oturduk. Almanca olarak iki su istedik. “Adın, dva” (Rusça’da bir, iki demek) diye sordu bayan garson, bizi Rus’a benzeterek. Kendisinin Bulgar, diğer çalışanların hepsinin de yabancı olduğunu anlattı. Nüfusunun yüzde 8’i kadar yabancı yaşıyor Avusturya’da. Yaklaşık 680 bin kişi. Bunların arasında 128 bini Türk. Aslında çok da fazla rahatsızlık vermemiş görünüyoruz, üstelik de DoCo, Kervansaray Lokantası, turizmde Gulet, Vasco ve ünlü Magic Life markasının da başarılı Türk girişimciler tarafından yaratıldığı düşünüldüğünde. Bu güzel şehirde dolaşırken birden Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik’in Türkiye’nin AB’ye alınmaması gerektiğine ilişkin hararetli konuşması aklıma geliyor. Oysaki her yıl 450 bin Avusturya vatandaşı Türkiye’de tatil yapıyor. Tatil tercihini Türkiye olarak kullanıyor. Bize isteyerek, severek geliyor. Türk insanı ile kültürü ile birlikte olmaktan mutlu olduğu için geliyor. Yani Avusturya bizim kültürümüzü tanıyor. Çelişki gibi görünen bu duruma turizmci olarak anlam vermek bazen gerçekten zor. Turizmin yıllarca ekilmiş önyargıları yumuşatması belki ama tamamen kaldırmasını beklemek, yeni bir dünya bakışı yaratacağını düşünmek hayal olsa gerek. Ancak tarih, tarih de kalmalı ve tarih rahat bırakılmalı. Yine de tarihi merak edenler için Türkiye’nin kültür çeşitliliğinin daha iyi anlaşılması ve belki de politikacılar da bir göz atar ümidi ile internet sitesi önermek istiyorum. www.mapsofwar.com adresinden, “imperial histroy of the middle eaest” penceresini tıklayın ve 90 saniyede bu toprakların 5 bin yıllık tarihini bir izleyin. Göreceksiniz yıllar önünüzden akıp gidecek. başı gidip geldiği bu turistik köyde yaz aylarında tekne turları da yapılıyor. Balıkçı kardeşlerin düzenlediği turlarla Kamelya ve Dişlice adasında yeşil denize girebilirsiniz. Her şey bir yana ilkyazın gülümsediği dönemlerde burası hakikaten çok güzel. Orada muz ağaçlarıyla çevrili balıkçı lokantalarında ise nefis deniz ürünlerinden yiyebilir ya da balıkçı Saffet’ten alacağınız taze barbunya ve tekir balık larını limandaki lokantalardan birinde pişirtebilirsiniz de. İnternet bağlantısının bile olduğu bu sevimli köy pek çok yerin aksine özelliklerini özenle koruyor. Bu konuda ise dört dönemdir muhtarlık görevini sürdüren çevreci muhtar Bayram Şahin’in payı büyük olmalı. Selimiye, Bozburun’un dibinde doğallığını ve romantizmini özenle hep içinde taşıyor ve taşıyacak. erolozkan66@hotmail.com