Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Özlem Süer, asimetrinin köşe kapmaca oynadığı kesimler, ikinci bir ten niteliği taşıyan deriden geliştirilen tasarımlar, renk skalasının en soft tonlarının el yapımı dekoratif aksesuarlarla hareketlendirildiği neo romantik bir şehirli kadın tasarlıyor. 26 EYLÜL 2009 CUMARTESİ 7 Modanın bir derdi ve söyleyecekleri Moda marazlı bir iş. Detaylara bağımlı. Modacı Özlem Süer de ayrıntıları seviyor ama takıntılı değil. Septik yanları olsa da tasarımlarında zamanın akışına izin veriyor. Modayı da hayatı da farklı algılıyor. O yüzden çok bilerek değil, çok sorarak yaşıyor. Modacı olma modasından uzak. Onun için önemli olan herkesin “ben ne istiyorum?” sorunu sorabilmesi. Modacı Özlem Süer dünyada 100’ü aşkın noktada markasını satıyor. Müşteri yelpazesi kraliyet ailelerinden sinema ALİ DENİZ oyuncularına, caz ve pop yıldızlarından USLU seçkin birçok kişiye uzanıyor. Aynı zamanda akademisyen. Süer yaptığı Avantgarde Couture tarzına bu koleksiyonuyla yeni kazandırdığı Urban Chic teması ile de kent yaşamını yansıtıyor. Onun için sürdürülebilir tasarım, kendine ait olma ve zamansızlık belirleyici. Aslında “kendine ait olmayı” sürdürmek ciddi bir çıkmaz. Hepsi birbirine organik bir şekilde bağlı. Süer, kendine ait olmanın başlangıcını geçen yüzyıla tarihliyor. Kitlesel üretimin, insanların çoklu tüketime girmesiyle birlikte Kafka’nın söylediği gibi bir yabancılaşmayı getirdiğini anlatıyor. İşte tüm bu bütüne karşı duyarlılığı yitirme haline tepki olarak kişiselleşme ön plana çıkıyor. Bireyin kendini ifade etme çabası da yeni hareketler başlatıyor. Süer’e göre bu radikal tavır, dünyanın bir anda üretim, dolayısıyla tüketim hızını arttırıp Avrupa ve Amerika’nın üçüncü dünya ülkelerini ucuz birer fabrika gibi görmesiyle, yani çelişkilerle büyümeye başladı. Elbette bu büyüme tasarıma olumlu yansıdı. Tasarım, tekellerden bireysel atölyelere ve evlere kadar yol buldu. Tasarlayabilen herkes kendi dükkânını açtı. İnternetteki bloglar sonsuz seçenekler sundu ve “kendi olmayı” bilenler arttı. Süer’in deyişiyle “kendi olmayı seçen her insana, kendi olarak hizmet verme devrindeyiz”. endüstriyel. Ama pek çok kapılar açmaya gebe. Hem artık insanlar özgün tasarımları daha kolay bir şekilde alabiliyor. Kişiliğin yarattığı farklılığı öne çıkarmak ve istediği gibi yaşamak önemli. Belli bir ekonomiyi sağlamış insanlar tasarımcıdan alışverişi, özgünlüğü tercih ediyor. Süer, işte bu yüzden tasarımın artık lüks bir tüketim olmadığını düşünüyor. olmalı Faydanın tanımı değişti Henry Ford, “dostlarımı dinleseydim şimdi daha hızlı atlara biniyor olurduk” diyordu. Haklı, endüstriyel ve kitlesel üretimin kapısının onun arabası sayesinde açıldığını hatırlarsak bu yüzyıldaki sıçramaların aynı zamanda çok da depresif bir süreç olduğunu anlayabiliriz. Süer, şekerleme gibi depresyon ilacı satılmasını da bu hıza ayak uyduramayan insanların yarattığını söylüyor. “Yaşamı hafifletmek, yavaşlatmak önemli. ‘Yavaş hareket’ diye bir akım başladı. Şimdiyi yaşamak adına bu çok önemli bir adım. Faydanın da tanımı artık değişti. Hatta bilim insanları bir ömre tek evlilik sığdıramıyorlar, üç evliliği uygun buluyorlar” diyor. Peki, ya moda bu hız karmaşasından nasibini nasıl alıyor? Süer anlatıyor; “modanın ivmesi çok hızlı. İki yıl sonrasını bile rahat konuşamıyoruz. Yeni dünya insanının hareket alanını tahmin etmek çok zor. Değişime yetişemiyoruz. İyi tahmininin gerekliliği kadar başarısı da çok önemli. Radikal, entelektüel ve sokak modası kapitalizmin popüler modasının önüne geçmek üzere, hatta geçti bile. Defileler sanatsal performanslara dönüştü. Moda yalnızca ‘güzel kadın’, ‘salon adamı’ ve ‘kostüm’ demek değil. Yani moda sözünü, derdini söyleyen insanlar yaratıyor. Bloggerler modayı yönetiyor. Dünyada özgürleşen bir grup var. Bu da çok heyecan verici”. Tasarım lüks değil Kuzey Avrupa modayı, kendi içindeki küçük hareketleri şahane moda sokakları yaparak bireyselleştirdi. Zaten tasarım, bir ülkenin endüstrisinin hemen yanında çok tacizkâr bir şekilde duruyor. Evet, belki tasarım yarı Japonya geleneklerini çok iyi satıyor Hep merak ettiğim Türkiye’nin, bu toprakların modasında gelenekten, coğrafyadan temel alan ama yine de fazla oryantalist işlerin çıkmasının çelişkisi. Süer de pek farklı düşünmüyor çünkü diyor, “Keşke oryantalizmi doğru algılasak ve uygulasak. Bu topraklardan fazla arabesk işler çıkıyor. Kendi topraklarından temel almak çok önemli ama yeni nesil dünya modasına çalışıyor. Bizden beklenen de şalvar ve fesi yorumlamamız. Yokmuş, yaşamamışız gibi de yaşanmamalı. 16. yüzyılda Avrupa modasının yönünü değiştiren ciddi bir Osmanlı, saray moda kültürü var. Gelenek bir değerdir. Bu konuda Japonya muhteşem. Tüm gelenekleri dünyaya pazarlıyor, taşıyor, ritüellerini yayıyor. Biz de yapabilsek! O kadar malzememiz var ki!” sürükleyicidir” diyor. Süer ciddi bir Nietzsche okuyucusu. Nedeni detaycılık, yani hiçlik. Yokluğun ve hiçliğin varlığına dair sorularına en iyi o cevap veriyor. İnsanların yaşama tutundukları şeyler farklı. Asıl olan, bağlandığınız tarafın tümleyenini de bilmek. İşte Süer de sanatın soyutlaştıkça yükseldiğini düşünenlerden. Onun için edebiyatın görsel anlamda değeri büyük. Nietzsche’nin sorguları ve çelişkileri, onun kendisini modayla ifade etmesinde anahtarlar yaratıyor. Süer modayı farklı algılıyor belli. Konuşmasında da bunu görmek mümkün. “Bir yanıt isterseniz soru sorarım. Ne kadar soru sorarsak o kadar iyi. Ama çok bilerek yaşamak insanları tehlikeli yerlere götürebilir. O yüzden çok bilerek değil çok sorarak yaşamalı” diyor. Haklı da, hayatın tadını kaçıracak kadar çok şey bilmenin anlamı yok. “Ben ne istiyorum?” Süer ile modadan çok onun değişkenlerinden konuştuk. Yani “bu yıl ne moda?” gibi sorulardan sanki özenle kaçtık. Zira bunlar pazarın değişkenleri. Hem kadın modası, magazinle birlikte ürkütücü bir boyuta geldi. Süer’e göre modacı olmak moda. Orta halli bir ekonomi ile medyada yer edinmek çok kolay. Modacılar polemik yapıyor, tartışma başlıyor, insanlar bunu seyrediyor falan filan... Elbette bazen yanlış yapmadan doğruyu bulmak mümkün olmuyor. Modayı sanatın içinde görmek gerekli. Bu farkındalık zamanla sokaktaki insana yayılıyor ve tercihler, modamagazin zincirini germeye başladı. Çünkü insanlar “ben ne istiyorum?” sorusunu sormaktan daha az çekiniyor. Detay sürükler Moda marazlı bir iş. Detaylara bağımlı gibi. Özlem Süer de detaycı ama takıntılı değil. Şirketini tipik başak burcu olarak görüyor. Septik yanları çok. “Bir yanım zamana ve akışa izin verir, bir yanım da fazla kurcalıyor işleri. Detaylar, hayal dünyası, kahramanlar, görmek istediğim bir şeye takılırım. Her koleksiyon için bir resim çizer, ona ulaşmaya çalışırım. Bu hastalıklı bir şey olsa da doğru yolu bulmamızı sağlıyor. Çünkü detaycılık C MY B C MY B