23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 MAYIS 2009 CUMARTESİ 7 Gülmek biraz da Sahneye adımını attığında 10 yaşındaydı, şimdi 66’sında ama hâlâ sahnede Müjdat Gezen. Yakında sanattaki 50. yılını kutlayacak. Politik tiyatroyla geçen bir 50 yıl bu. Okları iktidarlara dönük bir mizahla insanları güldürürken düşündürtüyor. düşünmektir Oynamakla, insanları güldürmekle geçen bir yaşam onunki. Ama öyle olduk olmadık şeylere atılan kahkahalardan bahsetmiyoruz. Hep iktidarla uğraşıyor Müjdat Gezen. Bu uğraştan zaman zaman payına hapislik de düşmüş, geçinme ESRA zorluğu da. Şikayeti yok. Kendiyle dalga geçmeyi biliyor. Adını taşıyan okulu bu yıl da onlarca AÇIKGÖZ de öğrenciye sahnenin merdivenlerini tırmanma şansı veriyor. Gezen yakında sanatta 50. yılını dolduracak, bir jübile yapmayı planlıyor, ama bu sahneden ineceği anlamına gelmiyor. Gerisi ondan... Yakında 50. yılınızı kutlayacaksınız… Evet, Şubat’ta sahneye ilk çıkışımın, anneme ilk parayı götürüşümün üstünden 50 yıl geçmiş olacak. Jübile yapacağım ama halka açık, ücretsiz olacak. Bunca yıldır sizi sahnede tutan neydi? Seviyorum. Bir de başka bir şeye kabiliyetim yok. Bir oto galeri açsam ertesi gün batırırım. Bir hocama niye oyuncu olduğunu sormuştum, “Dostum” dedi, “Mimar olmak istedim olamadım, pilot olup uçmak istedim, olamadım, ama aktör olunca hepsini oldum”. Sahneye adım attığınızda yoruldum artık değiniz bir an olmadı mı? Olmadı, İnşallah olmaz da. Bir oyunu bin kere oynadığımı hatırlıyorum. Biri, aynı oyunu onlarca kez oynamak sıkıcı değil mi, diye sormuştu. Oyun değişmese de her gece seyirci değişir. Bize güç kazandıran da seyircidir. Geri dönüp bakınca ne görüyorsunuz? Geride sadece geçmiş var, ümit her zaman gelecektedir. Müjdat Gezen dendiğinde akla, politik mizah geliyor... Kabare özellikle komedidir zaten, ille de güldürsün ister. Hiciv, taşlama da vardır içinde. Önümüzdeki sezon da perdeyi bir kabareyle açacağız; Adalet Pantolonun Kemeridir. Suçsuz olduğu halde cinayetten yargılanan yaşlı bir emekliyi anlatıyoruz. Sonunda asıl katil bulunuyor, ancak adam beraatından bir gün önce intihar ediyor… Bu, Türkiye’deki adalet sisteminin bir eleştirisi. M S M , il ğ e d n e z e G t a jd ü M rla burayı yapıp kazandığım parala k ço k pe za, nu ık kendini ulu art ok a m am Geleli döndürüyordum, dı. şla ba eye sanatçı yetişti… döndürm alanların Bu sene Afife Jale ödülü Aslında yönetmenlik ül öd un ns’ Lio . a döneminin üçü bizden mezun deneyiminiz de var, am ldan. oku im biz i 18’ n i olduğu ler çte gen film li verdiği 20 en yüksek bütçe e geçtiğini . iz.. din me ttir Okulun adınızın önün izle hiç halde z? nu meniz, su me mu izle r uş yo düşünü Çok güzel olm zaman şey bir tü Kö u. old İyi olur, çünkü ancak o ler kötü film an Müjdat amak daha kurumsallaşır. Hiçbir zam çıkarmaktansa hiç çıkarm M MS m, me de zi a em sin n be ki ım Gezen Sanat Merke lad iyi. An M’yi açtık, . Tuhaf ama, derim. Şimdi Ankara MS yönetmenliği yapamam n uzu lum oku İki . kapalı gişe a ms du koy nu 360 öğrencimiz var oyu hangi . bin ı lam top yüzüne ci se ren tim öğ n, çek öğretme yaptı, hangi filmi lümseyen Gü , sin Ne iz Az Öğrencilerden ne ım. ad bakam e ne siz n da lar gülüyor, e on z, ind nu hal rsu kriz öğreniyo Dünyayı seyretti, dum, “Yok, sor e diy mi, ik kalıyor? kom ar o kad umuza alet Gençlik… Dün bir mezun bam hayatımda böyle bir rez ba m oca “H m”, dedi. oru lüy gü a on kız istemeye gittim. im, görmed ” dedi. iniz mis ir gel ilirdi, uz, neb sun izle yor i öldü bili Belki, Kobay film n ilişkisi yok, hikayesi, bir un uk’ nd Ko Burada öğrenciöğretme ir Kandem . ulu kur rine ek Türk erk üze ri Bir . elle tim sevgi tem Berlin’de çekmiş ıyorlar ve yap ney de e rind Zaten okulu kurayla üze in işçisin değil mi? z ını sene akt 19 bır n de ize Biz rin lar. cile öğren hamile bırakıyor borcum old Arn i film bir Evet, geçen ay üç milyon yle bö sonra im. Dizilerde, bitti, teknemi satıp öded Schwarzeneger çekti. lik jüri , luk ucu sun p, reklamlarda oynayı Bir dakika lütfen! Türkiye’de hep, mizahı bol bir ülke, konu bulmakta kimse sıkıntı çekmez denir, gerçekten öyle mi? Değil. Yıllar önce Turhan Selçuk, Aziz abi (Nesin), ben İzmir’e bir mizah söyleşisine gittik. Egeli bir köylü “Aziz bey Türk milleti ne kadar zeki değil mi” diye sordu. Aziz ağabey de “Nasrettin hocanın torunları olarak, yüzde 60’ımız aptalız” dedi. Kuliste niye öyle dedin diye sorunca, “Evladım” dedi, “yüzde 92’i diyecektim, ama dilim varmadı, çünkü çok seviyorum bu halkı” dedi. Yıl 82’ydi, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığının ve anayasanın yüzde 92 ile seçildiği yıl yani. Sonra birisi Aziz ağabeyi mahkemeye vermeye kalktı. Mahkemeyi kazanırsam, aptallığımız mahkeme kararıyla tescillenmiş olur, vermeyin, dedi. Yine de mahkemeye verildi ve davayı Aziz Nesin kazandı. Sizinle ilgili çok gülünen şeylerden biri de simetri takıntınız. Evet, deliyi oynadığım bir oyunda, salonda dört tablo vardı. Cenk Koray, tabloları bozmuş, dördü de eğik. Dört saat sahnede kalacağım. Bir dakika deyip, merdivenlerden indim, tabloları düzelttim, sahneye dönüp, başla dedim. ‘Fakirin ensesine dondurma düşürmem’ Neden mizahı seçtiniz? Seçme lüksüm yoktu. 10 yaşında sahneye itildim. Şehir tiyatrolarına girdiğimde 16, 17 yaşlarındaydım, beni hep komedi ağırlıklı şeylerde oynattılar. Seçme şansınız olsaydı? Yine komediyi seçerdim. Kelimelerle oynamayı, zekâya seslenmeyi, insanları biraz olsun rahatsız etmeyi seviyorum. Hem insanların duyguları yerine akıllarına seslenirken daha çok şifa buldum. Charlie Chaplin’in mizah yaparken, küçük adamı iktidara yem etmemek gibi bir desturu vardır. Sizin de böyle kriterleriniz var mı? Charlie Chaplin, hiçbir zaman fakir kadının ensesine dondurma düşürmem der, düşürdüğü adamlar hep kalantorlardır, zenginlerdir. Benim kriterim olsa olsa kimseyi övmemek olur, zaten övmekle mizah olmaz. Bu sezon oynadığınız Tayyibin Sinirli Lambası da mizahı iktidara karşı iyi bir eleştiri aracı olarak kullandığınız oyunlardandı. Türkiye tarihinin en kabadayı ve sinirli başbakanına karşı bir oyun yapmak başınızı ağrıtmadı mı? Biz sinirli diyoruz, ama demokrat bir adam Başbakanımız! Benim gibi düşünüyorsanız, sizinle aynı fikirdeyim, diyor. İsviçre başkonsolosumuz bir bakanımızı İsviçre Deniz Bakanı’yla tanıştırınca, bizim bakan “Allah allah İsviçre’de deniz yok, bakanı var” demiş, İsviçreli bakan da “Sizde de adalet bakanı var” diye yanıtlamış. O hesap… Böyle bir ortamda mizah yapmak zordur... Emsaller çoğaldığında kolay olduğu zannedilir ama zordur. 60’a kadar ne verdilerse onu oynadım. Ama asker dönüşü, Ulvi Uraz tiyatrosuna girdim, 66’dan beri hep politik tiyatro yaptım. 66’dan bugüne bir değerlendirme yapmanızı istesek… Politik tiyatro yapmak hep zordu, riskliydi. Bundan dolayı devlet yardımını reddediyorum, almıyorum. Benimle Dans Eder misin’den Yeniliğe açık değiliz Eurovision’a Hadise’nin dans ekibinde yer alan Uğur Yıldıran, sokaklarda dansa başlamış. Eski milli takım antrenörü Fatih Osman Çelebioğlu’nun desteğiyle dans konusunda profesyonel eğitim almış bir genç. Yüzü ilk kez televizyondaki dans yarışmasında görülse de bugün tüm Türkiye onu yakından tanıyor. Erovizyon’da göğsümüzü kabartan, salondaki herkesi yan yana dans ettiren Hadise, Yedigün’ün de bu yılki reklam yüzüydü. Biz de bir gazeteci grubu ve Yedigün talihlileriyle Hadise’ye destek olmak için Moskova’daydık. Yedigün Yıldızları adlı internet sitesine en çok oy gönderen beş genç, Hadise ile Moskova’daki şarkı yarışmasında birlikte olma fırsatını yakaladı. Nihat Nayhan, Mehmet Kuzey, Ali İhsan İbşirlioğlu, Süleyman Yatkın ve İbrahim Köknar adındaki gençler, hiç bilmedikleri bir ülkeden buldukları çiçekçiden aldıkları çiçeklerle karşıladı Hadise’yi. Her biri hop oturdu hop kalktı oylama boyunca. Erovizyon gecesinin sonunda verilen partide sürekli birileri tarafından durdurulup fotoğraf çektirilen Hadise’nin dansçısı Uğur da oradaydı. Elimizden Türk bayraklarını çekiştiren, Düm Tek Tek’le danseden insanlar ekipde yer alan tek Türk ve erkek dansçı Uğur’u da tanıyor ve onu pek rahat bırakmıyordu. Uğur’la Moskova dönüşü buluştuk, içinden taşan enerjiyi görünce insan, 15 saniyede dünyanın dikkatini üzerine toplamasına şaşırmıyor. Uğur Yıldıran aslında Türk halkının yabancı olduğu biri değil. ‘Benimle Dans Eder misin?’ yarışmasında elenen yarışmacılardan biri. Üstelik Yıldıran sadece dansçı değil, aynı zamanda metin yazarlığı, koreogaflık ve müzisyenlik de yapıyor. Hatta hazır üç müzikali var. Türkiye’de sanatın hislerle değil para için yapıldığını, kalıpların dışına çıkmayı kimsenin beceremediğini söylüyor. Bugüne kadar Yonca Evcimik’in son albümünde besteleri ve danslarıyla, Kenan Doğulu’nun konser koreografileri, Bedük’ün son albüm kliplerinin koreograflığını üstlenen, kendisinin de yazdığı Yıldıran, Türkiye’nin yeniliğe açık olmamasından yakınıyor. Erovizyon’un kendisi için bir adım olduğunu söyleyen dansçı, “Benim enerjimi artık hissediyorlar, demek ki bir şeyler sadece emek vererek, kimseden medet ummadan da oluyor” diyor. Eskiden sokaklarda dans eden Yıldıran, bir gün Ankara’da Gazi Üniversitesi’nde okurken dönemin milli takım antrenörü Fatih Osman Çelebioğlu tarafından görülmüş. “Beni bir dans stüdyosuna yerleştirdi. Orada kalıyordum, oranın temizliğinden de ben sorumluydum, orada bütün dansları öğrendim. Sabah kalkıp dansa başlıyordum; vals, arjantin, tango, latin amerika, yaklaşık iki buçuk yılda hepsini öğrendim. 5 kez Türkiye şampiyonu oldum” diye anlatıyor dans öyküsünü. Dans yarışmasından 3. haftada elenmiş. Ben olsam başka bir şey yapardım Kendisi de koreograf olan Yıldıran Hadise’yle yapılan şova “Ben olsam bambaşka bir şey yapardım” diyor. Hayal gücünün eksik olduğunu, artık kalıplardan çıkmamız gerektiğini savunan Yıldıran “Bence 2001’de de aynı şovlar vardı, Türkler iyi bir şov görmedi. Bu kalıpları atmamız lazım” diyerek amacını da belli ediyor. Zaten konuşmamız boyunca “Bu sanatı da bu anlayışı da, dünyayı da değiştireceğim; dünya benim sesimi duyana kadar çalışacağım” diye tekrarlıyor. Erovizyon’u sanatı yarıştırdığı için eleştiren Yıldıran’a peki neden kabul ettin diye sorunca, ilk olarak zaten reddettiğini ancak Süheyl Atay ve Yonca Evcimik’in kendisini “Erovizyon senin yapmak istediklerin için çok önemli bir adım” diyerek ikna ettiğini anlatıyor. “Benim için gurur verici. Hem de çok mutluydum orada. Çok güzel tepkiler aldım” diyor. İyi insandan iyi aktör çıkar Kendinizle de dalga geçebilen birisiniz, mizah sizin kendinizle de uğraşma yolunuz anlaşılan… İnsan kendisiyle dalga geçmezse yaptığı işin pek kıymeti harbiyesi olmaz. Öğrencilerim aralarında taklidimi yaparlarmış, ben de çağırıp yaptırıyorum. Mesela Şafak Sezer şimdi oynadığı reklam filminde konuşurken ağzını yamultuyor ya, o benim tikimmiş. Siz kendinizle ilgili en çok neye güler, neyinizle dalga geçersiniz? Günde, üç bulmaca çözmeden sokağa çıkmam. Bazen takılırım, arka sayfada çözümü vardır, ama bakmayı onuruma yediremem, sözlüğe bakarım. Bulamazsam Ateşböceği Ercan’ı ararım. “Ne salak adamsın iki sayfa arkaya baksana” der, ama dayanamaz yanıtı da söyler. Peki sizi en çok ne güldürür? Rahmetli Savaş (Dinçel) çok güldürürdü… Bir oyunda siyah çoraplı, tokyolu, kıro bir okul hademesini canlandırıyor. Bir gün eliyle ayaklarıma bak diye işaret ediyor, çoraplarının biri kırmızı, biri siyah. Böyle şeylere çok gülerim, dayanamadım güldüm oyunda. İntikamımı almak için on beş gün düşündüm, sonunda buldum. Oyunda bunun bana saati sorduğu bir bölüm var. O sahne gelince; kol saatime bakıp “6’ya” dedim ve cep saatimi çıkarıp devam ettim, “çeyrek var”. Seyirci güldü, Savaş gülmedi. “E, ne o öyle” dedi. “Evladım, öğretmeniz memur adamız, fukaralıktan saatlerin birinin akrebi yok, birinin yelkovanı” dedim. Güldü. Hayatınıza bu kadar insan girmiş sizi en çok etkileyen kimdi? Aziz abi, çok iyi dostumdu, çok sevmiştim. Sadık Şendil, Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul, Ulvi Uraz, Celal Sururi, Toto Karaca... Saymakla bitmez. Hepsinin adı, okullarımızdaki dersliklerde, salonlarda. Bu isimlerden öğrendiğiniz en önemli şey neydi? İyi insandan iyi aktör çıkarmak daha kolaydır… Ben de bunu öğrencilerime öğretmeye çalışıyorum. Vefa sizin için çok önemli. Bahsetmeyi sevmeseniz de, sanatçılar için kurduğunuz bir de huzur evi var. Huzur evi demiyoruz ona, sanatçı evi diyoruz. Orada ihtiyarlarımız var. Şu anda 45 kişi kalıyor, dokuz doktorları var. Unutulmak gibi bir kaygınız var mı? Hiç düşünmedim, öldükten sonra unutulup unutulmayacağımı bilemeyeceğim ki... Hem hocaların dediği gibi; ölüm varsa ben yokum ben varsam ölüm yok. SİNEM DÖNMEZ Sanat değil gösteri dünyası Türkiye’deki sanat anlayışı ve algısından yana hayli dertli olan Yıldıran, “Bundan 3 yıl önce albüm yapalım diye bir gün birisi geldi, ‘seç beğen al canım her bedeni var’ gibi sözleri vardı. Tabii ki kabul etmedim. Artık sanat meta haline geldi. İnsanlar sadece para kazanmayı düşünüyor. Sanat demeyelim bari artık, show business diyelim. Sanatçı parayı gözetemez, hissettiğini yapar. Ben bunu düzeltmek istiyorum, sadece biraz destek anlayış ve fırsat gerekiyor” diyor. Rusya’da yarışmada çok ilgi gördüğünü ancak bunun nedenini hala anlayamadığını söylüyor Yıldıran. “Bir gün konser alanından çıktım, kahvemi aldım, çığlıklar koptu birisi geldi galiba diye düşündüm. Neden bu kadar ilgi oldu ben de bilmiyorum belki değişik geldi onlara. Ama 1015 saniye göründüğüm bir şovdan bu kadarını beklemiyordum. Moskova’da yürürken dert çekiyordum. Benim için mutluluk verici bir şey” diyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle