16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 NİSAN 2009 CUMARTESİ 7 İşimi doğru yapabildim mi? Şair, senarist, yönetmen, yazar... Vedat Türkali hakkında söylenecek çok şey var. Dile kolay 90 yıl; iki dünya paylaşım savaşı, Türkiye’nin kuruluşuna tanıklık, gizli TKP üyeliği, tutuklanmalar, şiirler, senaryolar, romanlar... Ömrünü yazıya adamış, adıyor. Ölüm mü? Yaşamın mutluluğuna varmasını sağlıyor. Şimdi peşinde olduğu bir soru var... Doğduğunda Abdülkadir Demirkan’dı, yazmaya başladığında Abdülkadir Pirhasan, sinema dünyasına girdiğinde Vedat Türkali ESRA oldu. Üç isim, AÇIKGÖZ devrimcilikten uzaklaşmayan 90 yıllık bir yaşam, şiirler, 1951’de gizli TKP üyeliğinden yatılan hapis, 40’tan fazla senaryo, üç film yönetmenliği, romanlar, yargılanmalar... Turkuvaz Kitap’tan çıkan son kitabı “Yalancı Tanıklar Kahvesi” raflarda yerini aldı. Dört yıllık bir çalışmanın ürünü roman. Tabii arkasındaki 90 yıllık birikimi unutmamak gerek... Vedat Türkali hakkında konuşmak kolay değil, ancak onunla konuşmak daha da zor. Önce bir testi geçmeniz gerekiyor, sorularınızı maille istiyor. Yüz yüze görüştüğünde edebiyat dünyasına ve kendi kitaplarına dair bir sınava tabii tutuyor. Olur da bunları geçmeyi başarırsanız, yanıtlarınızı alabilirsiniz. İşte benim test sonucum: KORUNMA ÖNLEMİ Röportaj yapmadan önce soruları görmek istiyor ve gelen gazetecileri sınavdan geçiriyorsunuz. Bu ritüelin nedeni ne? Gazeteciyi sınavdan geçirmek de değil, “ritüel!” de; tatsız denemelerin zorunlu kıldığı bir korunma önlemi. Anlatması gereksiz nice olumsuzluklarla karşılaştım. Konuşma kayıtları akla sığmaz yanlışlıkta çözümlendi. Söylemediğim sözler eklendi. Yalancı Tanıklar Kahvesi adlı romanınızda, yayınlamadan önce kitabı okuyup eleştiren dostlarınıza teşekkür ediyorsunuz. Gelen eleştiriler doğrultusunda değişiklikler yaptınız mı? Eleştiriler sizi ne kadar yönlendirir? Yakınlarım bilir; söylenenleri tüm dikkatimle dinlerim. Bu romanda da çok yararlandım uyarılardan. Kiminde aydınlatıcı, geniş yazılarıyla da yardımcı oldular. Yaptığım salt bir incelik göstermek değil, gerçekten borçluluk duyduğum kişiler onlar; o kişilere de sorabilirsiniz! Hiç unutmamamız gerekir: Ne öğrendikse bizim gibi düşünmeyenlerden öğrendik. Roman dinin, devrimci mücadeledeki kafa karıştırıcı yanına vurgu yapıyor. Pek çok romanınızda bu konuya değinseniz de Yalancı Tanıklar Kahvesi’nde daha ağırlıklı yer tutuyor. Bunda son yıllardaki siyasi konjektörün etkisi var mı? Bu değinmelere çoğu romanımda yer verdiğimi siz de söylüyorsunuz. Yıllar yılı savunduğumuz, göstermeye çalıştığımız doğrular bunlar. “Konjonktürel” denebilir mi? yaşadık; “Bu sakalı değirmende ağartmadık” demek! Kitapta Nedim Hoca Muhsin’e “Fili tuttukları yanlarıyla tanımlayan körleriz”, diyor... Sizce bu durum değişti mi, filin ne kadarı tanımlanabildi? Bu sorunun yanıtını okuyucu vermeli? Ne dersiniz; fili kim, ne kadar doğru tanımlayabiliyor? Roman solun unutturulmaya çalışılan tarihi, belleği de... Aslında solun kendiyle yüzleşmesi için bir fırsat olabilir, çünkü halka inilemeyişin nedenlerini de gösteriyor. Bu noktada solculardan, özellikle genç kuşaktan nasıl tepkiler alıyorsunuz? Bu romana, geniş okuyucu kitlesi içinde kimlerin ne tepki göstereceği daha belli değil. Bekleyip göreceğiz. Basılmadan önce okuyup eleştirilerini bildiren “sağcı”“solcu” diye tanınmış yirmiye yakın kişiden hiçbir olumsuz tepki gelmedi. Umarım, dilerim kendimizle yüzleşmemize bir kapı açılmış olsun. Eski romanlarıma türlü tepkiler oldu. Genç okuyucularım kalabalık benim. Onları severim. Gençlikleri gereği ataktırlar. Bütün çabam, masallarla avutmak, uyutmak değil, onlara, bildiğim kadarıyla toplumumuzun devrimci geçmişiyle ilgili gerçekleri, doğruları anlatmaya çalışmak. Dirençsiz olmuyor bu iş de. Doğru diye belletilenlerden kurtulmak kolay değil. “Sağına sarımsak, soluna soğan” bir toplumda yaşıyoruz bu gün. Gençler ne yapsın? ÖLÜM GELİR AKLIMA... Bu romanda da karakterleriniz, sınıf mücadelesine oturuyor... Günümüzde bu çizgi zayıflatılmaya çalışılıyor... Günümüzdeki sınıf mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Roman tam da bunu anlatıyor işte! Ne dersiniz; bunu anlamak isteyen kişiye romanı okumasını salık vermek mi daha yararlı olur, yoksa sorunuzu birkaç satırla yanıtlamak mı? Yalancı Tanıklar Kahvesi, farklı ideolojilerdeki bir baba oğlun ilişkisini de anlatıyor aslında bir yanıyla... Siz çocuklarınızla bu derece olmasa da, kuşak çatışmaları yaşadınız mı? Dikkat etmişseniz, Muhsin’le babası arasındaki çatışma “kuşaklar arası” çatışma değil; sınıf içinde ama aslında sınıflar arası bir çatışma. Benimle çocuklarım arasında bir çatışma varsa çok derin incelemesine gidilmedikçe! iyi bir örnek olmaz sanıyorum. Romanda insana dair her şey var; aşk, idealler, zaaflar, korkular, cinsel dürtüler... Bir psikolojik çözümleme de bu kitaplar... Derin bir gözlem gerektiriyor... 90 yılda insana dair öğrendiğiniz en önemli şey ne oldu? Ya da insandan öğrendiğiniz en önemli şey nedir? Dedikleriniz doğruysa romancı olarak işimi iyi yapmışım demek! Öğrendiğim en önemli şey işte bu işi yapmak oldu! Vedat Türkali’nin bir günü nasıl geçer? Nasıl geçecek? Ya okurum, ya yazarım; ara sıra ölüm gelir aklıma; yaşadığım için sevinirim. Gençlerin ölümü Bir ülke tarihi yaşamınız. Bakınca ne görüyorsunuz? Ne göreceğim! Nazım Usta’nın yarım yüzyıldan öte gördüğünü: Dünya cennet cehenneminde, “Bu cehennem bu cennet bizim” Son süreçte sizi en çok ne üzdü? Gençlerin ölümü. Hele en aşağılık çıkarlar için öldürülüyorlarsa. En önemli hayat dönemeciniz neydi? Hiç düşünmedim. O kadar çok dönemeç var ki! 20042005 Vedat Türkali yılı ilan edilmişti. Bu, ilk kez yaşayan bir aydın için yapıldı. Ne hissettiniz? Yakın dostlarımın sürekli üstelemeleriyle oldu o iş. Sağ olsunlar. Ancak bir talihsizlik gölge düşürdü. Üst üste ameliyatlar geçirdiğim için, çok iyi şeyler duyumsamaya vakit bulamadım yazık ki. Vedat Türkali, aslında ilk el altından dolaştırılan şiirleriyle tanınıyor. Onlardan en bilineni de kuşkusuz, “İstanbul” şiiri: “Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymeniye’nle bekle Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla Mavi denizlerine yaslanmış Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle Ve bir kuruşa Yenihayat satan Tophane’nin karanlık sokaklarında Koyun koyuna yatan Kirli çocuklarınla bekle bizi Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi Bekle dinamiti tarihin Bekle yumruklarımız Haramilerin saltanatını yıksın Bekle o günler gelsin İstanbul bekle Sen bize layıksın”... SAKALI DEĞİRMENDE AĞARTMADIK! Dinle, devrimciler arasındaki bağlantıyı analiz ederken, sık sık Hikmet Kıvılcımlı’ya başvuruyorsunuz. Sadece bu romanda değil, diğer romanlarınızda da onun adına rastlıyoruz. Onlarca kitabı olmasına rağmen günümüzde bir şekilde unutturulmuş biri Kıvılcımlı. Sizin onunla bağlantınız nedir? Din sorunu da içinde, bizim toplumumuzun sorunsalını, tarihsel yapımızdan gelen özellikleri de açık seçik ortaya koyarak doğruya en yakın biçimde saptayan Marksist düşünür odur. “Unutturulmuş” diyorsunuz! Unutturulmak istenmiş demek daha doğru. Tarihin belleği salt karanlık baskılarla oluşmuyor. Bizim kuşak, Marksist kültürünü eskilerden en çok Kıvılcımlı’ya borçlu, borçluyuz. Uzun, ayrıntıları çok olan bir konu bu. Türkiye’de Marksizm “devlet Marksizmi”ne dönüştürüldü. Bu sahtekarlık tam aydınlığa kavuşmadan geçmişimizi doğru kavramamız olası değil. O geçmişin sağlıklı arayışları da başladı denebilir. Kıvılcımlı üzerine ciddi yayınlar yapılıyor artık. Romanla sadece 12 Eylül’e giren Türkiye’de yaratılan kaotik ortamın tanıklığını yapmıyorsunuz, Dirlik Düzeni’nden, din tartışmalarına kadar pek çok analizi de içeriyor romanınız. Üstelik olayları her boyuttan anlatıyorsunuz; bu romanda bir ağanın gözünden, diğerlerinde yeri geldiğinde bir iş adamının, lümpen yaşayan birinin, bir işçinin gözünden, iç sorgulamalarından... Bunlara hakim olmak nasıl bir deneyimleme, çalışma gerektiriyor? Romancının yapması gerekeni yapıyorum. Sorunuza izninizle takılayım biraz! Bunca yıl YAŞAM BİTER SORULAR BİTMEZ Yazmak masa başına gelince mi başlar? Oturduğunuzda taslak hazır mıdır kafanızda? Romandaki kişilerle düşüp kalkmaya başladınız mı; günü, saati olmaz o işin! Sürekli çalışmak ister. Aşk ve siyaset romanlarınızın vazgeçilmez iki unsuru. Hep siyasetle konuşuldunuz ya aşk? Bunu niye soruyorsunuz, anlamadım. Aşk, siyaset romanlarımın iki öğesiymiş diyorsunuz. Gökten mi indi romanlarıma bunlar! Özel yaşamımı diyorsanız; ne yapayım, KELEBEK türü dergiler ilgilenmiyorlar ki!!! İşin doğrusuna gelince ben sinema emekçisi, yazar olarak konuşulmayı yeğlerim. Günümüzü anlatan bir kitap yazma planınız var mı? Tasarılarımdan söz etmeyi sevmem. Yazarsam görürsünüz. Hakkında kitaplar yazılmış, onlarca röportaj yapılmış birine soru yöneltmek zor. Sanırım siz de yanıtlamaktan sıkılıyorsunuz zaman zaman. Gazetecilerin size sormayı atlandığını düşündüğünüz bir soru var mı? Ya da başka bir deyişle, kendinize bir soru sormanızı istesem, ne sorardınız? “İşimi doğru yapabildim mi?” Yaşam biter, sorular bitmez. Izİzlenim ? ? Fotoğraf: GÜNTEKİN ÇİZGEN ÜMRAN BULUT dramı görsellerine diyecek yok.. İrkilmek ve tiksinmek ardı ardına yaşanıyor, kaçınılmaz. Tam bir çizgi roman! Peki, bu romanlarda umutlanmamızı hiç sağlamıyor mu? İnsanlar hep vahşi ve hep kırıcılar mı? Sanırım. E. Bilal savaşı görmüş, yaşamış biri. Bosna’daki zulümu biliyor. Terörün askeri boyutundaki vahşiliğini mi desek? Yoksa, teknolojik terörizmden mi bahsetsek? Ona göre farklı değil tüm bunlar. Terörün yaşanmasını hazırlayan şartları da insanlar oluşturuyor. İşin en berbatı da bu! İnsanlar yıkımı getiriyor. İnsanlar acıyı... Sanatın en etkin çıkış yolunda her daim insan olmuştur. Bir başka deyişle, oldum olası insanlık durumlarına bağlı üretilir sanat. Tiyatro, edebiyat, resim, heykel insanın etrafında döner durur. Acılar, felaketler güdüler beyinleri, bilekleri. En vahşi duygularıyla, en şüpheci yaklaşımlarıyla insan, sanatçılara esin kaynağı olur. Tıpkı 17. yüzyılda J. [email protected] Enes Bilaloviç Enki Bilal Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda ilgiyle izlenen bir sergi var. Çocuğu, genci, yaşlısı Enki Bilal’in serigrafileri, litografileri, ofset baskıları, kartları ve tasarımları karşısında bakışlarını hiç gizlemeden dalıp gidiyorlar. Çizgi roman alanında dünyaca tanınan E. Bilal tutkulu koleksiyoner Murat Cem Şerbetçi’nin çabaları sonucu ülkemizde. Sergide Christian Debois Galerisi’nden de eserler var. İzlenen kısa film sanatçının dünyasını tanımak açısından çok olumlu bir çalışma. Çizim becerisinin çizim eylemine dönüştüğü anlara katılmamak imkansız. Belki de bir defa, bir defa daha izlenecektir… Ne diyor Enki Bilal? Dünyanın gidişatından mı rahatsız? Yoksa, olumsuzlukların artacağından mı korkuyor? Sorgusunu insanlık acılarının üstüne yerleştirmiş besbelli. Çiziyor, boyuyor. Filmden öğreniyoruz: bazı bölgeleri iyice belirgin kılıyor. Sert çizgilerde yoğunlaşıyor. Kontur da kullanıyor. Zaman zaman abartılarla ve biçim bozmalarla vurgularını güçlendiriyor. Olay bize yakın bir planda yaşanmakta, derinlikte olanlar ise çok uzaktalar. Enki Bilal anlatısını hemen yanıbaşımızdaymış gibi yapıyor. Bakışlardan uzaklaşamıyoruz. Kanla, vahşetle anlatılan insanlık Callot’nun eserlerinde olduğu gibi gizli ya da açık açık savaşın felaketleri çizilir. 19.yüzyılda H. Daumier’deki gibi politik açmazlar, haksızlıklar karikatürlerde tek tek anlatılırlar. Daha sonra G. Grosz çizer Nazilerin karikatürlerini ve diğerleri. Sanatçıların yaşadıklarından başka ne dünyaları vardır ki, zaten…. Onlar bize görsel bilgilendirme yaparlar. Açık açıktır çizgi romanlar, karikatürler yüzyılımızda da. Evet, bu böyledir. Çizgi, insanın kendisini ifade etmek için ilk başvurduğu anlatım aracıdır. İnsanlar en eski dönemlerde tüm duygularını mağara duvarlarına dökmekteydiler. Savaşa mı gidiyor? Çiziyordu insan. Güce mi ihtiyacı var? Gene çiziyordu… Enki Bilal gibi bizim çizerlerimizde bizi bize çok açıkça çizmiyorlar mı? Bakın o halde 31 Mart 2009 tarihli Turhan Selçuk karikatürüne... Sergiyi 2 Mayıs2009’a kadar izleyebilirsiniz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle