Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KANADA 13 GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com KÜRESEL ISINMA VE TÜRK TURİZMİ Türk Turizmi’nin başkenti Antalya’da bu kış o kadar çok güneşli ve sıcak bir hava hakim oldu ki buna en fazla Antalyalılar şaşırdı. Nerede o “Kadı kaçıran” yağmurlar... Rivayete göre eskilerde bir gün yeni bir kadı atanmış Antalya’ya. Ancak durmak bilmeyen yağmurlardan usanmış ve kısa bir süre sonra Antalya’dan ayrılmış. Bu rivayet biraz abartılmış da olsa gerçekten Antalya’nın kış yağmuru o kadar çok ve uzun süreli olurdu ki o hafta tatile gelmiş turistler için herkes çok üzülürdü. “Küresel Isınma”yı Antalya’da hisseder gibiyiz. Uzun bir süredir yağmur yok, havalar mevsimin üzerinde bir sıcaklıkla devam ediyor. Kısacası “ısınıyoruz” gibi geliyor. Küresel ısınmadan kimse sözetmemiş olsaydı çok mutlu olurduk havanın bu durumuna. Ancak şimdilerde şüphe ve endişe hakim Antalya’da. Susuzluk, kuraklık, yazın ne olacak tedirginliği var. Küresel ısınmanın dünyamızın tüm dengelerini alt üst edeceğini bile bile yine de Antalya’da bu sıcak günleri yaşarken konunun Türk turizmine olası etkileri de akla gelmiyor değil... Etkilerin mutlak olumlu olacağı yönünde bir düşünceye kapılmak bu olguyu tek taraflı ele almak olacaktır. İki yönlü ele almak gerek. Özellikle yıllardan bu yana kış turizmini canlandırmak için sürdürülen çabalara biraz iklimsel bir destek gelmesi kuşkusuz kış ayları turist sayılarına da yansıyacaktır. Bundan dolayı kışın açık olmayan tesisler açılabilir veya açık olanlar daha iyi bir doluluk yakalayabilirler. Bunun neticesinde işsizliğe bir çözüm bulunabilir, istihdam artar ve turizmin etkisi altındaki yan sektörlerin üretimi artar. Ucuz bir turizm ülkesi olduğumuzdan uzun süreli kalışlar yapan “kışlayan” turistlerin sayısında hissedilir bir artış beklenebilir. Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz ve özellikle iklimsel şartlardan dolayı mayıs ayındaki Rus turistleri paylaşmak zorunda olduğumuz Mısır’dan, mayıs ayı potansiyelini geri almakla birlikte, genel olarak da mart, nisan ve kasım aylarını yaz sezonu kapsamına alabiliriz. Ancak fazla ısınmanın getireceği zararlar, getirdiği yararlardan daha çok olabilir mi turizm açısından? Yazın aşırı sıcaklardan dolayı, turist sayısında düşme yaşanır mı, kışın kendi ülkesindeki hava şartlarının elverişli hale gelmesinden dolayı, acaba golfçü turistler veya futbol grupları bize gelip, para harcamaktansa kendi yaşadıkları şehirlerdeki sahalarda mı oynarlar, kongre turizmi azalır mı? Antalya’da güneşin altında oturup, havuz kenarında güneşlenen turistleri izlerken, aklımızdan bunlar geçiyor, küresel ısınmanın dünyanın sonu olabileceğini bile bile. Belki de Nazım Hikmet’in “Yaşamaya Dair” şiirini bir parça hatırladığımız için; “Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde, ölüme inanmadığın için, yaşamak, yani ağır bastığından.” re kuzeye devam edenler Yay Gölü kıyısına varıyor. Louise Gölü gibi, bu gölün kıyısında da tek bir dağ oteli bulunuyor. Simpson’s NumTiJah isimli bu otelin tarihi milli parkın tarihinden öncelere dayanıyor. NumTiJah yerlilerin dilinde “samur” anlamına geliyormuş. Simpson ise 1896 yılında ailesi ile birlikte İngiltere’den Kanada’ya göç eden bir göçmen. Simpson dağcılığa çok meraklıymış ve bu bölgeye görür görmez aşık olmuş. Devletten arazi satın alıp iki odalı bir pansiyon açmış. Aile işletmesi olarak sürekli büyüyen oteli bugün bölgedeki en büyük ve en lüks otel olarak tanınıyor. Otelin gecelik fiyatı yaz sezonunda 240, kış sezonunda 180 Kanada doları. Göl kıyısından buzullarla kaplı dağa doğru yürüyenlere uzun ve geniş bir dere rehberlik yapıyor. Bu dereye dağların tepesinden dökülen şelaleye varılın ca profesyonel dağcılar ile amatör dağcıların ayrılık noktası da beliriyor. Banff Milli Parkı’nın kuzey komşusu Jasper Milli Parkı’na geçenler buzullara kolay yoldan tırmanma şansını yakalıyorlar. Athabasca buzullarına dev tekerlekli tırmanış kamyonları ile turlar düzenleniyor. Kaymayan araçlar dik yerlere rahatlıkla tırmanabiliyor. Kanada’nın sürprizlerle dolu doğasını tanımaya doyamayanlar Jasper kasabasından kalkan bir trene binerek yolculuklarını demiryolları üzerinde sürdürebiliyor. Kanada’yı Atlantik Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na bağlayan “Via Rail Canada” demiryolu şirketinin trenleri her gün bu kasabada mola veriyor. Doğa tutkunları dağlar, göller ve nehirlerle dolu coğrafyayı dost edinen trenlerle rüya gibi yolculuklarına devam ediyor. keremsaltuk@yahoo.com