02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S kurtuldu’ Uluslararası örgütler vesayetinde "çok kültürlü", yetkileri daraltılmış, küçültülmüş, güdük bırakılmış bir devlet modeli… Böylesi bir yönetim modeli BosnaHersek’te halen yürütülmeye çalışılıyor ve sistemin işlemediği ardı ardına yaşanan krizlerle kendini belli ediyor. Kosova’da ise halkın yüzde 93’ü Müslüman ve Müslümanların da yüzde 90’ı Arnavut kökenli. Böylesi bir yapıda bütün etnik kökenleri temsil edecek bir bayrak, marş ve anayasa arayışının uzun vadede sıkıntı yaratacağı kesin. Her şey bir yana, uluslararası toplum adına ülkede görev yapacak Batılıların "çok etnikli yapının korunması" hususunda Kosova’da esasen azınlıklardan sadece Sırpları dikkate alacakları, ötekileri öteleyebileceği geçiş sürecinde anlaşılmıştı. Tito dönemi 1974 Yugoslavya Anayasasında Kosova’ya tanınan özerkliğin kaldırılması nedeniyle başlayan bağımsızlık mücadelesine hiç de uygun olmayan biçimde Türkçe’nin resmi diller arasından çıkarılıp yerine İngilizce’nin Arnavutça ve Sırpça’dan sonraki üçüncü resmi dil olarak konulması, gelecek dönem Kosova’sında azınlık demokrasisinin işleyişinde Batı önderliğinde bir ayrımcılığın işaretlerini taşıyordu. Peki, Kosova için değişen ne olacak? Kısa ve orta vadede geçtiğimiz 8 yıldan çok farklı bir Kosova olmayacağı kesin. Kosova zaten 1999 NATO bombardımanından bu yana Sırbistan yönetiminde değildi. Bugüne dek Kosova’nın egemenlik hakları, uluslararası örgütlerce kullanılıyordu bundan sonra Kosova’nın seçilmiş yetkililerince uluslararası örgütler nezaretinde kullanılacak. Zaman içerisinde BM yetkililerinin etkisi azalırken AB yetkililerinin ağırlığı artacak. Yine de bundan sonra Kosova "vatandaşları"nın pasaportlarında UNMIK damgası yerine bağımsız Kosova’nın "simgesi"ni taşıyan bir damga bulunabilecek. TRATEJİ 13 erli… Almanya’daki Arnavutların bağımsızlık kutlaması... Rusya, Sırbistan’la birlikte bağımsızlığa karşı çıkıyor. Kosova’nın bağımsızlığının diğer devletler tarafından yoğun şekilde tanınması dünyanın diğer bölgelerindeki ayrılıkçıları heveslendirebilir. Batı’nın sınırlamalarını kabul eden Kosova’nın yalnızca ‘Sırbistan’dan kurtulduğu’ yorumları yapılıyor. bundan ibaret. Ancak bunun son derece güçlü ve çarpıcı bir kart olduğu da kesin. Bağımsızlık sonrasında sorun Sırpları ülkede barış içerisinde yaşamaya ikna edecek bir ortamın yaratılmasından ziyade Sırbistan’ın buradaki soydaşlarını Kosova’nın kalbine çevrilmiş bir silah gibi kullanmak istemesi ile ilgili. Bu durumda özellikle Kosova’nın kuzeyinde, Sırp ve Arnavutlar arasında bölünmüş olan Mitroviça kenti, kaosun merkezi olmaya aday bir bölge. Kaldı ki, Kosovalı Arnavutlara kendi kaderini tayin hakkını göreceli olarak tanımış bir Batı’nın aynı hakkı Kosovalı Sırplara tanımaması, Sırbistan’dan gelecek gizli bir destekle Sırpların, daha "şiddet"li bir çağrıda bulunmasına yol açabilecektir. Öncesinde de şiddet eylemlerinin görüldüğü bir yer olması bir tarafa şiddet eylemlerinin önlenmesinde NATO güçlerinin başarılı olamadığının birden fazla kere tecrübe edilmiş olması da bölgeye her zamankinden fazla dikkat edilmesi gerektiğini gösteriyor. devletler tarafından "emsal" olarak kabul edilecektir. İlk girişimin BosnaHersek Sırp Cumhuriyeti’nden mi yoksa Azerbaycan’ın işgal altında tutulan toprakları olan Karabağ’dan mı yoksa çok daha eskiden donmaya bırakılmış başka bir bölgeden mi geleceği önemli olmaksızın Kosova’nın bağımsızlığının tanınması kuşkusuz ki ortaya yeni bir hukuki çerçeve çıkaracaktır. Uluslararası hukukta gerçekleşecek esaslı bir dönüşüm bir tarafa ötekinin ayrılıkçısını silah yoluyla gizliden desteklemek şeklindeki kirli diplomasi yoluna siyasi yönden "bağımsızlığını tanıma" şeklindeki vaatler de eklenmiş olacaktır. Kosova’nın bağımsızlık ilanını kabul etmeyeceklerini açıklayan devletler, sadece "tek taraflı bağımsızlık ilanı" ile devletlerin ülkesel bütünlüğüne saygı ilkesine getirdiği "emsal" niteliğindeki istisna oluşturması bakımından bağımsızlığa karşı çıkıyor değiller. Aynı zamanda mevcut bir BMGK kararı bulunmasına rağmen yerine yeni bir konsey kararı olmaksızın yani BM’nin yan kapısından gizlice geçirilmiş bir bağımsızlık ilanın tanınmasının yaratacağı istikrarsızlık üzerinde de duruluyor. Kosova’nın bir emsal oluşturmasından gerçekten de çekinen ancak bağımsızlığı tanımak haricinde bir çözümün de mümkün olmadığına inanan AB, minareye uygun bir kılıf teşkil etmesi adına yeni bir rapor hazırlığına girişmiş durumda. Raporun dayanak noktasını ise Kosova’nın Yugoslavya’nın ve devamında Sırbistan’ın bir parçası olduğu ifadesinin 1244 sayılı BMGK kararının sadece giriş bölümünde (preamble) yer alıyor olması ve giriş bölümlerinin hukuki bağlayıcılığının bulunmaması tezi oluşturacak. Böylece Sırbistan’ın Kosova üzerinde hukuki bir hakkının bulunmadığı, dolayısıyla bir uzlaşı olmaksızın tek taraflı bağımsızlık ilan edilmiş olmasının 1244 sayılı karara aykırılık teşkil etmeyeceği savunulacak. Böylesi bir girişimin bağımsız Kosova’nın "tanınması" konusundaki tereddütleri ortadan kaldıracağı, "emsal" teşkil etme riskini bertaraf edeceği ve en önemlisi uluslararası hukukun temel ilkelerinin yerli yerinde durduğu konusunda güvence yaratacağı kesin. Ancak böylesi önemli bir gerçeğin neden bu güne dek fark edilmemiş olabileceği yönündeki soruların nasıl cevaplanacağı şimdilik belirsiz. Üstelik Kosova’yı uluslararası örgütlerin vesayetindeki bir bağımsızlığa mahkum edenin de 1244 sayılı kararının gereği olarak "uzlaşı"nın ön plana çıkarılması olduğuna göre neden müzakerelerin Kosovalı Sırplarla değil de Sırbistan’la yürütüldüğü de cevapsız kalacak bir soru olacak. Kosova’nın yarınına ilişkin muhtemel sıkıntıları formüle etmek gerekirse: Priştina’nın bağımsızlık ilanını Washington’un tanıma kararı izler; Mitroviça Priştina’ya aldırmaz, Belgrad’ın bir eli Kosova’da kalır; Brüksel kınar, Moskova müdahil olur; NATO barışı korur ve BM böler. Hikayenin sonunda ise Kosova’nın hala bağımsız olamadığı görülür. Ya da Sırbistan’dan bağımsız Batı’ya bağımlı olduğu. Değişen sadece Balkan haritasıdır. RUSYA’NIN B PLANI Kosova’nın bağımsızlığına en gür sesiyle karşı çıkan Rusya’nın, kendisinin BM Güvenlik Konseyi’ndeki "veto" kartını aşmak için ABD’nin ürettiği "B Planı"na ilişkin geliştirmiş olabileceği strateji, "ertesi gün" adına en fazla konuşulan sorundu. "Kosova Sorunu" bir şekilde nihayete ererken bunun yol açabileceği yeni sorunlar, kuşkusuz ki daha ziyade uluslararası hukukun uğrayacağı dönüşümle ve en çok da bu dönüşümü hızlandıracak ve sistemleştirebilecek müdahalelerle ilişkili görüldü. Rusya, Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkışını iki taraflı bir uzlaşı olmaksızın, Sırbistan’ın muhalefetine rağmen Kosova’ya bağımsızlık verilmesine uluslararası hukukun temelini oluşturan "devletlerin toprak bütünlüğüne saygı" ilkesi gerekçesiyle karşı çıkıyordu. Şimdi artık bu karşı çıkışa şüphesiz ki mevcut 1244 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına rağmen "tek taraflı bağımsızlık ilanı"nın dünyada yaratacağı etki de eklenmiş oldu. Kremlin’de düzenlediği yıllık basın toplantısında Rusya Başkanı Vladimir Putin’in, "Kuzey Kıbrıs aslında 40 yıldır bağımsız. Niye tanımıyorsunuz? Avrupalılar, çifte standart uygulamaktan utanmıyor musunuz?" şeklindeki sözleri, bağımsızlık ilanı sonrası dönemin çok da sakin geçmeyeceğinin işaretlerini taşıyor. Batı, Kosova’nın bağımsızlığını desteklerken aynı zamanda Kosova’nın kendine has koşulları bulunduğunu ve dünyadaki diğer sorunlu alanlara ya da diğer bağımsızlık taleplerine emsal teşkil etmeyeceğini de sürekli olarak vurguladı. Ne var ki diğer tüm bağımsızlık arzusundaki ayrılıkçı bölgeler, kendi koşullarının Kosova’dan daha fazla bağımsızlık sebebi oluşturduğuna ilişkin argümanlar geliştirdiler. Mevcut uluslararası hukuk kurallarına ve teamüle göre "kendi kaderini tayin hakkı" bulunmayan Kosova’nın bağımsızlık ilanının tanınması, kuşkusuz ki dünya üzerindeki ayrılıkçı güçler ve ayrılıkçıların bulunduğu OLASI KRİZLER Bağımsızlığın ertesi günü bölgede ne tür bir hareketlenmenin başlayabileceği de en sık gündeme gelen konuydu. Nitekim, bağımsızlık ilanının muhtemel tarihleri konuşulurken yeni dönemde olabileceklerden duydukları korkuyu ve Arnavutlara güvenmediklerini Batı’ya anlatmak isteyen Kosova Sırpları evlerini ve topraklarını terk etmeye başlamışlardı. Peki, gitmeyip de kalanlar ne yapacaklar? İşin aslı Kosova’nın bağımsızlığının görünürdeki ön koşulu Sırpların huzurunun sağlanması idi. Ahtisaari Planı’nın en vurgulu maddeleri de bunun üzerine yapılandırılmıştı. "Kosova’daki Sırp Ortodoks Kilisesi’ne, ruhbanlarına ve mallarına tam hakları yanında daha fazla güvenlik ve koruma sağlanacaktır" maddesi gibi Sırplara özel haklar verilmesi ve bu hakların yasal ve kurumsal düzenlemelerle ve hazırlanacak anayasa ile güvence altına alınmasını öngören maddeler düzenlenmişti. Hatta Sırp belediyelerine kapsamlı özerklik tanınıyor ve Priştine’yle dikey, Belgrat’la yatay ilişki içerisinde olması öngörülüyordu. Şimdi artık Belgrad’la legal bir yönetsel ilişkinin olması söz konusu değil ancak BosnaHersek Sırpları gibi Kosova Sırpları da Belgrad’ı esas başkentleri olarak görmeyi sürdüreceklerdir. Kosova’yı kaybetmiş bir Sırbistan’ın elindeki koz da ilk etapta
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle