03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 TEMMUZ 2007 CUMA dış haberler PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Almanya’da Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğini engelleme amacını taşıyan bir vakıf kuruldu ‘Türkiye’ye hayır’ kampanyası Mahmut GÜRER ANKARA Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan ülkelerin başında gelen Almanya’da Ankara’ya karşı kampanya başlatıldı. Türkiye’nin üyeliğine karşı olan sivil toplum kuruluşları tarafından “Türkiye’nin AB Üyeliğine Hayır Vakfı” adı altında bir yapılanmaya gidilirken, Alman yurttaşlarından imza ve bağış toplandığı bildirildi. Cumhuriyet’in edindiği bilgilere göre, Almanya’da kurulan vakfın amacı Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek, imtiyazlı ortak olmasını sağlamak. Bu kapsamda yurttaşlardan imza toplayan vakfın konuya ilişkin belgesinde de, Türkiye’nin AB’ye her yıl 28 milyar Avro’ya mal olacağı belirtiliyor. C İstanbullu Garibaldi İtalyan cumhuriyetinin kurulması üzerine Garibaldi 1870’de dehasını Paris Komünü’nü hazırlayan cumhuriyetçi Fransa’nın hizmetine sunuyor. İki oğluyla birlikte başına geçtiği Vosges ordusuyla Prusya kraliyet kuvvetlerini hezimete uğratıyor. 1871’de yapılan genel seçimlerde Bordeaux bölgesi sınırları içindeki 4 ili temsilen milletvekili seçiliyor. Bu kez de Bordeaux’da çoğunlukta olan Fransız gericiler Garibaldi’nin tam Fransız olmadığı gerekçesiyle milletvekilliğini iptal ettiriyorlar. 1874’da İtalyan meclisine Roma milletvekili olarak giren Garibaldi çağdaş bir özgürlük ve barış platformu ve siyasi örgütlenmesi olan “Demokrasi Ligası”nı kuruyor. İtalyan’ın en sevilen ve sayılan kişiliğinden bir tek kurum rahatsızdır: Vatikan Kilisesi. Garibaldi 1880’de politikadan çekilip Sardunya yakınlarında kendisine ait Caprera adasına yerleşiyor. Vefat tarihi olan 2 Haziran 1882’ye kadar “Anılar”ını yazıyor. ??? İtalya olduğu kadar Avrupa’nın kıtasal, siyasal, kültürel ortak kimlik kazanmasında tarihsel bir çehre, bir etken nitelenebilecek bu dev adamın yaşam serüveninin bir hatta iki dönemi de İstanbul’da geçiyor. Tarihçi İlber Ortaylı (1) Garibaldi’nin 18351837 arasında denizci olarak geldiği bu kentte yaşadığını, işçi örgütü kurduğunu yazıyor. İstanbul İtalyan Kültür Merkezi uzmanlarından Aldo Baldini (2) İtalya’nın birliğini bir anlamda Osmanlı’ya borçlu olduğunu söylüyor. Farklı Türkçe kaynaklarda ise ilginç değişik bilgilere rastlıyoruz. 1862’de yeniden bir süre İstanbul’a sığındığı hatta doğum gününü Galatasaray’daki Naum Tiyatrosu’nda kutladığı belirtiliyor (3). Bugün halen 40 kadar üyesi olduğu ifade edilen İstanbul İtalyan Amele Cemiyeti’nin başkanı Henrico Boari, bizzat Garibaldi’nin ilk başkanı olduğu derneklerinin 1863’te kurulduğunu anlatıyor (4). İtalyan Kültür Merkezi, Garibaldi’nin 200’üncü doğum yılı (ki aynı zamanda ölümünün 125’inci yıldönümü) vesilesiyle torunun kızı Prof. Annita Garibaldi Hibbert’in katılımıyla bir konferans, bir de fotoğraf sergisi düzenlemişti. Biz de böyle güzel bir vesileyle gazetecilik sınırlarının elverdiği ölçüde, Garibaldi’nin İstanbul ve Osmanlı İmparatorluğundaki konukluğu üzerine 4 yabancı dilde (Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca) küçük bir araştırma yaptık. Bu 4 dilde Garibaldi’yi ağırlayan “İstanbul ve Osmanlı” üzerine bir tek referansa rastlamadık. Avrupa’nın belleğinde, beyninde bazı karanlık noktaların olması çok doğal. Gericilik, kilise, her türlü Avrupalı milliyetçilik kendi berisine bakarken, cumhuriyetçi bir Türkiye’yi, ortaçağ karanlıklarına dönme özlemiyle yanıp tutuşan bir ortamda, evrensel değerlere sahip çıkma kavgası veren bir toplumu görmezlikten gelmesi çok doğal (!). Sözümüz kuytuluk şeriatçılara bile değil. Sorumuz diğerlerine: Garibaldi’nin adı, hayatı bütün dünyada anılırken, niçin İstanbul, Türkiye yok? Nedir bu istisna? (1http://www.milliyet.com.tr/2006/10/28/pazar/yazortay.html (2)http://arsiv2.hurriyet.com.tr/istanbul/turk/99/04/16/isthab/35ist.htm (3)http://www.geocities.com/arkeoloji2000/istanbulitalyan.htm (4)http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/05/29/650122.asp [email protected] 9 Sivil toplum kuruluşları tarafından oluşturulan “Türkiye’nin AB Üyeliğine Hayır” isimli vakfın Alman vatandaşlarından imza ve bağış topladığı bildirildi. Benzer yapılanmaların Türkiye karşıtlıklarıyla tanınan Avusturya ve Fransa başta olmak üzere birçok AB ülkesine kısa sürede yayılabileceği belirtiliyor. Belgede bunun yanı sıra, AB ülkelerinin tamamının yıllık katkısının 40 milyar Avro olduğu bunun da birlik ekonomisinde kriz yaratacağına işaret ediliyor. Türkiye’ye verilecek paranın büyük bölümünün Almanya’dan çıkacağı belirtilen belgede, “Federal hükümet Türkiye’ye vereceği parayı nereden bulacak” sorusuna yer veriliyor. Almanya ile Fransa her yıl değişen oranlarda olmak kaydıyla AB bütçesinin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. Almanya’ya düşen yıllık ortalama payın ise yaklaşık 8 milyar Avro olduğu ifade ediliyor. Her 50 bin imzanın ardından AB Komisyonu, Konseyi ve Parlamentosu’na başvurulacağı belirtilen belgede şöyle denildi: “Türkiye’nin AB’yi 50 yıl daha yakalaması çok mümkün görünmemektedir. Ekonomik yapının düzelmesinden önce ülke kendi iç yapısında da bazı sorunları halletmelidir. Ayrıca üyeliğin gerçekleşmesi duru munda AB ülkeleri büyük bir göç dalgası ile karşı karşıya kalacaktır. Türkiye’nin AB’ye üyeliği birlik için kötü olduğu kadar, işgücünü kaybedecek olan Türkiye için de kötüdür.” PARA TOPLUYORLAR Almanya’daki vergi yasası kapsamında vakıflara yapılan bağış tutarı yıllık vergiden düşülüyor. Bu kapsamda vakfın kampanyayı sürdürmek için Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olanlardan bağış da topladığı belirtiliyor. Kaynaklar, bu tür kurumsal yapıların sadece kurulduğu bölgelerde kalmayarak, birçok AB ülkesine kısa sürede yayılabileceğini belirtiyor. Aynı kaynaklar yakın süreçte Avusturya ve Fransa’da da benzer yapılanmaların ortaya çıkabileceğine işaret ediyor. Irak petrolü Çin’e, Çin silahı Irak’a ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) PKK’ye yönelik sınır ötesi operasyon tartışmaları sürerken Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, uluslararası arenada Türkiye karşıtı cephe oluşturma arayışları çerçevesinde önemli bir adım attı. Talabani, Çin’e yaptığı ziyaret sırasında, Irak petrollerinden paya karşılık Çin ile silah alımı ve Irak’ın borçlarının ertelenmesi anlaşması yaptı. Bu anlaşmanın hemen ardından Pekin yönetiminden, “Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesine karşıyız” açıklaması gelmesi dikkat çekti. Iraklı kaynaklardan edinilen bilgilere göre bir hafta boyunca Çin’de temaslarda bulunan Talabani, Pekin yönetimine hem Irak’ın petrol pastasından pay taahhüdünde bulundu hem de uluslararası arenada Irak’tan destek istedi. Çin’in, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biri olması nedeniyle Pekin yönetiminin özellikle uluslararası sorunlardaki gücünün farkında olan Talabani, aynı zamanda Çin ekonomisinin büyük miktarlardaki petrol gereksiniminden dolayı içinde olduğu “kay Talabani, Çin’e yaptığı ziyaret sırasında, Irak petrollerinden paya karşılık Çin ile silah alımı ve Irak’ın borçlarının ertelenmesi anlaşması yaptı. Bu anlaşmanın hemen ardından Pekin yönetiminden, “Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesine karşıyız” açıklamasının gelmesi dikkat çekti. nak arayışını” da kullanarak petrol konusunu gündeme taşıdı. telenmesi ve Pekin yönetiminin, özellikle Türkiye’nin baskısına karşı Bağdat yönetimine destek vermesi konusunda mutabakata varıldı. Talabani, Irak’ın yeniden yapılandırılmasına Irak’ın kuzeyinden yani Kürt bölgesinden başlanılması konusunda ikna etti. Öte yandan BP, Shell ve Total gibi dünya devi petrol şirketlerinin ardından, Rusya da Lukoil ve Gazprom ile Kuzey Irak’taki petrol piyasasına girmeye hazırlanıyor. Konuya ilişkin görüşmelerin Rus ve Kürtler arasında yapıldığı, bu kapsamda Gazprom’un Musul, Lukoil’in de Kerkük de arama ve pazarlama faaliyetlerini başlatacağı öğ RUS ŞİRKETLERİN PETROL İLGİSİ Talabani, Irak parlamentosuna sevk edilen petrol yasası konusunda, Çinli yetkililere bilgi verirken bu yasa çerçevesinde yabancı petrol şirketlerine büyük kolaylıklar sağlandığına işaret ederek Çin petrol şirketinin Irak’a yatırım yapmasını istedi. Bunun karşılığında da Irak’ın Çin’den ucuza ağır silah alması, Irak’ın 7 milyar dolar tutarındaki borcunun er renildi. ABD ile “stratejik ilişkiler’’ kurmak isteyen Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt yönetimi, bu amaçla Washington’a bir heyet gönderdi. Heyetin ABD ziyareti bölgesel Kürt yönetiminin Washington temsilcisi, Irak Devlet başkanı Celal Talabani’nin oğlu Kubat Talabani’nin, “Kürdistan halkının yüksek çıkarlarının korunması için Kürtlerle ABD arasında mutlaka stratejik ilişki kurulması gerektiği’’ açıklamasının ardından geldi. Celal Talabani’nin lideri olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin internet sitesinde yer alan habere göre, Washington’a gelen bölgesel Kürt yönetimi dış ilişkiler sorumlusu Felah Mustafa başkanlığındaki heyet, Washington’da Irak ve bölge ile ilgili birçok konuyu görüşecek ve ABD’yi işgali sürdürmesi doğrultusunda ikna etmeye çalışacak. Sitedeki haberde “Kürt hükümeti temsilcileri, Kürt sorununun çözümünde Amerikan yönetiminin tam desteğini almak için stratejik ilişkiler geliştirileceğini belirtti’’ ifadesi kullanıldı. AB’nin çifte standardı Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Türkiye’ye, üyeliği için reform sürecini tamamlaması koşulunu getiren Avrupa Birliği (AB), reformlarını tamamlamadan 1 Ocak 2007’de koşullu üye olan Bulgaristan ve Romanya’ya yaptırım getirmekten kaçındı. AB, Bulgaristan ve Romanya’yı reform süreçlerindeki ilerlemenin 6 aylık raporlarla izlenmesi ve gerektiğinde yaptırım getirilmesi koşuluyla yıl başında üyeliğe kabul etmişti. AB Komisyonu’nun iki yeni üye için bu hafta yayımladığı değerlendirme raporlarında yolsuzluk ve örgütlü suçlarla mücadele ve yargı sistemlerindeki reformlar konusunda ilerleme sağlanmamış olmasına dikkat çekilmesine karşın herhangi bir yaptırım getirilmesi önerilmedi. Bunun yanı sıra raporların taslak halinde Romanya ve Bulgaristan’ın yolsuzlukla mücadele ve yargı reformlarına yönelik “aday ülkeler için kullanılan sert ifadeler’’ de Yeni üyelere yaptırım yok yumuşatıldı. Raporların taslak halinde “iki ülkenin yolsuzlukla mücadelede ilerleme sağlayabilmesi için yıllar geçmesi gerektiği’’ yönünde ifadeler bulunuyordu. AB İÇİNDE GÖRÜŞ AYRILIKLARI Bulgaristan ve Romanya’ya yönelik raporların dili konusunda AB içinde de görüş ayrılıkları yaşandığı ortaya çıktı. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Franco Frattini, sağlık ve tüketiciden sorumlu Bulgar komiser Meglena Kuneva, çokdillilikten sorumlu Romanyalı komiser Leonard Orban ve genişleme komiseri Olli Rehn raporların dilinin “yumuşatılması’’ yönünde görüş bildirirken diğer üyeler buna karşı çıktı. Kendi kabinesi tarafından hazırlanan raporları “güvenilir ve dengeli’’ olarak tanımlayan Frattini, iki yeni üye ülkenin hükümetleri özellikle de Bulgaristan İçişleri Bakanı’yla kayak tatiline çıkacak kadar ‘’samimi’’ olmakla suçlanıyor. Frattini daha önce “Artık aday ülke olmayan üyeler için hazırlanan raporlarda ‘izleme’ ifadesinin kullanılmasının hata olacağı’’nı söylemişti. Değerlendirme raporlarında Bulgaristan ve Romanya’ya, yargının bağımsızlığı ve şeffaflığının sağlanması istenirken yolsuzluk ve örgütlü suçlarla mücadelede gereken adımların atılmamış olmasından ötürü uyarılar yer alıyor. ranlı düşünür Sadi; “İki şey ruhumuzu karartır, konuşacakken susmak, susacakken konuşmak” der. İnsanlar içlerini karartmamak için 22 Temmuz akşamına kadar susmayı yeğliyorlar. Konuşmaları gerektiği zaman da, düşüncelerini, bilgelerden alıntılarla ya da fıkralarla ifade etmeyi seçiyorlar. “Seçimlerde ne yapacaksınız” sorusunu, Bertrand Russel’dan bir alıntı ile yanıtlıyorlar: “Hayatta aynı aptallığı iki kere yapmamak gerek, zira seçim olanağı çok fazla”. Seçim işbirliklerine ve birleşmelere ne diyorsunuz, sorusu ise, Abdülbaha’dan bir alıntıyla yanıtlanıyor: “Tohum, kendi sayesinde büyüyeceğini bildiği ağaca kendini sunar. Dışarıdan görünüşte tohum kaybolur, fakat yok olan tohum, ağacın içine, dallarına, çiçeklerine ve meyvelerine yerleşmiştir. Tohumun varlığı ağaç için feda edilmeseydi, ne dallar, ne çiçekler, ne de meyveler olurdu.” ??? Parti yönetimlerine yönelen ağır eleştiriler, yine bilgece alıntılarla yumuşatılıyor: “Her kapıyı kapatabilirsiniz ama insanların ağzını kapatamazsınız. Önemli olan birisi hakkında kötü şeyler söylenilmesi değil, onun iyi şeyler yapmasıdır.” Liderlerin uzlaşmaz tavırlarına yöne İ NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL Bilgeleşen Toplum mun yönetim sorumluluğunu, onu hak eden birisine vermek istiyorlarmış. Hazırlıklarını yapıp adayları sınava çağırmışlar. Adaylar o güne kadar görüp görecekleri en büyük kapının önüne götürülüp; ‘Burada ülkenin en büyük kapısını görüyorsunuz. Sorun bu kapının açılmaması. Bu kapıyı açacak olana toplumun yönetim sorumluluğunu vereceğiz’ demişler. Adaylardan bazıları; ‘Bu kapıyı bu kadar bilge bile açamadığına göre demek ki açılmıyor’ diye düşünerek durumu kabullenmiş. Bazıları kapıyı daha yakından incelemiş, ancak kapıyı zorlayarak gülünç duruma düşmemek için bu kapı açılmaz demişler. Sadece bir aday kapının yanına kadar giderek onu gözden geçirmiş, elleriyle yoklamış, açmak için hangi yöntemlerin kullanılabileceğini düşünmüş, yöntemleri kafasında sıraya koymuş, işe başlamış. İlk adım olarak kapıya kuvvetle yüklendiğinde de kapı açılmış. lik umutsuz söylemlere ise demir bir heykel örnek gösterilerek karşılık veriliyor: “Demir heykel, dış görünüşü itibarıyla, kara, sert, soğuk ve köşeli bir nesnedir. Ancak ısıtıldığında bu özelliklerini kaybeder. Erimeye başladığında artık sert, soğuk ve köşeli değildir. Beyaz, sıvı, sıcak ve yumuşaktır. Yani bir nevi kendisini ısıtan ateşin özelliklerini almıştır. Önemli olan onu ısıtacak kadar enerjiyi biriktirebilmektir.” ??? Toplumu en fazla ilgilendiren sorulardan birisi de, partilerin bağımsız ve ulusal çıkarlara uygun bir ekonomi politikası izleyip izleyemeyecekleri. Çünkü söylemler farklı olsa bile, hangi parti iktidara gelirse gelsin, IMF dayatmalarının dışına çıkılamayacağı, uluslararası sermayenin isterleri dışında bir ekonomi politikası uygulamayacağı düşünülüyor. Bu sorunun yanıtı da Prof. Dr. N. Peseschkian’dan değiştirilerek yapılan bir alıntı ile veriliyor: “Bilgeler, toplu Meğer kapı zaten tam kapalı değilmiş ve açmak için yüreklice davranmaktan ve deneme isteğinden başka bir şey gerekmiyormuş.” ??? Peki 22 Temmuz’dan sonra? Bunun için de bilgelerin bir fıkrası var: Yaşamı hatalarla dolu bir adam cuma günü ölmüş. Babasından farklı bir yaşam sürmeyen oğlu, cenaze namazını kıldırmaya hazırlanan imama yaklaşıp; İmam efendi, babam cuma günü öldü, sual melekleri onu sorgulamaz değil mi? diye sormuş. İmam içini çekip; Sorgulamaz evladım, demiş. Cenaze namazından sonra çocuk imama bir daha yanaşmış; Eminsin değil mi imam efendi, babam cuma günü öldü, sorgu melekleri ona eza cefa etmezler. Tepesi atan imam delikanlıya dönmüş; Doğru evladım, baban cuma günü öldü. Sorgu melekleri ona bugün bir şey sormazlar. Ama yarın cumartesi. Yarın onun iflahını gererler, tüm yaptıklarının hesabını sorarlar. Partililer açısından 22 Temmuz akşamına kadar her gün cuma. Ama 23 Temmuz artık cumartesi. [email protected] kdeniz’in Fransa kıyılarındaki ünlü sayfiye kenti Nice’in ortalama bir sakinine, “Dünyaca en tanınmış hemşehriniz kim?” diye soracak olursanız, size tek bir cevap verecektir: Joseph Pepin Garibaldi. Yanlış duymadınız, Garibaldi... Hani şu İtalya’nın Ataitalyan’ı, “Risorgimento” (Doğuş/Yeniden Doğuş/Başkaldırış) farklı bir deyişle “İtalya Birliği”nin kurucusu, romantik cumhuriyetçi devrimci, muçokorsanbahriyeli, askergeneralkomutan, düşünürdevlet ve eylem adamı, modern İtalya’nın ilk evrensel ve efsanevi kahramanı Guiseppe Peppino Garibaldi. Herkesin bir biçimde kendine yonttuğu bu tarihi kişilik 1807 yılında Fransa’nın bir ili olan Nice’de doğuyor. Yani Fransız vatandaşı. Hatta Victor Hugo’ya göre Fransız cumhuriyetçi ordusunun generali, emperyal ordunun Mareşali Andre Massena (17581817) ile aynı evde dünyaya gelmiş. İşte Niceliler de, İtalyan komşuları gibi 4 Temmuz’dan itibaren aynı toprağın çocuğunun 200’üncü doğum yılını kutluyor, benzersiz hayatını anıp, tanıtıp dünyaya anlatıyorlar. 2 yıl sürecek anma faaliyetleri her yönüyle çok zengin ve örnek, tek istisna İstanbul ve Türkiye. Niçin mi ? ??? İtalya’ya bütünlüğünü kazandırdığı için Faşizm’in isim babası, Benito Mussolini kendini Garibaldi’nin doğal uzantısı addediyor. Fransız Devrimi’nden esinlenerek giriştiği bağımsızlık ve birlik savaşındaki takipçisi “Binler” namıyla maruf seferberlik ordusunu oluşturan gönüllü asker ve devrimcilerin gömlekleri de kırmızı olunca öteki İtalyanlar da başbuğdan aşağı kalabilir mi? “Kızıl Gömlekliler” ordusunun komutanı Garibaldi, İstanbul dahil dünyanın dört bir yanında “amele cemiyetleri” de örgütleyen bir yurtsever olması nedeniyle başta İtalyan komünist ve işçi hareketinin liderleri Antonio Gramsci (18911937) ve Palmiro Togliatti (18931964) olmak üzere tüm İtalyan solu tarafından da sosyal mücadele tarihi kurucusu, simgesi kabul ediliyor. Garibaldi’ye atfedilen, verilen sayısız unvandan biri de “İki Dünya Kahramanı”. Zira gerçekten bu eşsiz maceraperestin olağanüstü hayat hikayesinin 13 yıllık (18361848) bir kısmı Güney Amerika’da bağımsızlık savaşları içinde geçiyor. Uruguay’ın bağımsızlığı, Arjantin ve Brezilya’daki ayaklanmalardaki rolü çok önemli. Bağımsızlık yanlısı ve cumhuriyetçi değerlerin savunucusu sıfatıyla ilk uluslararası mit, evrensel kahraman olarak Avrupa’ya, İtalya’ya dönüyor. Ülkesindeki işbirlikçiler ve işgalci Prusya ordusuna karşı savaşıyor. Kraliyet Fransa’nın 1849’da kurulan geçici cumhuriyetten kaçan Papa’ya yolladığı ordu desteği karşısında tekrar sürgün yollarına düşüyor. 5 sene Amerika, Asya, Afrika arasında yelken açıyor. 1860’da başlattığı “Binler Seferi” ile “Sicilya”’yı kurtarıp Kuzey ve Güney İtalya’nın birliği anlamına gelen “İki Sicilya Krallığı” kralı Victor Emmanuel’i destekliyor. 1861’de bölgede egemen olan Bourbon Krallığı ordusunu yenerek onu İtalya Kralı ilan ediyor. Kendi popülaritesinden yararlanarak da kalıcı cumhuriyet amaçlı, laik “Özgür Yurttaşlar” birliklerini oluşturuyor. 1870’e kadar çeşitli defalar, 3. Napoleon ve Fransız İmparatorluk Ordusu destekli İtalyan Kraliyet Ordusu, Papa’nın askeri güçleriyle savaşıyor, yeniliyor, yakalanıyor, kaçıyor. Sonunda kraliyetin yıkılması, Papalığın nüfuzunun kırılması ve A Deveciyan ağzını bozdu Uğur HÜKÜM PARİS Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin lideri olduğu Halk Hareketi Birliği’nin (UMP) genel sekreter yardımcısı Patrik Deveciyan, eski milletvekili AnneMarie Comparini hakkında hakaret içeren söz söylerken kameralara yakalandı.Lion’a giden Deveciyan, genel seçimlerde meclise giremeyen kadın milletvekili Comparini yerine bu kentten seçilen yeni milletvekilini tebrik ederken “oh olsun o...ya’’ yönündeki sözleri o sırada yerel bir televizyon tarafından kayda alındı. Görüntülerin yayımlanmasının ardından Türkiye karşıtlığıyla tanınan Ermeni asıllı politikacı Deveciyan’a yönelik yoğun tepki oluştu. Sarkozy’nin yanı sıra birçok politikacı tarafından da sert bir şekilde eleştirilen Deveciyan baskılar üzerine liberal görüşlü Comparini’den özür diledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle