Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 MAVİ YOLCULUK Denizin son demleri Yazı ve fotoğraflar: Feyzi Açıkalın eniz keyfinde son demleD rini yaşamak isteyenler için bir deniz yolculuğu anlatalım. Yolculuğa çıkmadan yarım saat önce acı gerçeği öğreniyorum: Bu, klimalı kamaraları olan, ekmek elden su gölden, guletle yapılan bir gezi değilmiş. Yaklaşık 11 metre boyu ve üç adet kamarası olan bir yelkenliyle yola çıkılacakmış ve onu da ortaokuldan bir çocukluk arkadaşım kullanacakmış. Tekneye henüz yerleşmişken, kaptanın “Gidiyoruuuz” sesiyle hopluyorum. “Bir dakika, ben ne yapacaktım” demeye kalmadan elime bir düğme tutuşturup “Bas buna” diyorlar…Irgatmış onun adı, teknenin demirine kumanda edermiş. Ben daha, rakının Kara Efe’sini mi Altın Sarısı’nı mı önce açayım sorunsalını yaşarken basbayağı ırgatlığa başlıyorum. Tam göç yolda düzelir örneği; hem gidiyoruz hem eğitiliyoruz. Kaptan, hiçbir şeyden anlamayan biz kölelere sonanda kritik emirler vermekten büyük zevk alıyor. Öndeki yelkenli olan “cenova” yı İtalya’daki Genova şehri zannettiğini itiraf eden sevgili karım, “pusulası var mı bunun?” deyince ipler kopuyor. Ben ise “kavança atacağız” dendiğinde, “tabancanın ne işi var burada” demek gafletinde bulunmuşum. Sonunda teknemizin bir motor yat ya da ulaşım aracından ziyade bir keyif nesnesi olduğunu anlıyoruz. Teknede acele etmek, bir yerlere FOTOĞRAFIN DİLİ Lütfi Özgünaydın lutfi?lutfiozgunaydın.com CİRİT ATI VE KADRAJ Cirit, ata sporumuz… Erzincan ve Erzurum cirit ekiplerine önem veriyor. Erzincan Cirit Ekibi de Türkiye’nin önemli kurumlarından birisi. Çeşitli birincilikleri var. Ciritin özel kuralları var. Erzincan Cirit Ekibi sporcusunu bir gösteriden önce çektim. Doğa ile bütünleştirip böyle bir kadraj yaptım. Zaman zaman fotoğraf çekerken değişik kadrajlar yaratmalısınız. Gazete fotoğrafları üzerinde cetvel kalemle yeni kadrajlar çizmeyi deneyin. Bu çalışmalar kompozisyon anlayışınızı geliştirecektir. At doğa ile bütünleşen bir hayvan. Bu fotoğrafta bu yönü önemsediğimi belirtmeye çalıştım. Siz olsanız nasıl çekerdiniz? Kadrajlar üzerinde düşünceler geliştiriniz. Çektiğiniz fotoğrafların bilgisayarda çıktılarını alarak, kadraj denemeleri yapın. Gereksiz alanları keserek bir fotoğraftan yeni görüntüler çıkarabilirsiniz. Fotoğrafta kompozisyon önemli. Bu günlerde kompozisyon kitapları büyük ilgi görüyor. Fotoğrafları değerlendirenler eleştirmenler buna fotoğraf okuması diyorlar. Önce kendi fotoğraflarınızı kendiniz değerlendirin sonra, yetkin kişilerin düşüncelerini alın. Fotoğrafınız gelişecektir. Bana mail atacakların fotoğraflarını ben de değerlendirmeye çalışırım. yetişmeye çalışmak yok. Yelkenler tam dolduğunda ise saatte 78 mil gibi korkunç! bir hıza ulaşılıyor. Şaka bir yana, dolu yelkenlerle denizi yararak giden teknenin “şırrr” sesi bütün sıkıntıları unutturuyor. Ama doğa şartları çok oynak. Birden kesilen rüzgar tüm keyfinizin içine ediyor. Haydi bakalım “tramola”; o da işlemezse yelken toplanıyor… Açık deniz ise başka bir alem. Hele bizim gibi yol yordam bilmeden öğlen saatlerinde yol almaya kalkarsanız, hadi ilaç alıp kusmadınız, bu kez de düşmemek için tekneye sıkıca tutunmaktan bayağı vücut yapıyorsunuz. Yolculuk ilerledikçe görev tanımım netleşiyor. İskele kıç koltuk halatçısıymışım. Demir almaya yardım edecek, bir de yedi adet tahliye vanasını sürekli açıp kapayacakmışım. Halat atıp tutmak, ırgat düğmesine basmak kolay da, şu bir türlü hijyenini sağlamayı beceremediğimiz tuvaletlere vana açıp kapamak için girmek yok mu?! Tekne yolculuğunun ne yazık ki en fena yönü, eğer acemiyseniz, önü bir türlü alınamayan tuvalet kokusuymuş. Şunu önceden söyleselerdi ya… Tekneye kullanan ne denli seyir anından zevk alıyorsa biz “ortalıkta dolaşanlar” için de iskeleye yanaştıktan sonra keyif başlıyor. Koca halatı kement atar gibi fırlatıp, birkaç kez denize düşürerek rezil olduktan sonra iskeleye çıkıp önce tahtayı öpüyoruz. Yanımızda demirlemiş ve hiç istifini bozmadan kitap okuyan yabancılara yarım ağız