Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 4 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ Oyuncum utanç duygusundan arınmalı Abattoir Ferme, Mythobarbital adlı tiyatro oyunuyla tüketime ve yozlaşmaya farklı bir eleştiri getiriyor. Sessiz tiyatro özelliği taşıyan oyun Ferme’nin deyişiyle ‘tekrar eden travmayı sahneye taşıyor’. garajistanbul’un 0032 projesi kapsamında geçen hafta Türkiye’ye gelen Belçikalı tiyatro ekibi Abattoir Fermé, MythoBarbital adlı oyunlarını Türk tiyatroseverleriyle buluşturdu. 0032, SİNEM Belçika’da gerçekleşen 0090 DÖNMEZ etkinliklerinin Türkiye ayağı, proje kapsamında Blçika’dan gelen garajistanbul’da sanatçılar ve topluluklar ağırlanıyor. Bu yılın konuğu Abattoir Fermé’nin yeni oyunu Mythobarbital, mit ve barbitürat (halüsinojen, sakinleştirici) sözcüklerinden meydana geliyor. Biz de oyun sonrası oyunun yönetmeni Stef Lernous’la konuştuk. Özünde yozlaşma ve tüketime eleştiri getiren bir oyun olan Mythobarbital’de, oyunculuk, müzik ve atmosfer sizi ilk sahneden itibaren içine alıyor. Yoğun kırmızı ve karanlık hissiyle sarmalanıyorsunuz. Sahneyi ilk gördüğünüz anda bile şaşırıyorsunuz; ağlayan ve karşısındaki elektrikli süpürgeye dokunmaktan korkan bir kadın… Sonra o zifiri karanlık biraz olsun aydınlanıyor. Bir kanepe, içinde kolilerce RedBull, kedi maması, kedi kumu ve sütlerle bir alışveriş arabası, mama kabı ve tabii ki elektrikli süpürge… O kadar komik bir metafor ki bu, Lernous’la konuşurken soruyoruz, nereden aklınıza geldi? Lernous kendi eğlenceli üslubuyla yanıtlıyor: “Ben kadınların gerçekten o aletten korktuğunu düşünüyorum. Her gün, her gün kullanıyorlar onu. O kadar sıkıcı ki!” Tekrar eden travma Lernous oyunlarla insanları sarstığını kabul ediyor. Hatta bu oyunun en yumuşak oyunlardan biri olduğunu ifade ediyor. “İnsanlar tiyatroya sadece bir eğlence gözüyle bakmaya çok alışkın. Çok rahatsız edici ve karanlık oyunlarımız, evet. Aldığımız ödülleri de beklemiyorduk. Sürekli, ‘tek yapmaya çalıştıkları bizi şok etmeye çalışmak’ diyor eleştirmenler, yine de bizi izlemekten de vazgeçemiyorlar. Amerika’nın kızılderililerin şamanları vardır, onları köyün dışında tutarlar ama kötü bir şey olduğunda yine şamana gidilir. Bir tören yapılır, herkes katılır, travmaya törenin içine katarlar. O travma gitmese de bununla baş etmesini öğrenirler. Bu da bizim yapmaya çalıştığımız şey. Ben bizim tiyatromuzu köyün dışında yaşayan şamanlara benzetiyorum. Bu tekrar eden travmayı sahneye taşımaya çalışıyorum.” ‘İki er geldi meydane, ikisi de birbirinden merdane’ Fotoğraf sanatçısı Mustafa Özer’in “Yağlı Güreş, 648 Yıllık Gelenek” adlı sergisi dün İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde açıldı. Lydia Mutschman’ın Kırkpınar Yağlı Güreşleri sırasında çektiği filmin gösterilmesiyle başlayan fotoğraf sergisi, 29 Ağustos 2009’a dek gezilebilecek. Simsiyah bir dergiyi ağır çekimde karıştıran bir kadın, elindeki kese kağıdındaki tüm mısır gevreğini yere döküp kese kağıdını da kafasına geçiren bir başka kadın ve hemen arkalarında sigara içen bir adam. Durmadan Redbull içiyor, ne yazık ki kanatlandırmıyor Redbull onu, daha sakin ve daha korkutucu bir sıkıntının içinde o da. Her şeyi sonuna kadar tüketiyor. 3 kutu kedi mamasını mama kabına döküyor neden sonra bakıyor ki kedi mama sesine gelmiyor… Kedi çoktan ölmüş, bir servis paketinin içine kapatıyor onu kadın ve görebileceğiniz en komik ama en hüzünlü cenaze törenini düzenliyorlar birlikte. Sonrasında fantaziler dünyasına giriyoruz onlarla. Pamuk Prenses’i, Oz büyücüsü’nün Dorothy’sini, Rapunzel’i ve İsa’yı seçiyoruz aralarından. Ölümler, ölümlerden dirilmeler… Ve oyunun başındaki hallerinden eser kalmamış oyuncular. Aşırı tüketime, sıkıntıdan şaşan hayatlara, eski mitlere yapılan Çok tuhaf bir dünyada yaşıyoruz göndermelerle dolu oyun, aslında bir eş değiştirme hikayesiyken provalar sırasında dönüşmüş. Lernous, “Provada elimizde bir tekst vardı, önce bir kısmını attık, sonra hepsini. Evet sessiz oyunlar çok zor. Yönetmesi de, oynaması da. Ama çok daha etkili” diyor. Ona hak vermemek elde değil. Sahnenin ortasında soyunan kadınları görünce şaşıramıyorsunuz, bedenler size bedenlermiş gibi gözükmüyor adeta soyunmuş taklidi yapan çıplak kadınlar gibiler. Sahnede her şey değişiyor. Sahnenin ortasında duran camdan masa bir tabuta, bir kafese dönüşüyor, insanlar dönüşüyor... Oyunun en etkileyici sahnesiyse çırılçıplak bir kadının baltayla tahta platformu yıkışı. Çıplaklığı soruyoruz Lernous’a, hep kullanır mısınız yoksa bu oyun için özel mi diyoruz, gülüyor ve “Her oyunumda bu küçük şakayı yapıyorum. Bu seyirciyle oyuncular arasında kalıyor. Özellikle sessiz oyunlarda oyuncunun bedeni dekorun en önemli parçası. Beden yastıktan da masadan herpsinden daha önemli. Bedenin başka bir bedene dönüşmesi fikrini seviyorum. Çok soyut, çok mantal bir şey. Benim oyuncularım sahnede utanç duygusundan tamamen arınmış olmalı. Ahlaktan bahsetmiyorum tabii ki ama utanmamalılar sahnede” diyor. Lernous’a oyunu Chuck Palahniuk’un kitaplarına benzettiğimi söyleyince kahkahalarla gülüyor, “En sevdiğim yazardır, doğru benziyor” diyor ve ekliyor: “Onun dili gibi paranoyak ve tamamen bir ‘şimdi’nin içinde oyun. Oyunun türünü tanımlamak da çok zor. Ben bunu bir belgesel olarak görüyorum. Her şekilde gerçek hayatla ilgili. Her şeyleri var ama sıkılıp kendi fantazilerinde halüsinasyonlar görüyorlar. Çok tuhaf bir dünyada yaşıyoruz gerçekten. İnsanlar katolik kiliselerinde şeytan çıkarma workshop’u yapıyor.” Bu oyunu yazarken çıkış noktasının insanların sürekli yeni heyecanlar araması ve sürekli olarak tüketmesi olduğunu açıklıyor: “Eskiden küçük kızlar prenses olmak isterdi şimdi cadı olmak istiyorlar. Oyunu yazarken çıkış noktam dünyanın değişmesi. Açıkçası ilk önce Swinger kulüplerden yola çıktık. Swinger kulüpler eş değiştirmek ya da grup seks yapmak için; oralara gittik ekipçe. Artık insanlar yeni heyecanlar aramaya çalışıyor. 30’larında 40’larında insanlar oraya gidip yine de kıskançlık yapıyorlar. Çok sıkıldık hadi ‘sex role play’ yapalım. Dünya bu hale geldi.” Bir de tüketim olgusuna eleştiri var tabii ki oyunda. Lernous’la konuşurken düşünüyoruz, aldığımız şeylerin parasıyla kazandığımız para hiçbir zaman birbirine eşit değil. Hep daha fazla tüketiyoruz, daha fazla harcıyoruz. Hep daha fazlası... 1 Mayıs’ın 100. yılı Çağdaş Hukuçular Derneği (ÇHD) ile Red Fotoğraf Grubu’nca, 1 Mayıs’ın 100’ncü yıldönümü nedeniyle hazırlanan “Selanik’ten, İstanbul’a 19092009: 1 Mayıs’ın 100. Yılı” başlıklı fotoğraf sergisi bugün ve yarın Kadıköy, 1112 Temmuz’da Bakırköy, 1819 Temmuz’da Kartal ve 12 Ağustos’ta Avcılar sokalarında, 2331 Temmuz tarihleri arasında ise Taksim Karşı Sanat’ta sergilenecek. ÇHD ve Red Fotoğraf Grubu’nca gerçekleştirilecek olan sergi, “1 Mayıs’tan öğrenmek, öğrenek işçi sınıfından” temasıyla düzenleniyor. Sergiyle, 1 Mayıs’ın 100’ncü yılı nedeniyle düzenlenen kutlamaları, polis şiddetini belgesel bir nitelikle gelecek kuşaklara aktarılması amaçlıyor. Çağdaş Türk sanatının en uzun soluklu süreli sergisi unvanını taşıyan Günümüz Sanatçıları Sergisi’nin 28.’si ESRA Aksanat’ta İstanbul ALİÇAVUŞOĞLU açıldı. Resim Heykel Müzesi Derneği’nin 1980’lerin başından itibaren istikrarlı bir biçimde düzenlediği bu sergi, özellikle süreklilik anlamında bir çok kuruma örnek olacak nitelikte. Sürekliliğinin, her şeye karşın sürdürebilirliğinin yanı sıra Günümüz Sanatçıları Sergisi’nin birkaç açıdan önemi son derece büyük. İlki elbette genç sanatçılara üretimlerini sergileyebilecek bir platform sunması, ikincisi sanat okullarının atölyelerinde ya da gençlerin kendi olanaklarıyla sürdürdükleri “yeni” sanata ilişkin önemli bir kesiti göstermesi, üçüncüsü ise jüriliden küratörlü sisteme geçişle birlikte bu türden sergilerin değişen eğilimlerini yansıtması... Bu sergi dizisinin dünden bugüne kataloglarını şöyle bir karıştırdığımızda 80’lerden itibaren çağdaş sanatın geçirdiği biçimsel ve içeriksel serüveni izlemek mümkün. Ayrıca bu sergilere eski ya da yakın geçmişte katılan birçok ismin bugünkü sanat ortamımızda sıkça karşımıza çıkıyor olması da Günümüz Sanatçıları Sergisi’nin önemi üzerine bilgi verecek diğer bir ayrıntı. Gençler bu iki sergide Bu yılki sergi pek çok farklı malzemeyi ve ifade biçimini sanatının merkezine yerleştirmiş gencin çalışmalarını bir araya getiriyor. Bu sanatçıların ortak noktalarının, günümüz sanatının bugünkü durumuna paralel olarak, gündelik yaşamdan, özel ve toplumsal olandan etkilenmiş olmaları olarak özetlenebilir. Uzun zamandır sanatçıların üzerinde düşünmeyi, sanatının ana malzemesi yapmayı yeğlediği genel anlamıyla “otobiyografi” bu sergide de gençlerin en çok merkezinde durmayı yeğledikleri mesele olarak göze çarpıyor. Denebilir ki işe öncelikle en çok tanıdıklarından, kendilerinden ve çevrelerinden başlamayı seçiyorlar. Böylelikle ortaya hem güncel, hem de bir yanıyla hepimizi ilgilendiren çalışmalar çıkıyor. Örneğin sergide ödül de kazanan Reysi Kamhi’nin çalışması… Dünyayı ve elbette ülkemizi de saran Facebook çılgınlığına dair bir kez daha düşünmemizi istiyor Kamhi. Dillere pelesenk olan küreselleşme dalgası içinde sıradan bir bireyin dahi isteyen herkes tarafından görünebilmesine, dikizlenmesine ve bunun bir iletişim ağı kisvesi altında gerçekleştiriliyor olmasına ilginç bir eleştiri getiriyor sanatçı. Kamhi’nin Moleskine defterinin sayfalarında suluboya ile yapılmış, Facebook’a koyduğumuz cinsten resimleri bu “görünürlük”, beğenilirlik meselesini bir kez daha düşünmemizi istiyor. Bu kişisel suluboya albümün karşısında Songül Sönmez’in işi var. Sanatçı küçük tuvaller üzerinde portre geleneğini ters yüz ediyor ve figürleri arkadan resmediyor. Bu yüzsüz portreler yüzlerimizi, yaşamımızı herkese açık eden Facebook çılgınlığı ile tezat bir birliktelik kuruyor. Öner Özlü’nün “Gözküre”si ise yüksek bir binanın tepesinden yine bizi gözetliyor. Yağız Özgen’in 3D ile gerçekleştirdiği modeli ise hıza alışkın bizleri o belli belirsiz hareketleri ile yakalayıp, yavaşlatıyor, anın geçiciliği üzerine tekrar düşünmemizi istiyor. Sözünü ettiğimiz isimler sergiden akılda kalan birkaç iş sadece, devamı Aksanat’ın koridorlarında. Günümüz Sanatçıları Sergisi ile aynı gün açılan ve ortak birkaç ismi de içinde bulunduran bir diğer “gençlik” sergisi ise Siemens Sanat’taki “Sınırlar ve Yörüngeler”di. Küratörlü bir sistem yerine daha “geleneksel” bir yöntemi jürili sistemi devam ettiren galeri aslında geçtiğimiz yıllarda Borusan Sanat’ın yılda iki kez gerçekleştirdiği Yeni Öneriler/Yeni Önermeler sergilerinin bir devamı olarak düşünülebilir. Her yıl değişen jüri ile genç sanatçıların dosyalarının değerlendirildiği bu serginin sanatçıları şöyle: Neşe D. Akbaş, Hasan Aksaygın, Gökçe Er, Orhun Erdenli, Hatice Karadağ, Reysi Kamhi, Ahmet Kocataş, Ali İbrahim Öcal, Ercan Vural, Burcu Yağcıoğlu ve Eşref Yıldırım. Burada da yine sanatçılar öncelikli olarak yaşadıkları çelişkilerden, onları sarmalayan kimlik ve bireysel problemlerinden yola çıkıyor. Örneğin Hasan Aksaygın büyüdüğü coğrafyanın (Kıbrıs) üzerinde yarattığı etkileri bir takım küresel imgeler ve biçimsel klişeler üzerinden sorgulamaya çalışıyor. Aslında çok öznelmiş gibi görünen ama pek çoğumuz için ortak bir görsel birikimi yeniden, kendi üzerinden ele alıyor. Ali İbrahim Öcal’ın bayraklı videosu ise müzikle eşzamanlı dalgalanan bayrağın içerdiği toplumsal kodları düşündürtmekle birlikte oryantal yapan soyut bir kadın figürüne benzerliğiyle de dikkat çekiyor. Bu iki sergi günümüz sanatının ne yöne aktığının, gençlerin neler üzerine düşündüğünün en somut resmini gösteriyor bizlere. Okullarda ve atölyelerde neler yapıldığını izlemek için izleyin… esraali@yahoo.com Aksanat Kültür Sanat Merkezi, “Günümüz Sanatçıları Sergisi” 24 Haziran– 31 Temmuz 2009, Tel: 0212 252 35 00 Simens Sanat “Sınırlar Yörüngeler 06” 24 Haziran– 31 Temmuz 2009 Meclisi Mebusan Cad. No:45 Fındıklıİstanbul Tel: 0212 334 11 04 www.siemenssanat.com Seramik başyapıtları için son günler Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde yer alan dünyanın ve İngiltere’nin en köklü sanat kurumlarından, 157 yıllık bir geçmişe sahip Victoria ve Albert Müzesi işbirliğiyle hazırlanan “Victoria ve Albert Müzesi’nden Dünya Seramiğinin Başyapıtları” sergisini Pera Müze’sinde görmek için son günler.. Sergi, M.Ö. 2500’den günümüze seramik sanatının en seçkin yapıtlarıyla dünya seramik sanatının sırlarına ışık tutuyor. Birbirinden değerli 115 yapıtın yer aldığı sergide Çin heykellerinden, İtalyan Rönesans çömleklerine, İznik çinisinden, Sevr porselenlerine, modern seramiklere dünyanın her köşesinden 115 parça çarpıcı yapıt bulunuyor. Sergi 19 Temmuz’a dek sürecek. (0 212 334 99 00) Toplumsal kodlar Günümüz Sanatçıları Sergisi son yıllarda Aksanat’ta yapılıyor ve ister istemez Aksanat’taki mekansal değişikliklerden bu sergi de etkileniyor. Geçen yıl örneğin, üst kattaki alana sıkışmıştı sergi, bu yıl ise alt katın tekrar sergi salonu haline getirilmesiyle daha ferahlamış ve işler daha görünür, kişisel mesafesini koruyacak bir alana sahip olmuş. Takip ettiğiniz üzere sergi birkaç yıldır farklı küratörler tarafından gerçekleştiriliyor; özellikle de uluslararası alandan bir küratörün de bulunmasına dikkat ediliyor. Sınırlar Yörüngeler Bu gelenek bu yıl da Derya Yücel ve Simona Vidmar ile sürüyor. Günümüz Sanatçıları Sergisi’ne bu yıl 233 kişi başvurmuş; 20 sanatçının 30’dan fazla çalışması ise şu günlerde Aksanat’ta. Fulden Aran, Tuncay Murat Atal, Fırat Bingöl, Güven Bozkurt, Seyit Mehmet Buçukoğlu, Reysi Kahmi, Emre Meydan, Fırat Neziroğlu, Bahar Oganer, Ali İbrahim Öcal, Mehmet Öğüt, Yağız Özgen, Öner Özlü, Ardan Özmenoğlu, Hüseyin Rüstemoğlu, Murat Sezer, Songül Sönmez, Yaşam Şaşmazer, İrem Tok ve Burcu Yağcıoğlu bu yılın günümüz sanatçılarını temsil ediyor. Facebook eleştirisi Sedad Hakkı Eldem Retrospektif Osmanlı Bankası Müzesi’nde yer alan, Sedad Hakkı Eldem’in Türkiye gündemini belirleyenler arasında yer aldığı çalışma dönemini ve yapıtlarını ele alan Sedad Hakkı Eldem II, Retrospektif sergisinin kapanış tarihi yoğun ilgi nedeniyle 31 Temmuz olarak değiştirildi. Sergi, Türkiye’nin en büyük kişisel mimari arşivine sahip Eldem’in çalışmalarına odaklanıyor. Sedad Hakkı Eldem, 1930’lardan 1980’lere uzanan dönemde, Türkiye’de mimarlık alanını en yoğun biçimde etkileyen isim olarak kabul ediliyor. (0 212 334 22 70) sinemdonmez?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B