17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] Hindistan Ortadoğu’da zorlanıyor... C S TRATEJİ başlamıştır. Sonraki süreçte de Hindistan’ın Budizm’i baskıyla Güney Asya’nın hemen büyük bir kısmında elemine ettiğini görebiliriz. Bu anlayış, 20. yüzyılda Brahman tipi Hinduizm ile emperyal bir görüşün doruk noktasına erişmiş ve üzerinde yüz milyonlarca insanın yaşadığı ülkede Müslümanlar, Hıristiyanlar ve diğer inançların Hint geleneklerine yabancı ve düşman olduğu gerçeğini yerleştirmeye çalışmıştır. G üney Asya Yarımadası, dünyanın önemli gerginlik alanlarından birini oluşturmakta ve Hindistan, Pakistan ve Bengaldeş’i barındıran bu coğrafyadaki gelişmeler bölgeye ilgiyi arttıracak sorunlu bir geleceğe aday olduğunu gösteriyor. Geçmişte Pakistan ve Hindistan’ı üç kez savaşa sürükleyen ve Pakistan’dan kopan Doğu Pakistan’ın Bengaldeş olarak ortaya çıkmasına neden olan olaylar sorunların da kökenini bir ölçüde açıklamış oluyor. Bu coğrafyanın en kalabalık nüfusuna ve en geniş yüzölçümüne sahip olan Hindistan, tarihi ve bugün 1,3 milyara yaklaşan nüfusuyla başlı başına bir inceleme ve değerlendirme konusudur. Gerek Pakistan ve Çin ile olan komşuluk ilişkileri ve gerekse kendi iç dinamiğinden kaynaklanan özellikleriyle Hindistan, gelecekte sürekli sorun yaratabilecek bir potansiyel arz eder. Ancak bu arada ve özellikle, dini nedenlerin de geniş halk kitlesini etkilemesi açısından Pakistan’ın Orta Doğu’nun Müslüman ülkelerine olan özellikle din ağırlıklı ve yeni kurulan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile hem dini hem de ekonomik nedenlerden doğan giderek artan yakınlığı da dikkate alınmalıdır. Pakistan bir yandan batısındaki İran ve kuzeybatısındaki Afganistan gibi ülkelerle kimi zaman hassasiyet arz eden ilişkilerini sağlam ve dengeli temellere oturtmak isterken öte yandan doğusunda, tarihsel olarak kendisi için sürekli bir tehdit olan Hindistan’a da özel önem vermek ve hatta geleceğini bu ülke ile olan ilişkilerinde aramak durumundadır. Bu iki ülkenin ilişkilerinde bugün için Keşmir en önemli sorun gibi gözükürken sorunlar bununla sınırlı değildir. Bir anlamda Hindistan’ın ülküsel projesi olarak nitelendirilebilecek ve Pakistan ile Bengaldeş’in yanı sıra Afganistan, Burma, Srilanka, Nepal ve Butan’ı "Akhand Bharat"ı da içeren büyük Hindistan projesi de önemlidir. Çünkü bu sorunlardan Keşmir ile ilgili olanı, büyük çoğunluğu Müslüman olan Keşmir halkının özgür iradesine uygun olarak gelecekte bir şekilde çözülse de ikincisi yani Büyük Hindistan ülküsü Pakistan için sorun arz etmeye devam edecektir. HindutvaHint emperyalizmi ve Pakistan Hint emperyalizminin yayılarak Orta Asya’ya ulaşma amaçları taşımasına karşın Hindistan, bu noktada kendini engelleyebilecek ve Orta Asya’ya el atmasını önleyebilecek bir Pakistan’ı her koşulda dikkate alma gereğini duyuyor. görmektedir. Hindistan’ın özellikle Pakistan ile ilgili din kökenli sorunu bir dış olgu ise de, esas olarak kendi içindeki etnik gruplardan kaynaklanan öteki sorunları, sözünü ettiğimiz ve kökenini Brahmanizm’den alan Hint faşizminin felsefi yaklaşımı ve gerekleri nedeniyle ayrı ve ciddi birçok başka iç sorunu da söz konusu etmektedir. Ancak kuruluş yıllarından bu yana usta bir taktikle yürüttüğü Hint Devleti’nin varlığını sürdürebilmek çabaları çerçevesinde her türlü yöntemi kullanırken, yalnız Müslümanları değil, Bahuyan olarak adlandırılan Sikh, Dalit ve Şudra’lar gibi çeşitli etnik gruplardan oluşan Hint yarımadasının bütün öteki yerli halkını da emperyal hedefleri doğrultusunda baskı altında tutmaktadır. Bu yerli halkın Hint toplumu içindeki miktarının nüfusun %70’i civarında olduğu söylenmektedir ki bu da küçük bir azınlığın çoğunluğu baskı altında tutması demektir. Özellikle İngiliz koloniyalizmi sürecinde din ağırlıklı milletleşmenin başladığı Hint Yarımadası’nda, daha önce de, yine din ağırlıklı devletleşmenin belirtileri ve ağırlığı göze çarpar. Özellikle M.Ö. 260’da İmparator Aşoka’nın Budizm’i din olarak kabul etmesiyle Hinduizm ve Budizm’in yüzlerce yıl sürecek çatışması MÜSLÜMANLARIN UĞRADIĞI BASKILAR BRAHMANİZM VE DEVLET YÖNETİMİ Kökünü yeniden canlandırılmaya çalışılan Brahmanizm’den alan ve modern Hint faşizmini temsil eden Hindutva felsefesine uygun olarak öncelikle İslam dinini kendine düşman olarak gören Hindistan, topraklarındaki 150 milyon gibi büyük bir yekun tutan Müslüman nüfusu ve çevresindeki Pakistan, Bengaldeş gibi ülkeleri de Büyük Hindistan Hayallerinin bir engeli olarak Hindular, Ganj nehrinde yıkanıp bir nevi hacı oluyorlar... Bu yerleştirilmeye çalışılan inanç doğrultusunda ve emperyalist bir yaklaşımla tüm Hint halkına, sadece hakiki bir Hindu toplumunun, Hindu’lar dışındaki azınlıklara da koruma sağlayacağı fikri aşılanmaya çalışılmaktadır. Ancak böyle bir baskıcı fikrin kabul ettirilmeye çalışılması ve bunun sonucunda kitleler arasında başlayan çatışmalar süreç içinde kanlı bir hale dönüşmüştür. Özellikle Gujrat eyaletinde 2002 yılında Müslümanların uğradığı soykırım, bu görüşün BJP partisinin kin ve nefret üzerine kurulmuş ve ilkeleri Kongre Partisinin sahte denebilecek laik yaklaşımının yerini alan programı ve taktiği ile gerçekleşti. Her ne kadar Bharatiya Janata Party’nin (BJPHindistan Halk Partisi) sonradan, 2004 yılında, Hint toplumundan gelen tepkiler üzerine iktidarı kaybetmesiyle dini azınlıklara yönelik ve Hindutva felsefesine uygun programı şimdilik durulmuş gibi gözüküyorsa da, temelde laiklik karşıtı olan ve özellikle Hindistan’da yaşayan Müslümanları hedef alan ana fikir hala hayattadır. Hindistan’da çeşitli halk gruplarının oluşmasındaki en önemli unsurlardan biri dindir. Ama yine bizzat din faktörü ile çeşitli etnik grupların Hint emperyalist felsefesince baskı altına alındığı da bir vakıadır. Müslümanların bu noktada bir hedef oldukları açıksa da yine Budizm’in de bizzat Hinduizm vasıtasıyla bastırıldığı da gerçektir. Bu bağlamda, eşitlikçi olduğu söylenebilecek Budizm’in, kast sistemine dayanan Brahman felsefesine Hint yarımadasında yenik düştüğünü ve ancak bu coğrafyanın kenarlarında Bengal, Nepal, Butan ve Burma’da yaşama şansı bulduğunu da söyleyebiliriz. Budizm’i başarılı bir şekilde dışlayan Hint emperyal felsefesi uzun süre hiçbir başka dünyevi dini yarımadaya sokmamakta da başarılı olmuştur. Ancak İslam dininin eşitlikçi ve geniş kitlelerce giderek benimsenen inanç anlayışının zaman içinde güçlü bir şekilde kabul görmesi Hindistan’ın yöneticileri için bir kâbus olarak ortaya çıkmıştır. Bu noktada Hindistan’da iktidara ortak olan bütün büyük partilerin ortak çabası, Hint birliğinin sürdürülebilmesi ve halk kitlelerinin pasifize edilerek bu kitleleri derinden etkileyen eşitlikçi İslam dini anlayışının Hint emperyalist çıkarlarına daha fazla zarar vermesini önlemek yönündedir. Bu çalışmanın ana hedefi de yarımada da İslam dininin temsilcisi olan Pakistan’dır. Hindistan ancak, halk arasında sürekli diri tutulmaya çalışılan bir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle