17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Televizyonlarda ezber bozmaya çalışan, kimlik ve milliyetçilik çözücüsü, ötekinin haklarının savunucusu ve ulusal olan her şeye düşman bu sözde üniversite hocaları, köşe yazarları, romancı, sanatçı, televizyon programcısı görünümündeki yeni aktörler hemen her gün Türk insanının doğru bildiği ne varsa çözmeye ve bölmeye çalışmaktadır. Hedef kitle sadece eğitimsiz, geri kalmış bölge insanı değil artık. Okumayan, derinlemesine bilmeyen pek çok yarı aydın da anlamadıkları bu kişilere mahcup olmamak ya da gündemde olabilmek için destekler konumda kalarak günü kurtarmayı tercih etmektedirler. Türkiye’deki postmodernistler, sık sık ulusalcı olarak adlandırdığı kesimleri milliyetçilik ile suçlamaktadır. Postmodern düşüncenin veya bu düşüncenin paralelinde hareket edenlerin Türkiye’de önemli bir kavram kargaşasına yol açtıklarını hatta bilinçli veya bilinçsiz dezenformasyon kaynağı olduklarını söylemeliyiz. Çünkü varlığımızın temeli olan devletin kimliği, güvenliği, çıkarları ve egemenliği ile ilgili düşüncelerin köhnemiş olduğu; küreselleşme olgusu içerisinde bu kavramları aşarak daha barışçı ve eşit bir dünya düzenine yol alacağımız düşüncesine inanmak arkasında başka bir kasıtta yoksa saflıktan başka bir şey değildir. POSTMODERN ANLAYIŞ VE TÜRKİYE Türkiye gerek küreselleşme gerekse AB sürecindeki koşullandırmalara hazırlıksız yakalanmış ve hatta siyasi ve ekonomik olarak tuzağa düşmüştür. Bunun en çarpıcı belirtisi ise ABD ve AB tarafından sürekli uluslararası tavizlere sürüklenen Türkiye’nin iç ve dış baskılar nedeni ile çevresinde olan güvenliği ile ilgili dayatmalara göz yummak zorunda kalması, artık devleti devre dışı bırakma noktasına gelmiş ve ülkeyi saran dış kaynaklı propaganda ve psikolojik savaş unsurlarının yaydığı hastalığın vücudunu tamamen sarmaya başlamasıdır. Türkiye bir yandan, ABD’nin hegemonya kurgusu dahilinde ülkelerin içine sızarak etki ve kontrol sağlamayı amaçlayan modernizm kökenli demokrasi, kalkınma (gelişme) ve iletişim (dinler/kültürler arası diyalog) projeleri ile diğer yandan buna paralel dönüşümleri öngören AB’nin postmodern Kopenhag kriterleri kullanılarak ağ stratejisi ile tuzağa düşürülmüştür. (Şekil) Türkiye’nin hem federatif bir yapıya götürülerek ufalanması hem de siyasi, ekonomik ve sosyokültürel kurgusunun Batı çıkarlarına uygun bir şekle dönüştürülmesi için ABD ve AB eşgüdümlü bir mekanizma oluşturmuşlardır. öncelikle ulusdevlet yapısı içinde halk ile devlet arasında bir paralel egemenlik tabakası oluşturmuş ve aşağıdaki kurumlar hedef alınarak, yoğun bir baskı ve takip süreci ile bu kurumlar etkisiz ve inisiyatif kullanamaz hale getirilmiştir. ? 1997’den itibaren devlet içinde sözde derin devlet ve çeteleşme bahanesi ile istihbarat ve emniyet organları baskı altına alınmış, bu tür organların görüş bildirmesi bile demokrasi karşıtı olay haline getirilmiştir. Devlet yapısı, yoğun sızmalar ile o kadar sığ hale getirilmiştir ki devlet içinde yoğun bilgi kaçağı nedeni ile neredeyse gizli hiçbir belge ve faaliyet olmasının önüne geçildiği gibi devleti yönetenlerin ifşa olacak korkusu ile ülke güvenliğini ilgilendiren konularda inisiyatif almasının önü kesilmiştir. ? 2003 yılında başlatılan propaganda operasyonu ile dış odaklı medya vasıtası ile Milli Güvenlik Kurulu da kısa sürede etkisiz hale getirilerek; düşünsel altyapı oluşturma özelliği ve devlet güvenliği ile ilgili süreçleri (istihbaratın yönlendirilmesi ve koordinasyonu, propaganda ve psikolojik savaş ile örtülü operasyon ve faaliyet konularında onay ve hukuksal meşruiyet zemini olma) fonksiyonu yok edilmiş, C S TRATEJİ 21 müdahaleye varacak şekilde yargı onları ve devlet görevlileri mercek altına alınırken devlet içinden alındığı iddia edilen belge ve bilgilere dayanılarak sözde ifşaatlarda bulunmak sureti ile hukuk sistemi kendi amaçları doğrultusunda yönlendirilmeye ve çökertilmeye gayret edilmektedir. Aynı paralelde devletin emniyet ve istihbarat teşkilleri sadece kendi içinde değil silahlı kuvvetler ve hukuk organları ile de çatışma içine sokulmaya çalışılmaktadır. ? IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlar ile devleti dışarıdan saran bir ağ oluşturularak; gerek bu kuruluşların dayatmaları gerekse kendi para hırslarını ulusal çıkarların üstünde tutan, dış para ve sermaye kaynaklarına bağımlı hale gelmiş sözde zengin işveren kesim kullanılarak; bir yandan ülkenin iç kaynakları özelleştirme adı altında bir bir ele geçirilirken, aynı zamanda medya patronu olan bu kesimlerin elindeki yazılı ve görsel basın ile AB’ci postmodernist çerçeve altında, etki ajanları vasıtası ile; ? "Kürt sorununa siyasi diyalog ile çözüm" teması ile bölücü terör örgütünün askeri yoldan yapamadığını sivil yönden sağlayıp bölücüler ile masaya oturulmasına, ? "Azınlık hakları" teması ile ülke içinde yeni bölünmelerin önünün açılmasına, bu Türkiye, AB ve ABD’nin telkinleriyle devlet yapısıyla, toplum yapısıyla çözülme sürecine girmiş durumda. Postmodern yaklaşım propagandaları, toplum bütünlüğünü sarsmak üzere… daha çok düşünce kuruluşu merkezi haline dönüştürülmüştür. ? Halihazırda AB üyelik süreci kullanılarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkisiz hale getirilmesi için sözde "Ordunun Sivil Kontrolü" söylemi altında silahlı kuvvetlerin Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanarak pasifize edilmesi ile ilgili bir kurgu gündemde tutulmaya çalışılmakta ve bu amaçla bazı Avrupa ülkelerindeki taşeron gruplar Türkiye’deki uzantıları ile akıl hocalığına soyunmaktadır. Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyetimizin sarsılmaz bekçisi olan Silahlı Kuvvetlerimizi baskı altına alma, halkyönetim ve Ordu arasındaki bağların zayıflatma ve Ordunun ülke içindeki prestijinin yitirilmesi amaçlarına yönelik gayretler önümüzdeki dönemde de artarak devam edeceği değerlendirilmektedir. ? 2000’li yıllar ile birlikte devlet kurgusuna yapılan hücumlardan en fazla payını alan güç erklerimizden biri de hukuk sistemimiz olmuştur. Bu kapsamda; ? Bölücü terör örgütü başı ile ilgili gelişmeler, ? İrtica ile mücadele, ? Susurluk, ? Şemdinli olayı, ? Hapse giren bazı kişiler ve yazarların sözde fikir özgürlüğü temsilcisi gibi gösterilmesi, ? Hrant Dink olayı, ? Bölücü terör örgütünün sözcülüğünü yapan kişi ve kurumların sözde demokratik hakları gibi gelişmeler kullanılarak hukuk sistemimiz bir yandan siyasallaştırılmaya, diğer yandan Anayasa’nın temel ilkelerine aykırı oluşumlarla mücadele de baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda yargıya kapsamda yapılan sözde anketler ile Türkiye’de hangi mezhepten veya etnik gruptan kaç kişi olduğu ve bunların sözde demokratik haklarına dikkat çekilmesine, ? "301. maddenin kalkması" ile Türk kimliğinin ve değerlerinin sorgulanması ve yozlaştırılmasına, ? "AB reformlarına süratle devam edilmesi gerektiği" teması ile ülke güvenlik parametrelerini yok edecek hukuki kazanımlara devam edilmesine gayret edilmekte ve bu konuların sürekli gündemde kalmasına çalışılmaktadır. Sonuç olarak postmodern tehlike ile ülkenin ulusal değerleri bir bir çürütülürken Atatürkçü kesimler "ulusalcı" yaftası ile; geri kalmış, çağın gereklerini yakalayamamış, hala milliyetçiliği aşamamış, antidemokratik gibi gösterilerek marjinalize edilmeye çalışılmaktadır. Dış kaynaklardan beslenen sermayenin sahip olduğu bu medya kesimi; sayıları gittikçe azalan televizyon kanalı ve gazeteyi kıskaca almaya devam etmektedir. Bu kıskaçtan üniversiteler de belirli ölçüde nasibini almıştır. Ortaya çıkan dezenformasyon bombardımanı içinde Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ideallerine uygun fikirleri savunan Silahlı Kuvvetler dışında sayılı miktarda üniversite, TV kanalı ve gazete dışında ulusal niteliğini bilinçli bir şekilde koruyan dernek ve sivil toplum örgütü oldukça azdır. Dipnotlar: 1 Molly COCHRAN, Postmodernism, Ethics and International Theory, Review of International Studies, C.21, (1995), 240. 2 Robert COOPER, Ulus Devletin Çöküşü. İstanbul, 2005,179. TÜRKİYE’DEKİ HEDEFLER VE EYLEMLER Türkiye’nin önüne konan reform paketleri, kriterler ve sivil özgürlük koşullandırmalarının amacı; ulusdevlet yapımızı aşındırmak, kamuoyunun devlete olan güvenini sarsmak, kamuoyu üzerinde yavaş yavaş bir ikna ve rıza düzeyi oluşturarak, Türkiye’yi federatif bir yapıya götürerek parçalamak ve bunun için ülkenin iç hukukunda zemin kazanmaktır. Bu amaçla; ? Türkiye’yi bulunduğu coğrafyada daha kontrol edilebilir ve zayıf bir ülke haline getirmek, kendi çıkarları için daha küçük ve uydu devletlerinTürkiye’ye rağmen, kurulmasını sağlamak için Türkiye’nin bölünmesi de dahil hazırlanan büyük senaryo (Büyük Orta Doğu Projesi) içinde bir yandan bölgedeki rejimlerin değişmesi, enerjinin tamamen kontrol altına alınması, İsrail’e hayat sahası açılması, Kürdistan’ın kurulması, Ermenistan’ın genişlemesi gibi hedefler tespit edilmiştir. Türkiye, daha geniş ölçekte belirlenen coğrafyadaki 22 devlette yapılacak siyasi ve harita değişimlerini de öngören Büyük Orta Doğu Projesi’nin bu yüzden bir parçasıdır ve kavram bulanıklığı içinde sözde projeye ortak edilerek kendi de dönüştürülmektedir. ? Türkiye’ye AB üyelik sürecinin verilmesi ile başlatılan süreç içinde gerek ABD gerekse AB; Türkiye içinde kurdukları dış odaklı medyasermayesivil toplum örgütüdernekvakıfüniversite ağını kullanarak;
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle