02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bahadır Selim DİLEK Tarihsel yaklaşım yineleniyor... C S TRATEJİ 11 140. maddesi ile "Kerkük bizim oldu" hayaline kapılmışlardı. Üstelik hem İbrahim Caferi hem de Nuri El Maliki hükümetlerinin programlarında, Kerkük'ün nihai statüsünün Kürtler lehine belirlenmesinin önünü açacak sürece ilişkin maddeler yer almıştı. 2006 yılı sonuna kadar, Barzani Kerkük'ün bölgesel Kürt yönetimine bağlanmasını teknik bir ayrıntı olarak görüyordu. Barzani'ye göre Irak Anayasası'nın 140. maddesi uygulanacak, nüfus sayımı ve referandum gerçekleştirilecek, 1 Ocak 2008'de Kerkük, bölgesel Kürt yönetimi sınırlarına dahil edilecekti. Nasıl olsa 2003 yılından sonra yoğun göçle birlikte Kerkük Kürtleştirilmişti. Kerkük'ün kent meclisi de Kürtlerin elindeydi. Kerkük, bölgesel Kürt yönetimine bağlanınca, milyarlarca varil petrol rezervi de Barzani'nin emrinde olacaktı. Böylece, 'Bağımsız Büyük Kürdistan’ın ekonomik temelleri sağlama alınacak hem de gözünü Kerkük petrollerine dikmiş olan Batılı ülkeler Barzani'yi el üstünde tutup kendisine siyasi ve hukuksal meşruiyet sağlayacaktı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Washington yönetimi, Kerkük'ün Kürtlerin eline geçmesiyle ortaya nasıl bir tablo çıkacağını iyi hesap etmişti. Üstelik, Kerkük Irak'ın ve belki de Ortadoğu'nun küçük bir kopyasıydı. Burada çıkacak bir istikrarsızlık kısa sürede ülkenin tümünü karıştırmaya yeterdi. ABD bunu göze almadı. Kerkük'ün tarihi bir Türk kenti olması, Irak Türklerinin siyasi ve kültürel merkezi konumunda bulunması, Ankara'nın yoğun ilgisini beraberinde getiriyordu. Yani, Türkiye el altından da olsa ciddi biçimde Kerrkük'teki gelişmelere müdahildi. Washington yönetimi 'Türkiye'ye karşın' Kerkük'te bir oldu bittiye göz yumulmasının olası sakıncalarının farkındaydı. 2007 yılı boyunca Kürtler yavaş yavaş Kerkük konusundaki hayallerinin boş olduğunu anladılar. Irak Anayasası'nın 140. maddesinde öngörülen takvim işletilemedi. Ne normalleşme tamamlanabildi ne nüfus sayımı ne de referandum yapıldı. Referandumun 6 ay ertelenmesi kararı alındı. Ancak bu karar Barzani'nin ağzına çalınmış bir parmak baldan öte bir anlam taşımıyordu. Çünkü 140. madde, 31 Aralık 2007 saat 23:59 itibarıyla kadük, yani hukuken ve siyaseten geçersiz kalmıştı. rak'ta son birkaç aydan buyana yaşanan gelişmeler, Washington yönetimi ile Kürtlerin arasının giderek açılmakta olduğunu gösteriyor. George Bush yönetiminin Irak'ı işgal etmesinden sonra "stratejik müttefik" ilan ettiği Kürtler ile ABD arasında oğuk rüzgarlar esiyor. 2007 yılı sonundan itibaren ABD ve Avrupa basınında Irak'taki Kürt yönetimine yönelik –bugüne kadar yapılanın aksineoldukça sert eleştiriler yer almaya başladı. Dün, "Ortadoğu'daki mazlum azınlık" olarak nitendirilen Kürtler, bugün "Irak'ın istikrarı için olası tehditler arasında" görülüyor... Soğuk Savaş döneminde Bağdat’taki hükümetlere karşı bazen Sovyetler Birliği'ne bazen de ABD'ye yakınlaşarak silahlı kalkışmalar yapan Kürtler hep "kaybeden taraf" olmuştu. 2003 yılına gelindiğinde Kürtler kendileri için kurtarıcı olarak yine ABD'yi gördüler. Oysa 1991 yılındaki Körfez Savaşı'nda baba Bush Kürtlerin arkasında durmamıştı. Baba Bush Mesut Barzani'yi adeta Saddam Hüseyin'in önüne atmıştı. 2008 yılına gelindiğinde ise yarım asırdan buyana yinelenmekte olan "aşk ve ihanet" oyunu yine sahnedeydi. I Kürtlerle buraya kadar ABD’nin Irak’taki en güvenilir müttefikleri olan Kürt gruplar, gelinen aşamada tarihsel ‘aşk ve ihanet’ nakaratını yeniden yaşayacak gibi görünüyorlar. Barzani’nin hayalleriyle ABD’nin çıkarları şu an için örtüşmüyor... koltuk deyneği olan Kürtler, şimdi Washington yönetiminin nihai hedefini görmezden geliyordu. Gerekçeleri ile bağımsızlık yolunda kendi ellerini çok daha fazla güçlendirecek bir petrol yasasıydı. Yani, ABD'nin hazırladığı petrol yasası taslağını beğenmiyorlardı. Barzani'ye göre bölgesel Kürt yönetimi, Irak'ın petrol geliri pastasından daha fazla pay almalıydı. Ancak, Washington'daki politikacılar, en azından şimdilik Kürtlerin bağımsızlık yolunda ellerinin çok fazla güçlü olmaması gerektiğini düşünüyorlardı. Onlara göre en azından Ortadoğu'da sular duruluncaya kadar Irak biçimsel açıdan da olsa bütün olarak kalmalıydı. Ortadoğu'da Sünni blok yaratma çabasında olan ABD, Kürtlerin önünü açıp, Arap müttefiklerinin tepkisini çekmek istemiyordu. Petrol yasasının çıkmasını engelleyen Barzani diğer yandan da bölgesel Kürt yönetimi ile yabancı şirketler arasında ikili anlaşmalar yapıyordu. Bu durum merkezi yönetimin tepkisine neden oluyordu. Sonunda Petrol Bakanı Şii kökenli Hüseyin Şehristani Kürt yönetiminin yabancı şirketlerle imzaladığı petrol anlaşmalarını tanımadığını ilan etti. Bu şirketleri kara listeye aldığını açıkladı. KÜRTLER ŞIMARDI... Peki, Washington yönetiminin işgal öncesinde ve sonrasında ABD'ye kayıtsız koşulsuz destek veren Kürtler ile ilişkisi neden bozulmaya başlamıştı? Öncelikle, Kürtlerin 2003 yılında Bush politikalarına verdiği kayıtsız koşulsuz desteğin, 2008 yılına gelindiğinde artık sorgulanmaya başlandığı notunu düşmek gerekiyor. Aslında sorun bir cümle ile özetlenebilecek kadar basitti: Kürtlerin, Washington yönetiminin sağlanıdığı sınırsız destekle yükselen beklenti eşikleri, ABD'nin Irak bağlamındaki küresel çıkarlarını zedelemeye başlayınca yeni muhafazakar sıfatlı Cumhuriyetçi bürokratlar da bölgesel Kürt yönetimi ile ilişkilerini gözden geçirme kararı almışlardı. Toplum mühendisliğine meraklı olan ABD'li bürokratlar, Kürt gruplara yeniden siyasi ayar yapılması gerektiğini düşünmeye başladılar. Bu noktada "Kürtlerin beklenti eşikleri" ve "ABD'nin küresel çıkarları" kavramlarını biraz daha ayrıntılandırmak gerekiyor. Kürtler için son dönemde petrol ve Kerkük konuları en önemli iki gündem maddesi durumuna gelmişti. Özellikle bölgesel Kürt yönetiminin lideri Mesut Barzani'nin gerek Irak'ın kuzeyindeki petrolün çıkarılması ve işletilmesi konusundaki yaklaşımı gerekse Irak petrol yasasının çıkmasını engellemesi, Washington yönetimi açısından "kabul edilebilir şımarıklığın" ötesindeydi. Çünkü, Irak petrolünün biran önce yapılacak yasal düzenleme çerçevesindeçıkarılması ve uluslararası piyasalara verilmesi gerekiyordu. Cumhuriyetçilere destek veren büyük petrol şirketlerinin ve küresel sermaye baronlarının da bütün beklentisi bu yöndeydi. Irak petrolleri kendi ellerinde olmadığı sürece (!) 2003 yılından buyana savaşa yatırılmış trilyonlarca dolar da boşa gitmiş olacaktı. Irak petrollerinin çok uluslu sermayenin eline geçmesi için başlatılan savaşta ABD'ye KERKÜK SORUNU Diğer gündem madesi olan Kerkük konusunda da Kürtler, daha doğrusu Mesut Barzani hayal kırıklığına uğradılar. Kürt gruplar, işgalin ardından gerek Geçici İdari Yasa'nın 58. maddesi gerekse Irak Anayasası'nın Rice ve Talabani... TÜRKİYE ‘DOKUNDU’ Petrol yasası ve Kerkük konularının dışında ABD yönetiminin, terör örgütü PKK'ya yönelik hava operasyonu için Türkiye'nin önünü açması da Kürt gruplar için bir başka önemli hayal kırıklığı oldu. Çünkü gerek Barzani gerekse Talabani, ABD'nin PKK'ya operasyon yapılması için Türkiye'ye yeşil ışık yakılacağını düşünmüyordu. Onlara göre Kürtler ve PKK dokunulamazdı. Daha doğrusu, Washington yönetimi Türkiye'nin PKK de dahil olmak üzereKürtlere dokunmasına izin veremezdi. Ancak, bekledikleri olmadı. Washington yönetimi Irak politikasında eksen değişikliği yaptı. Açık ve net bir biçimde Kürtler'in beklentilerinin sınırlarını aşağıya çekmesini istedi. Bu mesaj bağımsızlık hayalleri kuran Barzani tarafından ne kadar anlaşıldı bilinmez ama, Bush yönetimi iktidardaki son yılında yeni dönem için Irak'ta bir yol haritası belirlemeye başladı bile... Rice ve Barzani...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle