17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Strateji 8 Aralık 2008/232 ST R A T E J İ c artarak devam etmiştir. Peki, Türkiye’de ne değişmiştir de ulusal çıkarlar korunamaz duruma düşülmüştür? Türkiye’nin kırmızı çizgilerine ne olmuştur? Bu sorunun cevabı açık ve nettir; Türkiye’de siyasi zihniyet değişmiştir, 20 Mart tezkeresiyle ABD’nin savaşına tam destek veren Erdoğan hükümeti tarafından bu çizgiler kaldırılmış ve Barzani’nin Kerkük işgaline göz yumulmuştur. Başka; Irak kuzeyinde temeli atılan bağımsız Kürt devleti’ne karşı Erdoğan hükümeti harekete Barzani ve Talabani ikilisi... 13 üstlenebilecek, dolayısıyla Türkiye yakın gelecekte PKK terör örgütünün talepleri ile değil, aynı talepleri yineleyecek olan Barzani ile karşı karşıya gelecektir. Hükümetin, ABD ve AB rotasında işleyen siyasetinin yol açtığı bu durum Türk milleti ve devletinin varlığı ve bekasını tehlikeye atmaktadır. Irak kuzeyinde oluşan Kürt devleti ve Barzani liderliğinin ön plana çıkarılmasıyla Türk milletinin iç barışı da tehdit altına girmiştir. Türkiye’nin ulusal güvenlik siyaseti, Erdoğan hükümetiyle, artık kendini işletemez hale gelmiştir. Türkiye’nin ulusal çıkarları ve ulusal güvenliğiyle doğrudan ilgili olan Irak’taki bu olumsuz gelişmeler ile ABDBarzani ve ABPKK ilişkilerinin boyutu aklıselim düşünen insanları gelecekten endişe duyar hale getirmiştir. Türkiye’nin varlığını ilelebet sürdürebilmesi için Irak’taki ulusal çıkarlarını koruması ve yurt içindeki ulusal birlik ve beraberliğini daha da sağlamlaştırarak geliştirmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Kasım 2002’de Kırmızı Çizgilerin çizilmesini gerektiren koşullar ortadan kalkmış değildir ve üstelik Nisan 2007’de ortaya konulan tehditler ile asker kullanım koşullarında da bir değişiklik olmadığı gibi, aksine dış ve iç tehditler ağırlaşarak sürmektedir. Bundan böyle terörle mücadeleyi tek başına ele almak sonuç getirmeyeceği gibi, Türkiye’nin Barzani ya da ABD veya AB ile olan ilişkilerinin de tek başına masaya yatırılması sonuç getirmeyecektir. Demokrasiden ödün vermeden sorunları aşabilmenin yolu demokratik savunma mekanizmalarını etkin bir biçimde çalıştırmaktan geçmektedir. zorundayız” şeklindeki değerlendirmeleriyle PKKBarzani ve Irak’ın bir bütün olarak ele alınması gerektiğini ifade ederek, Türkiye’nin Irak politikasının ne denli önemli olduğunun altını çizdi. Ardından, 91 Özal siyasetinden ders alamamış Erdoğan hükümetinin ortaya koyduğu Irak politikasının da iflas etmiş olduğunu açıkladı; “İkinci Körfez Savaşı'ndan sonra Türkiye iki nedenle zararlı çıkmıştır. Bir; coğrafyasına hapsolmuştur. İki; PKK çok büyük bir serbestlik kazanmıştır ve çok miktarda silah ve malzeme, dağılan Irak ordusundan ele geçirilmiştir. Daha önceleri PKK ile mücadele içinde olan Kuzey Irak'taki Kürt gruplarından bir tanesi ki bir zamanlar KYB, PKK ile birlikte o Kürt grubuna saldırıyordu, şimdi doğal bir müttefik haline gelmiştir ve Kuzey Irak'ta çok büyük bir hareket serbestisine sahiptir.” Bu değerlendirmelerin ardından Büyükanıt; ”Yine Kuzey Irak'a baktığımız zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor; hazırlanmış olan bir taslak anayasa var. Bu iyi incelendiğinde şu görülmektedir: Kağıt üzerinde federal bir yapı oluşturuluyor. Güney Şii bölgesi, Sünni bölgesi ve Kürt bölgesi diye üç bölge. Ama anayasanın içindeki hükümleri iyi incelediğinizde, bunun değil federasyon, konfederasyon bile olmadığı, gevşek bir konfederasyon yani kopmaya hazır bir konfederasyon şeklinde olduğu görülmektedir. Başka bu anayasadan kaynaklanan, uygulamalarından kaynaklanan ne durum var? PKK'nın varlığı orada kök salmıştır. Çünkü Kuzey Irak'ta, Irak güvenlik kuvvetlerinden bir tane silahlı insan dahi bulunmamaktadır. Bugün Süleymaniye hava meydanına indiğiniz zaman, ziyarete gidiyorlar, onu sadece Kürt bayrakları karşılar. Irak bayrağı yoktur. Karşılama töreninde de Kürt milli marşı çalar. Irak'ın marşı yoktur. Şu anda Kuzey Irak'ta durum budur. Federal bir yapıda bazı şeyler merkezi olur. Kuzey Irak'ta merkez bankası kuruldu. Bunun anlamı; her yönüyle diğerlerinden ayrı müstakil bir yapı oluştu. Merkez bankası para basıyor. Kendi parasını kullanıyor” şeklindeki tespitleriyle Irak’ın toprak bütünlüğünün artık kalmamış olduğunu ve kuzeyde bir Kürt devletinin inşa edildiğini açıkça ifade etmiştir. Bu açıklamalar 2002 Türkiyesinin kırmızı çizgileriyle yan yana getirildiği zaman, şu doğal sonuca ulaşılmaktadır; ulusal çıkarların korunabilmesi ve terörün etkisiz hale getirebilmesi için Irak’a savaş açmak şarttır. Nitekim Büyükanıt; “Irak’a operasyon şarttır ve faydalı olacaktır” şeklindeki sözleriyle Türkiye’nin siyasi hedeflerine ulaşabilmesi için askeri operasyonlara başvurmaktan başka bir çıkar yolunun bulunmadığına işaret etmiştir. ABD’ye verilen tavizler karşısında hükümetin kullanabileceği bir politik güç artık bulunmamaktadır. Türkiye artık Irak’ın ve Körfez ülkelerinin değişiminde söz sahibi bir ülke değil, ABD’nin kararlarına kayıtsız ve de şartsız uyan, Ortadoğu’daki ulusal çıkarlarını ABD’nin ulusal çıkarları uğruna feda etmiş bir ülke konumuna düşmüştür. Peki, TSK’nin tehdit değerlendirmeleri ne olmuştur? Hiçbir şey; 4 Temmuz’da yaşanan “çuval olayı” karşısında hükümetin ABD’ye karşı bir tavır alamamış olması ve 21 KIRMIZI ÇİZGİLER ÇİZİLMELİ Her şeyden önce “Ulusal Güvenlik” aktörlerinin, başta terör olmak üzere terörle ilintili dış politik sorunları bir iç güvenlik sorunu değil bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu kabul ederek işe koyulması gerekmektedir. Bu sorunların İçişleri Bakanlığı düzeyinde ele alınacak tedbirlerle çözülmesinin mümkün olmayacağı baştan kabul edilerek oturulacak masada, öncelikli olarak Milli Güvenlik Bakanlığı’nın kurulması ve bu bakanlık bünyesinde bilgi toplanması, depolanması, arşivlenmesi, bilgiye ulaşılması, değerlendirilmesi şekliyle “ön alıcı” eyleme geçilmesi düşünülmelidir. Ulusal çıkarların korunması temelinde çizilecek Kırmızı Çizgiler MGK’da yapılacak olağanüstü bir toplantı ile yeniden masaya yatırılmalı ve 2002’deki değerlendirmeler göz ardı edilmeksizin yeniden çizilmelidir. Bu çizgiler doğrultusunda Erdoğan hükümeti ulusal güvenlik siyasetini ortaya koymalı ve bir seferberlik anlayışıyla ulusal direnci oluşturacak dinamikler eyleme geçirilmelidir. Unutulmamalıdır ki, ulusal çıkarlarını koruyamayan ve ulusal güvenliğini sağlayamayan bir ulusun yaşaması mümkün değildir. Ulusal güvenlik çarkı dönmüyorsa eğer, ulusal dinamikler içerisinde yer alan tüm güçlerin işbirliği yaparak bu çarkı döndürmesi kaçınılmaz ulusal bir görev düşünülmelidir. Türkiye’nin bölgesel çıkarlarının yeniden oluşturulması ve bu çıkarların korunabilmesi için yeni bir yapılanma, yeni bir anlayış gerekiyor. Türk kamuoyu, devletinin bekası için ‘ön alıcı’ yaklaşımla eyleme geçmelidir. geçmeyerek bu kırmızı çizgiyi de silmiştir. Başka; Irak’ın merkezi idaresinden bağımsız bir Barzani liderliğinin ortaya çıkması karşısında tepki gösterilmeyerek yeni oluşum kabullenilmiş ve bu kırmızı çizgi de görmezden gelinmiştir. Daha başka; son kırmızı çizgimiz olan Kerkük Türkmenlerinin merkezi idaredeki etkinliği ile Kerkük’teki varlığının tehlikeye düşmesi karşısında da Erdoğan hükümeti harekete geçmemiş, dolayısıyla Türkiye’nin artık Irak’ta kırmızı çizgileri kalmamıştır. Peki, 1 Mart’ta “hayır” denilen tezkereye yirmi gün sonra neden “evet” denilmiştir? Bu soruda geçen zaman içerisinde cevabını bulmuş olup, Erdoğan hükümetinin gücünü artık ulusal iradeden değil, ABD yörüngesindeki siyasetinden aldığını açıkça ortaya koymuştur. Ekim Dağlıca baskını ile 9 Mayıs–3 Ekim Aktütün baskınlarında da Irak’a karşı harekete geçememiş olması, bu “hiçbir şeyi” açıkça göstermektedir. ABD rotasında Erdoğan hükümeti ile yürüyen Türkiye’nin, Irak’ta çizebileceği bir kırmızı çizginin söz konusu olabilmesi de artık olası değildir. TÜRKİYE’DE NE DEĞİŞTİ? Milli Güvenlik Kurulu’nun asker kanadının en yüksek otoritesi durumundaki Genelkurmay Başkanı’nın bu tespit ve değerlendirmeleri boşlukta kalmıştır, çünkü Erdoğan hükümeti bu sayılan tehditlere karşı harekete geçmemiş ve siyasi bir karar almamıştır. TSK harekete geçirilmediğinden de bu tehditler VARLIĞIMIZ TEHLİKEDE BOP’un temel taşı durumunda olan sözde Büyük Kürdistan projesinde PKK terör örgütünün silahlı misyonunu tamamladığını düşünen ABD, artık bölge ülkelerini parçalama stratejisini Barzani üzerinden yürütecektir. Doğu illerimizde aşiret ve mezhep bağları dolayısıyla önemli bir etkinlik alanı bulunan Barzani, ABD’nin desteğiyle “silahsız PKK misyonunu”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle