Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hayallere bir adımlık yarışma “İç mimarlık okuyorum, bu yarışma da mesleki anlamda benim için önemli bir basamak. Çünkü iç mimarlıkta ne kadar Güzellik yarışmaları denilince ilk akla gelen DENİZ çevreniz olursa o kadar iş isimlerden biri Uğurkan Erez. Miss Turkey’de 15 mesleğinde ise 25 yılı ÜLKÜTEKİN alırsınız. Bu yarışmadan sonra iyi bir çevre doldurdu. Geçirdiği ağır rahatsızlığa rağmen edineceğimi hala ilk günkü heyecanıyla işini yapıyor... düşünüyorum.” Bige Yıldırımer henüz yirmi Provalarda “azarlamak demiyelim de” yaşında, Çarşamba akşamı Kral TV tarafından kızlara çok sert çıktığınız da oluyor. düzenlenen Miss Turkey 2009 güzellik Azarlıyorum da. Çünkü bizde eksik olan yarışmasında podyuma çıkacak yirmi yarışmacıdan şey disiplin. Yurt dışında böyle birşey yok. biri. Elbette Bige’den farklı hedefleri Disiplin bir meziyet değil. olan adaylar da var; kimisi oyuncu, Hedeflere ulaşmak için Uğurkan Erez kimisi manken, kimisi de ekonomi gerekli olan şey. Yoksa spikeri olmak istiyor. Önce fotoğraf hepsini çok seviyorum. Hepsi elemelerindeki binlerce kişiyi hedefi olan pırıl pırıl insanlar. ardından 190 kişinin katıldığı Ancak böyle şeyleri genelde elemeyi geçerek bu aşamaya kadar son gün söylüyorum. gelmişler. Sıkı bir kampın ardından Kamp döneminde artık yarışmayı bekliyorlar. Sıkı yarışmacılara belli derken lafın gelişi değil. Cep psikolojik destek gerekiyor telefonu ve internetin yasak olduğu mu? bir yerden bahsediyorum. Sabah Benim karıştığım bölüm kahvaltısı, ardından spor, sonra koreografi ve danslar ama bitmek bilmeyen kareografi gerekli olabilir. Alışkın provaları. Kendilerini ziyaret etme oldukları hayatın dışında bir şansı yakaladığımızda kampın düzendeler ve ailelerini onuncu günündeydiler ve ilk kez özlüyorlar. Ancak mönülerinde makarna vardı. Ancak arkadaşlarımız her gece bunu dert etmiyorlar, içlerinde onlarla konuşuyor. kendilerine sunulan porsiyonları bile Büyük beklentilerle yarıya indirenler var. Yarışma gecesi en büyük gelip hayal kırıklığına uğrama korkusu hedef fit görünmek. Yemek konusunda en rahat yaşayanlar var mı? görünen, Ece Begüm Yücetan’dı. Arkadaşları Neredeyse hepsi. Çoğu “kazanmayı kendisine biraz sinir oluyor! Haklılar da. Çünkü düşünmüyoruz” diyor ama sence böyle normal hayatta da çok ve düzensiz yemesine birşey mümkün mü? Hepsinin hayalleri var. karşın kilo almıyor. Ancak güzellik yarışması Burada diksiyon gibi bir takım eğitimler de öncesinde yaşanılan kamp dönemi normal veriliyor. Bu insanlar vücutlarını daha tam hayattan bir hayli farklı. Duygu Helvacıoğlu için olarak tanımıyorlar. Topuklu ayakkabı biraz daha farklı. Çünkü kehdisi daha önce hiç bu giymemiş, üstlerindeki tuvaleti kadar uzun süre ailesinden uzak kalmamış. Tüm bile yardımla taşıyorlar. sıkıntılara karşın kimse isyan etmiyor. Çünkü şartlar Sağa diyorsun sola önceden belli, herkes bir hedef için burada. Peki ya gidiyor. Böyle olması beklentiler gerçekleşmezse, hayal kırıklığı büyük çok doğal ama biz olur mu? Bakmayın iddiasız konuşmalara. Aslında bunlara dans herkes kazanmak istiyor. Henüz lise öğrencisi olan etmeyi Senem Kuyucuoğlu bakın ne diyor; “18 öğretiyoruz... yaşındayım ve dört yıldır modellik yapıyorum. İşin devamını getirmek için de böyle bir yarışmada yer almaya ihtiyacım var. Derece 1 Seda Melisa alamazsam elbette hayal kırıklığı yaşarım ama Arıkdal, 2 Merve sonuçta hayat devam ediyor. Belki seneye bir Alp, 3 Bige daha denerim.” Yıldırımer, 4 Duygu 1 Helvacıoğlu,5 Seda BABAMA RAĞMEN Tosun, 6 Hanife Yalçın, Evet sonraki sene bir daha deneyenler de var. 7 Ece Begüm Yücetan Seda Tosun onlardan biri. Galiba hayallerden bu yaşlarda kolay vazgeçilemiyor. Ancak başta dediğim gibi hayaller de çeşit çeşit. Sırf yarışmada değil, hayatta da herşey birarada yürümeyeceği için hayaller ve gerçekler çakışabilir. Üniversitede aynı anda üç anadal okuyan bir kız güzellik yarışmasına katılır mı? Hanife Yalçın meşhur İzmir geleneğinin son temsilcisi olacak belki de. Böylesine uzun zaman harcadığı eğitim hayatını bin anda bırakamayacağını söylüyor. Aslında 3 onun bu yarışmada olması, bir klişenin de yıkıldığını gösteriyor. Eğitimli kızların bu tip yarışmalara ilgi göstermeyeceğini kim söylemiş. Yarışmacıların çoğu zaten üniversite öğrencisi. Tuğçe Sarıkaya‘nın ise dış güzellik hakkında rakamlara dayanan bir ön görüsü var. 2 “Yarışmada dış güzellik işin yüzde ellisi” diyor. Ona göre işin geri kalanı kültür, zerafet ve konuşmayla alakalı. Gerçekten tüm bu dedikleri 5 hakkında böylesine yorucu çalışmalar yapılmazdı aksi olsaydı. Ancak bunun kesin bir doğru olduğunu da söyleyemeyiz. Çünkü yarışmaya Fransa’dan katılan daha doğrusu hayatının büyük kısmını Fransa’da geçiren ve doğal olarak 4 Türkçe’ye tamamen hakim olmayan bir Türk kızı ilk yirmiye kadar yükselmeyi başarmış. Merve Alp, arkadaşları ve ailesinin ısrarlarına karşın önceleri yarışmaya katılmak konusunda fazlasıyla tedirginmiş. Sebebini ise çok fazla aday arasında şansının olmadığını düşünmesi ve İstanbul’da yaşayabileceği zorluklar olarak gösteriyor. Ancak şimdi yarışmada dereceye girip, ilerde Türkiye’de modellik yapmak istediğini söylüyor. Merve’nin tam tersine ailesinin yaşadığı tereddüte karşın buraya gelenler de var. Mesela Seda Melisa Arıkdal. Babasının tüm çekincelerine karşın babaannesinin ısrarlarıyla yarışmaya katılmış. Babasının en büyük çekincesi ise kızının televizyonda mayoyla görünecek olmasıymış. Yine de bu işi yirmi kızla 6 7 yapacağını dolayısıyla çok göze batmayacağını söyleyerek ikna etmiş babasını. Peki ya Seda Melisa Arıkdal Çarşamba akşamı o tacı takan kişi olursa? “Herhalde babam iyice tedirgin olur” diye cevap veriyor. 25 NİSAN 2009 CUMARTESİ 7 Eksik olan disiplin Çaresiz hissediyorum Kendinizi oyunculuğun hangi kıyısında görmeyi istersiniz? Beni en çok mutlu eden şey, ileride baktığım zaman Deniz Arna’nın filmleri listesi olacaktır. Elbette sahnede oynamak bambaşka, onun yerini hiçbir şey tutmaz. Ama ben oyunculuk yaşamımda sinemada olmayı çok isterim. Kendimden emin adımlarla, doğru kararlar vererek bu yolda ilerlemeyi hedefliyorum. Kendinizi acımasızca eleştirir misiniz? Ben kendimi hiçbir zaman beğenmem. İnsanın kendisiyle karşılaşması gibi bir şey bu. İlk kez Çemberimde Gül Oya’da rol almıştım. Televizyonun karşısına geçtim, seyredemedim ve kapattım. Ama yavaş yavaş alışıyorum. Genelde kendimden çok memnun olmuyorum. Zaten olmayayım da. AKM’den, Taksim Sahnesi’nin koridorlarından söz ettiniz. Peki şuan yaşanan süreci nasıl görüyorsunuz? Annemle provalara gider, hayran hayran izlerdim. Buralarda yatan bir kültür var. Geçen yıl eyleme katılmıştık, Muhsin Ertuğrul’da da oradaydık. Bir şekilde birlik olmak lazım. Azınlıkta olsak da bir arada olmak, sesini çıkarmak umut veriyor. Ama içim kararıyor bunları konuşurken. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. İsyan ediyorum. Ne düşüneyim? Şuan AKM’ye bakıyorum. Açın kapılarını diye haykırmak istiyorum. Annemin gölgesinde kalma korkum yok Şerif Sezer’in kendisi gibi oyuncu kızı Deniz Arna. Deli Deli Olma’da Tarık Akan’ın oğlu Barış’la birlikte anne ve babalarının gençliklerini canlandırdılar. Deli Deli Olma, onun vizyona giren ilk sinema filmi. Ama öyle görünüyor ki, kısa bir süre sonra Deniz Arna’nın filmleri birbirini izleyecek... Deniz Arna, 23 yaşında genç bir oyuncu. Adını şimdilerde vizyonda olan Deli Deli Olma’da duyurdu aslında. Mimar Sinan Üniversitesi son sınıf öğrencisi Arna, Şerif Sezer’in kızı aynı zamanda. Filmde de, Şerif Sezer’in canlandırdığı karakterin gençliğini ZUHAL oynuyor. Farklı bir duruşu var Arna’nın. AYTOLUN Annesinin gölgesinde kalmak ya da kalmamak gibi bir derdi yok. Sadece kendini ona karşı savunmasız hissettiği için çekingen yaklaşıyor o kadar. ‘Bir şeyi hakikaten istiyorsam, sonuna kadar mücadele ederim’ diyecek kadar da tutkuyla bağlı savunduğu değerlere. Umutlu ve heyecanlı. Piyano çalıyor, resim yapıyor, kimi zaman da kendine küçük alanlar yaratarak yalnızlığını yaşamaya çalıştığını dile getiriyor. Taksim’de AKM’yi gören bir yerde limonatalarımızı içerek yaptık söyleşimizi. Hem tüm heyecanıyla oyunculuğu ve hedeflerini konuştuk, hem de AKM’nin koridorlarında geçirdiği çocukluğundan bahsederken uzun uzun baktık kültür merkezine, çaresizce. EVLİLİK BANA UZAK İlk sinema filminiz Deli Deli Olma’nın sizdeki yeri nedir? Tarık Abi (Akan) ilk sinema filmim dediğimde kızıyor. İlk filmimi aslında onunla çektim. 2 yıl önce, Tarık Abi’nin yönettiği Kara Toprak filminde oynadım. Antalya’da çekimlerini yaptık ama bazı sebeplerden film durdu. O yüzden aslında ikinci filmim. Ama keyfi çok büyük. Mesela ben Tarık Abi’nin bir çocuğu olduğunu bile bilmiyordum. Bu filmle beraber öğrendim. Çocukluğunuz beraber geçmiştir diye düşünüyordum oysa ki. Tarık Abi’nin oğlu hakkında bir şey bilmiyordum aslında. Bir gün yapım şirketinde ‘Bak Tarık Abi’nin gençliğini de onun oğlu oynayacak’ dediler. Resmini gösterdiler. O gün öğrendim. Neden bugüne kadar hiç tanışmamıştınız ? Bilmem. Annem de mesela Barış’la (Üregül) film sayesinde tanıştı. Peki anne ve babanızla aynı projede rol almak nasıldı? Bir gün sabah altıda alacaklardı otel odasından. Anneme ‘Gelme’ dedim, ‘bunu kendim halletmek istiyorum.’ Sonra tabii ki dayanamadılar, Tarık Akan’la beraber settelerdi. Bir rahatsızlık yaşamadım. Sizi izlemesini istemiyorsunuz ama… Enteresan bir durum bu. Sadece onunla alakalı. Tabii ki oyunlarıma geliyor, yapacak bir şek yok. Bunu ona da anlatamıyorum, şimdi de nasıl dile getireceğimi bilemiyorum. Belki de ondan etkilenmemek içindir. Kendi kendime bir şeyler yapmayı daha çok seviyorum. Gölgesinde kalmak istemiyor olabilirsiniz. Annemin gölgesinde kalmak gibi bir korkum yok. Annem olduğu için sanırım. Dünyada bana en yakın insan olduğu ve her şeyimi bildiği için karşısında kendimi çok savunmasız hissettiğim için olabilir. Şerif Hanım, bir röportajında evliliğin mesleği gerilettiğini bu yüzden de size de evlenmemenizi söylediğini belirtti. Ne düşünüyorsunuz? Öyle mi demiş? Aslında evlilik bana zaten çok uzak. Önce işimi oturtmalı ve yaşamımı kurmalıyım. Ayaklarımın üzerinde durabileceğim zamana geldiğimde düşünebilirim, kendime yetebildiğim zaman. Ben zaten çocuk yapmayı istemedikçe evlenmeyi de düşünmüyorum. Sadece onun için evlenebilirim. Mesleği gerileteceğini düşünüyor musunuz? Beraber olacağım kişiye bağlı bu. Gerçekten anlayışlı biriyse ve o da benim arkamdaysa ancak o zaman düşünebilirim. Evlenmek için çok erken yaştayım. Şu an bana çok uzak. BİR GÜNDE KARAR VERDİM Oyunculuk nasıl girdi kanınıza, nasıl başladı süreç? Aileden mi etkilendiniz? Aslında oyunculuğa bir günde karar verdim. Müzikle uğraşıyordum. 4 yaşımdan beri piyano çalışıyorum. Küçükken hep piyanist olacağımı zannediyordum. Bir süre sonra fark ettim ki aslında ben bunu istemiyorum. Bir yaz günüydü, çok iyi hatırlıyorum. Ben oyuncu olacağım dedim ve sonra da sınavlara girdim. Daha önce de ilginizi çeker miydi sahne ya da setler? Orada olabilmek için her şeyimi verebilirdim o zaman. Çocukluğumdan beri annem beni oyunlarına götürürdü. Kulislerde büyüdüm diyebilirim. AKM’yi çok iyi bilirim, Taksim Sahnesi’ni, Aziz Nesin Sahnesi’ni. Arkaya oturturdu beni, seyrederdim. O kostümler, dekorlar, oyuncular… Çok büyüleyiciydi benim için. Sonra bir günde karar verdim. Denediğim ilk yıl da Mimar Sinan Üniversitesi’ni kazandım. Hatta risk aldım ve sadece iki üniversiteyi denedim. Çünkü İstanbul’da kalmak istiyordum. Izİzlenim ? ÜMRAN BULUT tanıtılırlar. Sanat eğitimini başat kılan özgün ve özgür bir bakış gibi aklın yolundan gitmek, düşünmek, çalışmak, üretmek de en çağdaş edinimler olarak tanımlanırlar. O halde, art niyetli ya da boş boş konuşup karmaşa düzenini körükleyeceğine modern dünyaya ait yaşayabilme hedefine odaklanma ve sapmadan verimli olabilme sanırım yaşadığımız son koşullarda bile öncelikle yapılması gerekenlerdendir. “Batı’ya Yolculuk – Türk Resminin 70 Yıllık Serüveni” isimli son sergisiyle, Sabancı Müzesi eğitici bir sergi hazırlamış. Türk resminin Osman Hamdi, Şeker Ahmet Paşa gibi, Hüseyin Zekai Paşa, Halil Paşa gibi, ya da Nazmi Ziya Güran, Namık İsmail gibi öncülerinin bir tanıtımı bu. Sergide ilgi ile izleyebileceğiniz on beş ressamımız var. Aynı salonlarda sergilenen birbirlerinden az da olsa farklı eğilimli bu sanatçılarımızla buluşmak kuşkusuz bir keyif. Aynı zamanda da birçok değerlendirme fırsatı sunuyor. Kiminin renkleri, kiminin manzaraları eşliğinde gelişen bir resim izleme olanağı. “Sanatçı bireyselliği” olarak kısaca tanımlanan farklılıkları görmenize yardımcı olan resimler gibi kuşkusuz ilgi ile umranbulut@gmail.com Türk resminin ilk 70 yılı Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, “Batı’ya Yolculuk – Türk Resminin 70 Yıllık Serüveni” isimli son sergisiyle resim sanatımızın ilk dönemlerini (18601930) ele alıyor. Tıpkı Rodin, Picasso ve Dali sergilerinde olduğu gibi Emirgan’daki o sevimli ve hafif yokuşun sonundaki müzede insanımız bir kez daha sanatla buluşuyor. Sanatsal tılsımın, yaratımın bizdeki öncülerine saygıyla yaklaşıyor… Türk resminden bahsederken öncelikle ilk dönemler üzerinde durulur. Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma hareketleri, okulları, saygın hocaları, araştırmacı öğrencileri, bilimsel ve sanatsal açılımları konuşulur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında da sanat ve sanatçıya yaklaşım olumludur. Sanatsal etkinliklerin yurdun her tarafına yayılmasına özen gösterilir. Anadolu’da toplumun sanata bakışını geliştirecek okullar, halk evleri giderek çoğalır. Atatürk, konuya özellikle titiz yaklaşmıştır. Sanatçıları ve gelişmeleri desteklemiş, insanımızı bilinçlendirmiştir. Çabaları hiç de küçümsenmeyecek girişimlerin hayata geçirilmesi şeklinde sürmüştür. Özetle, 1700’lü yıllardan sonra gözlem ve eğitim amaçlı önceleri Fransa’ya, daha sonra Almanya’ya gönderilenlerce yurda taşınan çeşitli alanlardaki yenilikler, 1800’lü yıllarda sanatsal oluşumların da biçimlenmesiyle farklı boyutlar kazanmıştır. Bunlar çağdaşlık adına o günkülerin ve gelecek kuşakların hiçbir zaman vazgeçemeyecekleri alt yapılar olarak izlenecek alımlılara ya da tartışabileceğiniz diğerlerine de severek yaklaşacaksınız. Rahatça gezin. Portrelere, “nü”lere bakın. Tanıtım filmlerini izleyin, eğitici diğer etkinliklere de katılın. Eşinizle dostunuzla, çocuğunuzla paylaşın. Kültürünüze sahip çıkın. Onun sevilmesi, sayılması için çabalayın. Çabalayın ki, insanımızda bu bilinç yaygınlaşsın. Bu bilinçle yaşanması öğrenilsin ve sevgi dolu, huzurlu yaşamlara açılınsın… Resim sanatımızın geçmişi daha dün gibi; henüz 150 yıl kadar olmuş, bize çok yakın. Ama katedilen yol uzun ve dönemlere ayrılıyor. İlkler, 1914 kuşağı, D grubu gibi günümüze gelinceye kadar önemli değişim süreçleriyle besleniyor. Türk resminin oluşumuna katkıda bulunanlar arasında Rönesans gibi bir aydınlanma yaşanmamasına rağmen hem geçmişte kalıp hem de günümüz sanatını yönlendirmiş olan yabancı ve Türk hocalar var, burslu öğrenciler var, saray ressamları var, ustalar var, gruplar var. Onları anlamalı, değerlerini yadsımamalıyız. Öncülerin ise yeri başka. Sergiden tüm bunlarla ilgili bilgilerle donanmış olarak ayrılacaksınız, zenginleşeceksiniz. İyi seyirler. C MY B C MY B