Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Handan Öztürk’ün yönettiği ve Serkan Altunorak, Öznur Kula, Serra Yılmaz ile Zerrin Arbaş’ın oynadığı Benim ve Roz’un Sonbaharı, hem gazeteci Metin üzerinden insan hikâyelerini konu alıyor hem de Hasankeyf gerçeğine dikkat çekiyor. Antik bir kasaba, yapılacak baraj nedeniyle sular altında kalacak ve bu zengin kültür de yok olacaktır. Bunu engellemek için mücadele eden sivil hareket yenilgiye uğrar. Hareketi yöneten gazeteci Metin eski bir makineyle çıkarttığı gazetesiyle baraj yapımından rant bekleyen çıkar çevrelerine karşı mücadele eder. Bu mücadelenin hedefi barajın rantını yiyen Müteahhit Sofu’dur. ? Benim ve Roz’un Sonbaharı ? XMen Başlangıç: Wolverine (XMen Origins: Wolverine) Gavin Hood’un yönettiği filmde Hugh Jackman, Ryan Reynolds, Liev Schreiber ile Dominic Monaghan rol alıyor. Mutant hayatı yaşayan Wolverine, kız arkadaşının da ölümüyle intikam duygusuyla dolar ve Victor Greed’ten (Sabertooth) intikamını almak için çok gizli bir program olan Weapon X ‘e katılır. Böylece yolu Stryker ile yine karşılaşacaktır. Programa katılmayı önceden reddeden Wolverine, Sabretooth’un kız arkadaşı Silver Fox’un öldürmesi üzerine katılmayı kabul eder. Kendisini yenilmez hale getirecek Adamantium metalinin vücuduna enjekte edilmesiyle Wolverine’in intikam macerası başlar. (Jonas Brothers: The 3D Concert Experience) Bruce Hendricks ile Art Repola’nın yönettiği belgesel filmde Jonas Brothers rol alıyor. Filmde, Jonas Brothers’ın Burning Up konser turnesinde yer alan Demi Lovato ve Taylor Swift gibi konukların performanslarından görüntüler, özel sahne arkası bölümleri, konser dışı sahneler, daha önce duyulmamış bir şarkı ve bolca Jonas Brothers tarzı mizah var. Böylece hayranları, Kevin, Joe ve Nick’in hayatlarının daha önce hiç görmedikleri kesitlerine tanık oluyor. ? Jonas Brothers: 3 Boyutlu Konser Deneyimi ? Devrim Arabaları Tolga Örnek’in yönettiği ve Taner Birsel, Ali Düşenkalkar, Halit Ergenç ile Sait Genay’ın oynadığı Devrim Arabaları, tekrar vizyona giriyor. Cumhurbaşkanlığı konutunda 16 Haziran 1961 tarihinde verilen davette ülke kalkınmasını tartışılmaktadır. Bir ara Cumhurbaşkanı sinirlenip bu ülkenin otomobil bile üretebileceğini söyler. Bu iddia ciddi ciddi meydan okumaya dönüşür. Paşa emrini verir; yaklaşmakta olan Cumhuriyet Bayramı’na ilk yerli otomobil yetiştirilecektir. Film, “Benzini bitip yolda kalan araba” olarak eksik bilinen bir hikayeyi taşıyor beyazperdeye. Propaganda filmlerinin en kötüsü “Kelebek”, ABD’nin Ortadoğu’daki “yeşil kuşak” projesinin sözcülüğüne soyunan alelade bir propaganda filmi... Asabınızı bozmamak için mümkünse uzan durun. Bu hafta vizyona ALPER giren diğer filmlerden “Rumba”, umut ve TURGUT aşk temalı kısacık, şeker gibi bir seyirlik, “İşkence Tarikatı” ise korkugerilim alperturgut.blogcu.com türüne ilgi duyanlar için kaçırılmaması gereken bir yapım. Kelebek, bıktıracak, can sıkacak hatta uyuklatacak kadar kötü bir film. Üstelik iki saat 15 dakikalık uzunluğuyla resmen ömrümüzden çalıyor. İşte bu Kelebek’i, Cihan Taşkın yönetti. Filmin senaryosu; hani şu meşhur 28 Şubat sürecine gönderme yapan “Şubat Soğuğu” dizisini de (STV’de Rumba yayınlandı) kaleme alan Mahmut Bengi‘ye ait. Hatta daha sonraları 2004 tarihli dizinin “Ergenekon İddianamesi” ile benzerlikler taşıdığı öne sürülmüştü. Filmin müzikleri Ömer Faruk Tekbilek ve Brian Keane‘e (Emmy ve Grammy ödülleri sahibiymiş) ait. Kelebek’in görüntü yönetmeni ise Meksika asıllı Demian Barba. Filmin başrolünde; Hollywood işi “Cennetin Krallığı”nda “Kudüs Fatihi” Selahattin Eyyubi’yi canlandıran, gişe beklentisinden başka bir amacı olmayan Kurtlar İşkence Vadisi Irak’ta da boy gösteren Suriyeli aktör Ghassan Massoud var. Caner Cindoruk, Deniz Bolışık, Şahin Çelik, Münir Can Cindoruk, Tuncay Beyazıt, Gürol Güngör, Kadir Kırıcı, Serhat Yiğit, Ferda İşil, Volga Sorgu, Sümer Tilmaç ve Meredith Orlow ise 900 figüranın destek attığı yapımın öne çıkan diğer oyuncuları... Hazır oyunculardan bahsetmişken devam edelim. Çünkü oyunculuklar deyim yerindeyse yerlerde sürünüyor. Öylesine yapmacık haller ki; anlatılamaz. İçimden “yok artık birader” diye söyleniyorum, acemilikler silsilesine karşı... Kâh kıs kıs gülüyorum kâh sinirleniyorum. Ya temcit pilavına dönen tekrarlara ne demeli... Büyük bir merak içerisindeyim, acaba benzer sahneleri 40 defa çekmek yeni bir buluş mu? Sonuçta bu film, her haliyle inandırıcılıktan fersah fersah uzak... Yönetmen Cihan Taşkın, iki yıllık projesi Kelebek’in yerli film standartlarının üstünde bir iş olduğunu söylüyor, ben ise bugüne dek gördüğüm propaganda soslu en kötü yapım budur iddiasında bulunuyorum. Kelebek için kısaca; şeriatçı terör örgütlerinin en tehlikelisi El Kaide’yi yerin dibine sokan ve Batı’nın İslam fobisine karşı hoşgörüyü kuşanan bir film deniliyor. Sevgi, saygı, çiçek, böcek... Sizde bu tarife kanarsanız, aldanırsınız. Aslında çıkarım kolay, amaç belli... Ilımlı İslam modeli gelsin, şeriatçı motif gitsin. Düpedüz ABD’nin yeşil kuşak projesinin reklam kampanyası bu... ABD’de yaşayan malum kişinin, Kelebek ile ne tür bir bağlantısı var bilemem. Ancak filmi izlerseniz taşların teker teker yerlerine oturduğunu görürsünüz. Yusuf ve Zeynep mutlu mesut bir çifttir. Ta ki bir çöp kutusunun yanına yerleştirilen bir bombanın infilak ettiği güne kadar... Yusuf ve Zeynep de oradadır. Ve patlama hayatlarını karabasana çevirmiştir. Yusuf, yaşayan bir ölüye dönmüştür. Zeynep ise eşi hafızasını tekrar kazansın diye adeta çırpınmaktadır. Sonra Yusuf’un eskiden gittiği Mevlevi tekkesinden İbrahim Dede belirir ve genç adamın geçmişini sorgulamasına yardım eder. Dede, Yusuf’un ABD’yi vuran 11 Eylül saldırılarına katılan bir El Kaide üyesiyle yakınlığından dem vurur. Yusuf da gider, 11 Eylül’ü kendisi yaratmış gibi İstanbul polisine teslim olur. Onun polisteki sorgusu bizi Afganistan’a taşır. Yusuf ve arkadaşları, Afgan iç savaşı sırasında muhtaç duruma düşen insanlara yardım etmek amacıyla oraya gitmiştir. Kurdukları yardım merkezine insanları davet etmek için kapı kapı dolaşan Yusuf, babasının adını “Umut” koyduğu gençle tanışır. Öğretmen olmak isteyen Umut’un peşinde El Kaide de vardır. Bizler, iyilik meleği Yusuf mu yoksa şeytani El Kaide lideri mi Umut’u kendi yanlarına çekecek diye bekleşirken her şeyin hayal olduğu ortaya çıkar. Ancak film bitecek gibi değildir. Umut ileticisi Harvey Milk Asi ergenlerin beklentilerini, acılarını, üzüntülerini My Own Private Idaho (Benim Güzel Idahom/1991), Elephant (Fil/2003), Paranoid Park’ta ASLI (2007)anlattıktan sonra yeniden dünyasına yönelen SELÇUK yetişkinlerin yaratıcı sinemacı Gus Van Sant, özgün senaryo (Dustin Lance Black) ve erkek oyuncu (Sean Penn) Oscar’larını alan son çalışması Milk’te ABD’de ilk hükümet görevlisi seçilen eşcinsel Harvey Milk’in ilginç yaşamını anlatıyor. İzleyiciyi yetmişli yılların acımasız önyargılarla dolu Amerika’sına götüren Van Sant o günden bugüne gerçekten herşey değişti mi sorusunu soruyor? İki binlerde cinsel seçimini gizlemeyen bir eşcinselin politik bir lider olarak seçilmesi olası mıdır, kendi cinslerini yeğleyen öğretmenler okullarda eğitim vermeyi sürdürebilirler mi, eşcinseller artık rahat bir konumdalar mı sorularını sakınmadan soruyor. Altmışların, yetmişlerin tutucu, kapalı Amerika’sında bir eşcinsel olmak, ailesince dışlanmak, yalnız kalmak, hem toplumca hem de yasalar gereği yalıtılmak demekti. Gus Van Sant’in Harvey Milk projesi on altı yıl öncesine dayanıyor. Oliver Stone Milk’ten cayınca filmi çekmeyi isteyen Van Sant, yapımcıların bir an önce gerçekleştir diretmeleri karşısında adaylıktan çekilir. Bu kez Rob Cohen, Joel Schumacher, Bryan Singer gibi adlar gündeme gelir. 1982’den beri Milk’in yaşamını sinemaya aktarmayı planlayan yönetmen Milk’i özgürce perdeye yansıtamayacağını düşünerek vazgeçer. Van Sant proje aşamasındayken Milk rolünü iyi bir aktör olarak tanımladığı Sean Penn’e, Dan White’ı Tom Cruise’a önermiştir. Her iki oyuncu da Milk’le yakından ilgilenirler. kentlerde, kasabalarda kendilerini gizleyen, gölgelerde yaşayan azınlıkları da umutlandırmıştır. “Umut olmadan insanın özbenliği olmaz” diyen Milk, siyahilerin, engellilerin, Asyalıların yeryüzüne çıkmaları için bir seçenek sunan üstelik sosyalist ilk politik lider olmuştur. Filmde 1970’lerin tüm atmosferi duyumsanır, bu coşkulu ortamın içerisinde Sean Penn olağanüstü bir yorum sunar. Penn’in yorumu hetero bir erkeğin bir eşcinseli nasıl eksiksiz canlandırdığından kaynaklanmaz, o Harvey Milk’e fiziksel anlamda benzemek için ayrıntılı bir çalışma yapmıştır: Beden dilini ezberlemiş, gülüşünü edinmiş, gerçek modelin içinde erimiştir. Öteki rollerde James Franco (Örümcek Adam), Josh Brolin (İhtiyarlara Yer Yok), Emile Hirsch (Into the Wild) var. HÜZÜN, SEVİNÇ VE RUMBA 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde seyircinin beğenisini kazanan Rumba, az söz, çok hareketle beslenen bir yapım. Kahkaha attıracak kadar abartılı ve olabildiğince sakar... Bitip tükenmek bilmeyen yanlış anlaşılmalar ise Rumba’ya bir parça hüzün de katıyor. Film, aynı zamanda palyaçoluk yapan Dominique Abel, Fiona Gordon, Bruno Romy tarafından yönetildi. Tabii ki başrollerde de kendileri var. Sessiz sinemanın efsaneleri Charlie Chaplin, Buster Keaton ile Fransız komedyen Jacques Tati’ye saygı duruşunda bulunan Rumba, capcanlı renklerin ortasında büyülü bir masal anlatmayı deniyor ve izleyicileri de kendi yanına çekmeyi başarıyor. Yaşamlarını rumbaya adayan ve dans ettikçe çoğalan Fiona ve Dom, bir taşra kasabasında öğretmenlik yapmaktadırlar. Bir gece arabalarıyla yine bir dans yarışmasından ödül kazanmışlardır evlerine dönen Fiona ve Dom, yalnızlık yüzünden intihar etmek isteyen bir adama çarpmamak için duvara toslarlar. Kaza sonucu Dom hafızasını, Fiona ise bir bacağını yitirir. Onlar tüm engellere karşın yaşam doludurlar ve hayata tutunmaktan başka çareleri yoktur. Şimdi şirinlik muskası kahramanlarımızın sahne alma zamanıdır. AYRIMCILIĞA DÖNÜŞ Van Sant, geniş bir kitleye ulaşmak amacıyla Harvey Milk’i izlenimi kolay biçemde çektiğini, cinsellik içeren açık sahnelerden kaçındığını, bu tür sahnelerin izleyiciyi tedirgin ettiğini belirtiyor. Filminin doğru bir zamanda gösterime girdiğini de vurgulayan yönetmen günümüz Amerika’sında ayrımcılığa yeniden dönüldüğününde altını Harvey çiziyor: “Kasım ayında kabul Milk edilen 8 numaralı öneri Kaliforniya eyaletinde eşcinsel evliliği yasakladı. Toplumsal başkaldırıya geçen sanatçılar bir şekilde politikacıların yeniden düşünmesine neden oluyorlar. Andy Warhol resimleriyle, filmleriyle sarsıntı yarattı. Beat kuşağının yazarları Ginsberg, Burroughs eşcinsel kimliklerini açıkladılar. 19. yüzyılda editörler Eflatun’un Şölen’indeki Tek gerçek aşk bir erkekle bir delikanlının arasındadırtümcesini Tek gerçek aşk bir kadınla delikanlının arasındadır olarak değiştirdiler” diyen Van Sant, Harvey Milk’in Amerikan yasalarını etkileyeceğini düşünüyor. Asker, mormon bir ailenin oğlu eşcinsel Lance ise Van Sant kadar umutlu değil: “Eşcinsellik bir hastalık gibi görülüyor. Sadece Kaliforniya’da değil Florida, Arizona ve Arkansas’ta da eşcinsellerin evlat edinme hakları yasaklandı. Tutucular 1976’daki gibi onlar çocuklarımızı ahlaken bozuyorlar, çocuklarımızı onlardan koruyalım” diyorlar. Barack Obama’nın seçildiği gün 8 numaralı önerinin onaylandığını belirten Lance, Obama için çalıştığını ama Demokratların eşcinselleri desteklemediğini vurguluyor: “Seçim kampanyasından sonra telesekreterimde Obama’nın sesiyle kaydedilmiş bir reklam vardı. ‘Evlilik erkekle kadın arasındaki tek birlikteliktir’ diyordu.” Trajik kimliklerin ayrıksı öykülerini anlatmayı seçen Gus Van Sant’in Milk’i 8 Mayıs’ta sinemalarımızda gösterimde. İŞKENCE İNSANLIĞIN YÜZ KARASIDIR FransaKanada ortak yapımı İşkence Tarikatı, müthiş başlayan ancak sonunda saçmalayan yine de izlenebilirliğini koruyan bir film. İşkence Tarikatı’nı Pascal Laugier yazdı ve yönetti. Filmin başrollerini ise Morjana Alaoui, Mylene Jampanoi, Catherine Begin ve Robert Toupin üstlendi. Yer Fransa, tarih 1970’lerin henüz başı... Birkaç ay önce kaçırılan 10 yaşındaki Lucie, kendi başına kurtulmayı başarır. Vücudunda işkence izleri bulunan ve kelimelerini kaybeden çocuk tedavi altına alınır. Onun bedeni iyileşirken ruhu kanamayı sürdürür. Her şeyden deli gibi korkan Lucie, sadece Anna adlı bir çocukla yakınlık kurar. Sonra aradan 15 yıl geçer ve büyüyen Lucie, işkencecilerin peşine düşer. Elinde tüfekle bastığı yer, iki çocuklu sıradan bir aileye ait güzel bir evdir. Lucie, herkesi öldürür ancak kâbus peşini bırakmaz. Ve Lucie’nin çağrısıyla yardıma koşan Anna, istemeden de olsa işkence tarikatıyla tanışır. ÖZBENLİK VE UMUT Bir çok yetişkin ve genç eşcinselin Harvey Milk’in gözüpek öyküsünü bilmediklerini gören Van Sant, doğru zaman olarak adlandırdığı 2008’de onun gerçek yaşamını çeker. Filmin ilk görüntülerinde Milk evinde yalnızdır, teybe anılarını kaydeder. Uzun plan sekanslarını, özgün çerçevelerini bir kenara bırakan sinemacı klasik anlatımı yeğleyerek baş kahramanın yaşamını geriye dönüşlerle yansıtır. Geleneksel özgeçmişlerin tersine genç senarist Dustin Lance Black (Big Love dizisinin yazarı) Milk’in tüm yaşamına değil, politik eylemleri başlattığı yıllarına odaklanır. Harvey’le birlikte tek bir adamın çok şeyi değiştirebileceği Amerikan sisteminin labirentlerine gireriz. 1978’de San Francisco’da kent denetçisi seçilen Milk’in çabaları içinden onun politik uyanışını ve gözünü kırpmadan feda edeceği yasa savaşımını izleriz. Milk, salt San Francisco’daki eşcinsellere gerçek bir umut iletisi vermekle kalmamış küçük Alanya’da ücretsiz sinema keyfi Alanya’da gelenekselleşen Belgesel Film Festivali başlıyor. Alanya Belediyesi, Alanya Ticaret ve Sanayi Odası, Altav, Novum Touristik, Sunpark Hotels ve Panorama Hotel’in katkılarıyla bu yıl 8.si düzenlenecek olan Alanya Belgesel Film Festivali, 4 9 Mayıs tarihleri arasında Alanya Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek. Alanya Sinematek Derneği ve Belgesel Sinemacılar Birliği’nin ortaklaşa düzenlediği festivalde bu yıl, 24 yerli ve 24 yabancı olmak üzere toplam 48 film gösterilecek. Yönetmen Rüya Arzu Köksal’ın ‘Son Kumsal’ filmi ile başlayacak olan festivalde; ‘Hayatın Ritmi’, ‘Aksak’, ‘Lilit’in Kızkardeşleri’, ‘Ruanda’nın Çiçekleri’, ‘Kızıma Dokunmayın’, ‘Bir Bebek İçin Bir Öküz’, ‘Hazır mısın? Everest’ gösterilecek filmlerden sadece birkaçı. Festivalde kapsamında, 6 Mayıs Çarşamba günü, yönetmen Berrin Avcı Çölgeçen’in bir süre önce kaybettiğimiz belgesel film yönetmenlerimizden Süha Arın’ın anısına gerçekleştirdiği ‘Bir Türkiye Sevdalısı; Süha Arın’ adlı filminin gösteriminin ardından ‘Süha Arın ve Türkiye’de Belgesel Sinema’ konulu bir panel düzenlenecek. Bu panele, Berrin Avcı Çölgeçen, Hakan Aytekin, Hasan Özgen, Nuran Bayer, Savaş Güvezne ve Reha Arın gibi değerli yönetmenler de katılacak. Festival boyunca gösterilecek bütün filmler, her gün saat 11.00 ile 20.30 arasında Alanya Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda ücretsiz olarak izlenebilir. Festival filmleri, saatleri ve detaylı tüm bilgiler için; www.sinematekalanya.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz. C MY B C MY B