Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (Hush) Mark Tonderai’nin yönettiği filmde William Ash, Christine Bottomley, Andreas Wisniewski ile Claire Keelan rol alıyor. Bitkin halde evine dönen Zakes Abbott, otobanda arabasını sürerken kız arkadaşı Beth de yanında uyuya kalmıştır. Girmesi gereken kavşağı kaçıran Zakesi, bir kamyona çarpmadan zar zor döner ve kazayı kılpayı atlatır. Genç çift kamyon şoförü tarafından kedifare oyununun içine çekilirler. Kamyonda gördüklerine inanamayan çift kendilerini bir ölüm kalım yarışının içinde bulurlar. Beth’in ortadan kaybolmasıyla iyice korkuya kapılan Zakes, olayların tek tanığı olduğu ve gören olmadığı için yardım istediği kişileri ikna etmekte güçlük çeker. En ilkel korkularımız üzerine kurulan film, etrafta yardım edecek kimseler olmadığında ne yaparız sorusu üzerine giden korku ve heyecan dolu bir gerilim. ? Kapan Belgesel gösterimleri başlıyor Nazım Hikmet Kültür Merkezi, temmuz ayında iki belgesel film gösterimine ev sahipliği yapacak. 15 Temmuz saat 21.00’de Hakan Aytekin’in Yarına Bir Harf adlı belgesel gösterilecek. Avrupa Birliği desteği ile gerçekleşen ve yapımcılığını Sosyal Demokrasi Vakfı’nın üstlendiği belgeselde, Süryanicenin tarihsel geçmişi, Süryani el yazmacılığı geleneğinin bölgedeki son temsilcisi olan Papaz Gabriel Aktaş‘ın dünyası üzerinden ele alınırken, Süryani cemaatinin bölgedeki yaşantısından kesitlere de yer veriliyor. Bir Kuzeybatı Kafkasya halkı olan Ubıhlar ve dillerinin yok oluşunu anlatan, 1987’de İsmet Arasan tarafından çekilen Son Sesler adlı belgesel ise, 22 Temmuz’da saat 21.00’de gösterilecek. Ayrıca İFSAK tarafından düzenlenen belgesel gösterimleri de yaz aylarında devam ediyor. 16 Temmuz saat 19.30’da gösterilecek olan Alameti Üstüvane isimli belgesel, Yunanistan ve Hindistan kökenli bir motosiklet akrobasi sanatı olan üstüvaneliği konu alıyor. Belgesel, Türkiye’nin en eski ve şu an gösteri yapan iki üstüvane ustası Bekir Akça ve oğlu Tahir Akça’nın lunapark ve panayırlarda geçen bir sezonluk yaşam döngülerine tanıklık ediyor. 23 Temmuz saat 19.30’da ise Mimar Sinan’ın anılarının yer aldığı TezkiretülBünyan adlı kitabı tanıtmayı amaçlayan, Suha Arın’ın yönetmenliğini yaptığı 40 dakikalık belgesel film Mimar Sinan’ın Anıları: Tezkiretül Bünyan gösterime sunulacak. Halkın ‘sevgili’ düşmanları... “Halk Düşmanları” (Public Enemies), milletin hısım devletin hasım bellediği gangsterlere ışık tutmayı deneyen, yönetmeninden oyuncusuna dev bir prodüksiyon. Kuşkusuz izlenmeli... “Felekten Bir Gece” (The Hangover) ise tepeden tırnağa komik ve sevimli bir seyirlik. Sakın kaçırmayın. ALPER “Büyük Hesaplaşma”, “Köstebek”, “İnsan TURGUT Avcısı”, “Ali”, “Collateral”, “Son Mohikan”, “Miami Vice”... Hepsi, bugüne dek dört kez Oscar adayı olan yazar, yapımcı ve yönetmen Michael Mann’ın imzasını taşıyor. Basiretli ve amansız kanun adamlarıyla güçlü ve zeki suçluları (Büyük Hesaplaşma’nın kurmayları Al Pacino ve Robert de Niro örnek olarak gösterilebilir) çatıştırmayı çok seven Mann, son filmi Halk Düşmanları’nda da bu huyundan vazgeçmiyor. Halk Düşmanları, Amerika’nın hayli tantanalı ve istisnasız herkesin sömürdüğü suç tarihinden (1933–1934) beslenen Bryan Burrough’un aynı adlı romanından uyarlandı. Senaryonun altında, Man ile birlikte Ronan Bennett ve Ann Biderman’ın imzaları var. Her şeye karşın eli yüzü düzgün bu gangster filminin başrollerini; Johnny Depp, Marion Cotillard, Christian Bale, Giovanni Ribisi, Jason Clarke, Rory Cochrane, Stephen Dorff, John Ortiz, Stephen Lang ve David Wenham sırtlıyorlar. Tam tekmil bir aksiyon... Göz alıcı ve çarpıcı... Filmin müzikleri deseniz tek kelimeyle dört dörtlük, sanat yönetimi ise 10 tam puanı hak ediyor. 1930’ların ABD’sini yeniden canlandırmak adına 114 set kuran Michael Mann, hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmamış, herhangi bir aksaklığa geçit vermemiş. Oyuncu performansları üst düzeyde... Özellikle her rolün adamı Johnny Depp adeta döktürüyor, unutulmaz şarkıcı Edith Piaf’ı canlandırarak Oscar’ı kapan güzel Fransız aktris Marion Cotillard da mükemmel bir iş çıkarıyor. Çocuk yaşta başladığı sinema yolculuğunda çok yol kat eden ve büyük yapımların aranılan siması haline dönüşen Galli aktör Christian Bale ise artık bir an önce tekrara düştüğünün farkına varmalı... Filmin en büyük eksisi, 35 mm yerine HD ile çekilmesi olmuş. Dijital, bir filmin ruhunu öldürebilirmiş, bunu da böylelikle öğrenmiş olduk. Ve son olarak, Büyük Hesaplaşma gibi bir başyapıt bekliyorsanız, aldanırsınız. Önerimiz, beğeni çıtasını yüksek tutmamanız yönünde... Aksi takdirde olumsuzluklar gözünüzde daha da büyüyecek. fertleri (halk düşmanları listesinin meşhur isimleri) ise şunlardı; dinmeyen öfkesiyle korku salan Bebek Yüzlü Nelson, Yakışıklı Çocuk Floyd, Maskeli Tüfek Kelly, posta trenlerinin belalısı Alvin Karpis (Barker çetesiyle ilintilidir), acımasız katil Homer Van Meter, sadık Kanadalı ortak John “Kızıl” Hamilton, otorite düşmanı Harry “Pete” Pierpont ve babaların babası Al Capone’un yadigârı Frank Nitti. Kendi ifadesiyle iyi yürekli bir bakkaldan 50 dolar çaldığı için 10 yıl hapis yatan John Dillinger, mahpushaneyi okul beller ve kıdemli mahkum Walter Dietrich’ten gangsterlik eğitimi alır. “Sakın dostlarına sırt çevirme” sözünü düstur edinen Dillinger, cezaevinden çıktıktan sonra vakit yitirmeden geri döner ve içerdeki tayfasının firarını örgütler. Artık tek dileği her istediğini yapabilecek kudrete erişebilmektir. Çünkü o, debdebeli hayatın cazibesine kapılmıştır, sadece anı yaşar ve yarınlara dair planlar kurmaz. Wisconsin ile Şikago arasında mekik dokuyan ve canı her istediğinde banka soyan Dillinger, kendilerini ezen sistemle dalgasını geçtiği için sıradan ve yoksul Amerikalıların kahramanı haline gelir. Şiddeti pek tasvip etmeyen bu karizmatik gangster, bir gece kulübünde “vestiyer kız” olarak yaşama tutunmaya çabalayan Billie Frechette’ye âşık olur. Fransız bir baba ve Menominee kızılderilisi bir annenin kızı olan melez Billie ise, horlanmışların safındadır ve sevdiği erkek uğruna işkenceye dahi katlanır. Yazgım benim kontrolümde mi? Birinci Körfez Savaşı yıllarında, New York Syracuse’da annesi Gail’in (Maria Bello) yanında yaşayan yarı Lübnanlı yarı Amerikalı 13 yaşındaki ASLI Jasira (Summer Bishil) güzel ve SELÇUK çabuk gelişen bir kızdır. Bir gün annesinin erkek arkadaşı Barry (Chris Messina) Jasira’nın cinsel bölgesindeki kıllarını traş edince annesi onu Teksas Houston’da yaşayan, NASA’da çalışan Lübnan kökenli Amerikan vatandaşı babası Rıfat Maroun’un (Peter Macdissi) yanına gönderir. Rıfat, tutucu, eski kafalı, dediğim dedik bir babadır, kızının New York’taki gibi açık saçık giyinmesini, makyaj yapmasını, tampon kullanmasını istemez. Rıfat kızına Teksas’taki her Hıristiyan gibi onların da Hıristiyan olduklarını yineleyip durur. Tipik bir orta sınıf Amerikan ailesi komşuları Vuoso’lar ile tanıştıktan sonra Jasira 9 yaşındaki Zack’a (Chase Ellison) bakıcılık yapmaya başlar. Her an Irak’a çağrılmayı bekleyen yedek asker Travis Vuoso’nun(Aaron Eckhart) erkek dergilerini keşfeden Jasira onlara bakarken orgazm olur, kendini o güzeller gibi düşler. Zalimliklerini en doğrudan gösteren sınıf arkadaşlarıysa onu sürekli deve binicisi, sarıklı, çöl zencisi, Chewbacca diye çağırırlar. Babası Rıfat kızından çok Amerikalı kadınlardan daha akıllı bulduğu Yunanlı sevgilisi Thena’yla (Lynn Collins) zamanını geçirir. Jasira vatansever Bay Vuoso’nun ona karşı gösterdiği cinsel ilgiden çok etkilenir, siyahi sınıf arkadaşı Thomas’la (Eugene Jones III) birlikte olmaktan da zevk alır. Sevgi, ilgi bekleyen Jasira’nın yaşamında Bay Vuoso en ilginç dinamik öge haline gelir, onunla oynadığı cinsel oyunlardaki büründüğü rol onu güçlü konuma getirmiştir. Karısıyla (Carrie Preston) gebeliğinden ötürü evlenmiş olan, can sıkıcı, tekdüze bir yaşam süren Travis için de Jasira bir uyanış, yenilenmedir. Bay Vuoso’nun cinsel eğilimlerinden kendini koruyamayan, babasının dizginlenemeyen öfkesinden kaçan Jasira en sonunda aydın komşuları Melina’yla (Toni Collette) Gil’in (Matt Letscher) yanına sığınır. yargılamadığını, sizi yönlendirmediğini, içsel, derin, duygusal bir izlenim bıraktığını aynı zamanda son derece gülünç, soyut durumlar içerdiğini belirten Ball karakterlerin çok zengin ve karmaşık olduğunu vurguluyor: “Romanı okurken Jasira’nın içsel yolculuğunu duyumsadım. Neyse ki bu yolculuk onu çökertmedi, bir kurbana dönüştürmedi. Tam tersine onu zenginleştirdi, güçlü kıldı. Bir anlamda bedenini, yazgısını denetimi altına aldı” diyen senaristyönetmen filmindeki herkesin eylemlerinin nedenleri olduğunu, kendilerini yalnız, güvensiz, korumasız duyumsadıklarını irdeliyor. Cinsel merakından ötürü cezalandırılmayan Jasira aşağılayıcı bir durumdan kendini kurtararak gerçek bir ebeveyn olmanın tartışılabilir yönlerine de dikkat çekiyor. Ball’a göre Jasira kışkırtıcı bir şekilde davransa da bir çocuk, yaptığının bilincinde değil. Asıl çete kimdir? İlerde FBI’yı kuracak olan soruşturma bürosu müdürü J. Edgar Hoover (ABD’nin en gizemli ve muktedir adamı ölene dek uzak ara odur), halk düşmanları ilan ettiği gangsterlerin peşine, en yetenekli ajanı “altın çocuk” Melvin Purvis’i (tipik bir derin devlet hikâyesi; Hoover işi bitince Purvis’i harcar ve zavallı adamcağız bir süre sonra intihar eder) takar. Bir yanda cüretkâr, ödünsüz ve başıbozuk delikanlılardan kurulu Dillinger çetesi, öte yanda da Purvis ve onun kontrolündeki deneyimsiz ve basiretsiz ajanlar... İlk raundu, “çaresiz insanlarla asla çalışma” diyen Dillinger kazanır. Sonra kaya gibi sert ve oldukça kurnaz ağır ağabeyler (Teksas Rangerları), Purvis’e katılırlar. Özel ajan Charles Winstead ve iki meslektaşının varlığıyla şekillenen bu yeni oluşum, bir anda dengeyi değiştirir ve gangsterler köşeye sıkışırlar. Sonuçta; su testisi suyolunda kırılır. Çember daraldıkça ihanet de kaçınılmaz olur. John Dillinger’ın yalnızca 14 ay süren suç imparatorluğu yıkılır ve yerine korku toplumunu inşa eden hırslı ve kibirli Hoover tahta geçer. Üstelik yasal yollarla... Gangsterler zamanı Mafyanın başkenti Şikago (yoksa Chicago mu?) ve banka soymanın resmen sıradanlaştığı, fidyecilerin gemi azıya aldığı, “kanun namına” deme yetkisine sahip olanların ise kolayca satın alındığı “Büyük Bunalım” yılları... Tehlikenin adeta kol gezdiği bu bahtsız kentte, ironiye bakın ki; bir numaralı halk düşmanı ilan edilmesine karşın ahalinin sevgisini kazanmayı başarabilen bir gangster yaşadı. Bu efsanenin adı “Centilmen Haydut” lakaplı John Herbert Dillinger idi... Antikahramanımız Dillingir’a yakınlılıklarıyla bilinen suç dünyasının hatırı sayılır diğer Kitle kültürü güdümlüyor Tutucu bir ülkede yaşadığını, Amerikan toplumunun kadınları kurban olarak görmekten haz aldığını, kızların çocuk yaştan itibaren herkesi memnun etmek üzere yetiştirildiklerini, bir kadının erkeğe cinsel açıdan çekici görünmesinin toplumda köklü bir şekilde yer ettiğini açıklayan Alan Ball tüm bu ahlak söylemlerini yalan diye niteleyerek “Genç kadınların bu yalanın dışına çıkıp bedenim, yazgım benim kontrolümde, bunları kimse benden alamaz demeleri gerekiyor” diyor. Günümüzde kitle kültürünün ürün satmak ve güdümleme üstüne kurulduğunu, imal edilen sanatın moda olan bir ürünü sattırmaya yönlendirdiğini, insanın böylece yaşamı özgün sandığını söylüyor: “Oysa ki bu hiç de gerçek değil. Baskın kültür değerleriyle etkilenen bir yaşam sürmek özgün bir yaşam biçemi değildir. Şu anda bizler bir pazarlama kültürünün içindeyiz. Bense insani, gerçek, önemli öyküler anlatıyorum.” Towelhead başlığıyla para bulmakta zorlanan Ball, Eylül 2007’de Toronto Film Festivali’nde Nothing is Private (Hiçbir şey Özel Değil) adıyla filminin ilk gösterimini gerçekleştirmiş. Pedofili saplantısı ve 13 yaşındaki bir kızın aktif cinsel yaşamını konu aldığından Tabu ABD’de 17 yaş sınırıyla sınıflandırılmış. Warner Independent’la Bağımsız olarak çalışan Ball sonuçtan çok hoşnut. Oyuncuları Summer Bishil ve Eugene Jones III’nin 18 yaşına girmelerinden sonra çekime başlamış. Bay Vuoso karakterini korkunç, garip olmaktan öte sıradan, iyi görünümlü, sempatik yapan Ball, yapımcı olarak da filme katkıda bulunan Aaron Eckhart’ın çok iyi bir yorum sunduğunu belirtiyor: “O korkusuz bir oyuncu. Sadece kahramanları oynamıyor. İtici rollerin içindeki insani yanı buluveriyor.” Dün gösterime giren, Amerikan Bağımsız Sineması’nın en ilginç örneklerinden Tabu’da tüm karakterler sevgi, ilgi, sıcaklık, onay arıyorlar. Felekten bir gece Komedi filmleri yönetmeni Todd Phillips, “Starsky ve Hutch”, “Geyik Muhabbeti”, “Eski Dostlar” ve “Acemi Öğrenci Avcı Öğretmen” ile kendisine hatırı sayılır bir hayran kitlesi edinmişti ancak asıl patlamayı Felekten Bir Gece ile gerçekleştirdi. ABD’de izlenme rekorları kıran bu film, şimdilik yaz aylarının da en büyük eğlencesi olmaya aday. Bradley Cooper, Ed Helms, Zach Galifianakis, Justin Bartha, Heather Graham ve şampiyon boksör Mike Tyson’un önemli rolleri paylaştığı bu çılgın yapım, size bol kahkaha vaat ediyor. “Günahlar Şehri” Las Vegas... Orada olan, orada kalır... Ve herkes gizli hatıralarıyla gerisin geriye yuvasına döner. Ama durun, nereye gidiyorsunuz? Arkadaşlarıyla bekârlığa veda turuna çıkan ve düğününe 48 saat kalan damat adayımız Doug kayıp. Gece neler yaşandı? Sağdıçlarımız Phil, Stu ve Alan, aksi gibi hafızalarını yitirmişler, hiçbir şeyi hatırlamıyorlar. Darmadağın olmuş otel süitinde ise damat yerine vahşi bir kaplan ve dünya tatlısı bir bebek var. Tuhaf üçlü, ipuçlarını değerlendirerek geceyi aydınlatmaya çabalarlar, onlar debelendikçe eğlencenin dozu artar, belalar ve belalılar ortaya dökülürler. alperturgut@cumhuriyet.com.tr HALK DÜŞMANLARI Karmaşık karakterler Alicia Erian’ın 2005 tarihli Towelhead romanından uyarladığı ilk uzun metrajında, American Beauty’nin (Amerikan Güzeli/1999) özgün senaryo Oscarlı, Emmy ödüllü Six Feet Under ve True Blood dizilerinin başarılı senaristi Alan Ball, orta sınıf Amerikalının ahlak değerlerini tartışıyor. “Hiç kimsenin sizi görmediği, herkesin sizi kendi tarafına çekmeyi istediği, kullandığı bir ortamda kimliğinizi, özbenliğinizi nasıl bulursunuz” sorusunu soran Ball, Towelhead’de (Tabu/2007) cinsel uyanışın getirdiği ikilemleri, ırkçılığı, önyargıyı, kimlik arayışını, pedofiliyi, ergenlik dürtülerini, yetişkin çıkarcılığı ve budalalığını, taşra bunalımını sert, karanlık, ödün vermeyen aynı zamanda mizah içeren bir anlatımla yansıtıyor. Romanın karakterleri Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampusu’ndaki Mithat Alam Film Merkezi, geleneksel film gösterimleri kapsamında Temmuz ayında Fransız Şiirsel Gerçekçi filmlere ev sahipliği yapacak. Yedi filmlik seçkide dört Jean Renoir, iki Marcel Carne ve bir Julien Duvivier filmi yer alıyor. Gösterimler 1316 Temmuz ve 2022 Temmuz tarihleri arasında, her gece saat 21.00’de Mithat Alam Film Merkezi terasında gerçekleşecek. 13 Temmuz ’da Jean Renoir’in 1936 yapımı filmi “The Lower Depths”, 14 Temmuz’da 1937 yapımı “La Grande Illusion”, 16 Temmuz’da 1938 yapımı “La bête humaine”, 21 Temmuz ’da 1939 yapımı “La Règle du jeu” gösterilirken, Julien Duviver’in 1937 yapımı “Pépé le Moko”su 15 Temmuz’da, Marcel Carné’nin 1939 yapımı “Le Quai des brumes”i, 22 Temmuz’da da 1945 yapımı “Les Enfants du paradis” izlenebilir. Yer ayırtmak için mafm@boun.edu.tr adresine eposta gönderilebilir ya da 0212 287 70 76 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz. ? Fransız Şiirsel Gerçekçilik Film Haftası Türkiye’deki Estonya Büyükelçiliği, Ağrı Dağı’nın fethinin 180. yılını kutlamak için ekim ayında etkinlikler düzenleyecek. Etkinlikler kapsamında Estonyalı ve Türk dağcıların 5 Ekim’de yola çıkıp, 9 Ekim’de Ağrı Dağı zirvesine varmaları planlanıyor. Bu tırmanış, dünyada 5 bin metreden daha yükseğe tırmanan ilk kişi olan Estonyalı bilimadamı ve gezgin Johann Jakob Friedrich Wilhelm Parrot’ın, Estonya’nın dağcılık tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen 9 Ekim 1829 tarihinde zirveye ilk ulaşmasından tam olarak 180 yıl sonra olacak. Estonya Dışişleri Bakanlığı, Ağrı Valiliği, Ağrı Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Estonya Ramblers Derneği ve başka birçok kuruluş tarafından desteklenen etkinlikler arasında Parrot’un hayatını ve işini tanıtan ve Ağrı İshakpaşa Sarayı‘nda açılacak olan bir sergi de bulunuyor. Estonyalı film şirketi Visilind, Parrot’un ilk tırmanışını, Ağrı‘da açılacak sergiyi ve Türk ile Estonyalı dağcıların yapacağı tırmanışı konu alan bir belgesel de hazırlayacak. ? Estonya’dan Ağrı Dağı belgeseli C MY B C MY B