02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası [email protected] Uluslararası hukuk yok edildi… C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 15 Eylül 2008 / 220 D ünya dengelerindeki değişime sembolik bir başlangıç teşkil eden 11 Eylül 2001, görünür etkisini en açık biçimde Afganistan ve Irak’ta yaratırken Balkanlar ve Kafkasya da bundan kendi paylarına düşeni aldı. Aslında bugünün perspektifiyle anlaşılıyor ki ikiz kulelere saldırı gerçekleşmeseydi de "11 Eylül Sonrası" bir şekilde yaşanacaktı. ABD’nin enerji kaynaklarını ve enerji geçiş yollarını denetim altına alma kararlılığı; demokrasi, liberal ekonomi ve özgürlüğün artık daha geniş tanımlanan bir Ortadoğu’ya ulaştırılmasını şart koşuyordu. Böylece, 11 Eylül sonrası sürecin yıkıcı/değiştirici etkilerinin de katkısıyla dünyanın siyasi parametreleri hızla değişirken en ciddi yarayı da varsayılıyordu. Sonuçta "domino etkisi"yle mikro uluslararası hukuk aldı. Devletlerarası ilişkileri devletçiklerin hızlı ve kontrolsüz biçimde yayılması sistemleştiren temel kriterler yok sayılırken ihtimalinin Rusya’yı da olumsuz yönde etkileyecek özgürlük vaatli askeri müdahaleler, insan hakları bir gelişme olacağı temel bir yaklaşımdı. Ancak temalı işgaller, demokratikleşme görünümlü renkli eksik kalıyordu. Çünkü Putin iktidarı döneminde devrimler olağanlaştı. Dolayısıyla "yeni dönem"in bölge valileri ve cumhuriyetlerin devlet devlet açısından en yıkıcı etkisi, uluslararası başkanlarının Kremlin’den atanmasının hukukun temelini oluşturan "devletlerin toprak yasalaştırılması, bunların siyasi ve ekonomik bütünlüğüne saygı" ilkesinin çiğnenebilir hale yetkilerinin kısıtlanması gibi merkeziyetçi gelmesi oldu. Mevcut uluslararası hukuk kurallarına politikalarla söz konusu tehdit ötelenmişti. ve teamüle göre "kendi kaderini tayin hakkı" Dolayısıyla Kosova’nın ardından Güney Osetya ve bulunmayan Kosova’nın bağımsızlık ilanının BM Abhazya ile devam eden yeni bir dönemin Güvenlik Konseyi’ne rağmen tanınması, ortaya yeni başlamasında Rusya da ABD gibi aktif bir rol bir hukuki çerçeve çıkarmaktan çok hukuksuzluğu oynayabilmiş oldu. olumlayan bir gelişmeydi. Rusya da, "iki taraflı bir Kosova’nın tek yanlı bağımsızlığının Avrupa uzlaşı olmaksızın" yani Sırbistan’ın muhalefetine ülkelerinin önemli bir kısmı ve ABD tarafından rağmen Kosova’nın "tek taraflı bağımsızlık tanınması, "Hiçbir sorun, hiçbir tarih eş değildir" ilanı"nın kabul edilmesine karşı çıkışını uluslararası veya "Kosova emsal olamaz" açıklamalarına hukukun temelini oluşturan "devletlerin toprak rağmen salt uluslararası hukukta bir dönüşümün bütünlüğüne saygı" ilkesiyle gerekçelendiriyordu. yaşandığı inancı nedeniyle değil aynı zamanda Kosova’nın bağımsızlığına şiddetli biçimde karşı yayılması önlenemez umut dalgası nedeniyle de, çıkan Rusya’nın kendi teziyle çelişerek Güney kendi devletlerini kurmak isteyen halklar için emsal Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığını tanıma kararı kabul edilmişti. Bunların arasında Abhazya, Güney alması, Kosova’yı tanıyan Batılı ülkelere misilleme Osetya Transdinyester (Pridnistrovye) ve hatta olarak algılandı. Halbuki Rusya’nın yaptığı durumu Azerbaycan’ın işgal altında tutulan toprakları için eşitlemekten ziyade SSCB’nin dağılmasının (Yukarı/Dağlık Karabağ) Ermeniler de vardı. Ancak ardından uluslararası arenada kaybettiği gücü resmi söylem anlamında KKTC yoktu. Uluslararası yeniden kazandığı ve eski prestijinin iadesinin konjonktürde oluşan dalgadan KKTC’nin resmi ya gerektiği mesajını artık pratiğe dökmekti. Kendi da dolaylı bir girişimle hatta diplomatik ima yoluyla arka bahçesinde NATO ya da ABD gibi bölge dışı dahi yararlanmaya çalışmaması dikkat çekici. aktörlerin artan etkisine tepkisiz kalmayacağını ve Neticede tanınma arzusunun gerçekleştirilmesinin gerek görürse orantısız güç kullanarak cevap lokomotifi güçlü bir devlet iradesidir. verebileceğini gösterirken aslında uluslararası hukukun 11 Eylül’den itibaren gözden düşmüş teamülü "toprak bütünlüğü" ilkesine bir darbe daha ÇGENDEKİ TEZGAH vurmuş oldu. ABD ve Rusya politikalarıyla dünyayı yeniden Oysa Kosova’nın tek yanlı bağımsızlığının haritalandırırken Kafkaslar, Balkanlar ve Kıbrıs tanınması konusundaki muhalif tavrını uluslararası üçgeninin ağırlık merkezinde bulunan Ankara, hukukta telafisi mümkün olmayan bir gedik açılacağı tezine oturtan Kıbrıs’ta taraflar yıllardır uzlaşamıyor Rusya’nın böylesi bir sapmayı kemikleştirmek istemeyeceği düşünülüyordu. Bunun yerine Kosova’nın emsal teşkil etmesini engelleyici tedbirlerin alınmasında aktif rol oynayacağı 11 Eylül’ün getirdikleri Dünya dengelerindeki değişime sembolik bir başlangıç teşkil eden 11 Eylül 2001, görünür etkisini en açık biçimde Afganistan ve Irak’ta yaratırken Kıbrıs da bundan kendine düşen payı aldı. Ü Batı’nın belirlediği politikaların uygulayıcısı olmanın ötesine geçemiyor. Türkiye’nin dış politika anlayışı genel anlamda gündem yaratmaktan ziyade var olan gündeme bir yerden dahil olmayı içeren bir tepki politikası çerçevesinde gelişse de bu durum bahsi geçen üçgende köklü devlet politikalarından vazgeçişi açıklamak için yeterli olmaz. Hükümet programında sıklıkla bahsedilen "proaktif politika" üreticiliğini Kosova’nın tanınmasına yönelik lobi faaliyetleriyle İslam Konferansı Örgütü nezdinde başarıyla sürdüren Türkiye hükümeti, KKTC söz konusu olduğunda yine Batı tandanslı politikalarla uyum içinde bir tavır sergileyerek sessizleşiyor. Aslında bu, Barnett'in merkez boşluk kuramı doğrultusunda 11 Eylül sonrasında uygulamaya konulan küresel sistemle entegrasyon anlayışı çerçevesinde Türkiye’ye biçilen ya da empoze edilen rolle doğrudan ilintili. Türkiye’nin Balkan ya da Kafkasya politikalarında olduğu gibi Kıbrıs politikasının belirlenmesinde de ABD ya da AB etken olunca benzer sorunlara yönelik çifte standartlı adaletsiz yaklaşımdan Kıbrıs Türkleri de paylarına düşeni Türkiye eliyle almış oluyor. Halbuki Kosova, KKTC için "tek yanlı bağımsızlık ilanı"ndan çok BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlara rağmen bağımsız olması nedeniyle altın tepside sunulmuş bir fırsat oluşturuyordu, kullanılmadı. Kosova’nın BM Güvenlik Konseyi kararına rağmen tanınmasının uluslararası hukukta yarattığı kırılma KKTC’nin tanınması önündeki tek engel olan BM Güvenlik Konseyi’nin 186, 541 ve 550 sayılı kararların etkisini yitirmesi yönünde kullanılabilirdi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin en büyük endişesi de Kosova rüzgârının Ada dengelerini bozmasıydı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınmış tek hükümeti olarak Ada’nın tamamına egemenliğini fiilen yayabilmesi için tavizsiz ve tek bir geri adım dahi atmaksızın Türklerin teslim olacağı güne dek bölünmüşlüğün sürmesini ulusal çıkarları için daha uygun bulan Rum Yönetimi Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanının tanınmasıyla harekete geçme zorunluluğu hissetmişti. Dünya genelinde hız kazanan mikro milliyetçilik ve etnik ayrımcılığın doğurduğu ayrılık talepleri ve bağımsızlık mücadelelerinin KKTC’deki "iki ayrı devlet" modelli çözüm taraftarlarının oranının, KKTC hükümetini "tanınma" talebi istemek zorunda bırakacak denli artırması birinci tehlikeydi. BM Güvenlik Konseyi kararlarının "veto" tehdidini ortadan kaldıracak biçimde Kosova sorununda olduğu gibi yan yollarla aşılması ihtimali de ikinci tehditti. Çözüm uzlaşma yönünde çabaların bulunduğunu dünya kamuoyuna göstermekteydi. Kosova’nın bağımsızlık ilanın, SuriyeKKTC arasında başlayan feribot seferleri, KKTC’nin üçüncü ülkelerle geliştirdiği ticari, kültürel ilişkiler Rum tarafında "bölünmüşlük kesinleşecek" endişesi olarak pişirildi; Türk tarafına da "fırsat" olarak servis edildi. KIBRIS’TA GÖRÜŞMELER Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle