Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C S zarar veriyor cumhurbaşkanlığı seçimi tek taraflı dayatmalarla kriz haline getirilerek, terörün ulusal güvenliğimizi yoğun olarak tehdit ettiği ve ulusal dayanışmaya en çok gereksinim duyulan bir dönemde ülke istikrarsız bir ortama sürüklenmiştir. Yine bu dönemde ulusal güvenliğimiz açısından yaşanan diğer bir olumsuz gelişme, TSK’nin yıpratılmaya çalışılması, devlet ve toplum içerisindeki ağırlığının azaltılmak istenmesi ve yetkilerinin kısıtlanması olmuştur. TSK, güçlü yapısı ve halktan aldığı güven ve destek sayesinde bu saldırılara rağmen dimdik ayaktadır ve öyle kalacaktır. AKP’nin iktidarı döneminde ulusal güvenliğimizi ilgilendiren en önemli olay hiç şüphesiz 2002 yılında sıfıra yakın olan bölücü terörün tırmanmasıdır. Sadece 2007 yılında (5 Temmuz itibarı ile) 586 olay meydana gelmiştir.(5) Bu geçen yıla oranla yüzde 65 artış demektir. Yine bu yıl şehit sayımız 70’e yaklaşmıştır. Terörün dört buçuk yılda sıfırdan bu noktaya gelmesinin başlıca sebepleri şunlardır: ? ABD’nin Irak’ı işgali sonucunda Kuzey Irak’ta oluşan Kürt devleti ABD’nin de yardım ile PKK’yı desteklemektedir. ? Hükümetin ne pahasına olursa olsun AB’ye girme politikası sonucunda AB ülkelerinin terör örgütüne verdikleri dolaylı destek artarak devam etmektedir. ? AB’nin reform dayatmaları sonucunda güvenlik güçlerinin yetkileri kısıtlanmış, terörü desteklemek demokrasi ve insan hakları maskesi altında neredeyse serbest hale getirilmiştir. ? Başbakan’ın 9 Ağustos 2005’de "Kürt sorunu demokratikleşme sorudur, devlet şimdiye kadar hata yapmıştır" şeklindeki açıklamaları ve kimlik tartışması başlatarak Türk kimliğini diğer etnik kimliklerden biri olarak sayması, Diyarbakır’ı BOP’un başkenti olarak ilan etmesi terör örgütü ve onun siyasi kanadının söylemleri ile örtüşmektedir. Bu açıklamalar terörün artmasına neden olmuştur. ? Geniş kapsamlı ve çok yönlü olması gereken terörle mücadele, teröristle mücadele kapsamına indirgenmiş ve güvenlik güçlerine bırakılmıştır. Diğer tedbirler alınmadıkça sadece güvenlik güçlerinin fedakarlıkları ile teröre karşı sonuç alınamaz. ? Irak Anayasası’nın 140. maddesi gereği Kerkük’te bu yıl sonunda yapılması planlanan referanduma Türkiye’nin ilgisinin azaltılması maksadıyla terör örgütü koz olarak kullanılmaktadır. ? Irak’ta egemen işgalci güç olan ABD, Türkiye’nin terörle mücadelesine yardımcı olmak bir yana, koordinatörlük gibi oyalama yöntemlerine başvurmakta, terör örgütünü siyasallaştırmak istemektedir. AKP hükümeti ABD’nin bu tavrına gereken karşılığı vermemekte, üstelik "stratejik ortak" ilan ettiği bu ülkeye her türlü desteği karşılıksız vermeye devam etmektedir. ? Terörün artmasında en önemli faktör, AKP hükümetinin, diğer devlet organları ile tam bir uyum içinde kararlı bir siyasi irade ortaya koyamamasıdır. sonrasında özür bile dilememeleri, Türk milletinin vicdanında yıllarca unutulmayacak bir yara açmıştır. Irak’a tek taraflı müdahale etmemek karşılığında 8,5 milyar dolarlık kredi anlaşmasına imza atabilen bir hükümetten, çuvalcı Amerikalılara gereken tepkiyi göstermesi beklenemezdi. Çuval olayının ardından Dışişleri Bakanı’nın "Büyük devletler özür dilemez" diyerek adeta ABD’den yana tutum alması hükümetin ulusal konulardaki hassasiyetinin ölçüsünü göstermektedir. TRATEJİ 13 terör, Kıbrıs ve Kerkük’te karnesi zayıf… Talabani ve Barzani Kıbrıs Rumlarının adanın tek temsilcisi olması sonucunu doğuracak ödünler, AB’ye üyelik gerekçesiyle terör destekçilerine sağlanan kolaylık, Süleymaniye’de yaşanan çuval olayı Türkiye’nin devlet ciddiyetini de sarsmış durumda. AKP döneminde Barzani Türkiye’yi tehdit etmeye başladı. yakın bir Kürt devleti kurulmuş ve daha şimdiden Türkiye’ye meydan okumaya kalkışmıştır. Bu oluşumdan yararlanan bölücü terör eylemlerini artırmıştır. Ülkenin bu en yaşamsal konusu karşısında daha terörist sayısını bile bilmeyen bir Başbakan, TSK’nin "gereklidir, yararlı olur" dediği kuzey Irak’a müdahale konusunda ABD’yi ve Barzani’yi üzmemek için çekingen davranmaktadır. ABD’nin aleyhimizdeki tutumuna karşın, Başbakan BOP’un eşbaşkanı olmakla övünmekte, bu ülkeye tek taraflı ödünler verilmekte ve "stratejik ortaklık" oyunu oynanmaktadır. Başbakan için Amerikalılara, "deliğe süpürmeyin, kullanın" diyebilen bir zihniyetten daha farklı bir tutum beklenemezdi. AB cephesinde ise, 1999’da Helsinki’de verilen sözlerin aksine Türkiye’ye özel koşullar dayatan, tam üyelik vermeyeceğini açıkça söyleyen bu örgütün, ulusal bütünlüğümüzü bozucu faaliyetlerine ses çıkarılmamakta, başta Gümrük Birliği ve Kıbrıs olmak üzere her türlü taviz tek taraflı olarak verilmektedir. Bu maksatla Kıbrıs’ta kırk yıldır sürdürdüğümüz ulusal politikalarımız bir kenara atılmış, kazanımlarımızdan kolaylıkla vazgeçilebilmiştir. Bütün tavizlere rağmen, AB müzakereleri Türkiye Kıbrıs için verdiği sözü yerine getirene (GKRY’ni Ada’nın tek egemeni olarak tanıyana) kadar askıya alınmıştır. AKP hükümeti döneminde Türkiye dış politikada iki önemli badire atlatmıştır. Bunlardan ilkinde dokuz milletvekilinin oy farkı ile 1 Mart tezkeresi kabul edilmeyerek Türkiye ABD’nin Ortadoğu’daki kanlı planlarının bir parçası olmaktan kıl payı kurtulmuş; Kıbrıs’ta ise Annan Planına hayır diyen Rumlar sayesinde KKTC’nin varlığı korunabilmiştir. Bu başarısızlığın siyasi bir bedeli mutlaka olmalıdır. Haydi, sandık başına. Dipnotlar: 1STEGER Manfred B., Globalization A Very Short Introduction, Oxford University Press, 2003 2http:/www.hazine.gov.tr/stat/ti87.htm 3Aynı kaynak 4http://haber.mynet.com/detailnews/?type=Economy&id=X1182330349703&date=20Haziran2007 5http://www.tsk.mil.tr/HABERLERveOLAYLAR/5TerorleMucadele/terorlemucadele2007.htm KIBRIS’TAN VAZGEÇMEK Dış ve güvenlik politikasında AKP’nin hesabına yazılması gereken diğer önemli bir konu, AB ile ilişkiler ve bu bağlamda Kıbrıs sorunudur. AB sürecini iç politikadaki amaçlarına ulaşmak için paravan olarak kullanan AKP, üyelik müzakereleri için tarih almak karşılığında, Gümrük Birliği Protokolünü tüm Ada’nın tek egemeni olduğunu iddia eden Güney Kıbrıs Rum Yönetimine de uygulama taahhüdü altına girerek Kıbrıs’taki hak ve çıkarlarımızdan açıkça vazgeçmiştir. Daha sonra içeriden gelen tepkiler karşılığında AB’ye verdiği sözü tutamayınca AB müzakereleri tıkanmıştır. "Kıbrıs’ta çözümsüzlük çözüm değildir" diyerek yola çıkan AKP hükümeti, çözümsüzlüğün sorumlusu Türkiye imiş gibi bir tutum almıştır. AB ve ABD’ye hoş görünmek için Rumlardan bir adım önde olmayı marifet sayan bir politika izleyen AKP, 24 Nisan 2004’deki Annan Planı referandumunda "evet" ten yana bir tutum alarak, sonu belirsiz AB üyeliği uğruna KKTC’nin varlığından, egemen eşitliğinden ve Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçebileceğini göstermiştir. Kıbrıs’ta Türkiye’yi uçurumun kenarından döndüren, aldıkları ile yetinmeyen Rumlar olmuştur. ÜÇ CEPHEDE YENİLGİ AKP’nin dört buçuk yıllık iktidarı döneminde ulusal güvenliğimiz açısından yukarıda ana hatları ile özetlenen tabloya bir bütün olarak baktığımızda, yazının başındaki sorulara olumlu cevap vermek mümkün değildir. Bu dönemde ulusal güvenlik gelişmeleri üç cephede cereyan etmiştir: ? İç cephe, ? ABD, Irak, kuzey Irak ve bölücü terör cephesi, ? AB, Kıbrıs cephesi. Her üç cephede de Türkiye bu gün Kasım 2002 deki durumundan daha iyi bir durumda değildir. İçeride ekonomi dışarıya daha çok bağımlı hale getirilmiş, laiklik aşındırılmış, ulusal kimlik tartışmaya açılmış, TSK yıpratılmaya çalışılmış, ülke gereksiz siyasi krizlere sokulmuştur. Irak’ta ABD desteği ve himayesinde bağımsızlığa KIRMIZI ÇİZGİLER SİLİNDİ Dört buçuk yılın ulusal güvenlik bilançosu çıkartılırken hatırlanması gereken diğer önemli bir gelişme Kuzey Irak’taki tüm kırmızı çizgilerimizin (Türkmenlerin korunması, Kürtlerin bağımsız olmaması, Kerkük’ün Kürtlere bırakılmaması) silinmesidir. 4 Temmuz 2003’de ABD askerlerinin askerlerimizin kafasına çuval geçirmeleri ve