02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S dış dinamiklere bağlamış hükümet ve sermaye tekelindeki bir kısım medya ile bunların bürokrasi ve üniversiteler içindeki uzantıları geliyor. Türkiye’nin bağımsız bir ülke olmadığının ve ne büyük bir propaganda ağı içinde dönüştürüldüğümüzün ibret dolu göstergelerini yaşıyoruz medyada. "ABD ile sağlıklı politikalar, AB sesini yükseltmemiş", gibi söylemlerin altında şu yatıyor; hem onların dediğinden çıkmıyor hem de kamuoyuna hoş gözükürken kendi günümüzü kurtarıyoruz. Basın arkasındaki sermayenin dışarıdan aldığı mesajlara uygun temaları işliyor, hükümet ise öncelikle yaklaşan seçimler ve iktidarını sarsmayacak şekilde durumu idare etmek derdinde. Uzun vadeli olarak ise zaten Hükümetin, ABD ve AB treninden inmesi mümkün değil çünkü onları getiren odakların modeli olma misyonu içinde yapacak çok işleri var. Bir de bunlara hükümet ve asker arasındaki sorunları ve Türkiye’nin güvenlik politikası üretmedeki iç siyasal ve yapısal sorunları ile güç projeksiyonu eksikliğini ilave edin. Silahlı Kuvvetler oraya girse bile hangi hükümete güvenecek? Askeri güç ile birlikte bölgeyi dönüştürecek siyasi, ekonomik, sosyokültürel yumuşak güç unsurları hükümetin elinde var mı? Türkiye bir yandan ABD’nin tek yanlı ve baskıcı politikaları karşısında kendini köşeye sıkışmış hissederken AB’ci postmodern dayatmalar ile ülke bütünlüğü ve güvenliği açısından önemli iç parametreleri kaybetme riskini her gün biraz daha fazla hissetmektedir. İç ve dış güvenlik ortamımız dış dinamikler ve onların içerdeki uzantıları ile yoğun bir propaganda ve psikolojik savaş kullanılarak şekillendirilirken, bizden beklenen ise demokrasi, insan hakları, serbest piyasa düzmecesi gibi etiketler altında kamufle edilen yeni düzene ikna olmamız ve çevremizde olan biteni kabullenmemizdir(2). Kuzey Irak’taki çıkarlarımız ne yazık ki Batılılar tarafından PKK’nın tasfiyesine ve bu kapsamda yapılacak sınırlı askeri harekata indirgenmiştir. PKK’nın Kürdistan’ı kurmanın taktik kartı olduğunu, PKK kartının hep kalacağını ama Kürdistan kurulurken sadece Kuzey Irak’ın değil Güneydoğu Anadolu’nun da elimizden kayıp gideceğini henüz anlayamadık. ABD ve AB’nin yani Batının bölge ile ilgili hedefi ne demokrasi ve insan hakları, ne de istikrar ve barış. Onların amacı Genişletilmiş Orta Doğu’nun bir parçası olan ve Kürdistan denilen bir uydu devletin kurularak onların çıkarlarına hizmet etmesi. Türkiye ise fazla sorun çıkarmadan hem Kürdistan’ın kurulmasına hem de sözde müttefiklerimizin diğer çıkarlarına uygun rolleri kabullenmeye ikna edilmesi gereken bir ülke. İçimizde kurulan etki ve propaganda ağı iyi çalıştığından kurulan AB süreci kurgusu ile hem biz dönüştürülüyoruz hem de çevremizin bizim çıkarlarımıza rağmen dönüştürülmesine rıza gösteriyoruz. Peki, neyin karşılığında? Günü kurtarmanın, durumu idare etmenin karşılığında. Hava operasyonları ve istihbarat ile terör yok edilse idi bunu önce ABD, Afganistan’da başarırdı. Yukarıda saydığım nedenler ile kapsamlı bir harekatı göze alamayan Türkiye bu yüzden hava operasyonlarına hem de karadan bu harekatı destekleyen bir harekat bile yapmadan, dört elle sarılmış durumda. Türkiye, tıpkı 1926 yılında olduğu gibi TRATEJİ 13 Hava harekatı ile terörün önlenemeyeceği ABD’nin Afganistan’daki uygulamasından da anlaşılabilir. Bölücü örgütün tasfiyesi söyleminin karşılığı bir süre sonra uydu devlete toprak talebi olarak Türkiye’nin karşısına çıkabilir. bugünde artık iktidara uzanmış ve tüm yurdu sarmış bir irticai mücadele içinde iken Kerkük ve Musul sorunu ile de karşı karşıyadır. ABD ve AB sürecine sıkışmış mevcut konjonktür ülkemizin Batısını Siyasal İslam devleti olmaya doğusunu ise federasyona ve parçalanmaya götürmektedir. "ABD ile ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturması, Avrupa Birliği sürecine ne olursa olsun yılmadan devam etmeliyiz" gibi fasaryalar ülkemizin hem dönüştürülmesi ve bölünmesi hem de karşılıksız olarak çıkarlarından ödün vermesinden başka bir şey anlamına gelmemektedir. ABD ve AB’nin dediklerini yaparak çıkarlarımızı koruyamayız ve sağlayamayız. Diplomatik yollar ile ancak bol bol görüşme yapılır ama Kürdistan önlenemez, Kerkük ve Musul kazanılamaz. Görünen odur ki PKK’ya karşılık Kürdistan pazarlığı yapılmıştır ama bu da karşılığı olmayan bir pazarlıktır. Korkunun ecele faydası yoktur. Türkiye, yukarıda sayılan ulusal çıkarları çerçevesinde kendi bağımsız politikalarını uygulayacak zemini yaratmak istiyorsa tıpkı ABD’nin yaptığı gibi önce askeri ile orada olmalıdır. Askerinle orada olamazsan masada da olmazsın, kimse sana bir şey vermez, senin güvenliğini ve çıkarlarını düşünmez. Terör ile mücadele ve hayati ülke çıkarları savaşmadan kazanılamaz. Yapılması gereken bölücü terör ve Kuzey Irak meselesinin ancak birlikte çözülebileceğinin anlaşılması ve buna uygun bir harekatın alt yapısının, (bir zamanlar Kuzey Kıbrıs’ta yapıldığı gibi) ülke inşasına yönelik kabiliyetlerin, ulusal güvenlik kurgusunun ve yumuşak gücünün geliştirilmesidir(3). Birkaç danışman vasıtası ile dış dinamiklere bağımlı hale getirilmiş bu hükümet döneminde AB süreci ile pasifleştirilen MGK Genel Sekreterliği ve MİT’in oluşturulacak güç projeksiyonu içinde etkin ve işlevsel hale getirilmesi de hayati önemi haizdir. Kuzey Irak ile ilgili çıkarlarımız PKK odaklı olmaktan çıkarılıp; KerkükMusul, Türkmenler ve enerji konularını da içine alacak şekilde yeni bir vizyon ile gerçek bir yapılanma ve geniş kapsamlı bir harekat süreci başlatılmalıdır. Sonuç olarak Kerkük ve Musul başka bir bahara ve gerçekten bağımsız hareket edebilen bir hükümete kaldı. Belki de ülkede irtica bu raddeye varmış iken böylece bir iç hesaplaşmanın önü açıldı. Ülkenin acilen yeni bir vizyona, yeni kadrolara ve yeniden silkinmeye ihtiyacı bulunmakta. Türkiye’nin çıkarlarını koruması AB sürecine ve Washington’a değil kendi gücümüze dayanmaktan geçmektedir. Dipnotlar: 1 Simon V. MAYALL: "Turkey: Thwarted Ambition", National Defense University, Washington D.C., 1997. 2 Küresel hegemonya sisteminin nasıl işlediği ve Türkiye’ye yansımaları için bakınız: Sait YILMAZ: "21.Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat", Milenyum Yayınları, (İstanbul, 2007). 3 Türkiye için önerilen güvenlik kurgusu ve güç yapısı için bakınız: Sait YILMAZ: Ulusal Güvenlik Raporu 2007, BÜSAM Elektronik Dergisi, Beykent Üniversitesi, (Ekim 2007). http://busam.beykent.edu.tr/resimy/ulusalguvenlikrapo ru.pdf, (01 Kasım 2007). Erdoğan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle