Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Reha Muhtar hata yapıyor Medyayı ve medya çalışanlarını çok ağır eleştiriyorsunuz. Dostlarınız da var ama değil mi? Ben insanlar hakkında yazdığım yazıları tanıma seviyeme göre kaleme almıyorum ki... Zaman zaman fikirlerimiz çatışabilir, bu doğaldır. Yaptığım da bir fikir tartışması sonuçta... Serdar Turgut’la, ya da Hıncal Uluç’la mesela. Köşelerden birbirimizi çok ağır eleştirdiğimiz zamanlar olmuştur, ama hepimiz gazeteciyiz. Bir grubumuz var, her Cuma buluşur, sohbet eder, konuşuruz... Ya Ahmet Hakan? Ben Ahmet Hakan’la sohbet etmeyi seviyorum... Biz bir araya geldiğimizde sürekli sorular soruyoruz, sorguluyoruz, kuşkularımızı konuşuyoruz. Bakıyorum, başka gazetecilerle dostluk yapmak giderek bir tür örgüt üyesi olmaya benziyor. Ya bizdensin ya değilsin... Ve ben bu kamplaşmadan çok sıkıldım. Halbuki Ahmet Hakan’la öyle değil. Zaten üçbeş tane gazeteci arkadaşım var. Ayrıca düşünsel bir birlikteliğimiz de oluştu... Reha Muhtar’la da dosttunuz ama hakkında çok ağır bir yazı yazdınız, bozulmadı mı? Politik olarak o kadar yanlış ve bilgisizce bir çizgide gidiyor ki ben onu dostça uyardım. Bir ara ulusalcıların arasında anılmak isteniyordu, baktı ki olmadı hemen liberallere yanaştı. Bu yanlıştır, bir duruş bozukluğudur. Bence dost olarak ona yaptığım en büyük şeydir köşemde onu eleştirmek. Nitekim onun dönüşünden sonra cemaat hemen bağrına bastı onu. Dediklerimde haklıydım, ama bunu anlamadı, beni çok üzen bir şeydir bunu anlamaması. Çünkü o da gazeteci olarak değil, bir örgüt üyesi gibi kuruyor gazetecilerle ilişkisini. 2 MAYIS 2009 CUMARTESİ Problem gazetecilerde patronlarda değil “Bunları Kimse Yazamadı” iddialı bir kitap adı. Yazarı da öyle; Oray Eğin. “Medyaya kavga etmek için girdim” diyor ve yöneticiler, köşe yazarları, medyanın önemli isimleri hakkında “kimsenin yazamadığını” söylediği gerçekleri dile getiriyor. Tabii bilinen o sivri, sert, acımasız üslubuyla. Beş yıldır kaleme aldığı bine yakın yazıdan eleyip seçmiş kitaba koyduğu yazıları. Kimi farklılıklar, eklemeler ve çıkarmalarla AYŞE birlikte. Güncel Yayıncılık’tan kısa bir süre önce çıkan kitap daha şimdiden üçüncü baskısını yapmış YILDIRIM bile. Oray Eğin’le kitaptan yola çıkarak, gazeteciliğe bakış açısını, yazdıklarını ve hedeflerini konuştuk. Oray Eğin, 5 yaşındaki Golden Retriever cinsi köpeği Raşit’le. Pozitif ayrımcılık Bir de kadın yazar ayrımcılığı var, kitabınızda da bahsediyorsunuz? Nasıl değerlendiriyorsunuz bu meseleyi? Erkeklerin yarattığı bir kavram değil mi bu? Cinsiyet ayrımcılığı. Ama kadınlar da kadın yazar kategorisine girmekten hiç rahatsız değiller, pozitif ayrımcılık olarak bayılıyorlar bunun propagandasını yapmaya. Vivet Kanetti mesela varlığını neredeyse kadınların ayrımcılığı üzerine kurmuş. Kaldı ki medyada belli alanlar kadınlar tarafından parsellenmiş durumda, hafta sonu ekleri ya da magazin mesela... Oralara da erkekler alınmıyor... Ama bu gazete yöneticilerinin yaptığı bir şey değil mi? ‘Kadın okuru koruyalım, kadınlara yönelik olsun bu sayfalar’ gibi sonradan birtakım saçma, anlamsız, hiçbir evrensel geçerliliği olmayan kurallar konmuş. Ya da röportajcılara bakın, erkek röportajcı yok bile... O anlamda kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık da var bence. Sadece kadın oldukları için, çok yeteneksiz oldukları halde bazı yerlere geliyorlar. Tek avantajları birinin sevgilisi olmaları, genç kız olmaları.. Bu kitabın devamı gelecek mi? Bir roman üzerinde çalışıyorum. İlk olarak onu bitirmek istiyorum. Bu kitabın devamı da ileride yazacağım yazılara bağlı. ‘Bunları da Kimse Yazamadı’ diye bir isim var kafamda... Ama bir takvim yok elimde. Bu kitabı yazmamdaki hedefim şuydu; bu medyanın yakın tarihi, tarihe bir not olarak kalsın istiyorum. Hiç pişman olduğunuz yazınız var mı? Eskiden hakaret dozum fazlaydı galiba... Ama baktım ki bu iyi bir şey değil. Söyleyeceğimi başka şekillerde de dile getirebilirim. Onların da telafisini yaptığıma inanıyorum çünkü son kertede adil biri olduğumu düşünüyorum. Size adil davranıldığına inanıyor musunuz? Ben bana nasıl davranıldığı, benim hakkımda neler söylendiğiyle ilgilenen bir insan değilim. Bütün medyada hakkımda yazılabilecek en iğrenç şeyler yazıldı. Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyordum, ‘Şunu yazsam kimbilir nasıl saldırırlar bana, neler yazarlar’ dedim. ‘Aa’ dedi, ‘ne yazabilirler ki zaten her şeyi yazdılar’. ‘Haklısın’ dedim, ‘yazayım o zaman’. Derim kalın. Canım yanmıyor, paniklemiyorum. Bu da başkalarını daha çok delirtiyor. Çok sivri ve çok sert eleştirileriniz var. Serdar Turgut’un dediği gibi yazılarınızda insani boyutu dikkate almıyor musunuz? Ne kadar acımasız ve dürüst olursanız o kadar itibarlı mı oluyorsunuz gerçekten? Eğer insani boyutları gözetmeye kalkarsak ortada eleştiri yapacak bir şey kalmaz ki! Herkesin ve her şeyin bir açıklaması var o zaman. ‘Binbir Gece’ dizisindeki Şehrazat karakteri gibi... Para karşılığı biriyle seks yapan insan sözlük anlamda fahişedir. ‘Çocuğu için yapmış bunu, insani şeyler var biz ona fahişe demeyelim‘ olmaz. Biz gazeteci olarak dürüst ve acımasız olursak inandırıcı oluruz... Bu kadar ortaya çıkmak yerine mahlas kullanarak yazmayı düşünmediniz mi hiç? Kimden, neden korkayım ki? Fehmi Koru muyum ben? Birinin yüzüne karşı söyleyemeyeceğim şeyi arkasından konuşmamayı tercih ederim. O yüzden de her zaman adımla yazmak istedim... Bir dönem Radikal’de ‘Kent Fısıltıları’nı yazıyordum, o imzasızdı... Gerçi herkes biliyordu, küçük bir gazete, küçük bir çevreye hitap eden bir dedikodu sütunuydu... Onu imzalı mı yapsak diye tartışırken atıldım zaten işten. Sonra da hep imzalı yazdım her şeyi... Hiç tehdit almıyor musunuz? Sizi işten attırmaya çalışanlar, patronunuzu arayanlar? O kadar çok arandı ki patronum, yayın yönetmenim. Ama hiç umursamıyorum ben, tabii ki arayacaklar. Neyse ki patronlar da yansıtmıyor... Herhalde söylerse daha fazla başına bela alacağını biliyor! Direkt size gelen telefon ya da mailler yok mu? Hiç yok. Yüzüme karşı şikâyetlerini söyleyenler olsa bu onurlu bir tavır olur. Benim eleştirdiğim insanların bir çoğu onurlu değil zaten. Dolayısıyla onlar daha çok bel altı çalışmayı, arkadan işler çevirmeyi tercih ediyorlar... Ayrıca beni neyle tehdit edebilirler ki? İşten attırmakla mı? Atılsam ne olacak ki, benim için hiçbir şey değişmez. Ben mevcudiyetimi gazetecilik ya da gazeteden aldığım maaşla kuran bir insan değilim. Oturur blog yazarım. Ne olacak yani. Eninde sonunda bir yerde yazarım. İlhan Abi’yle konuştuk geçenlerde, herhalde Cumhuriyet’te bir yer verirler... ! 7 YAZININ YAŞI Batılı anlamda medya eleştirmeniyim Nedir sizce yaptığınız iş tam olarak? Medyada bir gelenek vardı; insanlar birbirleri hakkında çok da fazla bir şey yazmazlardı. ‘Ben onun hakkında yazmayayım, o da benim hakkımda yazar’ korkusu vardı. Oysa benim hakkımda yazılabilecek hiçbir şey, açığım yok ki. Patron tetikçiliği, iş takipçiliği, ihaleler falan benim dünyamda yok. Evinde oturan bir insanım ben, iş adamlarıyla, siyasetçilerle ilişkim yok. Batılı anlamda bir medya eleştirmenliği yapmaya çalışıyorum. Ve bütün bunların da haber olduğunu düşünüyorum. Medya eleştirmenliği diyorsunuz ama daha çok yazarları eleştiriyorsunuz, daha ileriye gidip patronları da eleştirmeyecek misiniz? Bugünkü manzarada ben gazete patronlarının daha masum olduğunu düşünüyorum. Patronların parası var, gazetecilik işini bilmiyorlar ve etraflarında, en yakınlarında birtakım adamlar gazeteciliği biliyormuş gibi davranıyorlar, onları kandırıyorlar. Hatta çoğu zaman zor durumda bırakıyorlar. Tek işleri bu: Patronu kandırmak... Sabah’ın halini görüyoruz. Adam bir sürü yatırım yaptı. Gazeteciliği bilmediği çok açık. Seçtiği gazetecilerle o gazeteyi şu anda batırmak üzere. Bence asıl problem gazetecilerde, patronlarda değil... Güç, para kaygım yok diyorsunuz. Ama bu meslekten para kazanıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz paranızı? Sosyal sorumluluk işlerinde mi kullanıyorsunuz? Katlaryatlar almıyorum. Geziyorum. Benim belli zevklerim var. Arkadaşlarımla yemek yediğimde masanın hesabını ödemek hoşuma gidiyor. Kafama estiği zaman bir yere tatile gitmek güzel... Öyle büyük paralar saçan, spor arabalarla gezen bir insan da değilim. Sadece amazon’dan sipariş verirken aman çok fazla tutmasın diye kaygılanmayayım, sınırsız kitap ve DVD alayım istiyorum. Zaten tek başıma yaşayan bir insanım. Gözümde de bir şey yok, yapmak istediğim bir yatırım da yok. Ne? Ben mi? Dava mı? Kendinizi dava adamı olarak görüyor musunuz? Ne? Ben mi? Dava mı? Hayır, hiçbir davanın adamı olarak görmüyorum. Bunlar büyük kelimeler, beni korkutur. Ben sadece gazeteciyim. Siz de büyük kelimelerle konuşuyorsunuz. Sahiden mi? Farkında bile değilim. O zaman bir büyük laf daha edeyim: ‘Beni kabul edebilecek hiçbir kulübe üye olmam’. Hiçbir kulübe üye değil misiniz? Gazeteciler Cemiyeti’ne dahi? Hayır, değilim. Tenis kulübüne bile üye değilim. Toplu hareketler içinde olabilecek bir adam değilim. Mücadele örgütlülükten geçmiyor mu? Belki öyle bir gelenekten gelmediğim için. Lisede de öyleydim. Solcu arkadaşlar bir araya geliyorduk, bir şeyler yapalım diye. Ben biraz daha liberal kalıyordum, benden nefret etmeye başlamışlardı. Düşün nereden nereye geldik... Şimdi liberal bir küfür gibi... Ben kendimi etiketlemediğim için öyle şeylere de uyamıyorum. Şimdi politik olarak nasıl tanımlıyorsunuz kendinizi? Marksizm’den çok şey öğrendiğime inanıyorum... Yalçın Küçük’ü tanıyan bir arkadaşım anlatmıştı. Yıllar önce Fransa’da kaldıklarında Yalçın Hoca sipariş vermiş, ‘havyar al’ demiş. Bizim arkadaş demiş ki ‘Ya yanlış anlaşılmayacak mı?’ Yalçın Hoca, ‘boşver’ demiş ‘biz hepsinden daha çok hakediyoruz’. Sosyalizm ve iyi yaşamanın bağdaşmadığı falan gibi şeylere inanmıyorum ben. Şampanya sosyalisti olmaktan mutluyum. Bu sivrilik ve cesaret biraz da yaşınızdan mı kaynaklanıyor? Yapma ne olur bana genç yazar deme... En korktuğum şeylerden biri bu. Neden, kaç yaşındasınız ki? Bence yazarın değil de yazının gençliği ile yazının yaşlılığı var. Bunu Cumhuriyet’e konuştuğum için söylemiyorum ama İlhan Selçuk genç bir yazar, Çetin Altan ise yaşlı bir yazar. İlhan Selçuk hâlâ gazetecilik dinamiğiyle, yazılarının güncelliği ve okunabilirliğiyle genç bir yazar. Çetin Altan ise salmış artık, telefon rehberi yazsam bile okunur mantığıyla o dinamizmden uzak çok yaşlı, bayık yazılar yazıyor. Bu kitapta Türk basınının önde gelen hemen her ismi var. O kadar sıkı mı takip ediyorsunuz herkesi, yoksa bir yerlerden bilgi mi geliyor size? Ben çok kişiyle temas halinde olan bir insanım. Bir şey oluyor, bir konuyla ilgili kafama bir şey takılıyor yeri geliyor birilerini arıyorum. Ne bileyim, Ertuğrul Özkök’ü, Sedat Ergin’i, Hikmet Çetinkaya’yı ararım sorarım, danışırım... Emin Çölaşan’la konuşurum. Herkesle iletişimim var benim. Dahası iyi bir medya takipçisiyimdir. Arşivci bir tarafım var, kendime oda yaptım... O konuda mütevazı olmayacağım; hakikaten iyi takip ederim medyayı. Bir de alt metin okumayı seviyorum ve bağlantılar kuruyorum. ‘Medyaya kavga etmek için girdim’ diyorsunuz. ‘Medyadaki cilalı imaj devri bitecek. Bu bir put yıkma savaşı. Maskelilerin devri bitecek.’ Hatta milli mücadele tabirini kullanıyorsunuz. Fazla iddialı değil mi bunlar? Tek başınıza mı vereceksiniz bu savaşı? Ben tek başıma olduğuma inanmıyorum. Eğer tek başıma olsaydım bu kadar çok okunmazdım! C MY B C MY B