Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
figenatalay?yahoo.com 14 MART 2009 CUMARTESİ İnsanlar 5 hayatlarını neden kaybeder? CEM SUNGUR Dr. Sherwin Nuland “Nasıl Ölürüz: Yaşamamızın Son Bölümünden Yansımalar” adlı eserini yayınladığı zaman sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde değil bütün dünyada merakla okunan bir kitabın yazarı haline geldi. Kitabının önsözünde de belirttiği gibi, on beşinci yüzyılda “ars moriendi” yani iyi bir ölüm kavramı gelişti ve ölüme mitolojik bir anlam kazandırdı. Bu efsanenin ana teması “huzur içinde ölmek” oldu. Daha sonraki yüzyıllarda ölüm üzerine çok sayıda edebi eser yayınlandı. Dr. Nuland insanları ölüme götüren süreci mitolojik anlamından arındırmak ve oldukça yalın şekliyle okurlara aktarmayı amaçladı. Bunun için, hem birey olarak çevresinde hem de bir cerrah olarak mesleki yaşantısında edindiği anılardan ve birikimlerden yararlandı. 1993’de McGinnis ve arkadaşlarının saygın bir tıp dergisi olan JAMA‘da (Journal of American Medical Association) yayınladıkları, “Amerika Birleşik Devletlerinde Gerçek Ölüm Nedenleri” adlı araştırma makalesi de, insanları ölüme götüren süreçleri yalın bir şekilde aktarmış oldu. Benzer nitelikte bir araştırma Mokdad ve arkadaşları tarafından yedi yıl sonra aynı dergide yayınlandı. Milenyumda ABD’de ilk altı sıradaki ölüm nedenleri resmi kayıtlarda sıklıklarına göre şu şekilde sıralanıyordu: 1) Kalp hastalıkları 710.760 ölüm 2) Kanserler 553.091 ölüm 3) İnmeler ve beyin damar hastalıkları 167.661 ölüm 4) Kronik alt solunum yolu hastalıkları 122.009 ölüm 5) İstem dışı yaralanmalar (kazalar) 97.900 6) Diyabet 69.301 Bu tabloda yer alan ölüm nedenlerinin birçok gelişmiş ülke ve ülkemiz için büyük ölçüde geçerli olduğunu söylemek olası. Bu makaleyi ilginç ve önemli kılan etken ise, hayatını kaybeden yaklaşık iki buçuk milyon Amerikalının gerçek ölüm nedenlerini irdelemiş olması. İlk altı sıradaki gerçek ölüm nedeni aşağıda yer alıyor: 1) Tütün tüketimi 400,000 2) Kötü beslenme ve fiziksel hareket azalması 300,000 3) Alkol tüketimi 100,000 4) Mikroorganizmalar 90,000 5) Zehirli (toksik) ajanlar 60,000 6) Motorlu araçlar 25,000 Ülkemiz için ilk dört nedenden sonraki sıralama değişse bile, ikinci tabloda yer alan verilerin de bir çok ülke için geçerli olduğu söylenebilir. En sık karşılaşılan hastalık ve yaralanmalar karmaşık etkileşimler sonucu meydana gelmektedir. Psikolojik sorunları olan bir insanın alkollüyken motorlu araç kazası yapması veya diyabeti olan bir başka insanın, sigara içmesi ve yürüyüş yapmaması gibi. Yapılan araştırmanın zorluğu ve değeri de buradan kaynaklanmaktadır. Araştırmada değişik bilimsel yöntemlerle ölüme yol açan asıl neden saptanmaya çalışılmıştır. Bu araştırma ölümlerin yarısının büyük ölçüde önlenebilir nedenlere bağlı olduğunu göstermiştir. Üstelik iki araştırma arasında geçen yedi yıllık süre içinde toplumsal davranış değişiklikleri nedeniyle, beslenme sorunları ve hareket azlığı küresel anlamda yaygınlaşmış ve tütün tüketimi ile yarışır hale gelmiştir. Daha basit bir anlatımla, en önemli ölüm nedenleri tütün tüketimi ve hemen ardınan gelen yanlış beslenme ve hareket azlığıdır. Üstelik her geçen yıl ikisinin arasındaki ara kapanmakta, beslenme ve hareket azlığına bağlı hastalıklar küresel anlamda en önemli “gerçek” ölüm nedeni haline gelmektedir. cem.sungur@anadolusaglik.org Önlem almazsak Türkiye 2030 yılında “su fakiri” bir ülke olacak. Büyükler suları bilinçsizce tüketirken 2000 çocuk, hazırladıkları su kaynaklarını koruma önerilerini, Dünya Su Forumu’nda sunacak. Çocuklardan büyüklere: Suyu bilinçli tüketin Yeşil Bilgi Platformu, 2030 yılında su fakiri bir ülke olması kaçınılmaz görünen Türkiye’de, su kaynaklarını koruma ve bilinçli su tüketimine dikkat çekmek FİGEN amacıyla, 2000 çocuğun bir deklarasyon ATALAY önerileriyle hazırladı. Bu öneriler, 1622 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenecek olan 5. Dünya Su Forumu’nda yetkililere iletilecek. Koç Bilgi Grubu’nun sosyal sorumluluk platformu Yeşil Bilgi Platformu, Dünya Su Forumu öncesinde, su kaynaklarının ve suyun bilinçli kullanımının önemine dikkat çekmek amacıyla, Türkiye genelindeki 714 yaşlarındaki 2000 ilköğretim öğrencisinden su kaynaklarının korunması yönündeki önerilerini topladı. Öğrencilerin su kaynaklarını koruma ve doğru tüketim konusunda birbirinden yaratıcı önerilerini yazdıkları anketlerden hareketle oluşturulan deklarasyon, çocukların su tüketimi ve kaynakların korunması konusunda büyüklerden daha duyarlı ve bilinçli olduklarını ortaya koydu. “Yeşil Bilgi Tohumu” olarak adlandırılan çocuklar, deklarasyonu, Deniz Temiz Derneği işbirliğiyle düzenlenen “Yeşil Bilgi Tohumları Dünya Su Forumu’ndan ne bekliyor?” etkinliğinde okudular. bilinçlendirmek için etkinlik ve faaliyetler yapılmasını, Tasarruf mitingi yapılmasını, Küresel ısınmanın herkese anlatılmasını, Daha çok ağaçlandırma yapılmasını, Nüfus artışına dikkat edilmesini, Suların bilinçli tüketilmesi için yasa çıkarılmasını, Ülkemizde yeni yeraltı su kaynaklarının araştırılmasını, Nehir kıyılarına evler yapılmamasını, Tarım alanlarında damla sulama teknolojilerinin desteklenmesini, Sera gazlarının kontrol altına alınmasını, Geri dönüşüm kutularının yaygınlaştırılmasını, Yağmur ve kar sularının barajlara yönlendirilmesini, Yağmur sularının arıtılarak kullanılabilir hale getirilmesini, Denizlerimizin ve göllerimizin temizliğine dikkat edilmesini ve gemi atıklarının suya bırakılmamasını, Fabrikalarda atık su arıtma sistemlerinin kurulmasını, Deniz ve kanalizasyon sularının arıtılmasını, Güneş enerjisi ile çalışan makineler yapılmasını, Duş ve el yıkama sularının, sifon suları için kullanılmasını, Arabaların hortum ile değil, kova ile yıkanmasını, Muslukların üzerine “Gerektiği kadar kullanın” yazılmasını, Fotoselli muslukların yaygınlaştırılmasını, Su kullanımında her aileye sınır getirilmesini ve sınırı aşanlardan daha fazla para alınmasını İSTİYORUZ. ‘Sürat Çağı’nda annebabalık Prof. Dr. Yankı Yazgan, Çevre Okulları’nca düzenlenen “Sürat çağında anne babalık için kılavuz düşünceler” başlıklı seminerde, sürat çağında ve ekonomik kriz döneminde anne baba tutum ve davranışları konusunu ele aldı. Çocukluğun sürekli ve süratli bir değişim dönemi olduğunu belirten Prof.Dr. Yankı Yazgan, bu süreçte anne babadaki değişmez temel duyguların endişe, korku ve kaygı olduğunu söyledi. Özellikle metropollerde modern çağın getirdiği hızlı yaşam temposu, stres, belirsizlikler ve benzeri durumların yaşamı giderek zorlaştırdığını söyleyen Prof. Dr. Yankı Yazgan “Anne babalar korku ve kaygı gibi duyguların zirvede olduğu bir ruh hali içersinde” dedi. Ekonomik kriz çocukları da etkiledi Prof. Yazgan, her istediğini her zaman elde eden ve sahip olduklarını hoyratça tüketen bir çocuğun, ekonomik kriz koşullarına ayak uydurmasının hem kendisi hem de ailesi için çok zor olacağına dikkat çekerek, “Kriz olsa da olmasa da, doğru ve etkin kaynak kullanımının aslında bir yaşam biçim olarak çocuğa öğretilmesi gerekiyor. Paranın önceliği ve nasıl kullanılacağını öğretmek ailelerde modellemedeki en önemli konuların başında geliyor” diye konuştu. İşte çocukların deklarasyonu: Bizler, 714 yaşları arasında Türkiye’ye, ülkemiz güzelliklerine ve doğal zenginliklerine büyük bir sevgiyle bağlı çocuklarız. Yeşil Bilgi Platformu’nun 2000 “Yeşil Bilgi Tohumu”yuz. Biz Yeşil Bilgi Tohumları olarak Dünya Su Forumu yetkililerine sesleniyoruz: Su tüketimi konusunda insanları ‘Makineyi boyuna asmakla beyne asmak arasında fark var’ Tuğrul Çakar, fotoğrafın teknoloji olduğuna, sanata yaklaşabilmesinin, sanat eğitiminden nasipsiz fotoğrafçılarla olmayacağına, bunun ancak vizörün arkasında bir sanatçının varlığı ile mümkün olabileceğine inanıyor. Yazılarında ve konuşma olanağı bulduğu ortamlarda, fotoğrafın sanata hapsedilmek istenmesinden yakınıyor. Fotoğrafın sanat dışındaki işlevlerinin önemine değiniyor. Fotoğrafta sanat söz konusu olduğunda, aranması gerekenin, fotoğraf sanatçısı değil sanatçı olması gerektiğine inanıyor. Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Bilkent Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Fakültelerinde öğretim görevlisi Tuğrul Çakar, Ankara’daki atölyesinde, fotoğraf, fotoğraf yazıları ve öykü denemelerini sürdürüyor. SERDAR AĞIR Uluslararası Fotoğraf Federasyonu’nca onur unvanı verilen Tuğrul Çakar, “Fotoğrafın kendini savunması, susmaması gerekir” diyor yormadan söyleyebilmelidir. Başka gözlere taşınacak olan görüntü içindeki söylem izleyici ile hemen buluşabilmelidir. Konuyu fotoğrafçı, fotoğraf ve tüketici üçgeni içinde ele alırsak bu üç unsuru bir araya getirmek zordur. Fotoğrafçının fotoğrafını izleyecek olanlarla yüz yüze gelip fotoğrafını savunması her zaman mümkün değildir. Bu durumda da fotoğrafın kendisini savunması, susmaması gerekecektir.” Unutulmama isteği Fotoğrafla ölüm arasına bir bağ var mıdır? “Hem de çok yakın bir bağ var. Canlılar için hayat bitmekle, yani ölümle sonlanır. Fotoğraf çok küçük bir an parçasını dondurmayı becerebilse de zamanı durdurmayı başaramaz. Zaman akıp gidecek ve son gelecektir. İnsan bunun bilincindedir. Hatırlanma, unutulmama isteği de bu yüzden başlar. Fotoğraf bu isteği bir ölçüde karşılayabilecektir. Gülümsemeyi neredeyse unutmuş insanlarımızın bile, fotoğrafları çekilmeden önce gülümsemeye çalışmaları, giysilerini düzeltmeleri, bakımlı görünmeye çalışmaları, hiç kaçamayacakları ölüm gerçeğinden sıyrılamayıp hiç değilse hatırlanmaya sığınmaları belki de bu yüzdendir.” Fotoğraf çekerken neyi arıyor gözleriniz? “Pek önemseniyor olmasa da bakmakla görmek arasında çok büyük farklar var. Fotoğraf çekerken o farkı başka gözlere de götürebilecek ayrıntılar ararım hep. Görebilmenin insanları yalnızca fotoğrafta değil tüm bir yaşamda olgunluğa bir anlamda bilgeliğe götürebileceğine inanırım.” Fotoğraf kadar gerçek mi hayatımız? “Fotoğraf değil hayatımız gerçek diye düşünürüm hep. Bir an parçasını yaşam akışının yorucu senaryosundan ayırmak doğru ile tanımlamaz diye düşünüyorum. SUSMAMALI Fotoğraflarının aldığı ödül sayısından söz etmiyor bizlere. Bunun nedenini de şöyle açıklıyor: “Örneğin 60 ödül almış olabilirim. O halde 60 adet iyi fotoğraf yapmış olmalıyım. Oysa, işte oldu diyebildiğim fotoğraflarımın sayısı çok daha az. Öyleyse aldığım ödül sayısının bir ölçüsüymüş gibi sunmaktan kaçınmalıyım.” Uluslararası Fotoğraf Federasyonu (FİAP) tarafından “AFİAP” unvanı (kurumun verdiği onur unvanı) ile onurlandırılan, İngiltere’de yayınlanan “The Photographer” dergisinde makalesi eşliğinde portfolyosuna yer verilen Tuğrul Çakar’la fotoğraf üzerine tatlı bir sohbet yaptık... Bir fotoğraf karesi nelere sahip olmalı? “Fotoğraf bir anlatım aracıdır. Söyleyeceğini izleyiciyi VİZÖRÜN ARKASI Fotoğraf “sanat” mı, yoksa tarihi belgeleyen unsur mudur? “Fotoğrafın haber, anı, belge, tanıtım aracı olabildiğini, daha da önemlisi neredeyse bütün bilimsel çalışmaların vazgeçilemez yardımcı elemanı olabildiğini biliyoruz. Sanatsal kaygılarla tüketilen fotoğraf sayısı, fotoğrafın diğer işlevleri için tüketilen fotoğraf sayısının binde biri bile değildir. Oysa diğer görsel sanat alanlarında sanatsal işlev ön plandadır. Elbette fotoğraf sanat olamaz demiyorum. Ancak fotoğrafın sanat olabilmesi, vizörün arkasında bir sanatçının varlığı ile mümkündür. Fotoğraf makinenizi boynunuza asmakla beyninize asmak arasındaki farkı kastediyorum. İşte o nedenle aranması gereken fotoğraf sanatçısı değil sanatçıdır.” C MY B C MY B