26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Ben Marksist değilim! Marx döndü. Hem de çarpıcı bir açıklamayla: Onunla geç tanıştım Tekrar Marx’a dönersek, oyunda yaşam hikayesi de görülüyor. Marx’ın bir otobiyografisi yok değil mi? Yok ama hakkında yazılmış çok yazı var. Kızı Eleanor’un çok güzel bir biyografisi, Engels, Jenny ve Marx’ın birbirine yazdıkları mektuplar var. Bunların tamamı yayınlandı. Yazar çok iyi bir araştırma yapmış. Biraz da kendini yazmış diye düşünüyorum. Kendini Marx’ın yerine koymuş çünkü o da işçi bir aileden geliyor, yoksul, sorguluyor herşeyi. Marx’la özdeşleşerek yazmış. Kurgular da var elbette. Bakunin’le biraraya gelip bu tür bir olay yaşadıklarına dair elimizde bilgi yok ama birbirleri hakkında söyledikleri, düşüncelerinin çarpışması var. Birbirlerini eleştiriyorlar diyor. Evde karşılaşma sahnelerini hayalimde canlandırdım. Yazarlık özgürlüğümü kullandım diyor. Jenny en büyük eleştirmeni Marx’ın. Güzel bir birliktelik aslında... Marx’ı sahnelemek çok zor. Sıkıcı olmaktan çekindiniz mi? Oyunu okuduğumda eyvah dedim. Uzun sanat yaşamımda en zorlandığım oyun. Ezberi de zor oldu. Çünkü teorik, felsefi bir çok bilgi veriyor. İçinden özel hayatla ilgili bölümü çıkarırsanız, neredeyse ekonomi politika üzerine bir konferans niteliği kazanıyor. Ama yazarın en büyük başarısı bu. Hem özel hayatını koymuş düşüncelerinin arasına, o büyük bir sıcaklık getirmiş. Hem de Marx’ın kendi yazılarında olan bir mizah gücü var. İzleyici gülüyor, zaman zaman kızıyor, duygulanıyor. O politik düşüncelerin aktarılması kolaylaşıyor böyle olunca. 1 saat 20 dakikalık bir metin. Ben çok şaşırdım. Bu kadar ilgi beklemiyordum. Beni çok sevindirdi bu olumlu ilişki. Howard Zinn 17 yaşında Komünist Manifesto’yu okumuş, düşüncelerden etkilenmiş. Siz Marx’la nasıl tanıştınız? Ben de bugünlerde kendimle hesaplaşıyorum. Ben 27 Mayıs kuşağıyım. 1960 yılında tiyatroya başlamıştım. O dönemde politikayla hiç ilgim yoktu. Koleji bitirmiş, Galatasaray’da okumuş, Fransızca İngilizce bilen, sanatla ilgili fakat politikayla ilgisi olmayan bir insandım. Marx’la ilgim hiç yoktu. 27 Mayıs Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamında Brecht, Nazım Hikmet tanınmaya başlandı, Marx basılmaya başladı. Okudum. Okumamla beraber dünyam değişmeye başladı. Sadece benim değil, tüm toplumun bir bilinçlenme süreciydi. Zaten sonra politik tiyatro akımı da güçlendi ve böyle bir dönemin içine girdik. ELEŞTİRMEK KOLAY Ya şimdiki gençlik? Gelen kuşağı eleştirmek çok kolay. Ama bu onların suçu değil. 1980’den sonra böyle bir gençlik yaratılmak istendi. Aman kendi işine bak, politikayla ilgilenme, paçanı kurtarmaya bak, zengin ol diye. Ama, özellikle geçmişiyle bağlantısı kopartılmış, politik hareketten soyutlanmış bir gençlik yaratılmak istenmesine rağmen, bugün ben çok olumlu gelişmeler görüyorum. Gençliğin bütününü aynı kefeye koymak mümkün değil. Ben ümitliyim gelecekten. Eyleme geçen cehalet korkutucu İnsanlar bir yabancılaşma mı yaşıyor? Bu tepkisizlik neden? Ülkenin bütün insanlarını aynı kefeye koymak mümkün değil. Bu ülkede çok sağlıklı düşünen, değişim isteyen, aydınlığı çağıran bir kesim var. Hem de sayısı azımsanmayacak kadar çok. Ancak şu var ki Sivas 93’te bunu gösteriyor: “Eyleme geçen cehalet kadar korkutucu bir şey olamaz.” Kültür sanat da toplumun gelişmesi için bir eğitim aracı. Ancak burada da bir müdahale görüyoruz. Kültür sanatın nasıl kullanıldığına da bağlı. Kültür sanatın benim için işlevi ve sorumluluğu, bizim gibi geri kalmış toplumlarda aydınlatmaktır. Ama sinema ve tiyatroya bir bakarsak, içeriği olmayan, oyalayıcı bir sanat gibi bu karanlığı devam ettiriyor. Televizyon zaten baştan aşağı işlevsiz. Göz boyamak, uyutmak, sorunlardan uzaklaştırmak ve insanları oyalamakla yetiniyor. Sinema da öyle malesef. Teknik ve sanatsal açıdan atılımlar olmasına rağmen içerik olarak çok geride. Yılmaz Güney ve o dönemin sinemasındaki canlılığı düşünürseniz... Tiyatroda da aynı şey söz konusu. Oyunların listesine bakıyorsunuz televizyonda ünlü olan bir kadın ve bir erkek, kadın erkek ilişkileri üzerine çeşitlemeler yapıyor. Bu topluma ne veriyor? Sadece hoşça vakit geçirme. Sanatın işlevi yalnızca bu olmamalı. Bir takım olumlu kıpırtıları yok sayamayız. Ama içerik olarak da geriden gidiyoruz. Küresel kriz ve Türkiye’yi teğet geçmediği gerçeğiyle yüzleşince ekonomipolitik üzerine yayımlanan kitapların satışlarında artış yaşandı. Kapital, defalarca basıldı ve neredeyse çok ZUHAL satanlar listesine girecek kadar ilgi AYTOLUN gördü. Karl Marx’ın dönüşünü biraz biraz görmeye başladık. Şimdilerde de Dostlar Tiyatrosu tarafından güncellenmiş haliyle ‘Marx’ın Dönüşü’ oyunuyla, sahnede tekrar karşılaşıyoruz. Genco Erkal’ın canlandırdığı Marx sahneye çıkıyor; üzerinde siyah simokini, beyaz gömleği, gevşek duran siyah kravatı ve metal çerçeveli gözlüğüyle ve başlıyor anlatmaya: “Gelmeniz iyi oldu. ‘Marx öldü’ diyen bütün o aptallara inanmaktan alamamıştınız kendinizi, değil mi? Evet, aslında öldüm... Ama ölmedim de. Bu diyalektiği anlamak size kalmış. Ama öncelikle şunu anlamanızı istiyorum; Ben Marksist değilim.” Howard Zinn’in yazdığı Marx Döndü, ilk kez 1995 yılında sahnelenmiş. Bugünlerde Marx’ın Dönüşü adıyla Türkiye’de sahnelenen oyun ise çokca eleştirileceğe benziyor. Ancak Erkal, her türlü eleştiriye açık. KIPIRDANMANIZ LAZIM Son dönemde Kapital’e de ilgi büyük. Siz nasıl niyetlendiniz Marx’ı sahnelemeye? Bu metin 4 yıl önce elime geçti. O zamanlar küresel kriz yoktu tabii. Okur okumaz, ‘Bu oyunu mutlaka yapmalıyım’ diye düşündüm. Ama uygun zamanda sahnelemek gerekiyordu. Sezon iyi giderken ve arkamızda kuvvetli bir oyun varken onun yanına koyabiliriz diye düşündüm. Sivas 93 başlayıp ilgi görünce zamanı geliyor Marx’ın dedim. Ardından dünya krizi patladı. Zamanı gelmişti. Yazarı Howard Zinn’le 4 yıl önce yazışmaya başlamıştık. Oyunun bazı yerlerini güncellemek gerekiyordu. Önerilerimize açık olduğunu söyleyip destekledi. Sonuçta güncellemelerle birlikte metin sanki bugün yazılmış kadar taze bir oyun haline geldi. Oyunu krizde sergiliyor oluşunuza tepki geldi mi? Olabilir. Ben her türlü eleştiriye açığım. Bakarsanız bu oyuna 4 yıl önce karar vermiştim, o zaman da kriz yoktu. Zaten bu oyun çok eleştirilecek tahminimce. Çünkü Marx GÖBEKTEN BAĞLIYIZ Günümüze nasıl ışık tutuyor bu metin? Bir Türkiye portresi çizmemiz mümkün mü metin üzerinden? Öyle bir sosyoekonomik portre çizmeye yetkili miyim bilmiyorum. Ama görünen o ki biz büyük kapitalist ülkelere özendik 1950’den bu yana. 1950’den sonra Amerika ile evliliğimizden sonraki dönem bana çok ters gelen bir dönem. Taşıma suyla değirmen dönmüyor. Tiyatro ajandası da Marksistleri eleştiriyor ve ‘Ben Marksist değilim. Benim adım üzerinden yeryüzünde pek çok yanlış iş yapıldı, sanki ben bunları önermişim gibi. Adım kullanıldı. Ama ben bundan yana değilim, bunları söylemedim’ diyor. Bu tabii ki belli çevreleri kızdıracak. Solu eleştiriyor. Zaten liberalizm ve kapitalizmi kökten eleştiriyor. Marx’ın varlık nedeni ve temel felsefesi o. Özeleştiri de yapıyor. ‘Bazı konularda yanlış yapmışım. Kapitalizmin böyle bir gelişme göstereceğini tahmin edememişim. 1848’de kapitalizmin öldüğünü ilan etmekle iki yüzyıl kadar bir zamanlama hatam oldu’ diyor. Bu arada oyunda seyirciyi de dürtüyor Marx ‘Kıpırdanmanız lazım, siz de kıçınızı kıpırdatın’ diyor. Oyunun metnine eleştiri gelmesinden çekindiniz mi? Bizim hayatımız hep eleştirilmekle geçti zaten. Özellikle çizdiğimiz rotada solun devamlı bölündüğü, parçalandığı hareketin içinde geliştik. Biz hep toparlayıcı, genel doğrultuyu düz çizmeyi, o fraksiyonlardan birine yandaş olmamayı tercih ettik. Mutlaka birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Mutlaka eleştiri geliyor. Yıllarca o kadar çok eleştirildik ki ben inandığımı, doğru bildiğimi belli bir doğrultuda, solu birleştirmeye ortak bir çizgi bulmaya onu devam ettirmeye çalıştım. Hatalarım da olmuştur ama o hatalar tabii nerden baktığınıza bağlı. Bu matematik değil. Sanatta tek doğru yoktur. Eleştiri kültürü de olmalıdır sonuçta. Eleştiri bir bilim aslında. İktidardakilerin eleştiriye karşı hazımsızlığını hiç anlayamıyorum. Çok demokrat olduklarını iddia ediyorlar ama en ufak bir karikatür ya da bir eleştiriye tahammül edemiyorlar. Madem ki demokratik bir ülkeyiz, siz de AB’yi savunuyorsunuz. Açık olacaksınız eleştiriye. ? Oyun Atölyesi’nde Testosteron bugün 20.30, yarın 16.00’da, 181920 Mart’ta ise Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler saat 20.30’da sahnelenecek. ? Dostlar Tiyatrosu’nda Marx’ın Dönüşü bugün saat 20.30’da Muammer Karaca Tiyatrosu’nda, Sivas’93 16 Mart’ta Yunus Emre Kültür Merkezi’nde saat 20.30, 17 Mart’ta Bahçeşehir Haldun Dormen Sahnesi’nde saat 21.00’de, 20 Mart’ta ise Muammer Karaca Tiyatrosu’nda saat 20.30’da sahnelenecek. ? Tiyatro İstanbul’da Altı Haftada Altı Dans Dersi bugün 15.00 ve 21.00, yarın saat 14.30’da, 19 ve 20 Mart’ta ise saat 21.00’de sahnelenecek. ? Kenter Tiyatrosu’nda Cimri bugün 20.00’de yarın ise saat 15.00’te sahneleniyor. ? Sadri Alışık Tiyatrosu’nda Bahçemdeki Ayı bugün Küçük Sahne’de saat 20.30’da yarın saat 15.30’da, 20 Mart’ta Caddebostan Kültür Merkezi’nde saat 20.30’da, Yeşil Papağan LTD ise bugün Uşak’ta, yarın Afyon’da, 20 Mart’ta Halkalı Kültür Merkezi’nde saat 20.00’de sahneleniyor. ? Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda bugün Tak Tak Takıntı, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi saat 20.30’da İyi Günde Kötü Günde, yarın Caddebostan Kültür Merkezi saat 16.00 ve 20.30’da, 19 ve 20 Mart’ta Ankara Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu saat 20.30’da sahnelenecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle