17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 NİSAN 2009 CUMARTESİ 3 Cumartesi Şairi Çiğdemdir çiçeklerin en güzeli; Baharı haber verir, Ve bütün çiçekleri. Alfabedir kitapların en güzeli Aydınlık günleri haber verir, Ve kitaplar dolusu, Güneşleri. ARSLAN YANARDAĞ İstanbul’un yeni yüzü hiç de şeffaf değil 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı için ayrılan bütçenin 2 milyar TL’yi bulması bekleniyor. Fakat ne kadar paranın hangi projeye aktarıldığı bilinmiyor. AKM’nin yapımı için 60 milyon TL’lik bir bütçe ayıran AKB’nin kendileri için çıkmış özel yasaya dayanarak ihale açılmadan işi İstanbul İl Özel İdaresi’nin iştirakı olan ÖZİDAŞ’a vermesi de cabası... AKB Danışma Kurulu üyesi Eyüp Muhçu da, “Hükümet, tarihi yarımadadaki belediyeler ve Beyoğlu belediyesi AKB Ajansı’nı kasası gibi görüyor” diyor. İstanbul önümüzdeki yıl Avrupa’nın üç kültür başkentinden biri olmaya hazırlanıyor. Almanya’nın Essen ve Macaristan’ın Peç kentinde hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyor, ancak bizde durum biraz 2010’da İstanbul’un ALİ SELİM farklı. Avrupa Kültür Başkenti olabilmesi için gerekli EMEÇ çalışmaların yürütülebilmesi adına ŞİRİN “2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı” (AKB) GÜVEN kurulmuştu. Ancak 2010’un gelmesine sınırlı bir süre kalmasına rağmen projeler ve bütçeler tartışmalı. Geçen haftalarda AKB Ajansı’nda değişiklikler oldu ve Yürütme Kurulu Başkanı Nuri M. Çolakoğlu ile Yürütme Kurulu Üyeleri Gürhan Ertür, İskender Pala ve Metin Sözen görevlerinden istifa etti. Üstelik de gerekçelerini açıklamadan... kadar paranın hangi projeye aktarıldığını Danışma Kurulu bile bilmediğine göre tüm bu süreçte büyük bir şeffaflık sorunu var. Muhçu da bunu vurguluyor: “Bazı paralar İstanbul dışındaki projelere harcanıyor. Yönetmelikte bunun yeri var, ama konu tartışmalı. Paralar gelmeden Kültür Bakanlığı’ndan ödemeler yapılıyor. İhale sürecinin ardından işlerin ne olduğu belirsiz. Bakanlık kağıt üzerinden buralara para aktarıyor. Arkası denetlenmiyor. Projeleri ve ayrılan bütçeleri görmek istediğimizde bize ancak dört ayın sonunda bir liste verildi. Ancak listede Başbakanın kamuoyu önünde ‘ödedik’ diye açıkladığı projeler yoktu. İki milyon TL’yi kapalı kapılar ardında yönetemezsiniz.” Espirisentır SINIRSIZ BİR YETKİ Gelelim çoğunu AKB Ajansı Yürütme Kurulu’ndan başka kimsenin bilmediği onaylanmış gizli ve oldukça yüklü bütçelere... Sıranın başında 300 milyon TL’lik bütçesiyle “Kiptaş Süleymaniye Kentsel Yenileme Projesi” yer alıyor. Listenin ikinci sırasında “İstanbul Tarihi Camiilerinin Tarihsel Dönemlerindeki Orijinaline Uygun Uşak Halısı ile Donatılması” projesi yer alıyor. Bütçesi 14 milyon 383 bin 385 TL... 106 projelik listede uygun görülen para miktarları çeşitli. Ancak bunlar kadar önemli bir diğer konu da AKM ihalesi... Kamuoyunda Mart ayında yapılacağı söylenen ihaleyle AKM projesi bir firmaya verilecekti. Ancak Nisan ayına gelinmesine rağmen henüz bu ihale gerçekleşmedi. İşin daha da garip kısmı 10 Ocak’ta kapalı kapılar ardında yapılan toplantıda Yürütme Kurulu’nun bütçeler dışında bir karara daha vardığı görünüyor: “29.12.2008 tarihinde Yürütme Kurulu toplantısında mühendislik projelerinin Ajansımızca temin edilmesine ve işin yapımına ilişkin olarak AlımSatım ve İhale Yönetmeliğinin 28/c. maddesine göre ÖZİDAŞ’tan teklif alınmasına karar verilmiştir.” Bu karardan Danışma Kurulu Üyesi Eyüp Muhçu’nun da haberi yok. Yürütme Kurulu kendinde sınırsız bir yetki görüyor. Çünkü İhale Yönetmeliği’nin 28/c. maddesi AKB Ajansı’na kabaca “İstediğinizi yapabilirsiniz” diyor. Ajans ihale usulüne tabi olmaksızın ihtiyaçlarını karşılayabilecek yetkiye sahip ama tüm bu süreç acaba ne kadar “doğru”, ne kadar “şeffaf?” AKM’nin yapımı için 60 milyon TL’lik bir bütçe ayıran Ajans’ın ihale açmadan onarımı İstanbul İl Özel İdaresi’nin iştirakı olan ÖZİDAŞ’a vermesi belki yasal... Ama şeffaf değil, etik hiç değil orası kesin... Sıcak gelişme Garson birader ara sıcaklardan ne var? Irak.. Afganistan.. Pakistan.. Tornistan.. İki ot, iki görüş MAYDANOZ: Ne köfteler istedi de gitmedim.. NANE: Ay bi baktım ki NANEMOLLA olmamış mıyım!.. Keyfin bilir İstanbuuuuul.. İstanbulma.. KAPALI KAPILAR ARDINDA Tek sorun bu da değil. Somut adımların atılamamasının dışında çalışmalardaki karanlık noktalar da insanların kafasını karıştırıyor. En önemlisi de AKB Ajansı’nın bütçesi. Resmi rakamlarla 800 milyon TL civarında görünen bütçenin yeni eklemelerle 2 milyar TL’yi bulması bekleniyor. Bu kadar çok parayla hiçbir denetim olmadan neler yapılacağı sorun tabii. Netleşmiş projelerin kimine ayrılan bütçeler dudak uçuklatıyor. İşin içine bir de AKB Danışma Kurulu Üyesi, Türkiye Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Eyüp Muhçu’nun söyledikleri girince durumun rengi iyice değişiyor: “Yürütme Kurulu kapalı devre çalışıyor. Kararlar da kapalı kapılar ardında alınıyor. Şeffaflık, aleniyet yok. Kararların nasıl alındığını bilmiyoruz. Bütçe denetimsiz, ihalesiz, plansız, programsız... Hükümet, tarihi yarımadadaki belediyeler ve Beyoğlu belediyesi AKB Ajansı’nı kasası gibi görüyor. Yasalara aykırı işler bu kanaldan yürütülüyor.” AKB bu gücü istedikleri gibi hareket etmelerine olanak sağlayan ve onlar için özel olarak çıkarılan 5706 no’lu yasadan alıyor. Hal böyle olunca Muhçu’nun da altını çizdiği gibi proje ve bütçelerin sadece bir kısmı Danışma Kurulu’na sunuluyor. Kalan kısmı sorgusuz, sualsiz kabul ediliyor ya da incelenmeye gerek bile görülmeden reddediliyor... Tabii bu noktada akıllara birçok soru geliyor: “Projeler ve bütçeleri hangi kıstaslara göre belirleniyor? Projeler, ihale yapılmadan, kimseye danışılmadan nasıl bir şirkete verilebiliyor? Projelerin verildiği şirketler kim? Paraların hesabı şeffaf biçimde verilebilecek mi?” Daha nicesi... Yani ne Off the record Son dakka Dakka bitti SADAKA verelim.. Bişi sorabilir miyim? Tabii buyrun.. Sokrates olarak durumdan memnun musunuz? N’oldu ki?!. Hayır yani felsefenin durumu n’olucak? Ne durumu?. Yani felsefe Fener’ i yener mi? Hiç belli olmaz.. Pet şop Misafir çizer Mustafa Yıldız Dünyanın kökeni mi, suçlu mu? Yüzümüze doğrulttuğu namluyla poz verdiği sergi davetiyesinden anlamalıydık aslında… Şükran Moral çoğu zaman olduğu gibi yine izleyicinin sarsılacağı, tedirginlik duyacağı, bildiği ama görmek istemediği imgeler esraali?yahoo.com karşısında “rahatsızlık” hissedeceği bir sergi ile karşımızda. Aşk ve Şiddet adını taşıyan bu serginin hedefinde ise “İşte Suçlu” adını verdiği kanlı bir vajina fotoğrafı yer alıyor. Moral’ın işlerini takip edenler için çok da farklı ve yeni bir söylem değil aslında bu. Hemen her çalışmasında sanat tarihimizde çok alışık olmadığımız bir kadın sanatçı söylemi ile varolan düzene, toplumsal kodlara, ritüellere ve geleneğe karşı çıkan bir tavrı sergiliyor yine sanatçı. Asıl önemlisi, bu sergide olmasa da, çoğu kez kendi bedenini bu sorgulamaların odağına yerleştirmesi; cesur ve umursamaz bir biçimde müstehcen olanı, pornografik olanı, erkekler dünyasına ait olanı, çekinmeden gösterme yolunu seçmesi... Bizi rahatsız eden de sanırız bu; kadına ait ama erkekler tarafından fetişleştirilmiş bir dünyanın içine çomak sokması Şükran Moral’ın. Pek çok kişi egemen söylemin tuzağına düştüğünü, kadının “mahrem” adledilen, örtmesini, saklamasını emreden yerleşik anlayışla birlikte bunu metalaştırdığını düşünebilir. ESRA ALİÇAVUŞOĞLU rahatsız olduğu, bir zamanlar karşı karşıya geldiği cinsel ayrımcılık, şiddet gibi eylemleri sözü dolandırmadan, en yalın haliyle gösterebildiğini, gösterme yolunu seçtiğini anlıyoruz. Dolayısıyla suçlunun arandığı bu kanlı vajina fotoğrafı onun sanatsal eylem biçimininin sadece bir kesiti olarak okunmalı ve bir bütün içinde değerlendirilmeli. POLİTİK BİR SÖYLEM Kadına uygulanan şiddeti, ayrımcılığı, başkalarının yaşamına değil, kendi yaşamana bakarak aktarması, kendi geçmişinden yola çıkması ve feminist teorilerin örtük bir biçimde ele aldığı olguları çıplak, olduğu gibi, işlenmemiş bir biçimde aktarması Şükran Moral’ın en önemli özelliği. Sanatının öznesinin de, nesnesinin de kendi olması, kendi bedeni olması onun çalışmalarını daha radikal ve güçlü yapıyor kuşkusuz. Şunu da belirtmek gerekiyor ki, kimi zaman, tıpkı bu sergi dolayısıyla gerçekleştirdiği performansta olduğu gibi, konuları betimleyici biçimde ele alması, mesaj ileten yönüne ağırlık vermesi özellikle performanslarının didaktik olmasına neden oluyor. Örneğin bu sergi dolayısıyla gerçekleştirdiği, çarşaf giydirdiği genç kızın bekaretini, bıçakla kestiği vajina ile aktarmak istemesi gibi. Şiddeti, kadının ikinci sınıf olarak görüldüğü geleneksel yapıyı, kadının toplumsal konumunu en açık olarak işleyen kadın sanatçıların başında geliyor Şükran Moral. Bu vesileyle 8 Mart’ta açılan ve ne yazık ki kısa bir süre açık kalan Haksız Tahrik başlıklı sergiden de söz etmek gerek. Çünkü serginin küratörlüğünü yapan Canan Şenol da Moral gibi yerleşik algılara, baskı ve şiddete, törelere, toplumsal kodlara sıradışı bir biçimde cevap vermeyi seçen önemli isimlerden biri. Kimi toplumsal tabuları, kalıplaşmış imgeler ve jestlerle kendi bedenlerini de işin içine katarak çok katmanlı bir dil oluşturan bu sanatçıların kadının kültürel kimliğini irdelemenin yanı sıra “politik” bir söylem de ortaya koyduklarını unutmamak gerek. Çünkü bu iki isim dışında özellikle de bir kuşak önceki kadın sanatçıların kadınlık söylemini vurgulamaktan kaçındığını, bunu pozitif bir ayrımcılık olarak gördüklerini ve konu oraya isabet etse de bunu örtük bir biçimde aktardıklarını unutmayalım. Dolayısıyla Haksız Tahrik sergisi günümüz kadın sanatçılarını direkt bu konu üzerine düşünmelerini sağlayan, kimi yapıtların nitelikleri tartışılabilir olsa da, bugüne kadar yapılmış en önemli feminist sergiydi. Şükran Moral’ın bu sergide de Bordello adlı genelev fotoğrafı yer alıyordu. “Aşk ve Şiddet”, Şükran Moral, Yapı Kredi Kültür Merkezi Kazım Taşkent Sanat Galerisi 27 Mart – 3 Mayıs 2009 İstiklal Caddesi, No: 161 Beyoğlu Tel: 0212 252 47 00 Doktorunuz diyor ki Velev ki uykusuzluk çekiyosun koyunlarını bi daha say.. İcabında jon jin.. kamilmasaraci?gmail.com Kendinize uygun yatağı seçin İnsan yaşamının üçte biri yatakta geçiyor. Yataş, Yatak Eksperi uygulaması ile herkesin ihtiyacına uygun olarak en doğru yatağı kolayca bulmasını sağlıyor. Her vücut tipinin farklı ihtiyaçları olduğundan yola çıkan Yataş, projesiyle, kişinin yaşam tarzı, ihtiyaçları ve bütçesine en uygun yatağı seçmesine yardım ediyor. Yatak seçimini belirleyen önemli kriterler hakkında sorular içeren Yataş Yatak Eksperi Testi aracılığıyla, tüketicinin verdiği cevaplara göre doğru yatak belirlenebiliyor. Yatak Eksperi Testi’nde, gecede ortalama kaç kez uyandığınız, bel, sırt, boyun, eklem problemleriniz, ekonomik durumunuz, horlama, alerji gibi problemleriniz ile ilgili sorulan sorulara verdiğiniz yanıtlar, doğru yatak seçiminin cevap anahtarını oluşturuyor. Yataş mağazalarına gelen tüketicilerin sorulara verdiği cevaplar değerlendiriliyor ve kendilerine en uygun yatak modeli tavsiye ediliyor. Fayda ve özelliklerine göre sınıflandırılan ve Ekstra Konforlu, Stres Terapisi, Omurga Dostu ve Eko Yatak isimli 4 ana grupta sunulan Yataş yatak modelleri, her kesimin ve her yaşın yatak ihtiyacını sağlıklı bir şekilde karşılamasına olanak sağlıyor. Ekstra konforlu yatak, ekstra yumuşaklık ve konfor arayanlara, stres terapisti yatak antistres kumaşıyla stresten arınmak isteyenlere, omurga dostu yatak omurgasını en ideal şekilde desteklemek isteyenlere öneriliyor. Bu yatak, basıncı eşit şekilde dağıtarak omurgayı destekliyor. TABU KIRICI Aslında utanmamız, saklamamız gereken bir şey olmadığını, bunu en “çıplak” haliyle yüzyıllardır “suçlu” olarak yaftalananı aramaya yönelik bir tavır olarak tanımlayabiliriz. Görsel hafızamızı zorlayalım: Bir dönem aile albümleri pudralanmış, saten örtülere yatırılmış çocuk cinsel organlarının “gösterilmek” üzere kurgulandığı stüdyo fotoğraflarıyla süslüydü. İkisi arasındaki fark, birinin sevimli ve gelecekteki erke işaret etmesi mi? Aslında saklayan ile gösterenin aynı anlayışın ürünü olduğunu kim inkar edebilir? Böyle bir geleneğe ait kültürel yapıyı elbette rahatsız etmesi kaçınılmaz bu fotoğrafın. Aynı açıdan olmasa da Courbet’nin “Dünyanın Kökeni” adlı tablosunun bir Türk Paşasının siparişi üzerine yapıldığını, bugün Paris’teki Dorsay Müzesi’nde tıpkı bu sergide olduğu gibi kıyıda kalmış bir köşede sergilendiğini de hatırlayalım. Bu sergide rahatsızlık hissi verenin gösterilmeyenin gösterildiği olduğunun da altını çizelim. Suçlunun bulunması metaforuyla Şükran Moral’ın yapmaya çalıştığı da bu galiba; dünyanın kökeninin üstünü açmak... Şükran Moral’ın daha önceki işleri ile yanyana getirildiğinde bu çalışmanın çemberi tamamladığı söylenebilir. Örneğin, 1994’te bedeninin üst tarafı çıplak, kendini çarmıha gerdiği fotoğrafıyla hıristiyan ikonografisinin değişmez bir imgesini alt üst etmişti sanatçı. O güne dek hiç bir kadın sanatçının böylesi tabu kırıcı bir tavırda bulunmaması bir yana, sanat tarihimizdeki “kadın sanatçı tipolojisinin” dışına çıkmasıyla da çok önemli bir yapıt olarak değerlendirmek mümkün bu çalışmayı. Bu tarihten bir kaç yıl sonra 5. Uluslararası İstanbul Bienali’nde sergilediği “Speculum” adlı işi de kültürel geleneğimizi allak bullak eden bir yapıdaydı aslında. Şükran Moral, kadınların kendilerini en rahatsız, en savunmasız hissettikleri jinekolojik muayene koltuğunu Aya İrini’ye taşımış, erkek mekanları olarak tanımladığı hamam, genelev gibi yerlerde gerçekleştirdiği performansları bu monitörden yansıtmıştı. Genelevde vücudunu öbür kadınlarla sergilemiş, hamamda kendine erkekler tarafından kese yaptırmıştı. Daha yakın bir tarihte 2007’de Venedik Bienali’nde gerçekleştirdiği, kendini yarı beline kadar beyaz kefenle bir çukura gömdürüp taşlattığı “Zina” adlı performansı da yine kadına şiddeti içselleştirmiş geleneğe güçlü bir eleştiri getiriyordu. Bu işler çerçevesinden baktığımızda Şükran Moral’ın sanat tarihi pratikleri açısından C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle