Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Zor ama bir o kadar da gerekli bir sağlık hizmeti CEM SUNGUR Son yıllarda kamuoyunda sıklıkla paylaşılan bir söylenti var: Kanserler eskisinden çok daha yaygın ve sık görülüyor. Sağlam istatistiksel verilere dayanmayan bu gizemli salgın söylentileri daha çok bireysel deneyimlerden kaynaklanıyor. Toplumun değişen nüfus özelikleri, sağlık konusundaki bilinçlenme, artan hastane ve uzman doktor sayısı, yaygınlaşan tanı araçları kanserin daha fazla karşımıza çıkmasına neden olan etkenlerden bazıları. Adı kanser olmayan ama yaşam süresini ve yaşam niteliğini belirgin derecede azaltan başka hastalıkların görülme sıklığında da önemli bir artış var. Kronik akciğer hastalıkları, ileri derecedeki kalp ve böbrek yetmezlikleri, inmeler ve Alzheimer hastalığı başta olmak üzere bazı sinir sistemi hastalıkları ile günlük yaşantımızda sıkça karşılaşmaya başladık. Hastaların aslında temel bir gereksinimi var: Yaşamlarının sonuna yaklaşırken ağrıdan ve fiziksel sıkıntılardan uzak kalabilmek ve temel yaşamsal gereksinimleri konusundaki kararlara ortak olabilmek. Genel olaral palyatif bakım ve yaşam sonu kararlar olarak adlandırılan bu süreçlerle ilgili Dünya Sağlık Örgütü’nün bir tanımı var: “Yaşamı tehdit eden sağlık sorunları ile karşılaşan hastaların ve ailelerinin baş başa oldukları sorunların azaltılması, başta ağrı olmak üzere onların acı çekmesine neden olabilecek sorunların önceden belirlenerek fiziksel, piskolojik, sosyolojik ve inançlarıyla ilgili gerekli bakım planlarının yapılması.” Bu sağlık hizmetinde ölüm yaşamın doğal bir parçası olarak kabul ediliyor. Hasta ağrıdan ve diğer fiziksel sıkıntılardan arındırılıyor. Ölüm süreci ne yavaşlatılıyor ne de hızlandırılıyor. Bakım ve tedavi süreçleriyle hastanın psikolojik ve inancıyla ilgili gereksinimleri bağdaştırılıyor. Ölüm gerçekleşene kadar hastaya ve ailesine gerekli desteği sağlanıyor. Palyatif bakım bir takım hizmeti olarak gerçekleştiriliyor, hasta ve ailesine gerekli danışmanlık hizmetleri zamanında sunuluyor. Palyatif bakım ve yaşam sonu tedavilerinin aslında çok önemli bir özelliği var. Hastalığın başlangıç aşamalarından itibaren, tedavi edici hizmetlerle paralel olarak yürütülmesi gerekiyor. Palyatif bakım hizmetlerinin yürürlükte olduğu ülkelerde, yaşam süresini belirgin derecede kısıtlayabilecek ve tedavide başarısızlık şansının ve risklerin olduğu bir sağlık sorunu belirlendiğinde, henüz tedavi başlamadan hasta ve ailesi palyatif bakım takımı ile görüştürülüyor. Bu zorlu mücadele süresindeki beklentileri ve tercihleri önceden öğrenilmiş oluyor. Daha sonra uygulanan cerrahi, tıbbi, ışın tedavileri ve yoğun bakım gerektiren süreçlerde palyatif bakım takımı hasta ve ailesinin yanında oluyor. Palyatif bakım hizmetlerinin tedavi edici hizmetlerle eşgüdüm halinde, hastanın diğer doktorlarından bilgi alarak sürdürülmesi gerekiyor. Sağlık sistemi içinde palyatif bakım ve yaşam sonu destek biriminin işlevsellik kazanmış olması tedavi edici sağlık hizmeti sunan ekipleri de çok rahatlatıyor. Çünkü bütün bilgi ve becerisini zor hastalıkların tedavisine yöneltmiş sağlık çalışanlarının, bakış açılarını bir anda değiştirip palyatif bakım ilkeleri içinde hareket etmeleri konusunda sayısız güçlükler var. Ülkemizde hem devlet hem de özel sektörde sağlık hizmetleri yatırımlarının önemli bir kısmı kanser hastalarının tedavisine odaklanmış durumda. Öte yandan palyatif bakım ve yaşam sonu destek sistemleri eksik kaldığı sürece, hastalar ve aileleri bu zorlu yolculuğu nerdeyse tek başlarına sürdürüyorlar. cem.sungur@anadolusaglik.org figenatalay?yahoo.com 11 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ 5 Şiddet eğilimi yedi yaşında başlar Her 100 öğrenciden 15’i okula kesici, yaralayıcı, zarar verici aletlerle geliyor. Okullarda hızla tırmanan şiddetin önü, çocuğun verdiği sinyaller dikkate alınarak önlenebilir. Bazı araştırmalara göre, çocukların, büyüdüklerinde şiddet eğilimi gösterip göstermeyecekleri FİGEN yedi yaşında Bu ATALAY belirlenebilir. yaşta saldırgan ve karşıt davranışlar sergileyen çocukların, yüzde 50 oranında ergenlik döneminde şiddet eğilimi gösterdiği saptanmış. Suç, şiddet ve madde kullanımı gibi davranışların ortaya çıktığı ve sorun halinde yaşandığı dönem daha çok 15–17 yaş grubu. Bilfen Okulları rehber öğretmenlerince hazırlanan çalışmaya göre, hiçbir birey şiddeti öğrenmiş olarak doğmaz. Çocuğun şekillenmesinde etkili olan öncelikle aile ortamı ve çevresel faktörlerdir. İki yaşından itibaren anne, baba ve çocuk arasında zorlayıcı ilişkiler başlayabilir. Bu yaştaki çocuklarda tepkisel davranışlar hâkimdir. Annebabalar kontrolü kaybederlerse, etkin olmayan çözümlere yönelebilirler. Çocuk bir kenara atılabilir, ihmal ya da istismar edilebilir. Bu dönem sakin bir şekilde aşılmaz ve iyi idare edilmezse, sorunların başlangıcı olabilir. Başkaları tarafından çabucak kızdırılabilir olması, Aşırı alıngan olması, Kendine rahat verilmediği duygusunu sık yaşaması, Okul başarısının çok düşük olması, Öfke kontrolünü becerememesi ve sık sık öfke patlamaları yaşaması, Geçmişinde, şiddet içeren davranışlarının bulunması, Bireysel farklılıklara toleransının olmaması, Madde kullanması, İletişim kurma becerisinin çok zayıf olması, Çok çabuk hayal kırıklığına uğraması ve bunu tolare edememesi Şiddeti önlemek mümkün mü? ? Okulların Eğitim programını oluştururken saldırgan ve cezaya dayalı bir sistem uygulamaktan kaçınmaları, Ev, okul ve toplum arasındaki iletişimi güçlendirmeleri, öğrenciler ve personel için davranış yönetimi belirlemeleri ve uygulamaları, Erken uyarı işaretlerini bilmeleri ve potansiyel şiddet oluşturacak davranışları fark etmeleri ve bu işaretleri gösteren çocukları teşhis etmeleri, Bireyin, gelişim dönemlerini dikkate alan disiplin önlemlerini almaları, Öğrencilerin birlikte yapacağı sportif ve kültürel faaliyetlerin sayılarını artırmaları, Öğrencilerin güvenliğini sağlayacak tedbirleri almaları, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 12. maddesi doğrultusunda çocukların karar verme süreçlerine aktif katılımlarını sağlamaları, Saldırganlık öğreniliyor Saldırganlık öğrenilen bir davranış ve günümüzde daha da erken yaşta öğreniliyor. Nedeni ise çocukların küçük yaşlardan itibaren şiddetin yoğun olduğu ailesel ve çevresel faktörlerle karşı karşıya kalmaları. Aile içinde, küçük yaşlarda öğrenilen şiddet, çevresel koşullarla destekleniyor. Eleştirilen, kabul görmeyen, şiddetin ilişki modeli olarak benimsendiği bir ailede büyüyen çocuk, saldırgan tutumlar sergileyecek ve isteklerini şiddet kullanarak ifade edecektir. Ailenin disiplin becerilerinin zayıf, tutarsız ve sert olması, sözel ve psikolojik tacizin ve istismarın varlığı, ebeveynlerin fiziksel ve ruhsal sağlığının yerinde olmaması, depresyon gibi nedenler şiddete yönelmeyi besleyen faktörlerdir. Şiddet aile içinde yaşanmıyorsa bile; çocuk dış çevreyle tanıştığında çeşitli kaynak ve uyaranlardan şiddeti öğrenip uygulayabilir ya da şiddete maruz kalabilir. ? Anne babaların Çocukları için uygun rol modeli olmaları, Çocuklara kabul edilebilir ve kabul edilemez davranışlarla ilgili net ve tutarlı tutum sergilemeleri, Aile içi demokrasiye önem vererek hayata geçirmeleri, çocukları ile güven ilişkisi oluşturarak onların sosyal hayatlarını ve arkadaşlık ilişkilerini takip etmeleri, Çocuklarını sınırlama cesareti göstermeleri; şiddet içerikli filmlerden, dizilerden ve bilgisayar oyunlarından onları uzak tutmaları, Güvenli bir eğitim ortamın sürdürülmesine ilişkin okul politikalarını ve kurallarını desteklemeleri gerekiyor. Medyaya düşen görev büyük Medyanın, Aile ve çocukların bilinçlendirilmesi konusunda planlanan ve uygulanan çalışmalara destek vermesi, Şiddetle mücadele alanındaki olumlu gelişmeler üzerinde yoğunlaşarak okullarla ilgili haberlerin yayınlanmasında daha özenli davranması, Toplumun maddi ve manevi değerlerini yok olmasına, bireylerin duyarsızlaşmasına ve çocuklarda saldırganlık eğilimlerine yol açan şiddet içerikli programlara kısıtlama getirilmesi, Kitle iletişim araçlarıyla şiddeti değil iyiyi, doğruyu, aile birliğini ve ortak değerlerimizi ön plana alan dizi ve programlara yer verilmesi, Çocukların okumalarını, öğrenmelerini teşvik edecek bilgi yarışmaları düzenlenmesi gerekir. Erken uyarı işaretleri Evde ve/veya okulda sosyal olarak aşırı içine kapanık olması, Yoğun bir yalıtım içinde olması, Şiddete maruz kalması, Büyükleri de sıkmayan çocuk cenneti Artık gelenekselleşen çocuk festivali dünya çocuklarını bir araya getirirken, Lykia World Ölüdeniz de ebeveynlere soluk aldırıyor. “İşte Pamuk Prenses yatağımın başında Alıp götürdü beni cücelerin yanına sonra Pinokyo geldi o kocaman burnuyla Guliver’i bindirdik bir küçüçük kayığa Kurşun Asker de burada, bir selam çaktı bana Uçan Kaz iniş yaptı evimizin damına birden annem seslendi “kalk artık sabah oldu” oysa çok mutluydum ben masallar ülkesinde...” Çocukların yıl sonu gösterisinde bu şarkıyı duyduğumda, tam da çocuklar için, hayal bile edilemez bir dizi güzelliği bir araya getiren, onları umutlandıran, şenlendiren, OLCAY gibi şarkı diye BÜYÜKTAŞ masal düşünmüştüm... Sonra hafta sonu çocuk festivali için AKÇA gittiğimiz yerde böylesi bir masal ülkesini görmek ne yalan söyleyeyim çocuklar kadar beni de keyiflendirdi... Lykia World Ölüdeniz, yıllardır bir çocuk festivali düzenliyor. Otel de zaten hedef kitle olarak çocukları olan aileler için tasarlanmış. Minikler için ayrı kulüp, daha büyükler için ayrı eğlence ve oyun mekanları, türlü çeşitli büyüklük ve derinlikte havuzlar ve tabii ki ölü denizin nefis denizi... Üç buçuk ve beş yaşında iki çocukla ilk kez yanımızda bir yardımcı ve baba olmaksızın gittiğimiz bu iki buçuk günlük tatilde hep beraber bir dizi güzel deneyim yaşadık. Mesala çocukların yedi cücelerin heykellerini gördükleri ve Pamuk Prensesi aramaya giriştikleri yerde ben de onlar kadar merakla etrafa bakındım, belki buralardadırlar diye. Korsan kalesini zapteden oğlumla birlikte heyecanlandım, bir yerelerden çıkıp bizi pataklayacaklar mı bu korsanlar diye, kumdan yaş pastalar yapan kızımla nefis bir masa hazırladım... Meğer ben ne çok severmişim evcilik oyunlarını... Sonra onlar sadece 3 buçuk ve 5 yaşında oldukları için birer madalya aldı. Akşamların birinde hayvan haklarını savunan rengârenk, cıvıl cıvıl bir oyun izledik. Bolanlardan inanılmaz şekiller yapan amcadan mor kelebek, ve mavi köpek almak Macerasever miniklere Ölüdeniz’in kıyısında, Babadağları’nın eteklerine yaslanmış olan LykiaWorld Ölüdeniz, çocuklarıyla beraber tatil yapmak ve aynı zamanda kendilerine de vakit ayırmak isteyen ebeveynlere çok özel bir ortam yaratıyor. Toplam 22 kilometrelik bir alana kurulu Çocuk Cenneti, çocuklara özel eğlence dolu bambaşka bir ortam. Çocuk Cenneti’nde; bebek plajı, kum havuzu, palyaço duşlar, su atış topları, su kanoları, asma köprüler, sirk arabaları, makyaj odalı çocuk tiyatrosu, tırmanma ağı, hobi ve sanat atölyesi, judo eğitim merkezi, plaj futbolu, basketbol, voleybol, futbol, trambolin, masa tenisi, çocuk restoranı yer alıyor. Çocuklar, 3’ü ısıtmalı 8 açık havuz, Mini Club’da 2 ısıtmalı açık yüzme havuzu, 1 oyun havuzu, 20 su ve 5 kamikaze kaydırağında suyun ve yüzmenin tadını doyasıya çıkarıyor. Macera seven minikler ise tatil boyunca soluğu özel oyun alanlarında alıyor. Hazine Adası, Korsan Ormanı ve Gizli Mağaralar çocuklara, eğlence ve heyecan dolu bir tatil yaşatıyor. için dakikalarca kuyrukta bekledik velhasılı kelam, çocuklardan daha çok eğelenerek hep beraber şahane vakit geçirdik. Peki biz buraya niye gittik? Çünkü, LykiaWorld Ölüdeniz artık geleneksel hale gelen bir çocuk festivali düzenliyor. Bu yılki, 1–5 Temmuz tarihleri arasında yapıldı. Dünyanın değişik ülkelerinden minikleri ağırladı. Festivale katılan çocuklar keyifli ve macera dolu günler geçirdiler. “Hayalimdeki Tatil” resim yarışmasıyla birbirinden güzel resimler ortaya çıktı. Bu yıl yedincisi düzenlenen yarışmaya anaokullarından yoğun bir katılım olmuş. Resimler, Mehmet Güleryüz, İsmail Acar ve AnneÇocuk yazarı Nilüfer Kas ve LykiaGroup Pazarlama Müdürü Bilge Kasırga tarafından değerlendirmeye tabi tutuldu. Yarışmada dereceye giren resimlerin sahipleri, aileleriyle birlikte “Çocuk Festivali” boyunca LykiaWorld Ölüdeniz’in konuğu olarak tatil yapma şansını elde etti. Ayrıca jüri tarafından özel ödül ve mansiyon ödülüne layık görülen çocuklar, “Çocuklar için her şey, eğlence dahil” sloganı ile sonsuz seçenekler sunan JOKER/Maxitoys’tan birbirinden güzel hediyeler kazandı. C MY B C MY B