17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Doç. Dr. Sait YILMAZ [email protected] Postmodern yaklaşımın yarattığı tehlike ve Türkiye… C S TRATEJİ egemenlik anlayışında değişiklik yapmak zorundadır. Uzlaşıya varabilmek için devletler ulusal çıkarlarından ve egemenliklerinden ödün vermek zorundadır. AB içerisinde karşılıklı çıkarlar ve ödünler üzerine bir denge kurulacaktır. Burada en önemli sorun çıkarlar ve ödünler dengesinde olduğu gibi, ulusal egemenlik ve bağımsızlık ile ilgili ödünler söz konusu olduğunda küçük devletlerin büyükler karşısında kendilerini nasıl koruyacaklarıdır. 1 990’lı yıllara girdiğimizde Türkiye için en öncelikli ve önemli tehlike bölücülük idi. Her ne kadar dağlarda gizlense de örtülü ve görünmeyen birçok araç ve yöntemle desteklense de bu tehlike açıkça ortada idi. 1990’lı yıllar ile farkına iyice varıldı ki bu arada irtica sessiz sedasız ülkeyi iyice sarmaya başlamış. Nitekim daha sinsi olan irtica tehdidi yakın zamana kadar bölücülük tehdidinden de öncelikli hale gelmiştir. 2000’li yıllar ise özellikle 1990’lı yılların sonuna doğru AB üyelik süreci ile birlikte içimize ekilmeye başlanan yeni bir tehdit unsuru ile bizi karşı karşıya bırakmaktadır; postmodern tehlike. Bu tehdit ile mücadele edebilmek için temel felsefesini, aktörlerini ve yöntemlerini iyi anlamak zorundayız. POST MODERNİZM FELSEFESİ Postmodernizm 1980’lerin ortasından başlayarak sosyal bilimlerde etkili bir teorik gelişmeye yol açan akımın adıdır. Postmodernler için, egemenlik, yani devlet, bir çözüm olmaktan uzaktır(1). Çağımızda devlet egemenliği zayıflamakta, günümüz dünyasının çok yönlü bütünleştirici ve ayrıştırıcı kuvvetleri karşısında, düzen sağlayıcı işlevini yitirmektedir. Postmodernizm, devlet dışı aktörlerin uluslararası ilişkilerdeki rollerine ağırlık atfederek, egemen devletin alanını da sınırlamaktadır. Postmodernist yaklaşıma göre modern devlet; milliyetçiliğin itici güç olduğu, bazen saldırgan, hukuk ve güç üzerindeki egemenliği konusunda ise ısrarcıdır. Postmodern bir düzen, postmodern devletler ve karşılıklı bağımlılığı gerektirir. Devletin düzenleyici rolü bir kenara itilerek bu rol ve ulusüstü yapılar ve sivil toplum örgütleri arasında paylaşılır. Ulusal kimlik, ulusal sınır, ulusal bir ordu, ulusal bir ekonomi ve ulusal demokratik kurumlar artık ulusal olma niteliğini yitirmektedir. Birey öncelikli olduğu için öteki haklarının (yani azınlık haklarının) savunulması ve kimliğin reddedilmesi öne çıkmaktadır. Azınlık anlaşmazlıkları ortak kurallar ya da mahkeme kararıyla çözüme bağlanacaktır. Postmodern devletler kendi içlerinde, hukuk ve açık güvenlik işbirliği temelinde işlerler. Anlaşmazlıkları sona erdirme yolu olarak güç reddedilmiştir. Postmodern yaklaşım, devlet yapılanmasına alternatif getirerek, şeffaf yönetim, demokrasi, azınlık hakları gibi konularla gelişmekte olan ülkeler üzerinde baskı kuruyor. Postmodernizmi savunan ülkeler ise, kendi ulusal çıkarlarından asla ödün vermiyor. Dünya’ya biçilen kaos elbisesi POSTMODERNİZM’İN ELEŞTİRİSİ AB POSTMODERN PROJEDİR Postmodern devlet yasal bir hak olarak egemenliğini yeniden tanımlamaya ve iç işlerine karşılıklı müdahaleyi kabul etmeye hazırdır; post modern toplumun birinci derecedeki örneği AB’dir.(2) AB postmodern sisteminin en gelişmiş örneğidir. Açıklık yoluyla sağlanan ve karşılıklı dayanışma yoluyla uygulanan şeffaflığı temsil etmektedir. Postmodern sisteme uygun uluslararası bir toplum yaratmak, uluslararası sosyalizasyon gerektirmektedir. AB kurumlarının görevlerinden biri de bunu sağlamaktır. AB’nin "ulusüstüulus devlet" karma yapısı içinde ülkeler; iç piyasalar, dış ticaret, tarım, balıkçılık ve çevre gibi konularda egemenlik haklarının bir kısmını devretmektedir. AB üyesi her devlet, ülkesi için mutlak Milliyetçilik, temelinde ulusdevlet düşüncesi ve ulusal kimlik kavramına dayanmaktadır. Postmodern düzen, otoriter ve ulusalcı yaklaşımları reddeden, buna karşılık bireyci ve tüm insanların mümkün olduğu kadar bir arada refahı ve gelişimini öngören bir ideal dünya düzeni öngörmektedir. Ancak bunun ne AB içinde başat rolüne soyunan ülkeleri, ne de başta ABD olmak üzere dünyanın geri kalanındaki ülkeleri kendi ulusal çıkarlarının peşinde koşmaktan ve kendi uluslarının önceliklerini gözetmekten ve bu kapsamda gerekirse güç kullanmaktan alıkoymayacağı aşikârdır. Amerikan, İngiliz, Fransız veya Alman politikalarını kendi kimlik, ırk ve din değerlerinden ve bir bütün olarak ulus olma bilinci ve üstünlük anlayışından ayrı tutmak mümkün değildir. Postmodern düzenin temeli; küçük devletlerin bir arada tutulması ve yönlendirilmesi için sözde postmodern birer kavram gibi sunulan karşılıklı bağımlılık ve paylaşım anlayışı içerisinde ülkelerin içyapılarının geçirgen hale getirilmesi, diğer yandan bu ülkelerin dış politikaları ulusaşan organizasyonlar aracılığıyla ipoteğe alınarak ağın tamamlanmasıdır. Postmodern değerler ise teorik olarak kaos içinde bir dünyayı temsil eden bizler için uydurulmuş elbisedir. Bunu daha iyi test etmenin yolu bu güçlerin ulusal çıkarları söz konusu olduğunda demokrasi, insan hakları, kişi özgürlükleri, azınlık hakları, uluslararası hukuk gibi değerleri ne kadar dikkate aldıklarını gözlemlemektir. AB içinde ülkeler ya kendi yarattıkları güç ve cazibe ile birlik içinde bir refah ve gelişme merkezi olarak kimlik ve egemenliklerini bir ölçüde koruyacaklar ya da diğerlerinin yarattığı cazibe tuzağı içinde devletler üstü yönetime teslim olup, zamanla kimliklerini kaybedeceklerdir. TÜRKİYE’DEKİ POSTMODERNLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle