17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Yrd. Doç. Dr. Deniz Tansi Yeditepe Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Gölgeler savaşı büyüyor C S TRATEJİ Irak’ta artan etkisinin yanısıra, Lübnan’daki Hizbullah ile stratejik bağları zemininde, önemli avantajlara sahiptir. İranIrak savaşının sürdüğü günlerde yoğunlaşan İranSuriye işbirliği, Lübnan üzerindeki Hizbullah yapılanmasında sonucunu göstermiş, Suriye, Emel örgütü üzerindeki gücünü katlayarak, Hizbullah altyapısında, İran’la eylem birliği yapmıştır. Hizbullah, İranSuriye ekseninden aldığı lojistik ve silah gücünün yanısıra, Lübnan’ın Şii nüfusu’nun derinliklerinde önemli oranda sempati kazanmıştır. 1990’lardan itibaren siyasallaşan Hizbullah, militan gücünün yanısıra parlamentodaki varlığıyla, etki alanını genişletmiştir. Militan bir örgüt ve siyasal parti olma özelliğini eş zamanlı yaşayan Hizbullah, aslında toplum üzerindeki gücünü, İsrail’in Lübnan’ı 1982’deki işgaline borçludur. Beyrut’taki Filistin mülteci kamplarını (Sabra ve Şatilla) basarak, pek çok sivilin ölümüne neden olan ve ‘Beyrut kasabı’ lakabını alan, İsrail’in o zamanki savunma bakanı Şaron, İsrail’deki siyasal prestijini bu eylemlere borçluyken, o dönemden itibaren İsrail’e saldırılarını yoğunlaştıran Hizbullah da, Lübnan’daki altyapısını, bu tarihlerdeki tavırları zemininde güçlendirmiştir. İsrail, 2000’de Lübnan’dan çekilirken, bu ülkeye Hizbullah’ı miras bırakmıştır. Hizbullah, özellikle Güney Lübnan’da mevzilenerek, İsrail’e karşı askeri bir tehdit olma savını pekiştirmiştir. İşin bir başka boyutu ise, Hizbullah’ın, Lübnan’daki varlığının yine Filistin mücadelesiyle bağlantılandırılmasıdır. Hizbullah, 1982’de, Lübnan’daki Filistinli mültecileri korumak gerekçesiyle başlattığı eylemlerini, İsrail’in Hamas’la çatışma yaşadığı bir anda, İsrail askerlerini kaçırarak, bu çatışma ortamına girme isteğiyle ortaya koymuştur. Filistin üzerinden sağlayacağı prestiji, ülke genelindeki siyasal varlığını meşrulaştırma zemininde ortaya koymaktadır. İsrail, saldırılarıyla ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu stratejisini gerçekleştirmeye çalışırken, Hizbullah, İsrail’in kuzey kentlerini vurarak, ağır silahlar kullanarak, caydırıcı güç olduğunu kanıtlamaya çalışmakta, bu eylemler de, bölgede ABD’nin tecrit altına almaya çalıştığı İran’ı, aynı Irak konusunda olduğu gibi sahnenin ortasına çekmektedir. Bu noktada, Suriye’nin tutacağı yan gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Beşşar Esad’ın, göreve geldikten sonra, Batı yanlısı reformlar yapma girişimi, özellikle Lübnan eski başbakanı Hariri suikastinden sonra yavaşlamış, Lübnan’dan çekilmek zorunda kalan Suriye, İran eksenine daha fazla yaklaşmaya başlamıştır. İsrail’in Lübnan operasyonundan sonra, srail’in 12 Temmuz 2006 tarihinden itibaren Lübnan’a başlattığı hava saldırıları, bu bağlamda Temmuz sonunda yoğunlaştırdığı kara harekatı, özellikle sivillerin hedef alınması ve insani boyutuyla tepkileri üzerine çekti. Söz konusu operasyon, aslında İsrail’in ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi zemininde gerçekleştirdiği ‘bilinçli bir Ortadoğu Krizi’ni ifade etmektedir. Hiç kuşkusuz buradaki bilincin, vicdanla bir ilişkisi bulunmamaktadır. İsrail buradan hareketle, Lübnan’da bir güvenlik kuşağı kurmak, üstelik bu kuşağı uluslararası bir gücün güvencesinde kurumsallaştırmak, Suriye’yi edilgenleştirerek, İran’ı tecrit etmek, bu arada işgal altında tuttuğu Batı Şeria ve Gazze’de sınırları bizzat kendisi çizerek, bu yeni durumu uluslararası hukuk güvencesini almayı düşünmektedir. Bu çalışmada, Lübnan’daki çatışmanın hangi zeminde etüt edilmesi gerektiği ve bu çerçevede, hızla boşaltılan ülkenin, çatışan güçlerin tatbikat alanı haline getirilmesi irdelenecektir. Lübnan: İranABD rekabetinin simulasyonu İsrail’in, ilk paragrafta başlattığını ele aldığımız Ortadoğu Krizi’nin önemli mevzilerinden biri Lübnan’dır. Lübnan aslında Azerbaycan’dan başlayan Şii hilalinin, Akdeniz’deki son halkasıdır. Bu hilalin içerisinde İran, Irak, Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan ve doğu ekseninde de Pakistan bulunmaktadır. Adı sayılan ülkelerden Suudi Arabistan, Pakistan ve Suriye’de Sünni çoğunluk bulunmakta, buna karşın Suriye’de Şii azınlık yönetimi sürmektedir. Suudi Arabistan’ın Irak sınırında yoğunlaşan Şii nüfusunun, ülke genelinin %20’sini içerdiği savlanmaktadır. Söz konusu alanda, İran’ın Şii hilalindeki etkinliğini kırmak açısından en önemli hamlelerden biri, Şii çoğunluğuna karşın, Sünni azınlık yönetimiyle temsil edilen Irak’taki iç siyasal dengeyi bozmaktı. Sünniler Osmanlı dönemi ve İngiliz idaresi altındayken de yönetici eliti oluşturuyorlardı. Yeni Irak’ın parçalanmaya yüz tutan yapısında, güney bölgeler Şii nufusun ağırlığı altında yer almakta, Şiiler ülkenin demografik yapısının %60’ını oluşturmaktadırlar. Suudi Arabistan’ın Şii Arap’larıyla, Irak’ın Şii Arapları, İran’ın Şii Fars yapısına karşı bir denge merkezi olarak tasarlanmaktadır. Yeni Ortadoğu haritasında, söz edilen tasarımlar sıklıkla ele alınmaktadır. İlginç olan nokta Irak’ın güneyiyle, Suudi Arabistan’ın İ Ortadoğu denkleminde tatbikat alanı: Lübnan Lübnan makamlarının ABD Dışişleri Bakanı Rice’ı değil, İran Dışişleri Bakanı Muttaki’yi kabul etmesi, İran’ın Hizbullah üzerinden Lübnan’daki belirleyiciliğini artırdığını gösteriyor. İsrail bölgede ABD’nin koçbaşı olarak varlığını sürdürürken, Hizbullah da, İran’ın koçbaşlığını yapıyor. Bu da Lübnan’da adeta ‘gölgeler savaşı’ yaşandığını gösteriyor. kuzeydoğusu, petrol açısından son derece önemli yataklara sahiptir. Buna karşın, İran’ın Irak’taki Şii Araplar üzerinde var olan prestiji de bir başka gerçektir. Değindiğimiz prestij göstermelik değildir. Zira, ABD, İran’la var olan bütün husumetine karşın, Irak’ın şimdiki başbakanının (Maliki) belirlenmesinde, el altından pazarlık yapmak durumunda kalmıştır. İran,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle