Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 KÜLTÜR Avrupa’da yarışacak müze Yrd. Doç. Şengül Aydıngün Fotoğraflar: Şengül Aydıngün, Tansel Özbey 992 yılının bahar sabahı o 1 zamanki adı Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü olan çalıştığım kurumunun genel müdürünün talimatıyla Gaziantep Müzesi’ne acil bir kurtarma kazısı izni hazırlıyordum. Gaziantep Müzesi Müdürü Dr. Rıfat Ergeç’ten gelen raporda, Ören yeri bekçisinin eski eser kaçakçılarının açtığı bir tünelde mozaik bulduğu bildiriliyor ve bölgelerinde kaçakçılar tarafından ortaya çıkarılmış mozaiklerin acilen ortaya çıkarılması için kazı izini talep ediliyordu. Kurtarma kazılarının başlamasından birkaç gün sonra muhteşem bir mozaik fotoğrafı müze tarafından bakanlığa gönderildi. “Dionysos ve Ariadne’nin Düğü nü”nü anlatan mozaiğin güzelliği görenleri hayretler içinde bırakıyordu. Mozaiğin Roma dönemine ait villanın yani taşınmaz bir kültür varlığının bütününe ait olması dolayısıyla müze müdürlüğü olduğu yerde teşhir edilmesine karar vermiş, bakanlığın izniyle de yerinde sergilenmeye başlanılmıştı. Ertesi yıl “Dionysos ve Ariadne’nin Düğünü” mozaiğini Müze Kurtarma Kazıları Sempozyumu’na afiş olarak seçtik. Ancak, panonun 3’te 2’si 1998 Haziran’ında hunharca ve acımasızca katledilerek çalındı. O günlerde kurtarma kazılarına katılan ve sonra uzunca bir süre müze müdürlüğü de yapan meslektaşım Fatma Bulgan eski eser kaçakçılarının açtığı tünele emekleyerek girmiş ve tünelde fener ışığında el yordamıyla mozaiğin ilk fotoğraflarını çekmiş kişiydi. Zeugma, dış basında gündeme gelmemişken Dr. Rıfat Ergeç, Fatma Bulgan, Kemal Sertok gibi eski müze müdürlerinin, Birecik Barajı’nın suları altında kalacak bu zengin Roma Lejyon kentinin ortaya çıkarılması için bilimsel ortak arayışı içinde çırpınışlarını, ekibin uzman arkeologu ve bugün müzenin müdürü olan Mehmet Önal’ın da bölgedeki kurtarma kazı çalışmalarının alan sorumlusu olduğunu hatırlıyorum. 90’lı yıllarda Zeugma kazıları kendi halinde ilerlerken Fransız basınındaki bir kaç fotoğraf New York Times’a kapak oldu. Böylece Zeugma aniden dünya çapında üne kavuştu. 2000 yılının Mayıs ayından itibaren herkesin gözü Zeugma’ya döndü. O güne kadar Zeugma’nın yüzüne bakmayan bilim heyetleri, Zeugma’ya sahip çıkmak için koşuşturdular. Tabi bunda “Hevlet Packart” gibi uluslararası büyük bir sponsorun sağladığı desteğin payı büyüktü. Zeugma’nın yakılıp yıkıldığı ta rihten yaklaşık 1800 sene sonra birden bire dünya gündeminde oturması, mozaiklerinin yanında biraz da ortaya çıkan bilimsel sonuçlardan kaynaklanıyordu. Yapılan kazılar sonucunda elde edilen buluntulardan anlaşıldığına göre Zeugma, İmparator Traianus ile Septimus Severus arasındaki zamanda en parlak dönemini yaşamış. IIII. Skitia Lejyonunun konuşlandığı Zeugma, Fırat manzaralı zenginlik içindeki yamaç villaları, nehir ticareti, sosyal hayatındaki hareketliliği ile bir cazibe merkezi haline gelmiş ve bu dönemde nüfus 80 binlere ulaşmış. Zengin ve askeri güce sahip olan Zeugma, bu gücünü doğuya yaptığı seferlerle her fırsatta göstermiş. Kent Sasani kralı I. Şapor’un, milattan sonra 256’da ikinci Suriye ve Kilikya seferi sırasında ele geçirilmiş ve sonrasında yakıp yıkarak tahrip edilmiş. Çok büyük yıkıma uğra