03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 Opera sanatçısı Zafer Erdaş, ‘Buram Buram Anadolu’ albümünde 7 bölgeden ezgiler seslendiriyor C müzik AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK 6 TEMMUZ 2007 CUMA Bir yanı arya, bir yanı türkü Hatice TUNCER İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) sanatçılarından Zafer Erdaş, sevilen türküleri “Buram Buram Anadolu” adlı bir albümde yorumlayarak kendi kültürüne saygı göstermeyi temel alan sanat anlayışını ortaya koydu. Bas bariton Zafer Erdaş, opera asıl sanat alanını oluştursa da halk müziğinin kendisinde çağrıştırdığı duyguları “hayatım, kültürüm, değerlerim, annem, babam, kardeşim” diye sıralıyor. Zafer Erdaş, Ordu’da doğmuş ama İstanbul’da Beşiktaş’ta büyümüş. Erdaş, Kabataş Lisesi’ni bitirdiktan sonra üniversitelerin siyasal bilgiler ya da dış ilişkiler bölümlerinde okumak istemiş ama kazanamamış. Müzik yeteneği okul yıllarından beri fark edilen Erdaş, müzik eğitimi almaya karar vermiş. İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı’na başlayan Erdaş’a hocaları, sesini güzel bularak opera eğitimi almasını önermişler. Ancak başka bir fakültede okumak isteyen Erdaş, okuldan atılmış. Yeniden girdiği üniversite sınavında yine istediği okulu tutturamayınca Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na başvurmuş ve giriş sınavında en yüksek puanı tutturan iki kişiden biri olmuş. Hadi Sırt Çantanı Al, Sokaklara Çık! te ölü gibi ol./ Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol./ Hoşgörülülükte deniz gibi ol.”Yaklaşık bir ay önce bir seyahat dergisinde “Ölmeden önce dünyada görülmesi gereken 21 yer” başlıklı bir yazıda adı geçen 11 yere gitmiş olduğumu görüp çok memnun olmuştum, ama şimdi mahcubiyetten, siz görmüyorsunuz ama ben söyleyeyim, yüzüm kıpkırmızı. Meğer ben İstanbul’daki Sinan’ı hiç bilmiyormuşum, sorduğum kişiler de... Sinan’a ait birkaç eser saydılar, o kadarını ben de biliyorum. Görkemli Süleymaniye Camii, Büyükçekmece Köprüsü, en çok bilinenler. Bilinmeyenlerin listesi çok kabarık: Vefa’da Şehzade (Mehmet) Camii, Kasımpaşa’da Piyale Paşa Camii, Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camii, Üsküdar’da Mihriban Sultan Camii ve Eminönü’nde Rüstem Paşa Camii; neyse Rüstem Paşa Camii’ni çok iyi biliyorum, böylesine etkileyici bir yapı olamaz. Yolunuz oraya düşerse mutlaka yan taraftaki Hamdi restoranda kebap yiyin. Sinan hâlâ bitmedi, bir de görenlerin büyülendiği Alibey Deresi üzerinden geçen ve Kırkçeşme suyollarının en görkemli yapısı Mağlova Kemeri var. İşte bir soru daha: “Dünyanın yazılmış en eski aşk şiiri nerededir?” Koskoca bir tıs! Bende bir hava bir hava, şiirin nerede olduğunu bırakın, neredeyse ezbere biliyorum. Ayıptır söylemesi, Hititler ve Sümerlerle ilgili bir belgesel çalışmasını yeni bitirdim de... Dünyanın en eski aşk şiiri şurada yanı başımızda, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Eski Şark Eserleri Müzesi Çivi Yazılı Belgeler Arşivi’nde. Şiirin Muazzez İlmiye Çığ çevirisi şöyle: “Damadım, kalbimin sevgilisi,/ Güzelliğin büyüktür, baldan tatlı./ Aslan, kalbimin kıymetlisi,/ Güzelliğin büyüktür, baldan tatlı./ Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır./ Yatak odasında bal doludur./ Güzelliğinle zevklenelim,/ Aslan, seni okşayayım,/ Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır./ Damadım benden zevk aldın./ Anneme söyle sana güzel şeyler verecektir. Babam sana hediyeler verecektir./ Sen beni sevdiğin için,/ Lütfet bana okşayışlarını.../” Nasıl ama, eskilerden öğrenilecek çok şey var. Hâlâ “Ne olacak bu memleketin hali?” diye kara kara düşünüp bir günü daha es mi geçiyorsunuz? Olmadı, fırlayıp sırt çantanızı alın ve nerede olursanız olun kendinize bir iyilik yapın ve kendinizin yapılacak 101 şeyini yaşamaya başlayın. BATI ÇALGILARI Zafer Erdaş’ın yorumladığı türkülerde piyano, keman, kontrbas ve viyolonsel gibi Batı çalgıları tercih edilirken geleneksel çalgı olarak yalnızca klarnetten yararlanılmış. Orkestra yalın tutularak sese yönelik bir çalışma yapılmış: “Türkiye’de son zamanlarda değişik bir şey yapalım derken aşırı ritme dayalı düzenlemeler yapılıyor. Geleneksel çalgılardan özellikle kaçındım. Halkımız zaten bunlara aşina olduğu için işin kolayına kaçmak istemedim. İnsanlar, bağlama, ney sesini duyduğunda kulaklar yatkın olduğu için kolaylıkla algılıyor. Ben biraz halkımızın kulağını zorlamak istedim. Orkestra enstrümanlarıyla daha farklı bir lezzetle sunmaya çalıştım.” Sihirli Flüt, Macbeth, Maskeli Balo, La Traviata, Deli Dumrul, Ali Baba ve Kırk Haramiler operalarında önemli rollerde sahne alan bas bariton Zafer Erdaş, türkülerle Anadolu’yu kucaklıyor. BEŞ YIL İZMİR’DE Konservatuvarın Şan bölümünde Türkiye’nin önemli opera sanatçılarından soprano Atıfet Usmanbaş’ın öğrencisi olan Erdaş, eğitimini tamamladıktan sonra 1995 yılında Ankara Devlet Operası’na korist sanatçı olarak girdi: “Opera eğitimi çok disiplin, çok çalışma istiyor. Okul yıllarında gözde öğrenciydim ve hocalarımın benimle ilgili övgü dolu sözleri vardı. Ben kendime Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük opera sanatçısı Ayhan Baran’ı örnek almıştım.” Erdaş, 1996 yılında o dönem İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdür ve Sanat Yönetmenliği’ni yapan Aytül Büyüksaraç’ın teklifini kabul etti. İzmir Devlet Operası’nda 5 yıl solist sanatçı olarak çalışan Erdaş, askerliğini tamamladıktan sonra 2000 yılında İDOB’a tayin oldu. PERADA ÖNEMLİ ROLLER Halen İDOB’da sanat hayatını sürdüren Erdaş, “Sihirli Flüt”, “Macbeth”, “Fidelio”, “Rigoletto”, “Maskeli Balo”, “Faust”, “La Boheme”, “La Traviata”, “Deli Dumrul”, “Ali Baba ve Kırk Haramiler” operalarında önemli karakterleri canlandırdı: “Leyla Gencer Uluslararası Şan Yarışması’nda 2000 yılında finale kaldığımda Fransa’da yayımlanan bir müzik dergisinde hakkımda ‘Erdaş eğer yurtdışına açılmayı düşünürse önemli bas seslerinden birisi olabilecektir’ diye kritikler çıktı. Bas bariton, ses aralığı geniş olduğu için opera açısından avantajlı bir ses. Yurtdışına açılabilirdim, fakat bir Türkiye sevdalısı olarak bu konuda biraz tembel davrandım. Aslında burada daha kariyer yapayım, daha çok repertuvar hazırlayıp sağlam gideyim düşüncemden kaynaklandı. Dünyanın en büyük sahnelerinde söyleyebilirsiniz ama önemli olan sürekliliği başarabilmekte. Yurtdışında bu anlamda Leyla Gençer başarılı oldu.” Zafer Erdaş’ın halk müziğine duyduğu ilgiye, babasının çocuklarını kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için aldığı bağlama neden olmuş. Zafer Erdaş ve kardeşi evde kendi kendilerine babalarının da yardımıyla bağlama çalmayı öğrenip geliştirmişler: “Tam Anadolu usulü öğrendik. Hâlâ arada elime alır çalarım. En son İzmir’de Cumhuriyet Mitingi’nde orkestra olmadığı için bağlamayla çalıp söyledim.” Zafer Erdaş’ın Hammer Müzik tara Fotoğraflar: ESEN ESEN Fotoğraflar: ERDOĞDU BAYKAL BAYKAL ERDOĞDU O fından yayımlanan “Buram Buram Anadolu” albümündeki türkülerin müzikal altyapısını ve düzenlemelerini Serdar Yalçın hazırlamış: “Repertuvarı da Serdar Yalçın’la bir tarama çalışması yaparak 7 bölgeyi kapsayacak şekilde oluşturduk. Farklı yorumun daha iyi algılanması için çok bilinen türküleri seçtik. Nostaljik etkileri de olan bu türküleri yeni bir üslup ve yeni bir solukla insanlara duyurmak istedik.” Türküleri seçtikten sonra sıra okumalara geldiğinde Zafer Erdaş, türkülerin operacı ustası Ruhi Su ve yerel sanatçıların yorumlarını dikkatle dinleyerek “nasıl bir farklılıka yaratabileceğini” düşünmüş: “Onlardan aldığım güzellikleri yakalayarak kendi hissettiklerimle örtüştürmeye çalıştım. Gelenekle modernizmi, yani akademisyenliği örtüştürmeye çalıştım. Akademik olsun ama geleneği de koruyalım istedim, yani ne tam gelenek ne de tam akademik. Bunu ilk yapan ben değilim. Bu konuda yol açan Ruhi Su gibi bir önder sanatçımız var. O geleneği devam ettirmek gibi bir iddiam yok. Kendi algıladığım gibi yorumlamaya çalıştım... Bu da benim yoğurt yiyişim.” ANADOLU GEZİSİ Afyon’dan derlenen ve çok sevdiği “Karahisar Kalesi” türküsünü albümüne alan Erdaş, Rumeli türküsü “Drama Köprüsü”nü kulaklardan silinmeyen yorumu nedeniyle Ruhi Su anısına okumuş. Yozgat türküsü “Arpa Buğday Daneler” albümü hareketlendirirken memleketi Ordu’nun ünlü türküsü “Hekimoğlu” ile kendisine “torpil” yapmış. Beş yıl kaldığı İzmir’de Ege yöresini yakından tanıma fırsatı bulun Erdaş, İzmir’in “Ah Bir Ateş Ver” türküsünü severek söylüyor. Çankırı yöresinden “Leblebi Koydum Tasa” türküsünü 70’li yıllarda Modern Folk Üçlüsü’nün yorumundan sevmiş. Folklorama repertuvarında bulunan “Erzurum Çarşı PazarSarı Gelin”i, birçok sanatçı tarafından yorumlanmış olmasına karşın kendisi de okumak istemiş. Erdaş, Sıvas’tan “Akşam Olur Karanlığa Kalırsın”, Rize yöresinden “Yenge Kızı”, Urfa’dan “Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar” ve Erzincan’dan “Şu Karşı Yaylada Göç Katar Katar”la Anadolu gezisini tamamlamış: “İtalyan operacıları José Carreras, Plácido Domingo, Luciano Pavarotti, kendi halk şarkılarını söylediler. Onlar kendi halk şarkılarını söylerken ben kendi halk şarkılarımı söylemekten niye gocunayım ki? Biz bu topraklar üzerinde yaşıyorsak bu kültürü hazmetmeden başka bir yerlere açılamayız. Önce kendi sularımızda yüzmesini öğreneceğiz, sonra okyanusa açılacağız. Çağdaşlaşma diyorsak müzikte de bir devrim yapmak zorundayız. Atatürk bunun ilk çalışmalarını başlattı. 1923 Cumhuriyet’in, 1924 günümüzün Gazi Eğitim Fakültesi’nin temelini oluşturan Musiki Muallim Mektebi’nin kuruluşu. İşte kültür devriminin en önemli mihenk taşlarından birisidir bu. Dışardan geleni alıp önce kendinize adapte edip kendi ekolünüzü oluşturacaksınız.” rtık gelir düzeyinin yükselmesinden mi, internet yoluyla bilgi alışverişinden mi bilmiyorum, ülkede gezginlerin sayısı artmaya başladı. Bundan daha sevindirici bir şey olamaz, bu durum yayın alanına da parlak bir biçimde yansıdı. Ülkemizin kadim uygarlıklarını, yöre yemeklerini, dağlarını, göllerini, kuşlarını, balıklarını ve daha birçok özelliğini anlatan kitaplar art arda basılıyor. Gerçi fiyatları biraz yüksek, neyse ki taksit yapıyorlar. Şu insanı yoldan çıkaran kredi kartına taksit olayına bu noktada hayır demem mümkün değil. Pazar günü gene kitaplar arasında yutkunarak dolaşıyorum, gözüme bir kitap çarptı. Kitabın çekici bir başlığı var: “Türkiye’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey!” Bu aralar ölmeden önce yapılması gereken şeyler pek bir moda. Ölmeden önce okumanız gereken kitaplar, görmeniz gereken müzeler, tırmanmanız gereken dağlar! Bu moda pek de kötü bir moda değil, insanı tahrik ediyor, zorluyor ve hiç kuşkunuz olmasın, baştan çıkarıyor. Neyse sözü uzatmayalım, Akdoğan Özkan’ın okura içtenlikle sunduğu kendi yol haritasını anlatan kitaptan kopya çekip, dostlarıma, mahalledeki kahve arkadaşlarıma, arabasına bindiğim taksi şoförlerine, alışveriş yaptığım manav çalışanlarına, baharatçıma, balıkçıma bir anket uygulamaya karar verdim. Siz de yapabilirsiniz. Tek tek sordum: “Söylesene, dedenin doğup büyüdüğü toprakları gördün mü? İçinde hiç oralara gitme isteği uyandı mı?” Soruyu sorduğum on kişiden sadece biri, dede topraklarını gördüğünü söyledi, diğerleri biraz mahcup oldular. Mahcup olanlar arasında ben de vardım, bir ara bir Romanya yolculuğu yapmam gerekecek. Kitaptan kopya çekmeye devam ettim. Önce itiraflar, pek bir turistik bulduğum için hiçbir gün Konya’da ve Türkiye’nin pek çok ilinde yapılan Şebi Arus törenlerine gitmek içimden gelmedi. Mevlana’nın sözlerini ve öğütlerini de gençliğimde okumuştum, aklımda pek bir şey kalmamış. Bakalım kaç kişi Mevlana’nın vaz ettiği yedi öğüdü biliyor? Başladım sormaya. Hayret ki soruyu sorduğum hemen herkes, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” öğüdünü biliyor, öbürlerini de ben kitaptan okuyuverdim: “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol./ Şefkat ve merhamette güneş gibi ol./ Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol./ Hiddet ve asabiyet A ‘Anadolu’nun Kromozomları’ stanbul Devlet Opera ve Balesi’nde 2002 yılında Haldun Dormen’in sahneye koyduğu ve Serdar Yalçın’ın yönettiği, türkülerin oda müziği grubu eşliğinde yorumlandığı ve halk danslarının modernize edilerek sunulduğu Folklorama gösterisi, Zafer Erdaş’a halk müziği albümü çıkarmaya karar vermesinde etkili olmuş: 5 yıldır gösterimi süren Folklorama’da solistlerden biri olan Zafer Erdaş, dostlarının da ısrarı üzerine, yönetmeni Serdar Yalçın’ın da desteğini alarak çalışmalara başlamış: “Türküler, Anadolu’daki binlerce yıllık medeniyetlerin kromozomlarını taşıyor. Opera gibi bir sanatı yaparken kendi değerlerinin de farkında olan bir insanım. Aile geleneğimizde müzik adına İ ilk duyduğum türkülerdi. Türkülerle haşır neşir bir insan olarak da kendi özümden kopmadığımı belirtmek istedim. Türküleri, ‘bu yozlaşmış kültürün içersinde daha güzel, daha naif nasıl ifade edebilirim’ diye düşünürken bu albüm projesine başladık.” İzmir’de deniz müzesi açıldı ANKARA /İSTANBUL/ İZMİR (Cumhuriyet) 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı tüm Türkiye’de çeşitli etkinliklerle kutlanırken İzmir’de “deniz müzesi” açıldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yayınladığı mesajda “Denizlerdeki egemenlik haklarımızı vazgeçilmez biçimde geri alarak yurttaşlarımıza sunan Kabotaj Yasası, ulusumuzun gönencinin artırılmasına katkıda bulunduğu gibi, deniz kaynaklarımızın kullanılması ve denizciliğimizin gelişmesi için önemli bir süreci başlatmıştır’’ dedi. İzmir’deki kutlamalar, Cumhuriyet Alanı’ndaki Atatürk Anıtı’na çelenk konulmasıyla başladı. Törenden sonra Bergama vapuruyla körfeze açılan İzmir Valisi Mustafa Cahit Kıraç, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Alev Gümüşoğlu denize çelenk bıraktı. Daha sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Güney Deniz Saha Komutanlığı’nın işbirliğiyle hazırlanan TCG Ege isimli firkayetn ve TCG Piri Reis denizaltısından oluşan müze, İnciraltı’nda gerçekleştirilen törenle hizmete sunuldu. Açılışa eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök de katıldı. İstanbul’da düzenlenen tören kapsamında da İstanbul Valiliği, Garnizon Komutanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile diğer kurumların yetkilileri Taksim Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bıraktı. Rıfat Ilgaz Cide’de anılıyor İstanbul Haber Servisi Usta yazarşair Rıfat Ilgaz, doğduğu yer olan Kastamonu’nun Cide ilçesinde bu yıl 12.’si düzenlenecek olan “Cide Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali” ile anılacak. Festivalin teknik ayağını bu yıl ilk kez Kastamonu Üniversitesi üstleniyor. Cide’deki Rıfat Ilgaz Kültür ve Sanat Evi Bahçesi’nde yapılacak festival, bugün başlayacak ve üç gün sürecek. Festival kapsamında her yıl olduğu gibi bu yıl da yurdun çeşitli yerlerinden sanatçılar Ilgaz’ın eserlerini sergileyecek, Ilgaz ile ilgili film ve dia gösterileri yapılacak. Kastamonu Üniversitesi’nin teknik donanım desteği ile gerçekleştirilecek festival, 6 yıldır aralıksız gerçekleştiriliyor. Rıfat Ilgaz, doğduğu şehre sevgisini, ‘Sarı Yazmalı’, ‘Halime Kaptan’ ve ‘Bacaksız’ gibi birçok eserinde dile getirdi. Cideliler, Ilgaz’a ölümünden sonra da yıllarca sahip çıkarak eserlerini korudular.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle