Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (Alone) Parkpoom Wongpoom ile Banjong Pisanthanakun’un yönettiği filmde Marsha Wathanapanitch, Withaya Wasukraipaisan ile Rachanu Boonchuduang rol alıyor. Pim, Tayland’taki geçmişini bırakıp çok sevdiği kocası Vee ile Kore’de yeni hayatına başlar. Pim ile Vee’nin evlilikleri normal görünmektedir. Ancak Pim’in sürekli bir işi vardır ve iyi arkadaşlara sahiptir. Pim ve Vee’nin hayatları bu haliyle iyi gitmektedir. Bu durum ta ki Pim’e Tayland’tan bir telefon gelmesine kadar sürer. Telefonla gelen haberde Pim’in annesinin hastalığına bir türlü teşhis konulamadığı ve çok hasta olduğu Pim ve Vee’nin birlikte, Pim’in annesinin yanına dönmeleri gerektiği söylenir. Pim Tayland’a vardığında geçmişte yaşadığı acı anılarla dolu bir tecrübeyi hatırlar. Fakat bu anılar geçmişte yaşadıklarından farklıdır. Bu geçmişe dönüşleri daha içten hisseder sanki o olaylar Pim’e çok yakın birisinin hisleri gibidir. Pim bu duyguları hissettiğinde bir süre sonra bir ikiz kardeşinin olduğunu hatırlar. Ve tüm anılar zihninde yavaş yavaş canlanmaya başlar. Böylece bu yapbozun parçaları netleşmeye başlar. Pim artık bu garip hislerinin sebebinin farkına varır. Böylece iki yaşam birbirine bağlanmaya başlar. Pim bundan sonra bir daha özgür olamayacaktır. Bu aslında korkunç bir farkındalığın başlangıcıdır. ? İçimdeki Şeytan Genç sinemacılara... Genç sinemacıların kendilerini gösterebilmeleri için iyi bir fırsat olarak görülen Metro Grup Kısa Film Yarışması’nın bu yıl 7.’si düzenleniyor. Sinema ve iletişim alanında eğitim gören ön lisans, lisans veya lisansüstü öğrencilere açık olan yarışmanın seçici kurulunda Fadik Sevin Atasoy, Tevfik Başer, Metro Emlak Yönetim Şirketi Genel Müdürü Gündüz Bayer, Atilla Dorsay, Cansel Elçin, Yekta Kopan, Bergüzar Korel ve Metro Group Türkiye Temsilcisi Nurdan Tümbek Tekeoğlu yer alıyor. Türsak Vakfı işbirliği düzenlenen ve son katılım tarihi 9 Kasım olan yarışmada, birinciye New York Film Akademisi’nde 1 aylık burslu sinema eğitimi ve 2 bin 500 euro, ikinciye 3 bin euro, üçüncüye ise 2 bin euro ödül verilecek. Yarışmada konu ve tür sınırlaması yok. Ancak bu yıl farklı olarak çevreci yaklaşımı ile ulusal ve uluslararası yarışmalarda 5 çevre ödülü sahibi olan Meydan Alışveriş Merkezi de projeye destek veriyor. Meydan AVM, öğrencilerin çektiği filmler arasından en çevreci yapıta 2 bin euro ödül verecek. Aç kardelen aç... Bilinen ve kahreden bir gerçek; Türkiye’de okuma yazma bilmeyenlerin yüzde 79’unu kadınlar oluşturuyor. 21. yüzyıldayız ve ülkemizin kırsal kesimleri hâlâ çağdışı ve yıkılası gelenekgöreneklere teslim. Ve kızlarımız... Onlar, inadına değişim ve dönüşüm için savaşmaktalar ve tek dilekleri insanları harekete geçirebilmek. İşte, “Kardelenler Türkiye’nin Yeni Umudu”, karanlığa karşı aydınlığı savunanlara sesleniyor. Turkcell ve Çağdaş Yaşamı Destekleme ALPER Derneği’nin (ÇYDD) öncülüğünde yaşamda TURGUT karşılığını bulan Kardelenler Projesi, tam dokuz yıldır ailelerinin maddi zorluklarla boğuşmasına karşın okuma azimleri asla tükenmeyen kız öğrencileri kucaklıyor. Ülkemizin geleceği adına yaptıkları unutularak bedel ödemesi istenen Prof. Dr. Türkan Saylan’ı ne yazık ki; kısa bir süre önce yitirdik. İşte onun şevk, inat ve ısrarı, 15 kız öğrenciyle başlayan girişimi büyüttü, bir anda umudu binlere, on binlere taşıdı. Saylan, kız öğrencilerin okutulması serüveninde en büyük desteği Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’den gördü. Her yıl 10 bin Kardelen’e burs vermeyi sürdüreceklerini vurgulayan Ciliv; “Bugüne dek 20 bin öğrenciye Turkcell bursu verdik, 8 bin 666 öğrenci liseden mezun oldu, bin 902 öğrenci üniversiteyi kazandı ve 755 öğrencimiz de üniversiteyi bitirdi. Mezunlar arasında şu an meslek hayatına atılarak doktor, avukat, hemşire ve öğretmen olan Kardelenler var” diyor. ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel ise şunları söylüyor; “Kırsal alanda yaşayan, çocuk yaşta evlilik ve iş yükü tehdidi altında olan kızlarımızın kaderini değiştirdik ve yaşamlarına ışık tuttuk... Çünkü Büyük Atatürk’ün hayali olan eğitimli, herkese fırsat eşitliği tanıyan bir Türkiye’ye katkıda bulunmak, devrimlerimizle gerçekleşmiş haklarımıza sahip çıkmak ÇYDD’nin kuruluş ilkesidir.” bir yapıma imza attılar. National Geographic Channel yetkili yapımcılarından yazaryönetmen Ivan Bouso ile ünlü ve bol ödüllü İspanyol fotoğrafçı Tino Soriano’nun ruhlarını kattığı Kardelenler belgeseli, Almanya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Norveç, İsveç ve Finlandiya’da da gösterime girecek. Bir film eleştirmeni olarak, bir sosyal sorumluluk projesini dört dörtlük yansıtan ve gayet profesyonelce kotarılan “Kardelenler Türkiye’nin Yeni Umudu” belgeselini beğendiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Beni en çok etkileyen Kardelen ise Kars’ta yaşayan Damla oldu. 11 yaşındaki Damla’nın (kendisinden küçük iki kardeşi daha var), babası Yunus 89, annesi Hasi ise 35 yaşında... Hasi, okumaya sevdalı genç bir kızken evlendirilmesine karar verilmiş. O, hemşirelik okulundan ailesinin zoruyla alınmış ve bir akrabasıyla baş göz edilmiş. Çiftin çocuğu olmayınca, Hasi kısır damgasını yemiş ve ortada kalakalmış. Aile, her şeye karar veren tek mekanizma olduğu için yine ve yeni bir çözüm yolu bulmakta zorlanmamış. Hasi’yi daha önce iki eşini kaybeden köyün yaşlılarından Yunus Amca’ya bakıcı yapmışlar. Neyse olan olmuş ve Damla doğmuş. Traktörü de süren, ihtiyar kocasına ve çocuklarına da bakan Hasi, artık yaman bir öğrenci Damla’nın düşlerinin peşinden koşmasını istiyor. Kendi ve aynı kaderi paylaştığı diğer hemcinsleri adına... Kardelenler’in gericilikle olan saygın kavgalarını ve yarınlar uğruna soluklanmadan sürdürdükleri zorlu yürüyüşlerini tüm dünyaya tanıtmayı amaçlayan bu belgeseli, izleyin, izlettirin. Cezayir Savaşı’yla son hesaplaşma 1959’un Haziran’ında Fransız ordusundan idealist teğmen Terrien (Benoit Magimel) gönüllü olarak Cezayir sınır bölgesindeki Kabylie’de ASLI konuşlanmış Fransız askeri SELÇUK birliğine katılır. Çavuş Dougnac’tan (Albert Dupontel) görevi devralan Terrien, kesin zaferler kazanan özgürlük savaşçıları FLN’nin kıyasıya ölümüne çatıştığı bir dönemde bu sıcak bölgeye gelmiştir. Psikolojik açıdan kötü hazırlanmış Terrien adamlarının boğazlandığını, Fransızlarla işbirliği yaptığı sanılan köylülerin toptan katledildiğini, çocukların can çekiştiğini görür. Hindiçin’de savaşmış, ülkesi Fransa’yı Nazilerden kurtarmış deneyimli asker Dougnac için bile Cezayir’de gördükleri ve yaşadıkları dayanılmaz olmaya başlamıştır. Paris’ten Nazileri kovalayan Dougnac köylüleri katlederken yakın bir geçmişte karşı durduğu, savaşım verdiği Nazi işkencecilerden de beter bir hale dönüştüğünün giderek ayrımındadır. Dün gösterime giren L’ennemi intime(İçimizdeki Düşman) ikilemlerle, yalanlarla dolu Cezayir Savaşı’nı Fransızların ve Cezayirlilerin gözünden aktaran nesnel bir çalışma. Bu psikolojik savaş filmi karşıt karakterdeki iki askerin yaşayıp alet oldukları barbarlıkla asla düzelmeyecek denli başkalaşmalarını anlatıyor. Florent Siri’yle üçüncü filmini çeken, ergenliğinden beri bu savaşla ilgili bir çalışma yapmak isteyen Magimel Cezayir Savaşı’nı Fransızların Vietnam’ı olarak tanımlıyor. “Biz Fransızlar Amerikalılar gibi bu savaşımızla yüzleşemiyoruz. Orada 500 bin Cezayirli, 20 bin Fransız askeri yaşamını yitirdi. Almanlara karşı direnişimizi dillendirerek kahramanlık öyküleri anlatmayı yeğliyoruz. Bizi tedirgin eden, bize dokunan olayları gömüp unutmayı yeğliyoruz” diyen Magimel Fransa’da La Battaglia di Algeri (Cezayir Savaşı/Gillo Pontocervo, 1965) filmini zor bulabildiğini vurguluyor. İçimizdeki Düşman’ın politik ama aynı zamanda insani bir yapım olduğunu, filmin günümüz gençlerine bu savaşın sıradan insanları nasıl canavarlara çevirdiğini, Jacques Mesrine gibi soğuk kanlı katiller yarattığını gösterdiğini belirtiyor. Une minute de silence (Bir Dakikalık Sessizlik/1997), Nid de guepes (Yabanarısı Yuvası/2002), Otage (Rehine/2005) filmlerinin yönetmeni Siri “Geniş bir izleyici kitlesine ulaşabilmek için gerçek dövüş sahneleri içeren bir savaş westerni yaptım” diyor. Keyifli maceranın üçüncü durağı Buz Devri 3 – Dinozorların Şafağı (Ice Age 3 – Dawn of the Dinosaurs), yedi yıllık keyifli ve hayli eğlenceli maceranın şimdilik üçüncü durağı... Altyazılı, dublajlı ve 3D (altyazılı+dublajlı) seçenekleriyle asıl hedef kitlesi olan çocuklar dışında yetişkinlere de seslenen Buz Devri 3’ü sakın kaçırmayın. Bu film, sırf gelişen animasyon tekniğinden ve aksiyondan medet ummuyor, senaryosu, kahramanları, müzikleri ve öğreticiliğiyle bütün alkışları hak ediyor. Aileyi, kadınerkek ilişkilerini, dostluğu, farklılıkların uyumunu, vefayı, cefayı, sefayı anlatıyor. Dişisiyle (Scratte) meşe palamudu arasında seçim yapmak zorunda kalan zavallı Scrat, dinozor avcılığına soyunan delibozuk ve maceraperest gelincik Buck, dinozorlar çıkana dek dev iken birden cüceleşen ve bebek bekleyen mamut çiftimiz Manny ve Ellie, tüm sakarlığına ve belaya davetiye çıkaran merakına rağmen karşılıksız sevdiğimiz Sid, insansız dünyanın delikanlısı kılıç dişli kaplanımız Diego ve diğerleri... Istırap Ormanı, Felaket Katmanı ve Ölüm Uçurumu… Şimdi büyülü ve tehlikeli bir dünyanın kapılarını açma vaktidir. Belgesel 10 ülkede gösterilecek Dünya’nın en ünlü belgesel kanallarından National Geographic Channel, bu müthiş mücadeleye kayıtsız kalamadı ve cehalet, feodal baskı ve cinsel ayrımcılık ile betimlenen karları delip yüzünü yeni bir hayata yani güneşe dönenlerin öyküsünü (Kardelenler) çekti. Geçen Çarşamba günü (1 Temmuz) National Geographic Channel Türkiye’de gösterime giren ve üç ay boyunda yayınlanacak olan 45 dakikalık belgesel, 11 kişilik bir ekibin, Eylül 2008’den Nisan 2009’a dek İstanbul, Kars, Erzurum ve Mardin arasında mekik dokumasıyla gerçekleşti. Kardelen kızları, aileleri, Saylan, Ciliv, projeye destek veren Sezen Aksu ve Ayşe Kulin ile görüşen belgeselciler, etkileyici, çarpıcı ve akılda kalıcı Sonu inandırıcı olsa.. Seni O Kadar Çok Sevdim ki (I’ve Loved You For So Long), altı yaşındaki oğlunu öldürdüğü için 15 yıl cezaevinde kalan ve çıktıktan sonra hayata tutunmaya çabalayan bir kadının iç acıtan hikâyesini kurguluyor. Philippe Claudel’in yazıp yönettiği bu tipik Fransız filmi, öykü örgüsündeki noksanlıklara karşın dram orijinli yapımları sevenler için iyi seçenek gibi duruyor. Seni O Kadar Çok Sevdim Ki’nin en büyük dayanağı ise abla kardeşi canlandıran ve mükemmele yakın rol kesen başroldeki iki kadın oyuncusu; Kristin Scott Thomas ve Elsa Zylberstein. Onların varlığı, gerçekten filmi izlenir kılıyor. Ah keşke; filmin finali inandırıcılıktan uzak düşmeseymiş... alperturgut@cumhuriyet.com.tr Tabuları aşmak Terrien ve Dougnac arasındaki gizli çekişmeyi onlara kafalarında yaşatan Siri sonunda askerlerin en büyük düşmanlarının aslında kendileri olduğunun ayrımına varabildiklerini yansıtıyor. İki asker birbirlerine çok benziyorlar. Bu savaşın ortasında karşılaştıkları vahşet, dehşet, işkence onları hızla insanlıktan çıkarıyor: “Fransızların Cezayir’e napalm bombası attıklarını öğrendikten sonra bu filmi çekmek kaçınılmaz oldu” diyen Siri olayları nefret taşımadan, tabuları aşan bir içerikle aktardığını söylüyor: “Köylülerin burunlarını, dudaklarını kesen FLN güçleri gibi Fransızların köylüleri katlettiklerini, savaş tutuklularına işkence yaptıklarını olduğunca gösterdik. Her iki grup da yerel halkı korkutarak, yıldırarak kendi tarafına çekmek istemişti” Filmini bu acı dönemin çıbanını olduğunca patlatan, ikilemleri yansıtan insani bir yapım olarak gören Siri politik tartışmaya girmeden savaş karşıtı bir savaş filmi gerçekleştirmiş. Çekim sırasında yaşlı bir Cezayirlinin şu sözünü hiç unutmamış: “Dedem Büyük Savaş’ta savaştı, babam rezil savaşta savaştı, bense bu pis, aşağılık savaşta savaştım.” Fransız sinemasında La 317e section (317. Bölük/Pierre Schoendoerffer,1965), La Guerre sans nom, L’ennemi intime (Patrick Rotman, 2002), Mon Colonel (Albayım/Costa Gavras, 2006) gibi azda olsa Hindiçin ve Cezayir savaşlarını eleştiren filmler yapılmaya başlandı. Kırk yıl sonra Ekim 1999’da Cezayir’de savaşarak kırım yaptığını kabul eden Fransa’dan gelen, vicdan sorgulaması yapan İçimizdeki Düşman izlenmesi gereken önemli bir film. Fransızların Vietnam’ı İçimizdeki Düşman, gazeteci, tarihçi, senarist, belgeselci Patrick Rotman’ın aynı adlı belgeselinden (2002) uyarlanan, Fransa tarihinde tabu sayılan bir konunun Cezayir Savaşı’nın gerçekçi bir bakışla sergilendiği bir aksiyonserüven. Yönetmen Florent Emilio Siri, oyuncu Benoit Magimel ve senarist Patrick Rotman İçimizdeki Düşman’ı gerçekleştirebilmek amacıyla beş yıl uğraşmışlar. Siri film için Die Hard 4’u (Zor Ölüm 4) çekmeyi, Magimel Taxi’de (Taksi) oynamayı reddetmiş. Bertrand Tavernier’nin Cezayir Savaşı’nı anlatan La Guerre sans nom’unda (Adsız Savaş/1992) senarist olan Rotman, Amerikalıların Vietnam Savaşı’na eleştirel yaklaştıkları gibi Fransızların Cezayir Savaşı’na yaklaşamadıklarını, belgeselinde politikalarında aştığı bu bir anlamda soyut savaşın içerdiği soruları, acıları açıklıkla tartışamadıklarını belirtiyor: “Cezayir Savaşı Fransa’nın en kanlı, en güncel sivil savaşıdır. Bu barbarlık karşısında nasıl durulmalıydı? İnsanın içindeki canavarın ortaya çıktığı bir nokta var. Filmin adı bu kırımı, insanı kovalayan, yere düşüren, aleyhine işleyen bu olguyu tanımlıyor. On beş yıl süresince yurtları Fransa’nın bağımsızlığı için savaşan subaylar Cezayir’de en gözü kara, en acımasız cellatlara dönüştüler. Yuvarlandıkları kimlik krizleri dehşet vericiydi.” Beyazperdeden kısa kısa ? Tahran Spor Filmleri Festivali için çağrı C MY B Sinemaseverler için hazırlanan arşiv sitesi ‘www.filimadami.com’, Mart ayından beri yayın hayatında. İzlenen ve izlenilmek istenen filmler ile en sevilen film ve sanatçıların liste haline getirilmesi, ismi bir türlü hatırlanamayan film ve sanatçıların bulunması, sitedeki kısayollarla istenilen sanatçıya, yapımın sahibi ülkeye, türe ve yıla hemen ulaşılması gibi konularda hizmet vermeyi amaçlayan sitede yaklaşık 7 bin film bulunuyor. ? 7 bin filmlik bir arşiv uzun metraj ve belgesel dallarında katılım gerçekleştirilebiliyor. www.tehranficts.com sitesi veya (98 21) 26 21 61 86 numaralı telefondan Mohamad Esfandiari ve Sanaz Momtahen ile görüşülebilir. Katılacakların bir adet dvd kopyayı ‘videsfandiari@yahoo.com’ adresine yollamaları gerekiyor. NISI MASA Avrupa Gençlik Sinema Ağı, 8. yılında, 19 Avrupa ülkesinden genç katılımcıların senaryo yazmaları ve yazdıkları senaryoların prodüksiyonunun desteklenmesi amacıyla NISI MASA 8. Avrupa Kısa Film Senaryo Yarışması‘nı düzenliyor. 18 28 yaş arasındaki katılımcılara açık olan yarışmanın 2008 yılı teması “Tabu” olarak belirlendi. Yarışmanın son katılım tarihi ise 31 Temmuz. ? Avrupa’da ‘tabu’ Bu yıl sekizincisi düzenlenen Tahran Spor Filmleri Festivali 30 Temmuz 3 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Spor temalı filmlerin değerlendirmeye alınacağı festivale kısa metraj, C MY B