Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AKSARAY 7 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr BUHARA’DAKİ O HARA! Orta Asya gezimde gözümün arkada kaldığı yerlerden biriydi Buhara. Sadece 1800 tescillenmiş büyük tarihi eseri bulunmasından değil, kentin tarihinden, o tarihe bugün yüklenen anlamlardan, insanlarından da ayrıca etkilendim. Başlıktaki ilham, Buhara kalesinin at yetiştirme bölümünden geldi. Güzel, ayrı bir bölümdü... Zamanında bölgenin en güzel atları bu bölgede yetişirmiş... Ya da en güzel atlar burada pazar bulurmuş. Buhara kalesi aynı zamanda kışlık saray olarak kullanılırmış. Bir de yazlık saray var... Bahara’nın 45 kilometre kadar dışında... Yeşillik bir alan... Anlatılan o ki, sarayı yaptıran han, Buhara çevresinde gözünü kestirdiği 40 kadar yerde koyun kesip astırmış... Etler en geç nerede bozulduysa, oranın havası güzeldir deyip, sarayı burada yaptırmış. Buhara sıcaktı. Ağustos havası... Yazlık sarayın olduğu bölüm ise hafif esiyordu. Ağaçlar, çiçekler, o güller... Arada durup kokladım. Dolaşırken yanıma bir genç geldi. Adı Ümit... Türkiye’den geldiğimi söyleyince, ilk sözü şu oldu: “Türkiye’ye hiç varmadım...” Türkiye Türkçe’siyle bu ülkelerin Türkçe’si arasındaki hoş farklılıklar. Biz gitmedim diyoruz, onlar varmadım. “Bizdeki hoşuna gitti mi” sorusu da burada şöyle: “Hoşun geldi mi?” Bunu ilk söylediklerinde etrafa bakıp ‘kim geldi’ diye hayıflanmadım değil! Yazlık sarayın bina yapısı U biçiminde. U’nun ucunda havuz var. Geniş bir tur atıp buraya geldik. Havuz bugün su dolu. Karşıdan fotoğraf çekince suya sarayın hoş bir görüntüsü de düşüyor. Ama anlatılan o ki, binbir gece masalları çok da sallama değil! Ümit, sarayın çok az bir bölümünün ziyarete açık olduğunu, istersem öteki bölümleri de açabileceğini söyledi. İstemez miyim? Buhara’nın tarihteki zenginliğinin çok güzel yansımaları vardı. Orta Asya’daki ülkelerin, büyük kentlerin nesi ünlüyse buraya getirmişler... Arada Rusya’dan, İtalya’dan eşyalar da var. Ümit üç yanı aynayla çevrili odada durdu: “Bu Kırgız aynasıdır... 20 metre derinliği vardır...” Kendime baktım, iç içe uzayıp gidiyorum... Güzel halılarla süslü bir başka odaya girdik. Aslında tahmin etmek zor değildi ama, Ümit hemen araya girdi: “Burası haremdir... En çok Alim Han kullanmıştır... Burada aynı anda 30 kadın bulunurdu. Şu gördüğün geniş kapı istendiğinde açılır, az önce gezdiğimiz havuzun önüne çıkar...” Lafı gediğine koymadan edemedim: “Anlaşılan Alim Han, biraz da alem hanmış...” Sarayın en güzel yerlerinden biri de balkon altlarıydı... Ahşap balkonların altlarını tıpkı bir odanın tavanıymış gibi işlemişler. Onu da bir başka gezekalında, fotoğraflı anlatırım... Yolunuz Buhara’ya düştüğünde, içini bol bol gezin ama, çevresine de zaman ayırın… Gezekalın... yapıyor. Köy tam karşınızda, tamamını ve nereye gideceğinizi görüyorsunuz. İki yamaçta sıralanmış sağlı, sollu oyulmuş kayaların arasında büyük bir sessizlik içinde yolunuza devam ederken, inişte bir tabelayla karşılaşıyorsunuz. Üzerinde Direkli Kilise, Pillareo Church, Bahattin Samanlığı yazıyor. Ihlara Vadisi’nde yıpranmalarına rağmen hala ziyaret edilebilen kiliseler; Agaçaltı, Pürenliseki, Kokar, Yılanlı ve Kırkdamaltı kiliseleri. Vadide yer alan kiliselerde; Hz. İsa’nın doğumu, müjde, ziyaret, Mısır’a kaçış¸ son akşam yemeği gibi İncil’de geçen konular kiliselerdeki duvar resimlerinde anlatılıyor. Vadide bulunan 105 kiliseden başlıcaları; Egrita¸ Agaçaltı (Daniel), Sümbüllü, Yılanlı Kilise, Kokar, Pürenliseki, Eskibaca, Saint Georges (Kırkdamaltı), Direkli ve Ala Kilisesi. Ihlara bölgesinde Bizans dönemi ne ait olduğu bilinen kitabelerin sayısı oldukça az. Belisırma köyüne 500 metre uzaklıktaki Aziz Georgios (Kırkdamaltı) Kilisesi’nde Selçuklu Sultanı II. Mesud (12821305) ve Bizans imparatoru II. Andronikos’un adlarını içeren 13. yüzyıla ait fresk üzerine yazılmış¸ bir kitabe bulunuyor. Altı kilometrelik vadi boyunca uzanan tarih gezisine doğanın dostça eşliği görsel bir şölen sunarken havanın temizliği de insana coşku veriyor. Dönüş yolunda tavşanların kuşların izlerine karışmış ayak izlerimiz. Dik merdivenlerden tırmanırken vadiye veda ediyoruz, son bir geri dönüş ve bakış. Ulaşım ve konaklama: Aksaray’dan Ihlara’ya birkaç saat arayla kalkan otobüsler bulunuyor. 45 kilometrelik yol asfalt. İstanbul’dan gidecekler, Bolu Dağı yolu üzerinden otobanla Ankara dışından geçerek Aksaray üzerinden Ihlara’ya varabilirler. Aksaray Otogarı (0.382. 213 78 00). Vadi geliş yolu üzerinde ve Ihlara köyü içinde ise birçok pansiyon bulunuyor: Star Pansiyon (0.382 453 74 29), Akar Pasiyon (0.382 453 75 11 453 70 18), Ağaçlı Turistik Tesisleri (0.382 315 24 00) info@kamilyilmaz.com