23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Farklı bir pandemi CEM SUNGUR 2009 Kasım ayında gündeme damgasını vuran H1N1 pandemisinin gölgesinde kalan bir başka önemli pandemi gözlerden kaçıverdi. 14 Kasım 2009 bütün dünyada değişik etkinliklerle Dünya Diyabet Günü olarak anımsandı ve farkındalık yaratılmaya çalışıldı. Bazı bilim insanlarına göre kronik hastalıkların görülme sıklığındaki artışa pandemi adını vermek doğru değil. Ama isterseniz sizlerle paylaşılan bilgilerden sonra kararınızı kendiniz verin: 1) Diyabete bağlı sağlık sorunları nedeniyle her 10 saniyede bir insan hayatını kaybediyor. 2) Her 10 saniyede bir iki kişide diyabet hastalığı gelişiyor. 3) Her yıl bütün dünyada yedi milyon yeni diyabet hastası ortaya çıkıyor. 4) Küresel çerçevede diyabet en fazla ölüme neden olan hastalıklar arasında dördüncü sırayı alıyor. 5) Her yıl dünyada dört milyon insan diyabet nedeniyle yaşamını yitiriyor. 6) Diyabetin tüm tiplerinin görülme sıklığında artış var. 7) Diyabet her yaştaki insanda görülebiliyor. 8) Diyabetin tedavi ve bakımında en iyi yöntem sağlık çalışanlarının takım halinde sundukları eş güdümlü yaklaşımlar. Diyabetli hastaların bakım ve tedavileri için farklı uzmanlık alanlarından gelen sağlık çalışanlarının katkısı gerekiyor. 9) Diyabetin tedavisi için kullanılan ilaçlara erişimin bir ayrıcalık değil bir insanlık hakkı olması gerekiyor. 10) Diyabetin maliyeti sadece para değil. 11) Tip 2 adı verilen diyabet tipinin yüzde 60’ını önlemek olası. 12) Diyabet farklı yaş gruplarında farklı zorluklar getiriyor. 13) Diyabet düşük gelir gruplarında yer alan insanlarda çok daha ağır bedeller ödetiyor. Okuduğunuz çarpıcı veri ve bilgilerden sonra diyabeti, kuluçka ve hastalık süresi daha uzun süren bir salgın olarak da ele almak olası. Ülkemizde de diyabet tanısı konulmuş olan hasta sayısında büyük bir artış var. Daha da önemlisi yıllar içinde diyabet gelişme olasılığı yüksek olan ve metabolik sendrom adı verilen risk faktörlerini taşıyan daha büyük kitleler var. Öte yandan sağlık sistemimiz, hekimlerimiz ve tıp fakültelerimiz diyabet ve benzeri kronik hastalıklarla baş edebilecek anlayış ve yapılanmadan oldukça uzak. Bugün herhangi bir hastanede bypass cerrahisi için yatmakta olan hastaların üçte birinde, anjiyografi için kardiyoloji bölümüne başvuran hastaların onda birinde diyabet var. Bu hastalar “paket program” adı verilen ve lokantalardaki “fiks mönü”ye karşılık gelen bir ödeme anlaşması içinde bypass veya koroner anjiyografi oluyorlar. Paketlerin içine üç parametrenin eklenmesiyle diyabeti olan bu hastaların hastalıklarının kontrolü, böbrek ve göz komplikasyonları hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olacak. Bu veriler sağlık bütçesini hazırlayanların da, hastaların da yararına olacak. Ne yazık ki paketler 15 yıl geçmiş olmasına karşın geliştirilmedi ve güncellenmedi. Diğer bir sorun da diyabetin klasik hekimhasta ilişkisi içinde çözümlenebilecek bir sağlık sorunu olarak algılanmasında. Bu yanlış algı başta tıp fakültelerinden daha sonra da hekimlerden kaynaklanıyor. Bir hasta için ayrılan on beş dakikalık süre içinde hastasını dinleyip, muayene edip hem de hastalık hakkında bilgi vermeye, onu eğitmeye çalışan hekimler çoğunlukta. Ama günlük işlerinden azıcık başlarını kaldırıp dünyada neler olup bitiyor diye bakarlarsa; diyabet bakım ve tedavisinin artık takımlar tarafından sunulduğunu, hastaların değişik sağlık çalışanlarının bilgi ve deneyiminden yararlandıkları zaman daha iyi tedavi olduklarını görecekler. Çünkü diyabetin önlenmesi de, tedavisi de uzun ince bir yolculuğu gerekli kılıyor. [email protected] 21 KASIM 2009 CUMARTESİ 5 ‘Parmakta oynatılan’ Uzmanlar diyor ki; yeni nesil annebabalar, çocuğa sınırlarını öğretmekte tutuk davranıyor, özgüven aşılamada abartıya kaçıyor ve net bir ses FİGEN tonuyla “dur” ATALAY diyemiyor. Çocuğuna “hayır” diyemeyen, böyle olunca da “parmakta oynatılan” yeni nesil annebabalar, farkında olmadan yalnızca kendini önemseyen, abartılı özgüven nedeniyle benmerkezci, insani duyarlılıkları zayıf kalacak bir nesil yaratabilirler. Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir, çocuklarımızı büyütürken yaptığımız “psikolojik hataları” anlattı: annebabalar çağı Başkalarının çocuğuna asla müdahale edilemez: Eskiden genç annesinin başa çıkmakta zorlandığı bir çocuğu, tatlı sert bir müdahale ile hizaya getiren “teyzeler” vardı. Günümüzde ise bir kafeteryada ortalığı birbirine katan bir çocuğa çoğunluk, “başkasının çocuğuna asla müdahale edilmez” düşüncesi ile sessiz kalabiliyor. Oysa görmezden gelmek, hatta çocuğa gülümsemek yerine; annebabayı rencide etmeyecek şekilde çocuğa dönerek “anneni çok zor durumda bırakıyorsun ve bağırtınla da hepimizi rahatsız ediyorsun” denilebilir. Çocuğun her merakı giderilmeli: Çocuğun her sorusu ayrıntılarıyla cevaplanırsa, düşünceleri ve hayal gücü yetişkin cevapları ile “sınırsızca” karşılık bulursa; “çevrenin onun sorularına ve konuşmalarına yetişemediği ve bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan” bir çocuk haline gelebilir. Çocuk, bazı sorularının cevabını kendi hayal gücünden tamamlayabilir. Her şeyi ayrıntısıyla bilmek zorunda değildir. Her sorusunun ayrıntılarıyla yanıtlanması, düşünce hızını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale getirebilir. Özgüven her koşulda iyidir Bu bilgi, 1980 ve 1990’lı yıllarda Amerika ve Avrupa’daki yeni çocuk yetiştirme açılımına psikoloji biliminin katkısı olarak ortaya sürülmüştür. Ancak yıllar, pek çok önemli kuramcının bu konuyu yeniden değerlendirmesine yol açmış, çocuklara özgüven pompalamasının, katkıdan çok zarar getirmeye başladığını göstermiştir. Çocuğa “sen çok özelsin, farklısın” mesajlarının sıklıkla gitmesi, erken yaşta aşırı şişen bir “benlik” duygusuna yol açabilir. Çocuğun her davranışını mercek altına almamak, sürekli ona açıklamalar yapmamak; yani hayatta “sürekli ve sadece” onun merkezde olduğu algısını ortadan kaldırmak, özgüvenden bencilliğe gidebilecek yolu kesebilir. Aile içi kararlar mutlaka çocuğa da da sorulmalıdır: Bu bilgi de; altı yaşında ancak hafta sonunda nereye gidileceğine karar vermesi istenen, sekiz yaşında ancak eve alınacak mobilyayı seçen, dört yaşında ancak akşam mönüsü onun seçimine göre düzenlenen çocuklara işaret eder. Demokratikliğin çocuğu da kapsaması demek, aile içindeki önemli her karara çocuğu da katmak demek değildir. Bazı kararları sadece yetişkinler vermelidir. Karar verme sistemine “her zaman” çocuğu da katmak, hatta onu “asıl karar verici” yapmak çocukta yük yaratır. Çocuklara asla kızılmaz Çocukların onurlarını kırmamak, onları ruhsal ve fiziksel olarak korumak sadece annebabanın değil, hepimizin görevi. Ancak çocuk, kimi zaman net ve sert yönlendirmelere de ihtiyaç duyar. Örneğin; annesine herkesin ortasında tekme atan üç yaşındaki bir çocuğa, sakince “bu yaptığın pek hoş değil” demek yerine, sert ve net bir ses tonu ile “yapma!” denilerek sert ve donuk bir yüz ifadesi ile tepki verilebilir. Çünkü şiddet göstermesi neredeyse normal karşılanan bir çocuk, bu davranışı artırarak yineleyecektir. Yemek yemeyen çocuk... Bu, sadece pediatrinin değil, kısmen psikolojinin de konusudur. Bir bebeğe abartılı şekilde yemek yedirilmeye çalışılması, yedisekiz yaşlarındaki çocuğun ağzına yemek tıkılması (bu, bağımlılık açısından riskli bir belirtidir) ne kadar sağlıksız ise; yapısal olarak “yememeye yatkın” çocuklara asla baskı yapmamak da gerçekçi değildir. Bu tür çocuklar, tamamen kendi inisiyatiflerine göre yemek yiyemezler. Özellikle iki yaş civarı çocuklar, bu konuyu iyice oyuna çevirirler, yemek yerken gezerler. Gezerken ya da masadayken, çocukların ağızlarını açmak istemedikleri zamanlarda da net (ancak şiddet, aşırı öfke göstermeden) yönlendirmelerle yemek yedirilebilir. Başkalarının yanında... Çocuk, bu bilgiyi kullanarak başkalarının yanında dizginlenemez davranışlar sergiler. Örneğin; başkalarının yanında sürekli gürültü yapan bir çocuğa da sert bir şekilde “hayır” denilebilmelidir. Otizmli çocuklar Ata’nın huzurunda Tohum Otizm Vakfı öğrencileri, Anıtkabir’i ziyaret ederek, Ata’nın huzuruna çıktılar. Atatürk’ün mozolesine, öğretmenlerinin eşliğinde çiçekler koyan otizmli öğrencilerin heyecanlı anları, Anıtkabir’i ziyaret eden diğer vatandaşlar tarafından da büyük takdirle karşılandı. Anıtkabir’in her yerini büyük bir heyecanla gezen çocuklar, Ata’nın huzurundan mutlu ayrıldılar. Sihir Atölyeleri Mohini’de Laterna Magica Mucizeler Atölyesi , Sihir Atölyeleri’ni Kasım ayı boyunca her Pazar, 16.0018.00 saatleri arasında Mohini çocuk alışveriş ve eğlence merkezinde sürdürüyor. Atölye çalışmasında çocuklar, önce sihirbazın yaptığı sihir numaralarını dikkatlice izliyorlar. Çocuklar, daha sonra bu numaraların nasıl yapıldığını öğrenerek, kendi gösterilerini oluşturuyorlar. Oyuncak Müzesi’nde atölyeler başlıyor İstanbul Oyuncak Müzesi’nde “FaberCastell ile Eğlenceli Cumartesi” atölyeleri başlıyor. 612 yaş arası çocuklar için bugünden itibaren her cumartesi resim ve kukla atölyeleri düzenleyecek. Katılmak için 0 216 359 45 50 51 numaralı telefonu arayarak rezervasyon yaptırabilirsiniz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle