Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com 12 KÜLTÜR ‘LÜTFEN BURADA BEKLEYİNİZ’ Yıl 1964. Sanayileşmekte olan Almanya’nın kendi ülkesindeki işgücü yetersiz olduğu için Türkiye’den kalifiye işçi istedi. O dönemde ne televizyon, ne internet var. Fotoğraf desen bile yok. Almanya nerede, nereye gidiyoruz, dil bilmeyiz, yol yordam bilmeyiz demeden ilk 500 kişi yola çıkar gurbet ellere. Bugün sayıları 3 milyon kişiyi buldu Türk toplumunun Almanya’daki varlığı. Yeni göçmen yasası ile artık Almanya’ya gitmek ve orada kalabilmek çok zor. 43 yıl önceden istenen işgücü yerini işsizliğe bıraktı. O dönemlerde bizim Türklere bir Alman bir şey sorduğunda “nix verstehen; auslaender” yani “anlamıyorum, yabancıyım” derdi. Şimdilerde ise televizyonlarda ana haber spikerleri veya en ünlü dizi filmlerdeki ana karakterleri oynayanlar Türk gençleri. Yolum yine Köln şehrine düştü. Bizimkilerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerden birisidir Köln. Pasaporttan geçerken baktım ki “Avrupa Birliği’ne dahil olmayan ülkeler” sırasında yalnızca üçbeş kişiyiz. Oysa uçaktakilerin neredeyse hepsi Türk’tü. Tümü “Avrupa Birliği üyesi ülkeler” sırasına girmiş, kimliklerini gösterip, gösterip geçiyorlar pasaport kontrolünden. Anladım ki kimlikler Alman. Köln sokaklarında yürürken, çarşıda gezerken duyarsınız gençlerin yarısı Türkçe, yarısı Almanca konuşmalarını, sohbetlerini. Çoğu üç dil, kimisi ise dört dil konuşur. Türkçe anadilleridir. Almanca’yı ise Türkçe’den daha iyi konuşurlar. Okullarda Almanca ana dil olarak kabul edildiğinden, İngilizce’yi yabancı dil olarak öğrenirler. Eğer bir de seçmeli ders olarak Fransızca veya Latince’yi alırsa, dördüncü dile de sahip olurlar. İşte size Avrupa’da eğitim görmüş, bilgi seviyesi yüksek, Türk gençleri, hatta babaları, anneleri. Çünkü 60’lı yılların sonuna doğru gitmiş olan bile artık 40’lı yaşlarda. Türkiye’ye memleketlerine her gelişlerinde Türk sınır kapılarında Alman vatandaşı olarak kayıtlara geçiyorlar, çoğunda Alman pasaportu var. Ülkemize gelen Alman vatandaşı turistlerin sayısı 4 milyon 200 bini kişi. Acaba bunların kaçı gerçek Alman? Yoksa biz Alman turistlerin sayısı arttı diye düşünürken, acaba Alman pasaportu taşıyan Türklerin artan sayısına mı aldanıyoruz? Hani Bulgaristan’dan da yılda 1.5 milyon Bulgar turist geliyor diyoruz ya, aslında Kapıkule’den giriş yapan Türklere. Yine de Almanya Türk turizminin belkemiği. Bu yıl 1418 Kasım tarihlerinde Alman Seyahat Acenteleri Birliği yıllık kongresini Antalya Belek’te yapıyor. Birliğin Başkanı Klaus Laepple bir Türkiye dostu ve bu kongrenin Türkiye’de yapılmasına öncülük etti. Almanya ile turizm bağımızı güçlendirmemiz için iyi bir fırsat olarak değerlendirilmeli bu kongre. Çünkü Almanya’da seyahat endüstrisi tüketici yönlendirmelerini yapabilme yetisine sahip bir sektördür. 90 milyon nüfustan yalnızca 4.2 milyon turist, üstelik 43 yıldır iç içe yaşıyoruz. Ne kadar az değil mi? Köln’den dönerken, havaalanında bir tabela gözüme ilişti. Üç dilde, önce Almanca sonra, İngilizce ve altında da Türkçe olarak “Lütfen burada bekleyiniz” diye yazıyordu. Evet dedim, kendi kendime gülümseyerek. İşte herhalde buna kültürel alışveriş denir. Tam 43 yıl sonra, 3 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’da, Türkçe üç sözcük kullanılmıştı kamu tarafından. Türkçe, Avrupa Birliği’ne girmişti, hem de ilk üçe. “Lütfen burada bekleyiniz” ne kadar anlamlı bir cümle, öyle değil mi? Acaba Avrupa Birliği müzakerelerinin bir anlamda özeti midir, ne dersiniz? Barselona Arkeoloji Müzesi Fotoğraflar: Haldun Aydıngün ŞengülHaldun Aydıngün azı müzeler vardır, daha B kapısından adımınızı attığınızda haksızlığa uğramış yerler olduğunu hissedersiniz. İyi tanıtımları yapılamamıştır veya kentin ruhu o müzenin ana fikrine uymuyordur. Barselona Arkeoloji Müzesi’ne girdiğimiz andan itibaren aynen böyle düşünüyorduk. Modern sanatın beşiği, modernizmin yaratıcısı ünlü mimar Gaudi’nin, Picasso’nun, Dali’nin kenti Barcelona’da kimsenin uzak geçmişin kırık dökük parçalarına ayıracak zamanı yok gibiydi. Barcelona’nın Montjuik tepesinin eteklerinde, 1929 dünya fuarı için yapılmış şık bir binanın içindeydi. Sergileme ilk insan larla başlıyor. Hemen girişte üç boyutlu büyük bir canlandırmada gerçek boyutlu mağara insanlarını bizon resmi yaparken görüyoruz. Oradan güzel ışıklandırılmış bir salona geçtik. Ve bize göre bütün müzenin en önemli eseri, dünya sanat tarihinin ilk eserinden bir geyik boynuzu üzerine betimlenmiş geyikler karşımızda duruyordu. Uzun süre büyülenmiş gibi bakakaldık. Biz mağara adamlarını kaba, kıllı, iğrenç yaratıklar olarak düşünürüz. Bu geyikleri çizebilen sanatçı duygulu, gözlemci, ve çok yetenekli biri olmalıydı. Eğer inanmıyorsanız bir gün elinize bir kemik alın ve sadece taşları kullanarak üzerine en basitinden bir cin ali çizmeye çalışın, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu kemiğin günümüzden yaklaşık 40 bin yıl önce sanat eseri haline getirilmiş olması inanılır gibi değildi. Müze ilk insanlardan baş