Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KÜLTÜR 11 GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE OLMAK Gelişmekte olan ülkeler dendiğinde hep kendi kendime sormuşumdur, “Bu yalnızca ekonomiyi mi kapsıyor” diye. Bir ülkenin gelişmekte oluşuna herhalde daha çok ekonomik verilere bakılarak karar veriliyor, uluslararası arenada böyle sınıflandırılıyor. Peki, gayri safi milli hasıladan söz edilir ama gayri safi milli kültür, eğitim, hatta akıl gibi kavramların somut ölçütleri var mıdır acaba? Bilmiyorum ama kesinlikle safi milli bir hoşgörümüz var. Bundan kesinlikle eminim. Günlük hayatta yaşadığımız “akıl almaz” olaylar dahi bizi zaman zaman, ciddi ciddi düşünmeye sevk etse de yine hoşgörümüzle bunları da atlatıyoruz. Turizm de bunlardan nasibini alan bir sektör. Kültür ve Turizm Bakanının geçen günlerde basında yer alan ve Alanya’da yaşayan Almanların “dinini şey etmekle” ile ilgili söylediği sözler, turizmcileri yine çileden çıkardı. Daha önce yine aynı bakanımız Rus turistleri “sonradan görme” olarak nitelendirmiş ve bu sözleri tatsızlıklara neden olmuştu. Lisedeyken okulun koridorlarına asılmak üzere o zamanki adıyla “eğitsel kollar” olarak güzel sözler hazırlar ve bunları asardık. Bunlardan birini hiç unutmadım: Söylenen sözler, atılan ok gibidir. Asla geri alınamaz. Tabii ki özür dilemek mümkün ancak söylenmemiş kabul etmek mümkün müdür? Eminim ki yaşamımızın bir evresinde hepimizin bu sözü doğrulayacak deneyimi olmuştur. Ancak önemli olan bu deneyimi tekrar tekrar yaşamamak ve yaşatmamak olsa gerek. Makam ve mevkiler insan yaşamında hep geçicidir. Bir gün en yukarda yer alırsınız bir gün bakarsınız en alta inmişsiniz. Ancak makam ve mevki sahibiyken insanlık ve ülkeniz için neler yaptıklarınız hep anımsanır ve anımsatılır. Avrupa Birliği ile ilgili uyum yasalarının hazırlandığı ve kimisinin yürürlüğe girdiği bir dönemi yaşıyoruz hep birlikte. Bunlardan çoğu turizme de dokunuyor çünkü turizmin ana öğesi insan. Ancak bunlar hazırlanırken herhalde bizim henüz gelişmekte olduğumuz göz ardı ediliyor. Kanun çıkıyor ama nasıl uygulanacağını bir araya gelip karar veremiyoruz. Çünkü önü, arkası, ucu açık. Oysaki kanunlar sınırları belirler. 13 Nisan 2007’den itibaren Türkiye içinde tatile çıkan insanları da ilgilendiren yeni bir mevzuat devreye girdi: Paket Turlarda Seyahat Sigortası. Konunun özü, satın almış olduğunuz bir paket turun içerdiği hizmetlerden birinin veya bazılarının yerine getirilmemesi hatta satın aldığınız şirketin iflasını dahi içeren bir sigorta uygulaması. Ancak gel gör ki hiçbir sigorta şirketi, şirketin iflasını da kapsayacak bir sigorta yaptırmak istemiyor. Daha doğrusu bu riski paylaşacak reasürans yapacak başka bir şirket bulamıyor. Çünkü işin ucu açık. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, kısaca telif hakları diyoruz, üçüncü yılında ama halen otellerle, müzik meslek birlikleri anlaşamadı, çünkü kanunun ucu açık. Nereye varacağı belli değil. Ancak bütün bunlardan da öte adalet ve akil kavramlarına sanki yeni bir boyut gelmiş gibi görünüyor. Değer kavramları değişiyor. Gelişmekte olmanın en ağır bedeli ise herhalde “güvensizlik”; kime mi? yan Zeugma, bir daha asla sahip olduğu eski zenginlik ve ihtişama ulaşamamış. Milattan sonra 325’ten itibaren Zeugma adı sadece kilise kayıtlarında yer almış, 1048 yılından itibaren de kentle ilgili tarihi bilgiler sona ermiş. Geçenlerde dergimiz adına Gaziantep Müzesi’ni incelemeye gittiğimde tüm bu yazdıklarımı hatırladım. Mayıs ayında İspanya’da sonucunun açıklanacağı “Avrupa’da Yılın Müzesi” ödülüne aday olan müze, son derece özenle hazırlanmış modern bir müzecilik örneği sunmaktaydı. Gezerken oldukça yoğun ziyaretçi kitlesi vardı. Müze binası aslında kültür merkezi olarak planlanmış. Zeugma’dan öylesine çok malzeme gelmiş ki yeni bina yapımı yerine “Kültür Merkezi Projesi”ni müzeye değiştirmek zorunda kalmışlar. Müze içinde gezerken dünyada eşi benzeri olmayan Mars heykelinin çok yakınına gitmeyi ihmal etmeyin. Mars’ın yüzüne baktığınızda göz bebekleri sizi hipnoti ze edebiliyor. Çünkü göz bebeğinin çerçevesi altından yapıldığı için göz göze geldiğinizde bir ışık hacmi veriyor. Müzede yaklaşık 550 metre kare olan 35 adet mozaik panoyla, 120 metrekare duvar resmi ve 35 adet heykel ve mezar steli teşhire konulmuş. Bu çok önemli bir rakam. Böylece Gaziantep Müzesi görsel anlamda dünyanın en önemli mozaik müzesi konumuna geçmiş. Zeugma mozaikleri dünyada sergilenmekte olan mozaikler içinde nitelik ve nicelik olarak da en kalitelisi. Figürlü taban mozaiklerinde mitolojik hikayeler resmedilmiş ve ustalar 13 farklı renk kullanmış. Mezarlık (nekropol) alanında yer alan ve dünyada hiçbir müzede olmayan oda mezar bile burada sergileniyor. Müzede, Zeugma’da ortaya çıkarılmış çok geniş bir mühür koleksiyonu ile Paleolitik çağlardan Neolitiğe ve Tunç çağlarına kadar hemen her döneme ait küçük objeler müze vitrinlerinde yer alıyor. sengulaydingun@kou.edu.tr