19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 5 ARALIK 2009 CUMARTESİ Beyazperdeyi bürokrasiye bağlama yasası Hükümetin gündeme getirdiği yeni sinema yasası sektörde büyük tartışma yaratırken tasarıya itiraz eden sinemacılar, AB hukukuna uydurulmaya çalışılan düzenlemelerin aslında ABD modeline uygun bir ticari sinema yaratma sürecinin kritik adımı olduğunu söylüyor. Türkiye sinema sektörü, gelecek on yıllarda sinemanın kaderini belirleyecek olan bir yeni yasal düzenlemeyi tartışıyor. Tartışmanın konusu, AKP hükümetinin gündeme getirdiği yeni sinema GAMZE yasası. Aslında sinema sektöründe hukuki yapıya ilişkin tartışmalar yeni değil. Gelişimi ERBİL itibarıyla devlet kurumlarının dışında ortaya çıkmış olan Türk sineması, aslında 40 yıla uzanan bir süredir hukuki sorunlarını tartışıyor. Sinemacılar, idari ve mali olarak özerkliklerini sağlayabilecekleri bir düzenlemenin nasıl olması gerektiği konusunu uzun süredir değerlendiriyor. Bu konuda 2006 yılında “bir metin oluşturma” hedefiyle başlatılan tartışmalar 2008 sonlarında ortaya çıkan “Türkiye Sinema Kurumu Kanunu” belgesiyle bir somutluğa kavuşmuştu. Cumhurbaşkanlığı dahil pek çok kurum ve kuruluşa teslim edilen bu öneriye hükümetin yanıtı “mart ayında biz de bir şeyler hazırlayacağız, ortak komisyonlar kurarak bunu değerlendireceğiz” şeklinde oldu. Ancak, beklenen “şey”, Antalya Film Festivali’nde 17 Ekim günü “Türkiye Sinema Merkezi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı” olarak sinemacıların önüne geldi. Hükümetin, “hem sinemacıların isteklerini gerçekleştiriyoruz, hem de AB standartlarına uydurmak için Telif Hakları ve Sinema kurumsallığını ayırıyoruz” diyerek sunduğu tasarının içeriği ve ruhu, sinemayı sistematik ve kurumsal bir şekilde devlethükümet bürokrasisine bağlama hedefini gözler önüne seriyordu. Sektördeki örgüt temsilcilerinin bir bölümü buna kesin bir red yanıtı verirken, bir bölümü “İşte 40 yıldır beklediğimiz konuda bir adım atıldı, hele bu bir geçsin, sonrasında biz onu yeniden şekillendiririz” tutumuyla, bir bölümü de gündeme getirilen tasarıya “tashihler” yapma yoluna giderek konum belirledi. Asıl çetrefilli bölüm şimdi başlıyor Melekler Korusun dizisinin Özgür’ü Selin Şekerci. Henüz 20 yaşında. Genç yaşına rağmen hayatla çarpışmanın ne demek olduğunu biliyor. Bu günlere hayal kırıklıklarının yoldaşlığıyla gelmiş. O yüzden olgun, yaşadıklarıyla ve yaşayacaklarıyla barışık. Zamanın ihanetine karşı da sürekli kendini tazeliyor. Yazmak derdi de var; ilk yazacağı ise annesi. Melekler Korusun dizisinin kabına sığmayan Özgür’ü Selin Şekerci. Onun kadar hareketli ve kendine güvenli ama bir ZUHAL o kadar da kendine dünyası. Pek çok AYTOLUN dönük kez denemiş, şansını zorlamış, mücadelesinden uzun süre vazgeçmemiş olsa da bu noktaya biraz da hayal kırıklıkları getirmiş onu. Henüz 20 yaşında. Ama yine de büyük bir olgunlukla eksikliklerini görüyor, onların üzerine gidiyor. Yaşadıklarıyla ve yaşayacaklarıyla barışık. Duruşunu sağlam tutabilmek ve en çok sevdiği alan olan tiyatroya dönebilmek ise oyunculuk konusundaki en büyük hedefi. Sinemada da olmak istiyor ama bu istek uğruna her rolü de kabul edecek kadar körü körüne ilerlemiyor. Ona göre kendisi de bir Tim Burton karakteri zaten. Oyunculuk nasıl başladı? Aslında balerin olmak istiyordum. Ancak sekiz yaşındayken bir trafik kazası geçirdim, ayağımın bir bölümünü kaybettim. Artık ayağım dans edebilmenin vereceği hakimiyete sahip değildi. Piyano, keman ve gitar dersleri aldım. Çocuk oyunu izlemeyi çok severdim. O yüzden de tiyatro kursuna başladım. Bir yıl eğitim aldım ve çocuk oyunlarında rol alma fırsatı buldum. İlerleyen yıllarda da yetişkin oyunlarına geldi sıra. Hem okula devam ettim, hem de para kazanmaya başladım. Hükümet programına uygun sinema Gerçekte personeli tümüyle “kamu personeli” statüsüne alınmış, mali kaynakların denetiminde mutlak yetkili kılınmış, sektör temsilcilerinin “danışma” niteliğiyle içine dahil edildiği kurumsal yapının kimi düzeltmelerle “özerk” kılınma olasılığı bulunmuyor. Başkanının görevleri arasında “Başkanlığı mevzuat hükümlerine, hükümet programına ve Bakanlar Kurulunca belirlenen politika ve stratejilere uygun olarak yönetip değerlendirir” ifadelerinin bulunduğu (Tasarı, 5/2. madde) ve bakanlık hiyerarşisine bağlanmış olan bir kurumun “zaman içinde yeniden şekillendirilme” ihtimali de fazla gerçek dışı. Son olarak Türkiye Sinema Platformu’nda yer alan bir dizi örgüt, anlaşıldığı kadarıyla bu yaklaşımın da etkisiyle, kendi önerilerini bakanlığa ileterek tasarıya desteklerini dile getirdi. Başından beri yaklaşım olarak da hükümetin hazırladığı tasarıya karşı çıkan örgütler Sinema Emekçileri Sendikası (Sinesen), Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) ve Çizgi Filmciler Derneği oldu. AKP hükümeti bu düzenlemeyi bu ay tamamlamayı planlıyor. Sinema yasasının toplu bir paketin bir parçası olduğu ve bütçe planlamaları çerçevesinde bu dönem sonunda çıkması gerektiği söyleniyor. Aklım hep tiyatroda Müzikle bağınız kaldı mı? Müziğe hâlâ ilgim var. Ama tiyatroya ağırlık verdiğim için müziğe çok zaman ayıramadım. Şansıma, 20 yaşıma kadar oynadığım tüm oyunlarda şarkı da söyledim. Ancak konservatuvara hazırlık süreci üzücüydü. Çünkü üst üste dört yıl boyunca girdiğim tüm sınavlarda başarısız oldum ayağım nedeniyle. Devlet Tiyatrosu’na başladım, çocuk ve yetişkin oyunlarında oynadım. Sonra da İstanbul. Bu denli genç bir yaşta İstanbul’a gelmek zor bir karar değil miydi? Televizyonda olmak gibi bir hayalim hiçbir zaman olmadı. Aklım hep tiyatrodaydı. Ama İzmir kısıtlı kalınca ve konservatuvara da giremeyince kendimi bir şekilde göstermem gerekiyordu. Fotoğraflarımı İzmir’de Devlet Tiyatrosu’nun sitesinden görüp aradılar. O gün de son girdiğim sınavımı kaybetmiştim. Tüm yollar tıkanmıştı. İzmir’de tiyatroyla başlayan oyunculuk macerası, şimdi de İstanbul’da diziyle devam ediyor. O geçişi nasıl yaşadınız? Tiyatroyla ilgili bir şey yapamıyorum. Çünkü haftanın altı günü çalışıyoruz. O yüzden tiyatro şimdilik zor görünüyor. Diziye geçişte de zorlanmıştım başlarda ama kısa sürdü bu durum. Yaşım en büyük avantajım. Daha kolay alışıyor insan. Eksikliğini hissettiğiniz şeyler var mı? Üniversiteli değilim, onun eksikliğini yaşıyorum. Ama başka bir ufuk daha açacağım kendime. Mesleğim dışında bir bölüm okumak ve yurt dışında oyunculuk eğitimi almak istiyorum. Oyuncu olmasaydım delirirdim 20 yaşındasınız. Mücadele daha yeni mi başlıyor sizin için? Yeni başlamıyor aslında. Çünkü yaşadığım süreçte büyük bir emek var. Hak ettiğimi aldığımı düşünüyorum. Şansım da yaver gitti ama bu benim tırnaklamamla oldu. Asıl çetrefilli bölümü başlıyor belki şimdi. Hırslarınız var mı? Oyunculuk açısından bir sınırım yok. Hep bir adım ilerisini düşünüyorum. Kendimin önüne geçmek istiyorum. Peki 20 yaşında biri olarak, haftanın altı günü tam zamanlı çalışırken kendinize alan kalmadığını düşündüğünüz, kapana kısılmış gibi hissettiğiniz oluyor mu? Sadece kendimi geliştirmek adına yapmak istediklerimi hayata geçiremeyince kapana kısılmış gibi hissediyorum. Birçok hayalim, yapmak istediklerim ve yapacaklarım var. Bu hızla çalışıp maddi manevi birikimlerimi yapıp belli bir zaman sonra duracağım. Zamanını bekliyorum. Oyunculuk hastalıklı bir şey. Bazen rahatsız oluyorum. Bir röportajınızda ya ruh hastası olacaktım ya da oyuncu demişsiniz. Aslında ruh hastası olduğumu düşünüyorum. Birçok karakter canlandırıyorsunuz ve hepsini bire bir yaşıyorsunuz ki gerçeği ortaya çıksın. Ben bu konuda çok hassasım. Düşündükçe ve birçok karaktere girdikçe hastalıklı bir hale geliyorum. Oyunculuk yapmasaydım, evde yalnız bir Selin olarak kendi kendine konuşan, çeşitli karakterlere bürünen, insanlar tarafından deli gözüyle bakılan bir kadın haline gelirdim. Peki bu tarafınız oyunculuk dışında başka bir şekilde de dışarıya çıkıyor mu? Bazen tükendiğim ve kendimi hastalıklı hissettiğim zamanlarda bir şey fark ediyorum. Evde bir karaktere bürünüp ayna karşısında onu oynamaya başlıyorum. Bu durumu tehlikeli bulduğum anlarda da kaçıyorum. Ya yazıyorum ya da resim yapıyorum. Yazdığınız bir hikâye var mı? Kafamdaki bir kadın hikâyesi. Annemi yazmak istiyorum aslında. Ama zamanı var; daha ileride. Sürekli tazeliyorum onu. Tasarının düzeltilebilir yanı yok Bu zemini kabul etmeyen sinemacılar ise, itirazlarının temellerini dile getirdikleri kısa bir metni imzaya açarak tavır belirleme yoluna gitti. Tasarının “düzeltilebilir” olmadığını düşünen imzacılar, hükümetin bu düzenlemeyle sinema sektörüne hükmetmek istediğini ifade ediyor. Önerilen tasarıdan ileride bir gün idari ve mali olarak özerk bir yapıya dönüşecek bir işleyişin çıkartılamayacağını, bu nedenle hiçbir düzenlemenin yapılmamasının daha iyi olduğunu savunuyorlar. Öte yandan imzacıların üzerinde durduğu ve bu tasarıyla ilgili temel eleştiri konusu yapılan bir başka başlık “sinema emekçilerinin durumuna dair” hiçbir ifadenin tasarıda yer almayışı. Ortak metinde “Sinema iş yasası ile ilgili çalışmaların ivedilikle başlaması gerekmektedir” deniyor. Bir diğer başlık “Türkiye sinemasının özel ve kamusal fonların oluşturulmasını yönetecek bir finans örgütüne (sinema bankası) ve sayısal verilerin doğru toplanması için bir gözlemevine (observatoire)” olan ihtiyacı. Taslakta bakanlıkların fonlar üzerindeki etkisini giderecek hiçbir maddenin bulunmadığına da dikkat çekiliyor. İtirazcıların imza metni, “sanat eseri” tanımına ilişkin bir belirlemeyle devam ediyor ve Türkiye’de yaklaşık 50 yıldır Avrupa merkezli “sanat eseri” tanımının geçerli olduğu, oysa bu taslak ile ABD merkezli “ticari meta” kavramının öne çıktığı vurgulanıyor. Sinemacıların bu konudaki uyarısı ise hayli anlamlı: “Bu durum sinemanın bir sanat olarak varoluşunu tehlikeye sokacaktır.” Tartışmaların temel eksenlerinden birini oluşturan bu “tehlike”, Türk sinemasının Hollywood modeline dönüştürülmek istendiği saptamalarıyla birlikte ciddi kaygı yaratıyor. Hükümetin bu tasarının ardından meslek birliklerinin birleştirilmesi için bir değişiklik önerisini ve vergi konseyi yasasını gündeme getireceği yönündeki söylentiler bu kaygıları haklı kılıyor. Yılın son sinema buluşması Sinemasever 11–17 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek Sinema Tarih Buluşması’nda sinemaya doyacak. TÜRSAK’ın düzenlediği, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla gerçekleşen İstanbul Uluslararası Sinema Tarih Buluşması‘nın film seçkisi, kalıpların dışına çıkan, cüretkâr ve ilham verici yapıtları seyirciyle buluşturacak. Metro Group’un sponsor olduğu festivalin bu yılki teması Türkiye ve Avrupa kültürlerinin köklü ortak mirası ve paylaşımlarının sınırsızlığı olarak belirlendi. Festivalde, belleklerden silinmeyen klasikler ve Cannes, Berlin, Toronto gibi prestijli film festivallerinden ödül ve övgülerle dönen yılın “hit”leri buluşuyor. Filmlerde; oyuncu Charlize Theron, Richard Gere, Hillary Swank, Ewan Mcgregor, Emily Blunt, Guy Pearce, Rupert Friends, Viggo Mortensen; ünlü yönetmen ve yapımcı Martin Scorcese, Francis Ford Coppola ve Catherine Breillat gibi daha birçok dünya sinemalarınca takdir toplamış, ödüllü filmlere imza atmış isimlerle karşılaşılacak. Festival kapsamında gösterilecek filmlerin bilet fiyatları ise krize rağmen herkesin sinemayla buluşması için galalar dahil öğrenci 4 TL, tam 5 TL’den satışa sunulacak. Fransız Kültür Merkezi’ndeki film gösterimleri ise ücretsiz olacak. Gösterimler Alkazar Sineması ve Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle