Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KARS 5 EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr BİR KENTİN RUH HALİ Dolu dolu geçmektedir yaşamı. Coşkuludur. Gözleri bir başka güler... Bazen de bunalmıştır. İçinden çıkılmaz halelerin girdabında, aniden bastıran sağanağın altında, hesapsız ve farklı bir yolculukta bulur kendini. İç sıkıntılarıyla hayata dair yanıtsız kalmış ve kalacak sorularıyla, sürüklenir. Neredeyse her gün, her gece gidip geldiği, yaklaşık hep aynı kaldırım taşlarına basıp, aynı sokak lambasının değişmeyen loşluğunda yürüdüğü yollarda, kent başkalaşır bu yolculukla. Kentin tutkusu damarlarınızda yürümeye başlar birden. Bir rutin bozulur. Düşünülür: “Aidiyet ve özgürlük arasında huzur arama yanılgısını taşır mı bu kent, kaldırır mı?” Yanıt, adamına göre değişir, ya da es geçilir. Canına okunan, ama yine de bir başka güzel bu kentin, olması gereken hali anımsanır o zaman. Mesela Kordon’un, fotoğraflarda kalan 1920’li, 40’lı, 50’li halleri. Olağanüstü bir kolye gibi denizin kıyısında sıralanan, imbatla merhabalaşıp güzel bir dostlukla, onun arka sokaklara gitmesine yol veren taş evler... Avlulu, begonvilli, hanımelili, yaseminli evler... Önünde lidaki, isparoz avlanan, denize girilen, gramofonların kimi zaman hüznü, kimi zaman neşeyi sokaklara taşıdığı evler... Bugün arada tek tük kalmışlarına bakıp Rum mimarisi derler de, ilgisi yoktur aslında. İtalyan etkisidir, tipik Akdenizli... Sırf Karşıyaka’ya gidilirdi, Kordon’a, İzmir’e düşen mehtabı görmek için. Opera, tiyatro çıkışlarında bakımlı güzel kadınlar, eşlerinin ya da sevgililerinin ellerini tutardı özgürce. Bir akordeondan yükselen Türkçe, Rumca, Fransızca şarkılar, denizle kucaklaşırdı. Bugün dünya kenti olabilirdi İzmir. Ne yazık yağmalandı. Yine de bir başkadır bu kent. Rüzgârlı bir gecede vücut dillerinden tanışıklıklarını pek yeni bulduğunuz bir kadınla erkeği, az sonra birbirlerine sarılırken, sonra da öpüşürken görürsünüz. Hiç yadırganmaz, ayıplanmaz, şaşırılmaz hatta. Yaşamın güzelliğidir. Bu naiflik, yıllar öncesinden kalmadır çünkü. Sokaklarında şarkılar söylenen, denizi kız, kızları deniz kokan başka kent yoktur çünkü... .... düşer deniz zerreciklerinin yağmurla yıkandığı kaldırımlarda ışıkların dansı. Metin Tükenmez Fotoğraflar: Dr. Ertuğrul Erdem üzgün bir asfaltın D kıvrımlarını izleyerek Kars’tan Gürcistan sınırına doğru giderken bir yandan Çıldır’a ilişkin kafamda var olan bilgilerimi güncelleştirmeye çalışıyor diğer taraftan yağan karın bir özelliğine dikkat kesiliyordum. Anadolu coğrafyasında soğuğun en üst düzeye çıktığı bu topraklarda kar yapışmıyor, bir toz bulutu olarak asfaltın üzerinde kayarak sanki bize eşlik ediyordu yolculuk boyunca. Yaklaşık 90 kilometrelik bu yolun sonunda donmuş bir göl ve bu gölün adını aldığı bir ilçe vardı. Bir zamanlar Osmanlı’nın 38. eyaleti olmanın onurunu yaşamış, hatta 1700’lü yıllarda Erzurum’dan sonra doğunun bir başka beylerbeyi olmak ile övünmüş, şu anda Doğu Beyazıt’taki ünlü sarayı ile anılan İshak Paşa’yı yetiştirmiş bir çetin coğrafyadır Çıldır. Uzun yıllardır görmediğim Çıldır’a doğru giderken, aynı adla anılan donmuş Çıldır Gölü’nün başlangıç yerini kaçırmamak için dikkat kesilmiştim. Çünkü önümde bembeyaz bir düzlük vardı ve gölün başlangıcı belli değildi. Nitekim Arpaçay’a doğru “Çıldır Gölü” tabelası ile karşılaştım. 15 Aralık ile 15 Nisan arasında tam dört ay tamamen donan Çıldır Gölü