22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Suyuma dokunmayın Halfeti, Hasankeyf, Konya Havzası, yedi büyük barajın kestiği Kızılırmak... Türkiye akarsularını yanlış su politikalarıyla yok ediyor. Dünya Su Forumu’ndan bu tahribi daha da arttırıcı politikalar çıkacak. Doğa Derneği, su politikalarındaki yanlışlara dur demek, yok olacak canlı türlerine dikkat çekmek için çalışıyor. “Ben burada doğdum, büyüdüm. Şimdi geçtiğimiz yerde ilkokulum vardı. Sular durgun, belki dikkatlice dibe bakarsanız görürsünüz. Keşke sular altında kalmasaydı da çocuklarıma okuduğum okulu gösterebilseydim, ama”... Koskoca bir medeniyetin sular altında bırakıldığı Halfeti’de, işte bu sözlerle ESRA gezdiriyor bizi tekne kaptanımız İbrahim . Binlerce yıllık bir yerleşim AÇIKGÖZ Karaman merkezi Halfeti. Asurluların, Yunanlıların, Süryanilerin, Bizanslıların, Memlüklerin, Ermenilerin, Osmanlıların kültüründen izler taşıyor, daha doğrusu taşıyordu, çünkü şehir tüm tarihiyle sular altında. Gaziantep ve Şanlıurfa’yı birleştiren Birecik Barajı, Halfeti’yi 2000’de yuttu. Yerlerinden edilen insanları ise, bölgenin kültür ve mimari yapısıyla alakası olmayan TOKİ’nin iğreti yapıları ve kurak toprağıyla Yeni Halfeti’de yaşamaya çalışıyor. Mutsuzlar. Üstelik kimisi sadece evleri ve anılarından ayrılmak zorunda kalmamış, baraj aileleri de bölmüş. Yeni yaşama alışamayanlar göç etmiş. Eski Halfeti’de ise hala direnmeye çalışan birkaç kişi var. Aile restoranı olan Hamza Yazgal gibi. “Biz” diyor, “sudan ayrılamayız. Gidip de o kurak yerde ne yapalım”? Aslında sadece o değil, tüm dünya suyun peşinde, hem de lafın tam anlamıyla. Güven 1622 Mart’ta devlet ve Eken küresel şirket yetkilisi onbinlerce insan İstanbul’da suyu konuşacak. Suyun özelleştirilmesi için gerekli olan politikaları belirleyecek. Onlar konuşadursun, muhalifler de boş durmuyor, 2022 Mart’ta yapılacak Alternatif Su Forumu ile dünyanın her tarafından su konusunda mücadele eden hareket ve uzmanlar “Suyuma Dokunma” diyecek. Çünkü eğer, rant dışında bir kaygı gütmeyen, ne doğaya, ne de insan yaşamına saygısı olmayan su politikaları durdurulmazsa, Halfeti gibi daha çok yer sular altında kalacak, binlerce canlı yok olacak, insanlar evlerinden edilecek. İlk sırada da Hasankeyf var. Biz de “Hasankeyf Yok Olmasın” demek ve tahrip edici su politikalarının sonuçlarına dikkat çekmek isteyen Çevre Derneği’yle baraj gezisindeyiz. sürecin başlangıcı olduğunu söylüyor, “Akarsulardaki su boşa akmaz, tam tersine dünyaya hayat verir” diyor, “Akarsuların önünün tıkanarak barajlar yapılması, göl ve deltaları küçülttüğü için yağmur bulutlarının oluşumunu ve nihayetinde su döngüsünü de bozuyor. Böylece bir süre sonra akarsulardaki su da azaldığı için barajlarda da susuzluk sorunu başlıyor ve önce göller sonrasında ise barajlar kuruyor. Konya Kapalı havzasında bu süreç sonucunda kurumuş veya küçülmüş çok sayıda baraj bulunuyor”. Diğerleri mi? Kısaca sıralamak gerekirse; “Çok baraj çok kalkınma değildir”, “göllerin kuruma nedeni küresel ısınma değil, yanlış tarımsal sulama projeleridir”, “en çok su tasarrufu evde değil tarlada yapılır”, “sulu tarım her zaman daha karlı değildir”, “nehirleri taşıyarak su sorunu çözülemez”, “Türkiye’de doğayı yok eden en büyük neden ormanı yangınları veya çölleşme değil, Devlet Su İşleri’nin (DSİ) yatırımlarıdır”. DSİ, özel sektörün her türlü proje ve yatırımını kolaylaştıracak düzenleme yapıyor. Yani bizi su ekosisteminde ciddi kayıplar bekliyor. Şimdi sözü uzmanlardan alıp, barajların mağdurlarına verelim... İlk durağımız Ilısu Barajı’nın altında kalacak, Hasankeyf. “Bu tarih bize kadar gelmiş” diyor Ömer Güzel, “Biz terk edersek, bizden sonrakilerin yüzüne nasıl bakacağız, bize kötü laf ederler”. 32 yaşında. Doğma büyüme Hasankeyfli. Toprağını terk etmek istemiyor. Üç yıldır evini satması için iknaya gelen yetkililere direniyor. Evi için önce 15 milyar teklif etmişler, kabul etmeyip mahkemeye gitmiş, bu sefer ücreti 50 milyara çıkarmışlar. Bunu da kabul etmemiş Güzel, ancak devletin kamulaştırma hakkı onu korkutuyor. “Biz” diyor, “mağarada yaşamanın zorluklarına katlanmışız burası için, lüks evde yaşama isteğimiz yok. Devlete karşı gelecek durumda değiliz, ama pes etmeyecek, hakkımızı arayacağız. Ailem kaleden indi. En çok yaşlılarımız direniyor. Hasankeyf‘in keyfini kaçırmasınlar”. Balıkçılıkla, hayvancılıkla geçinen Hasankeyfliler için işler giderek zorlaşmış. Üç yıl önce dört bin olan nüfus, ekonomik nedenler yüzünden yaşanan göçlerle 2500’e inmiş. Yine de gidenler evlerini satmamış, çünkü onlar da Hasankeyf’in korunmasını istiyorlar. Güzel’e göre Hasankeyfi en iyi halkı anlıyor. “Buranın derdini de, güzelliğini de yaşayan bilir. Dışarıdan gelen sadece taş görüyor. Baraj olursa hayat bitecek. Bu yaştan sonra ne yapabilirsin ki... Devlet bize ne kadar imkan sunar, taşındıktan sonra bir daha yanımıza uğramazlar bile”. Bizden sonrakilerin yüzüne nasıl bakacağız? sağlanmadığı gibi beter durumdalar” diyor. Tek dertleri işsizlik de değil, Hasankeyf’in değerinin farkındalar. “Eğer bu güzellik Antalya’da olsaydı korunurdu. Canlı, turistik bir yer haline gelmişti” diyor Orhan. Ailesinin ne zaman Hasankeyf’e yerleştiğini bile bilmiyor İsmail Ak, dedesi, dedesinin dedesi, onun da dedesi Hasankeyfli. Doğup büyüdüğü, aile ağacının köklerinin dikili olduğu bu topraklar sular altında kalsın istemiyor. “Biz baraja karşıyız” diyor, “Yazıktır bize. Şartlarımızı yerine getirmedikten sonra hiçbir şeye imza atmayız”. Ilısu Barajı sadece onların hayatını değiştirmeyecek, tavşancıl, gökkuzgun, kızıl akbaba, küçük ebabil, küçük akbaba, çizgili sırtlan, küçük kerkenez, alaca yalıçapkını, bataklık kırlangıcı, fırat kaplumbağası, büyük kızkuşu, yarasa ve balık türleri de yok olacak. Bu sorunlar sadece Hasankeyf ya da Halfeti de mi yaşanıyor? Diyarbakır, Batman, Siirt, Şırnak, Mardin’de 187 yerleşim yeri ve arazi su altında. Türkiye’de 258 baraj işletiliyor. 166 Ömer baraj inşaat aşamasında ya da inşaat Güzel programında, 174’ü projelendirilmiş ve 241’i projelendirme aşamasında. Yani bunlar da tamamlandığında sayı 839’a çıkacak. Doğa tahribatını, yerlerinden edilen insanları ve kurutulacak su kaynaklarını varın siz düşünün. Ya da düşünmeyi bırakıp siz de bu topraklara sahip çıkın… BU YANLIŞLARI DÜZELTİN Suyla ilgili doğru bilinen yedi yanlış olduğunu vurguluyor Doğa Derneği Başkanı Güven Eken. Su kaynaklarının azalışının nedenleri de küresel ısınma değil, su kaynaklarının yönetimiyle ilgili bu yanlışlar. Peki onlar neler mi? İşe, “su boşa akar” lafıyla başlanabilir. Eken barajların kendi kendini yok eden bir HASANKEYF’E DOKUNMA Baraj yapıldı yapılacak diye yaşamları diken üstünde geçiyor Hasankeyflilerin. “50 sene oldu baraj meselesi var” diyor Muhittin Orhan, “İşsizliğimizle kaldık, Hasankeyf’in geri kalmışlığı baraj yüzünden”. Gençler yazları Marmaris, Antalya’da çalışarak geçim sıkıntısını hafifletmeye çalışıyorlar ya, oralarda çalışmak da kolay değil. 28 yaşındaki Ali Ayhan da bu gençlerden. O, Hasankeyf’teki mağara evlerden en son inenlerden. Baraj yapıldığında iş sağlanacak vaatlerine inanmıyorlar. Çünkü Halfeti gibi bir örnek var karşılarında. Ayhan, “Halfeti’yi gördük. İş imkanı Hayalet Bisikletler dünyayı sarıyor Türkiye’de bu konunun esamisi bile okunmuyor ama gelişmiş ülkelerde kentleri yaşanılır kılma isteği, egzos dumanından kurtulma çabası ve sağlık özlemi bisikleti daha da önemli kıldı. Öte yandan saygısız sürücüler düşünüldüğünde bisiklet kullananların kazalarda yaşamını yitirme ve ciddi yaralanma riskleri de yüksek. Beyaza boyanarak kazaların olduğu yerlere konulan bisikletler sahiplerini hatırlatmak için bekliyor. Yerküremizin büyük şehirlerinde çevre ve gürültü kirliliğini azaltma, solunası hava yaratma ve ulaşımda kolaylığı sağlamak için sürüyor. Özellikle kent METE arayışlar merkezlerinde temiz hava ve KIZIK gürültüyle mücadele öne çıkıyor. Avrupa şehirlerinin neredeyse tümünde metro ve tramvay sistemiyle toplu ulaşım sağlanıyor. Öyle ki şehirlerde özel otolarla ulaşım, seçenek olarak bile geçerli değil artık... Birçok cadde ve sokak yaya bölgesi olarak düzenlenerek araç trafiğinden arındırılıyor. Çok sayıda “arabasız bölge” oluşturuluyor. Sokaklar oyun bahçesi, eğlence, yaya ve gezinti bölgesine dönüştürülüyor. Hatta kent merkezlerine araç girişi bile yasaklanıyor, kısıtlanıyor, park ücretleri artırılıyor. Bu arada bisiklet, önemli bir alternatif seçenek olarak öne çıkıyor. Bisikletin geçmişi 17. yüzyıla dek uzanıyor. Dört tahta tekerlekli, elle çevrilen pedallılarından, şimdilerde elektro bisikletlere uzanan evrim var. Bu sağlık ve çevre dostu araç, 80’li yılların başına kadar sadece spor ve kısa mesafe ulaşım aracı olarak kabul görüyordu. Ancak çevre bilincinin artması, iklim değişiklikleri, kentleri yaşanılır kılma isteği, bisiklet ve kültürünü daha da önemli kıldı. Özellikle şehirlerde yaşayanların bisikletle yolculuk yapmaları durumunda, karbondioksit (CO2) salınımında önemli ölçüde azalma olacağı uzmanlarca belirtiliyor. Berlin, Nürnberg, Viyana, Bern gibi birçok kentte merkezler araç trafiğine kapalı. Paris’in bir çok bölgesine araba girişi yasak. Tüm sokak ve caddeler bisikletliler, yayalar, patenliler için. Örneğin 12, 14 ,16 ve 19. bölgeler mahalle sakinlerinin taşıtları, taksiler ve ilk yardım araçları dışında trafiğe kapalı. Bu sayede Paris’in göbeğindeki Seine Nehri’nin sahil yolunda insanlar kilometrelerce temiz hava soluyor, yayalar, bisikletliler, patentliler kaza korkusundan uzak özgürlüğün de tadını çıkartıyor. Bu durum CO2’nin neredeyse en düşük düzeye inmesine ve Paris’in en temiz hava bölgesi olmasına yol açıyor. YALNIZCA SİGARA DUMANI DEĞİL, EGZOS VE TOZLAR DA VAR Türkiyemizde bu türden bölgeler parmakla gösterilecek kadar az. Büyüklerimiz sayesinde temiz hava olarak ne yazık ki sadece sigara konusu beyinlere yerleştiriliyor. Sanki kent merkezlerindeki egzos gazı, gürültü, ince tozlar “temiz hava” nın unsurları değil... Kaldırımları gasp eden araçlar, yollarda yürümek zorunda bırakılan yayalar, kurallara uymayan maganda sürücüler, alışamadığım manzarayı oluşturuyor. Yayalara ve bisikletlilere olan tavırları da biliyoruz... Üstelik sürücülerin kurallara uymaması sonucunda birçok yaya ve bisikletli yaşamlarını yitiriyor. Örneğin, Newyork’ta günlük 200 bini aşkın kişi bisikleti ulaşım aracı olarak kullanırken, 2006 yılında bu şehirde bisiklet kazalarında ölenlerin sayısı 23 olmuş. Manzara böylesine vahim... “Hayalet Bisiklet” (Ghost Bike), ABD’den dünyaya yayılan bir akım... San Fransiskolu sanatçı Joe Slata tarafından yaratıldı. İlk kez 2003 yılında St. Loui’de bir gurup eylemci sanatçı tarafından gerçekleştirilmeye başlandı. Şehirlerdeki bisiklet kazalarına ve bisiklet sürücülerinin yaşamlarını kaybetmesine tepki vermek ve dikkat çekmek üzere kuruldu. Bir gece, 20 beyaza boyanmış bisiklet, kazaların olduğu noktalara bırakıldı. Bisikletlerin üstüne kazada ölen ve yaralananın kimliği, kaza nedenini açıklayan bir not yerleştirildi. Bisiklet kazasında yaşamını yitirenler bisiklet dünyasında yaşatılmaya devam edilmek isteniyor. Kazalarda ölenleri geleneksel anma töreni yerine, “hayalet bisiklet” eylemiyle hem anmayı bir haftaya yaymak hem de bisikletlilerin yol ve yaşam haklarının gündemde tutulması hedefleniyor. Yolların da bisikletlilere ait olduğu gerçeği anımsatılıyor. Anma törenleri lirik ve sanatsal biçime dönüştürülüyor. Arabaların insan ve çevre sağlıgına zarar vericiliği bir kez daha vurgulanıyor. Bu “hayalet bisiklet” eylemi kamuoyunda büyük ilgi çekti ve diğer ülkelere yayıldı. Şu anda 15 ülke ve 80 şehirde örgütlenen “hayalet bisiklet” hareketi, giderek kamuoyunun dikkatini çekiyor. Bisikletlilere saygı ve anlayışın ülkemizde de büyümesi, araç trafiğine kapalı bölgelerin çoğalması dileğiyle... metekizik@cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle