03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Teşkilatın 70’lerdeki faaliyetlerini anlatan rapor, ABD’nin darbedeki rolünü yeniden gündeme getirdi C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 6 TEMMUZ 2007 CUMA 12 Eylül öncesinin gizli ilişkileri CIA belgelerinde “Aile Mücevherleri’’ olarak adladırılan 700 sayfalık CIA raporları eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın Kıbrıs’taki Samson darbesinin ardından Türkiye’ye silahlanması için yasadışı mali yardımda bulunduğunu ve adaya çıkarma yapması doğrultusunda baskı yaptığını ortaya koyuyor. Eski istihbarat yetkilileri, Evren ve Kissinger arasındaki ilişkilerin 12 Eylül’e giden yolu açtığı görüşünde. ‘Sosyalist Enternasyonal’ Sosyalist mi? luyordu. O zamanki dertleri kapitalizmin nasıl “reforme edilerek” sürdürülebileceğiydi. Şu sıralarda strateji ve taktikleri neoliberal politikaların nasıl genişletilebileceği üzerinedir. Sosyalizmle hiçbir ilgileri kalmamıştır. Açık ya da gizli, utangaç ya da küstah savaş yanlısıdırlar. Kuruluşun başkan yardımcılarından birisi emperyalist işgalci Bush’un yamağı Tony’dir. Son toplantıya özellikle davet edilen Talabani ile Barzani ise 1 milyon Iraklının can verdiği emperyalist işgalden kendilerine “ulusal” bir devlet çıkarmaya çalışan aşiret reisleridir. ??? Bu, sosyalizme karşı enternasyonal, AKP’yi üye olarak saflarına alabilir. Almalıdır. AKP’de gelecek ve ikbal gören “solcular” da çok sevinirler bu işe. Hiçbir zaman sosyalist olma iddiasında bulunmamış, sosyal demokrasinin klasik rahlei tedrisinden geçmemiş, Marksizmle hiç ilişkisi olmamış CHP’nin de üyelikten atılmaktan korkmasına gerek yoktur. Onların derdi CHP değil, Türkiye’dir. Gelecek planlarında Türkiye’ye biçtikleri yer, neoliberal politikalarına denk düşen bir yerdir. İyi pazar, büyük pazar, ucuz işgücü, bankalar, iyi ve uysal ortaklar... Neoliberal politikaların “soslu” savaş çığlıkları yükseldiğinde, zamanı geldiğinde büyük patronun, ABD’nin yanında olmak isterler. Kim daha büyük lokma kapacak? Sorunları budur. Birinci savaşta da, ikinci savaşta da bu nedenle enternasyonalin ilkelerini tepelediler. Şimdi daha cesurdurlar, dişleri daha sivridir. Büyük düşmanları sosyalizmin sahneden çekildiğinden emindirler. Rahat ve şımarıktırlar. Düşünemedikleri, neoliberal politikaların her gün biraz daha iflas ettiği; işçilerin, çiftçilerin, yoksulların, yoksul ülkelerin gerçek bir dayanışmaya doğru ilerlediğidir. Halkların, ulusların birbirlerine ilgisi artıyor. Kavganın sinerjisi gözle görülüyor. Sol, yenilginin şaşkınlığından kurtulmak üzeredir. “Beynelmilel”in güftesi de, bestesi de yenileniyor şu sıralarda. İyi, güzel, coşkun bir şiir, yürekten bir şarkı olacağına inanıyorum. [email protected] EcevitKissinger (1975) Bağımsız internet haber sitesi Raw Story’ye konuşan eski bir istihbarat yetkilisi, Kissinger’ın Bülent Ecevit’i bypass ederek 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Orgeneral Kenan Evren’le gizlice işbirliği yaptığını öne sürdü. Yetkiliye göre demokratik yollarla seçilmiş Ecevit’le, Kissinger’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı olarak görev yaptığı Nixon yönetiminin bazı meseleleri vardı. Eski CIA yetkilisi “Beyaz Saray’ın Ecevit’ten hoşlanmadığını hatırlıyorum” diye konuştu. (Fotoğraflar: Cumhuriyet Arşivi) ‘Ecevit’i bypass etti’ lu Dış Haberler Servisi ABD’de gizliliği kaldırılan yeni CIA belgeleri, Washington’ın Türkiye’nin 1974’teki Kıbrıs müdahalesini teşvik ettiği ve silahlanma için mali yardımda bulunduğu iddialarının da yeniden gündeme gelmesine neden oldu. CIA’nın 1970’lerdeki faaliyetlerini anlatan ve “Aile Mücevherleri’’ olarak adlandırılan yaklaşık 700 sayfalık CIA raporları, gizliliğinin kaldırılmasının ardından kamuoyuna açıklandı. Bağımsız internet haber sitesi Raw Story’nin haberine göre, Ulusal Güvenlik Arşivleri’nin Bilgi Hakkı Yasası çerçevesinde önceden ele geçirdiği ve cuma günü yayımladığı ilgili 4 belge, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın Kıbrıs’taki Samson darbesinin ardından Türkiye’ye silahlanması için yasadışı mali yardımda bulunduğunu ve adaya çıkarma yapması doğrultusunda baskı yaptığını ortaya koyuyor. Dönemin ABD Başkanı Gerald Ford ile Dışişleri Bakanı Kissinger’ın Türkiye’nin Kıbrıs’a çıkartma yapma planlarını bildikleri ve hatta destekledikleri daha önce de kimi tarihçilerce dile getirilmiş ancak kanıtlanamamıştı. Bazı Kıbrıslı Rumlar, ABD ve İngiltere tarafından Arap ülkelerini dinlemek amacıyla kullanılan adanın işgalinin kasıtlı olduğunu düşünüyorlar. Evren (1980) Christopher Hitchens’ın yazdığı ‘’Henry Kissinger’ın davası’’ adlı kitapta da Yunanlıların dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’in Harvard Üniversitesi’nde Kissinger’ın öğrencisi olmasına atfettikleri öneme dikkat çekiliyor. Raw Story’ye konuşan ve kimiliklerinin açıklanmasını istemeyen istihbarat kaynakları Kissinger’ın Türkiye’nin Kıbrıs harekatına destek verdiğini doğruladılar. O dönemde Türkiye’de çalışan bir istihbarat yetkilisiyse, Kissinger’in Ecevit’i bypass ederek daha sonra 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Orgeneral Kenan Evren’le gizlice işbirliği yaptığını öne sürdü. Kıbrıs müdahalesinin ardından ABD’nin uyguladığı silah ambargosuna karşın CIA’nın Kissinger’ın talimatıyla Türkiye’ye gizlice silah satmaya devam ettiğini kaydeden yetkili, Evren ve Kissinger arasındaki ilişkilerin 12 Eylül darbesine giden yo açtığını savundu. Eski bir CIA yetkilisi, bu konudaki talimatın Kissinger’den geldiğini, çünkü Kissinger’ın Sosyal Demokrat olan Ecevit konusunda kuşkuları olduğunu kaydetti. Kıbrıs harekatından sonra “askeri yardımı teknik olarak kestik” diyen yetkili, yardımın teknik olarak kesilmekle birlikte CIA üzerinden sürdüğünü öne sürdü. Yetkili, “Sonunda Ecevit’in devrilmesine de bunun yol açmış olabileceğini” savundu. Eski CIA yetkilisine göre demokratik yollarla seçilmiş Ecevit’in Johnson yönetimiyle ilişkileri iyiydi, ancak Kissinger’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı olarak görev yaptığı Nixon yönetiminin Ecevit’le bazı meseleleri vardı. “Bunların ne olduğunu hatırlamıyorum” diyen kaynak “Ama Beyaz Saray’ın Ecevit’ten hoşlanmadığını hatırlıyorum” diye konuştu. CIA’nın, Küba liderini zehirli hapla öldürme planı ‘aracı’ bulunamayınca rafa kalkmış Castro için gangster tutmuşlar Dış Haberler Servisi Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CIA) 50’li yıllardan itibaren gösterdiği yasadışı faaliyetlerin yer aldığı belgelerde, Küba lideri Fidel Castro’yu öldürmek için Johnny Roselli adlı gangsteri kullandığı ortaya çıktı. CIA’nın “Aile Mücevherleri” adı verilen ve CIA Başkanı Michael Hayden’ın kararıyla üzerindeki gizlilik kaldırılan 1973 tarihli belgeler 693 sayfadan oluşuyor. Çoğu, dönemin CIA çalışanlarının hatıralarına dayanan belgelere göre, Castro’nun iktidarının birinci yılında, 1960 yılının Ağustos ayında CIA, Amerikan Federal Soruşturma Bürosu’nun eski çalışanı Robert Maheu’yu, Roselli’ye yanaşması için görevlendirdi. Maheu da kendisini Roselli’ye Castro’nun öldürülmesini isteyen bir uluslararası örgütün temsilcisi olarak tanıttı. Roselli de Maheu’ya “Sam Gold” ve “Joe” adlı iki mafya adamını tanıştırdı. Bu kişilere CIA 6 adet zehirli hap verdi. “Sam Gold” ve “Joe” aylar boyunca zehirli hapları Castro’nun yiyeceklerine atması için bazı kişileri aradı, ancak başarılı olamadı. Plan rafa kaldırıldı. osyalist Enternasyonal Cenevre’de toplandı. Bu kuruluşun 24 başkan yardımcısından birisi de Deniz Baykal’dır. Bu nedenle seçim atmosferinde medyamız yakından ilgilendi. İlginin bir diğer önemli nedeni, şu sıralarda Türkiye ile arası pek iyi olmayan iki Kürt temsilcinin de (ki birisi aynı zamanda Irak’ın ABD tarafından atanmış cumhurbaşkanı oluyor) toplantıya davet edilmiş olmasıydı. Bu arada Enternasyonal’in kimi üyelerinin, CHP’nin “milliyetçi ve demokrasi düşmanı” olduğu gerekçesiyle üyelikten çıkarılmasını istedikleri, kimi üyelerin de kendine “muhafazakâr demokrat” adını takan İslamcı parti AKP’yi üyeliğe davet ettikleri söyleniyor. Peki, nasıl bir kuruluş bu Sosyalist Enternasyonal? ??? Birinci Enternasyonal, bilindiği gibi Komünarların, Marx’ın, Engels’in enternasyonalidir. Sosyalizmin teorik ve pratik olarak dünyanın gündeminde kalıcı bir yer edinmesini bu uluslararası işçi birliğine borçluyuz. İkincisinin kuruluş tarihi 1889’dur. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin öncülüğünde kuruldu. Farklı Marksist yaklaşımların ve deneyimlerin, iddiaların ve kavgaların enternasyonaliydi İkinci Enternasyonal. Lenin, Rosa Luxemburg, Kautsky gibi çaplı, kavgaları nitelikli liderler vardı bu Enternasyonal’de. Birinci Dünya Savaşı gelip çattığında yollar ayrıldı. Bir grup savaşa karşı çıkıyor, işçilerin silahı savaş babalarına çevirmelerini istiyor, diğeri ise bu paylaşım savaşına patronlarının emrinde, hizmetinde katılmayı savunuyordu. Rosa’yı, Liebknecht’i öldürdüler. Lenin kendi ülkesinde devrim yapmaya koyuldu. Emperyalist kapışma Avrupa’da sınırları değiştirdi. Milyonlarca insan öldü. Rusya ve Türkiye yeni bir yola girmelerine olanak sağlayan devrimlerini gerçekleştirdiler. ??? İkinci Enternasyonal dönekleri ise yeniden örgütlenme telaşına kapıldılar. Sosyalizm gerçekleşmeye başlıyor, ekmek elden gidiyordu. 1923’te başlayan ilk girişimler sonuç vermedi. İkinci paylaşım savaşının sonunu beklediler. “Sosyalist Enternasyonal” 1951’de Frankfurt’ta kuruldu. Adı sosyalistti, ama sosyalizm için değil, ona karşı kuru S Hollanda da koruyor Oyakbank’ı alan Hollandalılar, enerji başta olmak üzere ‘stratejik’ öneme sahip kuruluşlarının yabancılara geçmesine karşı çıkıyor Yusuf ÖZKAN AMSTERDAM Alternatifbank’ın ardından Oyakbank’ı da satın alarak yoğun tartışmalara neden olan Hollanda’nın, kendi ülkesindeki kuruluşların satışı konusunda oldukça “titiz” davrandığı ortaya çıktı. Hollanda’daki siyasi partilerin büyük bölümünün, enerji başta olmak üzere “stratejik” öneme sahip kuruluşların yabancı şirketlerin eline geçmemesi görüşüne sıcak baktığı belirtildi. Hollanda’da elektrik ve doğalgaz üretimi ile satışını yapan Essent adlı kuruluşun, iki ayrı birime bölünerek özelleştirilmesiyle ilgili öneri, “stratejik kurumların satışı” konusundaki kaygıları da beraberinde getirdi. Özellikle muhalefet partileri, soru önergeleriyle konuyu parlamento gündemine taşıdılar. Siyasi partilerin büyük çoğunluğu, başta enerji sektörü olmak üzere stratejik öneme sahip kuruluşların yabancılara satılmaması konusunda görüş birliğine vardılar. Hükümet ortağı İşçi Partisi (PvdA) de, enerji kuruluşlarının “haraç mezat özelleştirilmemesi” gerektiğini savundu. PvdA, enerji şirketlerinin ticari şirketlere satışı yerine, hisse senedi yoluyla halka satılmasından yana olduğunu açıkladı. Son yıllarda özelleştirme yoluyla Hollanda’daki şirketleri satın alan yabancıların, bir süre sonra, üretimi kendi ülkelerine ya da işgücünün daha ucuz olduğu ülkelere taşıması da, yabancılara yönelik güvensizliği artırdı. Enerji kuruluşlarının yabancı şirketlerin eline geçmesi olasılığı, Hollanda halkında da rahatsızlık yarattı. Yapılan araştırmalara göre, halkın büyük çoğunluğu “stratejik kuruluşların” yabancılara satışına karşı çıktı. Hollanda halkı, özellikle enerjideki özelleştirmelerle ilgili olarak, “Yabancı şirketlerin devamlılığı olacak mı? Bir gün gelip, ‘biz kapatıyoruz’ derler mi?” yönünde kaygılar taşıyor. Hollanda, enerji üretimi için kurulan nükleer santralları özelleştirme kapsamı dışında tutarken, ABN Ambro Bankası’nı almak isteyen, İngiliz Barclays Bank’a, “hisselerin yüzde 49’undan fazlası satılamaz” diyerek karşı çıktığı belirtiliyor. Liderler son 25 yılın en sıcak dönemi olarak nitelendirilen günlerde bile meydan meydan dolaşıp partilerine oy devşirmeye çalışıyorlar. Demokrasinin olmazsa olmazları arasında yer alan fırsat eşitliğinin ihlali ise hemen kendisini gösteriyor. Muhalefetteki partiler ve bağımsız adaylar kendi masraflarını kendileri karşılarken iktidar partisi kendi düzenlediklerinin yanında kamu parasını da kullanabiliyor. Bu seçimlerin en kullanılabilir ve kamu kaynaklarını seferber edebildiği için en gözde kurumu Toplu Konut İdaresi (TOKİ) olarak görülüyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) yasaya aykırılığını tescil ettiği anahtar dağıtma törenleri hız kesmeden, iktidar yetkililerinin katılımıyla sürüyor. Adayların ve siyasal partilerin radyolarla televizyonlarda ilan yayımlatmaları yasak. Ama başbakan sıfatından yararlanan AKP Genel Başkanı’nın anahtar dağıtma törenlerinde yandaşlarına yaptığı siyasal nitelikteki konuşmalarının nak M illetvekili genel seçimine şunun şurasında 25 gün kaldı. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Seçim? Var. Peki, Ya Demokrasi!.. öncesinin iki dereceli seçimini de aratacak bir yöntemle karşılaşıyoruz. Önce partilerin merkez yönetimlerini kazanmanız, ya da yeni bir parti kurarak başına geçmeniz gerekiyor. Sonrası kolay. Sizi yeniden seçecek genel merkez delegelerini, elinizdeki olanakları kullanarak belirliyorsunuz. Bir sonraki kongrede onlar sizi yeniden yönetime seçiyor. Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’na (MYK) seçilecekleri de liderler ve çok yakın çevreleri belirlediği için sorun çıkmıyor. Seçim zamanı yaklaştığında liderlere borç ödeme dönemi de başlıyor. MKYK, aday belirleme yetkisini lidere devrediyor. Lider de oturup adayları canının istediği gibi belirliyor. Bizler gibi sıradanlaştırılmış seçmenlere de hangi partiden kaç kişinin Tür len yayını serbest. Hukukla yasalarımız arasındaki çelişkinin en somut örneklerinden birine tanık olmak, demokrasi adına savunulabilir değil ama kimseden de pek ses çıkmıyor. ??? Tek dereceli seçimlere geçilmesi ve tek parti iktidarının 14 Mayıs 1950’de seçimi kaybetmesi, büyük bir devrim olarak nitelendirilmişti. Önceki dönemin seçimlerinde, bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde başkan seçilmesine benzer bir yöntem uygulanıyordu. Önce milletvekili seçimi için oy kullanacaklar (müntehibi sani / ikinci seçmen) seçiliyor, onlar da oylarıyla milletvekilini belirliyordu. Sözde tek dereceli seçim yapıyoruz. Ama duruma bakılınca yaklaşık 60 yıl kiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderileceğini belirlemek kalıyor. ??? 12 Eylül yönetiminin Türkiye’ye getirdiği ender iyiliklerden biri, adayların belirlenmesi için öngördüğü değişiklik olmuştu. Her parti, adaylarını, seçim çevrelerindeki parti üyelerinin oy kullanacağı önseçimlerde belirleyecekti. Parti merkezlerine, önceden seçim çevrelerine göre açıklayacakları sıralarda merkez kontenjanı kullanma hakkı tanınıyordu. O uygulama da oranlarla sınırlandırılmıştı. Türkiye’de seçim yasalarını değiştirme rekorunu kıran ve değişiklikleri de seçim öncesindeki duruma göre ayarlayan Turgut Özal sayesinde bu kural da değiştirildi ve o günden bu yana seçimler demokratik olma özelliğini yitirdiler. Başbakan’ın cumhurbaşkanı adayını bile tek başına belirlemesini alkışlayanların bu duruma karşı çıkmalarını beklemek neredeyse enayilik olur. Kendilerine uygun buldukları konularda, demokrasi havarisi kesilenler zaten seçime kendi çıkarları açısından baktıklarına göre karşı çıkarlarsa şaşmak gerek... oerinc?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle