17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

metindir. 2005 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatının iyileştirilmesi ve etkin bir hale getirilmesi için girişilen geniş kapsamlı bir harekete ilk önce Güvenlik Konseyinin 5 devamlı üyesi(ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) karşı çıkmışlar, ve Birleşmiş Milletlerin çalışmalarında ciddi bir reform mahiyeti taşıyacak hiçbir değişiklik yapılmasına izin vermemişlerdir. Bu noktaları göz önünde bulundurursak İsrail’in uluslar arası hukuk kurallarını ihlal ettiği, İsrail’in kendisine yöneltilen tehdide karşı ‘gerekli ve orantılı’ cevap verip Ortadoğu’da vermediği, Savaş şiddetlenen Hukukuna göre savaş, Hizbullah’ın ‘savaşan mermilerin taraf ’ sayılıp yanı sıra sayılmayacağı, askerleri de Hizbullah’ı tüketiyor... topraklarında barındıran Lübnan’a karşı İsrail’in askeri harekat başlatma hakkı gibi hukuk ve siyaset incelikleri artık kağıt üzerinde kalmakta, ‘kuvvetli olan haklıdır’, ‘kaybedenin dostu olmaz’ gibi asırların gözlemlerine dayanan sözler geçerlilik kazanmaktadır. Lübnan’ın nüfusunun bugünlerde 5 milyon civarında olduğu söylenmektedir. Bir milyon kadar Lübnanlı ülkeyi terk etmiş. Ayrıca bir milyona yakın Lübnanlı da yerinden yurdundan edilmiş durumda. İsrail saldırıları başladığından beri 900 civarında Lübnanlı ölmüş. Bu dramın daha bir süre devam etmesi ve sonunda ateşkes yapılması bekleniyor. Hizbullah yok edilemeyecek ama bir darbe alacak. Bu arada savaşın tahribatı ve ölenlerin sayısı artacak. Önce geçici bir ateşkes yapılması, sonra da devamlı bir ateşkes anlaşmasına varılması kuvvetle muhtemeldir. Genel şartlar İsrail’in lehinedir. İsrail, güvenliğine tehdit olduğunu ileri sürerek, 1982’de de Lübnan’ı işgal etmiş, 2000 yılında Lübnan’dan çıkmıştı. Yani Lübnan kapı komşusudur ve Lübnan’ı işgali, İsrail’in ilk defa oynadığı bir oyun değildir. Bir başka açıdan gelişmelere bakarsak, İsrail’in güvenliği için Lübnan’a girdiği,Hizbullah’ın bir terör örgütü olduğu denklemi kurulmaktadır. Daha önce yazdığım bazı yazılarda Batıdaki siyasiekonomik sistemin devam edebilmesi için, bu sistemin karşısında bir tehdit, bir düşman olması gerektiğini, bunun bilimsel ve sosyal bir gerçek olduğunu, eski düşman komünizmin çökertildiğini, yeni düşman arandığını, bunun da terörizm olarak seçildiğini belirtmiştim. Olayların bu akışı içinde Müslüman terörist örgütler ön plana çıkartılmış ve birinci sıraya oturtulmuştur. Dünya kamu oyunda mücadele, terörizme karşı ve özellikle de İslami terörizme karşı savaş şekline dönüştürülmeye başlanmıştır. Son bir ayda Lübnan’da 900, Afganistan’da Taliban'a karşı NATO harekatlarında 140, Irakta ve Filistin Gazze şeridinde yüzlerce insan öldü. Bu, yanlış bir gidiştir. Kuvvetli ve düzenli ordulara karşı savaş ancak gerilla metotlarıyla sürdürülebileceği için, görünür bir gelecekte bu çatışmalar devam edecek demektir. 1950’lerde yazılmış ve Vietnam Savaşının nasıl gelişeceğini anlatan ‘Çirkin Amerikalı’ kitabındaki kafa yapısının değişmediği anlaşılmaktadır. Bunca tecrübeden sonra üzücü ama gerçek. İsrail saldırısı Filistin sorununu da düşündürüyor. Haliyle bu sorun arka plana itildi. Gazze şeridi, İsrail topçusu tarafından her gün muntazaman bombalanıyor ve insanlar ölüyor. Bu gelişmeler haber bile olmuyor. İsrail Başbakanı Olmert’in iki ay önce söylediklerini hatırlayalım. Filistinlilere en çok 4 yıl süre verdi ve bu sürenin sonunda Filistinliler İsrail ile anlaşmaya varmazlarsa, İsrail’in tek taraflı olarak kalıcı sınırlarını saptayacağını söyledi. Bunun anlamı İsrail’in ileri süreceği şartların kabul edilmesi, Batı Şeria’nın bir bölümüne daha İsrail’in el koymasıdır. Uluslar arası gelişmeler böyle giderse İsrail’in yanında Filistin devletinin kurulması da bir hayal olabilir. Veya bu devlet tam bir kukla devlet olacaktır. İsrail’in hatası kalıcı güvenliğin ancak barış ile sağlanabileceğini görmemesidir. Ayrıca, Arap Barış Girişimi ile bütün Arap devletleri İsrail’in mevcudiyetinin devam etmesini kabul etmiş durumdadırlar. İsrail için bu kadar uygun şartlar varken ,ihtirasın mantığın önünde gitmesi, hem İsrail hem de bölgemiz için ciddi tehdittir. Herhalde İsrail Hizbullah’ı Orta Doğu barış süreci için bir engel olarak görüyor olmalı ki, Filistin sorununu çözerken Hizbullah’ı öncelikle halletmek gerektiğini düşünüyordur. Türkiye’nin durumuna gelince: herhalde ilk yapmamız gereken şey gelişmeleri anlamaya çalışmaktır. Tayip Erdoğan Hükümetinin bunu yaptığından şüphelerim var. Bizde her yeni Başbakan iktidarının ikinci, üçüncü yılında artık dış politikayı bildiğini düşünerek, kendisi bir yol çizmeğe başlar. Hata da buradadır. Ama zararlı çıkan ülkemiz olur. Bana göre Lübnan konusunda yapılacak ilk şey Türkiye’nin neler yapması değil, neler yapmamasının saptanmasıdır. Bunun için de ateşkesin şartları belli olmadan , bölgeye bir barış gücü yollanırsa bunun görevinin ne olacağı ortaya çıkmadan Türkiye’nin Barış Gücüne katılmasından söz etmenin zamanı da değildir, gereği de yoktur. C S TRATEJİ 23 Saygı Öztürk’ün kitabı.. ‘Şemdinli’de olay var’ T ürkiye "derin karanlıkların ülkesi" olma yolunda hızla ilerlerken belki de çoktan olmuşken tüm engellere rağmen, sayıları bir elin parmaklarını geçmese de karanlıkları aydınlığa kavuşturmak için çabalayanlar halen mücadelelerine devam ediyorlar. GazeteciYazar Saygı Öztürk de son derece "cesur" ve aynı zamanda gerçekçi çalışmaları ile karanlıkları aydınlatmaya çalışan ve bunu kamuoyu ile paylaşan gazetecilerden biri. Devletin Derinliklerinde, Kasadaki Dosyalar, 562 Tamam Reis, Madalyalı Mahkum, Kırmızı Klasör ve Aynadaki Reis gibi "derin" çalışmalara imzasını atan deneyimli gazeteci Saygı Öztürk, yine çok ses getirecek bir çalışma ile karşımızda. Öztürk’ün bir ayda 3. baskıya ulaşan "Şemdinli’de Olay Var" adlı çalışması, Türkiye’yi siyasi bir krizin eşiğine getiren ŞemdinliYüksekova Olayları’nı ele alıyor. Şemdinli Olayı gerek öncesi gerek sonrası ile "derin" ilişkiler ağı ile örülmüş karmaşık bir olay olarak, anlaşılması ve anlatılması son derece güç bir nitelikteydi. Nitekim halen de öyle. Ancak, Saygı Öztürk, komplo teorilerden sıyrılarak, gerçek belgelerle olayın perde arkasındaki "her şeye" ışık tutmaya çalışmış. Saygı Öztürk ayrıca, kitabında ortaya koyduğu belgelerden biri olan "Şemdinli İddianamesi" ile Cumhuriyet Gazetesi’nin bu yıl 27.’sini düzenlediği "Bülent Dikmener Haber Ödülü"ne de layık görüldü. Kitap’ta sadece Şemdinli’ye değil olay ağının ulaştığı her kişi ve kuruma ilişkin son derece çarpıcı belge ve yorumlara rastlamak mümkün. Kimlerin kimler ile hangi çıkar ya da amaç uğruna, nasıl ilişkiler içerisinde olduğunu gözler önüne sermeye gayret gösteren yazar, Şemdinli’nin karanlıkta kalmış yüzünü güneşe çevirmeye çalıştığı yapıtında amacına ulaşmış gibi görünüyor. Bir solukta okunan kitap bittiğinde nasıl bir ülkede yaşadığınız tekrar tekrar düşündürecek kadar sarsıcı ifadelerin yer aldığı kitapta Şemdinli’ye ilişkin merak edilen her soru sorulmuş ve cevap bulunmaya çalışılmış. Saygı Öztürk’ün "Şemdinli’de Olay Var"ı polisiye bir roman tadında okuyacağınız, sürükleyici bir yapıt. Yazarın büyük bir gazetecilik başarısı ile elde ettiği belgeler ışığında sunduğu yorumlar da son derece vurucu. Türkiye’nin derinliklerinde neler olup bittiğine dair sağlam fikirler edinmek niyetindeyseniz ve Şemdinli’de olanları tüm çıplaklığı ile görmek istiyorsanız "Şemdinli’de Olay Var"ı mutlaka okuyun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle