Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 NİSAN 2009 CUMARTESİ 3 Cumartesi Şairi Gün gelir, gelmez mi gün Çok gün var gelecekte İşte o gün Açarsın defteri Sürersin önüne Haydi bakalım dersin sıra sende Son kuruşuna dek öde. MEHMET KARABULUT Kendimden söz etmek yerine oynuyorum PazarBir Ticaret Masalı filmiyle ilk başrolünü oynayan Tayanç Ayaydın, Antalya’da ve Locarno Film Festivali’nde En Eyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı. “Deli mutluluğuna” sahip Ayaydın’la oyunculuk serüvenini ve filmdeki Mihram karakterini konuştuk... Tayanç Ayaydın, geçen günlerde vizyona giren “PazarBir Ticaret Masalı” filmiyle ilk başrolünü üstlendi. Üstelik izleyen ŞİRİN herkesi de kendine GÜVEN hayran bıraktı. Nitekim hem Antalya Film Festivali, hem de Locarno Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü kazandı. Ancak filmdeki performansına şaşırmamız çok yersizmiş meğer, çünkü Ayaydın kelimenin tam anlamıyla “oyunculuk” için yaratılanlardanmış. O daha henüz çok küçükken kendi kendine karakterler yaratmaya ve onlar gibi davranmaya başlamış. Çok da keyif alıyormuş... Konservatuvar yıllarında çalışmaya daha çok zaman ayırabilmek için sosyal hayatını durdurarak okula daha fazla konsantre olmak istemesine ya da olabildiğince az uyumasına şaşıranlara bir cevabı var: “Bir çocuk sokakta oynarken yorulur mu hiç?” O, oyunculuğu bu kadar çok seviyor işte. Para kazanmak için yapmıyor, safi bir meslek olarak görmüyor. Hatta bu durumu ‘deli mutluluğu’ diye adlandırıyor. Buyrun onun hikayesine... olması gerekiyordu ve oluyordu... Ben tırnaklarımla geldim bu noktaya, çok yırtındım demiyorsunuz yani... Bir şeyi çok isterseniz olacağına inanıyorum. Çok istemek, onu gerçek kılar. Kendinizi adamanız lazım. Ben mesela hiçbir zaman oyunculuğu bir meslek olarak görmedim. Hep bir hayat biçimi tercih ediyorum diye düşündüm. Böyle baktığınız zaman tırnaklar yine aşınıyor ama başka bir noktada aşınıyor. Fotoğraf: VEDAT ARIK Espirisentır DELİ MUTLULUĞU Konservatuvarda okumak nasıl bir şeydi sizin için? 4 yıl asla eğitim için yeterli bir süreç değil. O 4 yılı bundan sonraki hayatında nasıl eğitime devam edeceğinin ipuçlarını almakla geçiriyorsun. Zaten bir sanat dalı için 4 yıl eğitim aldım ve artık bir oyuncuyum demek çok zor. Ben de 4 yıl boyunca kimden ne ipucu kapabilirim diye çok çabaladım. Sosyal hayatı durdurup okula konsantre oldum ve olabildiğince az uyudum. Çalışkan bir öğrenciydiniz yani... Evet çok çalışkandım ama bu bahçede oynamak gibi benim için. Bir çocuk sokakta oynarken yorulur mu hiç? Peki okuldan sonra? Okuldan sadece tiyatro yapmak gibi bir enerjiyle mezun oluyorsunuz. Mezun olduktan sonra birkaç arkadaş özel tiyatrolarda çalıştık. Para kazandık mı? Hayır, ayakta kalabildik sadece. Belki de sezonun sonunu büyük borçlarla bitirdik. Bu nasıl bir motivasyon ki, borç altına girseniz bile severek devam edebiliyorsunuz? Hâlâ da devam ederim. Bu nereden beslendiğinizle çok ilgili. Hayatta bazı lüksleriniz varsa bu sizin için doğru bir hayat biçimi değil. Ama üretmek seni yeterince besliyorsa, diğer gündelik sıkıntılar atlatılır. Gerçek hazzı yaratmak, üretmek ve bunu paylaşmakla yaşıyorsan orada başka bir doygunluk var. O yüzden hiçbir zaman “Yetersiz bir hayatım var” ya da “Buna katlanmak zorundayım” demedim. Deli mutluluğu vardır ya... Oyuncularda biraz o deli mutluluğu var işte. Argodan al haberi ANÇİZLEMEK: Kaçmak RASPALAMAK: Yanaşmak ANDAVALLIK: Vurdumduymazlık Pardon Mersi Tarih tekerrürden.. Coğrafya teşekkürden ibarettir.. Üç ot üç görüş ŞEBBOY: Ben sana ofisboy olamazsın demedim şebboy olamazsın dedim.. KASIMPATI: Boyunu da al git.. KAKTÜS: Küs.. Döneğin yeri Çok pardon..Durmak için hangi düğmeye basılıyodu?.. Beterus Havanda su dövme.. İdareli kullan!.. SİHİRLİ DEĞNEK Oyuncu olmaya nasıl niyetlendiniz? Ben niyetlenmedim. Kendiliğinden oldu. Nasıl kendiliğinden oldu? Küçükken oyunlar oynardım kendi kendime. Bir karakter yaratırdım ve onunla yaşardım. Evin içinde kostüm de yapardım kendime. Yarattığım karakter gibi davranmaya çalışırdım ve bundan çok keyif alırdım. Liseden sonra konservatuvara giriyorsunuz... Evet. Mimar Sinan’a girdim. Orada işin ciddiyetini anladım. Çünkü girmek isteyen yüzlerce kişi var ama sadece 10 kişi seçiliyor. Ben şanslı bir adaydım, ilk sıralardaydım. O yüzden daha hocalar yorulmamışken kendimi gösterebildim ve Mimar Sinan’a girdim. Hep böyle oldu gerçekten... Bir sihirli değnek dokundu ve oldu gibi değil tabii ama çok planlı programlı da işlemedi hayatım aslında. Çok doğaldı, bir şeyin Mihram nasıl yaşar? İlk uzun metraj başrolünüze nasıl hazırlandınız peki? Doğulu bir tüccarı canlandırdınız... Çok çalıştım. Çok şanslıydım aslında, bana yol gösteren önemli danışmanlar vardı. Mesela Cem Düzova şive çalıştırdı. Diğerleri oradaki yaşam biçimini bana konsantre biçimde vermeye çalıştılar. Özünü nasıl veririz, Tayanç’a nasıl tanıtırız diye çok çaba sarf ettiler. Ortak bir çalışma o rol zaten. Sonunda Mihram karakteri ortaya çıktı. Ortaya çok gerçek bir adam çıktı. İzleyicinin o karakteri sevmesini ve bütün filmi onun gözünden izlemesini sağlamak istedik. Ama ‘tüccar’ ve ‘sınır ötesi ticaret’ deyince çok rahat empati kurulamayan bir karakterle karşılaşıyoruz. Hatta direk yaftayı ‘üçkağıtçı’ ve ‘kaçakçı’ diye yapıştırıyoruz. Böyle bir karakterle kimsenin empati kurası gelmiyor tabii ama biz ilk 10 dakika içinde karakteri tüm açıklığıyla gösterip onu sevmelerini sağladık. Böylece filmi onun gözlerinden takip edebildiler. Hayatın karanlık tarafından aydınlık tarafına geçebilmek için çok çaba sarf eden ve aslında herkesin bir şekilde kendi hayatında da var olan bu savaşı Mihram karakteri nasıl yaşıyor onu gösterdik. En açık haliyle, tüm kusurlarıyla... Mihram’dan bahset demek benim için kendinizden bahsedin demek gibi. İnsan kendinden de bahsedemez ya... Ben de bahsetmek yerine oynamayı seçtim. Pet şop Türkiye bunları konuştu .....! ....... .......? ..... ..... .......! ...?! ...... ......! .... ..... .....? .... ..........! ...... .........? .............! Out İn Misafir çizer Pelin Ünker Yukarı OUT Aşağı İN Fiks mönü ? Delikli Ozon Kaşar ? Lafmacun Her damla değer katar İnsanlara suyun önemini bir kez daha hatırlatan “Her damla değer katar” sergisi 14 Haziran’a kadar açık. Alışveriş merkezlerinde geçireceğiniz bir gün yerine çocuğunuzu alıp sergiyi gezebilirsiniz. Kızılderililer suya doğanın mimarı dermiş. İşte o mimar, acımasız insan eliyle yok olma yolunda hızla ilerliyor. Bu yok oluşa sessiz kalmayan kimi kurumlar ise bilinç yaratmak SİNEM için çeşitli etkinlikler DÖNMEZ düzenliyor. İTÜ Maslak Kampusu’ndaki Doğa Tarihi ve Bilim Müzesi’nde açılan sergi de bunlardan biri. UNDP ve CocaCola’nın organize ettiği “Every drop matters” yani “Her damla değer katar” sloganıyla sizi karşılayan sergi, 14 Haziran’a kadar ziyarete açık. Sergi, girişte yer alan bir su perdesiyle açılıyor. Üzerinde su sözcüğünün her dildeki anlamlarının aktığı perde, size başka bir dünyaya doğru yolculuğa çıktığınızı müjdeliyor adeta. 2 bin metrekarelik alan üzerine kurulan Su Sergisi’nde su, bilimsel, çevresel, sosyo kültürel ve sanatsal olmak üzere dört farklı açıdan toplam 10 bölümde inceleniyor. Önce damla damla su akan bir bölümle karşılaşıyorsunuz. Sadece su damlasının sesi bile sizi birkaç dakikalığına başka bir yerde hissettiriyor. Giderek ilerliyorsunuz ve karşınıza bir doğa alanı canlandırması çıkıyor. Fareler, albatroslar, amipler, kurbağalar ve daha pek çok bitki ve hayvanlar. Burada canlıların suyla ilişkisini öğreniyorsunuz. Hiç su içmeyen keseli fareye, kilometrelerce deniz üzerinde uçarken su ihtiyacını tuzlu suyu tatlı suya çevirerek gideren albatrosa şaşırıyorsunuz, bu arada orada hazır bulunan tartıya çıkıp vücudunuzdaki su miktarını öğrenebiliyorsunuz. Sonrasında karşınıza dev bir dünya tasviri çıkıyor. Bir kürenin üzerine yansıtılan görüntülerle elde edilen dünya maketinin üzerinde dünyadaki su miktarını, su dağılımını inceleyebiliyor, farklı gezegenlerdeki su durumunu da görebiliyorsunuz. Aynı yerde 1969’da dünyaya düşen ve içinde yüzde 12 oranında su bulunduğu tespit edilen meteor parçası bulunuyor. Sergide ayrıca kullandığımız tatlı su hakkında da oldukça yararlı bilgiler edinebiliyorsunuz. Örneğin dünyadaki suyun sadece yüzde üçü tatlı su. Üstelik tatlı suyun yalnızca üçte biri içilebilir. Yani suyun ancak yüzde birini içebiliyoruz. İnsanoğlu tatlı suyun yüzde 70’ini tarımda, yüzde 22’sini endüstride, yüzde 8’ini günlük hayatta kullanıyor. Türkiye’de her bir kişinin bir günde harcadığı su miktarı 111 litre. Bu oran İngiltere’de 115’e, ABD’de ise 558 litreye çıkıyor. Ve Etiyopya’da bu rakam birden bire 11 litreye düşüyor. kamilmasaraci?gmail.com Trafik kurallarına uyana ödül İstanbul Cevahir Alışveriş Merkezi ve Peugeot, dünya trafik haftasını da içine alan değişik bir sosyal sorumluluk projesi yapmaya hazırlanıyor. 110 Mayıs tarihleri arasında yapılacak kampanya için pilot bölge olarak Şişli seçildi. Bir çeşit trafik oyunu gibi görünen kampanya son derece eğitici ve düşündürücü. “Trafik bir takım oyunudur. Ancak, her bir oyuncu görevini yaparsa bir sonuca ulaşılabilir” sloganıyla Peugeot otomobillerle yola düşen görevliler, trafikte kurallara uyan, diğer araba kullananlara ve yayalara saygılı davranan sürücü avına çıkacaklar. İl Trafik Müdürülüğü desteğiyle ödül kazanmaya hak kazanan sürücüleri bir polis memuru durduracak ve neden durduruldukları anlatıldıktan sonra İstanbul Cevahir AVM’nin desteğiyle hediyeler verilecek. Trafikte farkındalık yaratarak sürücülere ‘takım oyuncusu’ bilincini vermeye çalışan proje, önümüzdeki yıl tüm ili kapsayacak boyuta ulaşacak. Projenin mimarı Cevahir AVM Basın ve Halkla İlişkiler Direktörü Ufuk İşman kampanya için şunları söyledi: “Trafikte kurallara uymayanları cezalandıran bir sistem yerine, uyanları ödüllendiren bir sistem 2010 kültür başkenti İstanbul’a daha çok yakışacaktır. Ayrıca pek çok şehre de örnek olacağını düşünüyorum.” ÇOCUKLARA ATÖLYE Sergi alanında çocuklara yönelik atölyeler bulunacak. Çocuklar ve anneleri Damla Su Atölyesi’nde Su Oyunları ile hem birlikte eğlenip hem de su ile ilgili bilgiler edinecek. Sergi süresince açık olacak Damla Su Atölyesi, ayrıca Damla sponsorluğunda her haftasonu İstanbul’daki 25 ilköğretim okulundan 1000 öğrenci ve annesini de misafir edecek. Damla, satın aldığı 15 bin biletle maddi durumu olmayan ilkokul öğrencilerinin sergiyi gezmesi için de öncü oluyor. C MY B C MY B