19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 24 OCAK 2009 CUMARTESİ Koreograf Jermaine Browne ‘Türkler dansta yetenekli’ Cindy Crawford ile birlikte oynadığı reklam filminden sonra keşfedilen ve ardından pek çok büyük firmanın reklamlarında rol alan ünlü sanatçıların koreografı Jermaine Browne, dans eğitimi vermek için dört günlüğüne İstanbul’daydı. Dansorium Dans Merkezi, Orhan Üstündağ işbirliği ve Pal Station 106 katkılarıyla hip hop dersi vermek üzere gelen Browne ile Türkiye’deki deneyimlerini konuştuk. Ama öncelikle Browne’i tanımakta yarar var. Jermaine Browne, asıl tutkusu olan koreografiyi, New York’da Broadway Dance Center’da öğretmenlik yaparken keşfetmiş. Britney Spears’ın video klibi ‘You Drive Me Crazy’ için yardımcı koreograflık yaptıktan sonra Christina Aguilera’nın ‘Genie in a Bottle’ klibini yaratmasına ve Jenifer Lopez’in Amerikan Müzik Ödülleri için yapılan ‘Love Don’t Cost a Thing’ performansının ortak koreograflığına geçmesine kadar uzanıyor serüveni. Browne kliplerin yanı sıra Thalia, Deborah Cox, Angie Martiez ve Tamia gibi sanatçıların sahne şovlarını da yönetmiş. Aynı zamanda MTV 2005 Avrupa Müzik Ödülleri ve Gorillaz’ın holografik performansı de dahil olmak üzere bir çok gösteri sahnelemiş. Yalnızca bu da değil. Brown’un ilginç kariyer detayları arasında 2006 Victoria’s Secret defilesinin açılış defilesinde Justin Timberlake’ın seslendirdiği Sexy Back şarkısının ortak koreograflığı, 2008 İngiliz Müzik Ödülleri’nde Leona Lewis’in 40 dansçıdan oluşan takımının koreografisi, Louis Vuitton’un şovlarının ve reklamlarının kurumsal koreografisi, büyük markaların reklamları ve çeşitli açılışlarda koreografi yapan Browne, senelik Beyaz Saray muhabirleri derneği yemekli toplantısı için yapılan danslı gösterinin koreografileri de bulunuyor. Workshoplarda Türkleri çok etkileyici ve yetenekli bulduğunu dile getiren Browne, özellikle hip hop ve salsa gibi danslarda büyük bir tutku ve başka tarzları öğrenme isteği ile çabası gördüğünü söylüyor. “Kendine özgü bir dans kültürünüz var ve bu benim için mükemmeldi” diyor Browne. Türklerin uluslararası alanda yeterince aktif olmadığını dile getiren Browne’a bunun sebeplerinin ne olabileceğini soruyoruz, yanıtlıyor: “Neden olduğunu bilmiyorum. Aslında güçlü bir kültüre sahipsiniz. Müzikleriniz, inaçlarınız kuvvetli ama daha güçlü olması gerektiğini düşünüyorum ve tabii daha aktif olmalısınız.” Workshopta Amerika ve Londra’da bile performans yapabilecek dansçılarla karşılaştığını dile getiren Browne, çok fazla farklı tarzı olan dansçılarla tanıştığını hatta bunun kendisi için sürpriz olduğunu söylüyor. Browne’un gelecek projeleri arasında Türkiye’ye tekrar gelmek de yer alıyor. Blues ve caz dinliyorsanız “Blue Note” ismi ayrı bir anlam ifade eder. Türkçesi “Mavi Nota” anlamına gelen bu sözcük, bir müzik terimi olarak çeyrek sesler için kullanılır. Ancak bizim APTÜLKADİR bugün yazımıza konu olan “Blue Note” yüzyıla yaklaşan geçmişi ELÇİOĞLU olan bir plak şirketi. İşte bu plak şirketi 70. yaşını kutlamaya hazırlanıyor. Thelonious Monk, Bud Powell, Miles Davis, John Coltrane, Cannonball Adderley, Horace Silver, Art Blakey, Jimmy Smith, Grant Green, Lee Morgan, Freddie Hubbard, Joe Henderson, Herbie Hancock, Wayne Shorter, McCoy Tyner, Donald Byrd, Andrew Hill, Ornette Coleman gibi cazın kilometre taşlarını bünyesinde yıllarca barındıran Blue Note, bu sahiplenişini günümüzde de sürdürmeye devam edecekti. Bu tavrını günümüzde de Patricia Barber, Lionel Loueke, Jason Moran, Aaron Parks, Dianne Reeves, Gonzalo Rubalcaba ve Cassandra Wilson gibi yeni isimlerle sürdürmeye devam etmiştir. Bir tür ile kendini sınırlayan ve bu alanda uzmanlığını kanıtlayan firmadan çıkan herhangi bir albümü aldığınızda caz alanında belirli bir güveni de hissedersiniz. Bunca olumlu yanlara rağmen bu şirket kimi zaman da eleştirilere maruz kalacaktı. Onların aldıkları en büyük eleştiri; caz ve blues müziğini ele geçirip bir nevi tekelleşme gerçekleştirdikleriydi. Diğer yandan bu plak şirketinin cazın gelişmesine set koyduğu ve acid caz, pop caz gibi türlerin çıkışını engellediği de çoğu zaman şikâyet ve eleştiri olarak dile getirilecekti. Almanya’da Hitler’in ayak seslerinin hissedilmesiyle kendini Amerika’ya atan Alfred Lion, 70 yıllık efsanenin başlangıcını da böylece oluşturacaktı. Geldiği bu yeni kıtada caz müziği onun aklını başından almıştı. Sosyalist yazar Max Margulis ile birlikte ufak bir dükkân denilebilecek kayıt stüdyosunu açtı. Ancak bu başlangıç 6 Ocak 1939 tarihinde resmi hale gelecekti. Bu sefer yanında ortak olarak kendisi gibi Berlin doğumlu bir fotograf sanatçısı olan Francis Wolff bulunuyordu. İlk olarak işe konserler düzenleyerek başladılar. Ardından da plak kayıtlarına başladılar. Sidney Bechet’in “Summertime” plağı da onların tanınmalarını sağlayan ilk “hit” plakları olacaktı. New York’ta ufak bir yerde başlayan bu maceraları gitgide büyüyerek kısa bir sürede caz devlerinin ortak adresi haline gelecekti. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra caz içinde “hard bop” gibi yeni akımların doğuşuna da önderlik edeceklerdi. 1984’de Bruce Lundvall tarafından yeniden yapılanma içine giren Blue Note, bugünlere kadar geldi. Bir yandan cazın gündemini oluştururken diğer yandan da muhteşem arşivi ile caz tarihinin hafızası konumuna geldi. Şimdilerde ise 2009 yılına girdiğimiz şu günlerde de 70 yaşını konserler, kitaplar ve festivallerle kutlamaya hazırlanıyor. Mavi Nota ile geçen 70 yıl Alfred Lion ve Max Margulis tarafından 1939 yılında kurulduğundan beri dünyaca ünlü caz ustalarının albümlerini piyasaya süren Blue Note Records, 70’nci yılını dünyaca ünlü caz ustalarını müzikseverlerle buluşturacak konserlerle kutluyor. Günümüzde EMI Müzik’e dahil olan Blue Note Records’un yıldönümü kutlamaları için şirketin müzik direktörü ve piyanist Bill Charlap, tenor saksafoncu Ravi Coltrane, trompetçi Nicholas Payton, gitarist Peter Bernstein, alto saksafoncu Steve Wilson, bas gitarın ustalarından Peter Washington ve vurmalı çalgıların deneyimli ismi Lewis Nash’ten oluşan grup dünya turnesine çıkıyor. Cahit Kukul’a Acil Şifalar Bu yazıyı yazdığım sıralarda 70’lerin sonunun unutulmaz rock grubu Hardal’ın gitaristi Cahit Kukul solunum yetersizliği tanısıyla Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne kaldırıldığını haber aldım. Şu anda solunum cihazına bağlı olarak tedavi gören Cahit Kukul’un durumunu iyiye gittiği söyleniyor. Bu haberi ilk olarak okuyucularına duyuran internet sitesi ise Grafik Saati oldu. (www.grafiksaati.com). Sitenin verdiği bilgi şöyle: “Hasta yatağında bilinci kapalı olarak yatmakta olan babasının ellerini tutan Özlem Kukul, babasına ‘Baba iyileşeceksin ve bizi bırakmayacaksın. Sağlığına kavuşup yanımıza geldiğinde eskisi gibi bizi seveceksin, biz de seni seveceğiz’ dedi. Bunun üzerine hasta yatağında hareketsiz yatmakta olan usta müzisyen Cahit Kukul bir hayat belirtisi verdi ve elini tutmakta olan kızının eline parmağını hafifçe bastırdı...” Bu olumlu bir gelişmeydi, çünkü Cahit Kukul’un bilinci kapalıydı ve böyle bir tepki alınması önemliydi. “Solunum yetersizliği tanısıyla hastaneye kaldırılan ve vücudundaki karbondioksit oranı yüzde 100’e kadar çıkan Cahit Kukul’un, kızının sözlerine gösterdiği tepki, doktorlar tarafından hastanın iyileşme çabası olarak değerlendirdi. Cahit Kukul’un şu anda vücudundaki karbondioksit oranı yüzde 60’a kadar indi. Sağlıklı bir insanda bu oranın yüzde 20’den az olması gerekiyor. Cahit Kukul’un vücudundaki karbondioksit oranının 2 gün içinde yüzde 40’a inmesi halinde uyandırılabileceğini açıklandı” diye son durumu özetleyen Grafik Saati, bir ara birlikte konserlere çıktıkları Erkin Koray ve Cahit Berkay ve sevenlerinin de Cahit Kukul’u yalnız bırakmadıklarını belirterek haberi bitiriyor. Yazımı yazdığım 19 Ocak itibarıyla ailesiyle telefonla görüştüm ve durumun iyiye gitmesi içimi bir anda ferahlattı. Dilerim bu yazının yayınlandığı gün Cahit Kukul’un iyi haberlerini alırız. sirin.guven?gmail.com Dinleyin Nâzım Kumpanya Moda’da Müzik çalışmalarında bir yılı geride bırakan Nâzım Kumpanya, bu yılki ilk konserini Moda Oyun Atölyesi’nde verecek. 26 Ocak Pazartesi akşamı saat 20.30’da dinleyicileriyle buluşacak olan Nâzım Kumpanya koro ve solo performansları ile müziğin farklı renklerini sahneye taşıyacak. Vedat Sakman, Gökhan Şeşen, Burhan Şeşen ve Emin İgüs gibi Türkiye müziğinin önemli isimlerinin içinde yer aldığı Nâzım Kumpanya müzik topluluğu; opera sanatçısı Ufuk Karakoç, akademisyen kimliğini sahneyle birlikte sürdüren Şebnem Ünal gibi isimlerin yanı sıra çoğunluğu müzik eğitimi almış genç amatör ve profesyonel müzisyenlerden oluşuyor. Piyano eşliklerini R. Yiğit Özatalay’ın yaptığı Nâzım Kumpanya’nın koro şefliğini ise, Mutlu Ödemiş üstleniyor. (0216 349 99 76) Albümün ilk konseri Geçtiğimiz yıl sonunda yayınladığı ilk albümü ‘Kirli’ ile kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Erdem Yener, albümün ilk konseri için 26 Ocak Pazartesi gecesi Babylon sahnesinde olacak. Albümünü, kirli olan her şeye ithaf eden Yener’in ‘Belki’ isimli şarkısının klibi haftalardır müzik kanallarının listelerinin üst sıralarında yer alıyor. Her şarkısında farklı ruh hallerini anlatan şarkıcı, ‘alternatif rock’, ‘poprock’, ‘grunge’ ve ‘elektronik’ müzik tarzlarına uzanıyor. Yener yeni klibi ‘Hayvan’ı da yakında yayınlayacak. (0212 292 73 68, biletler 22.50 YTL) Önder Focan’la caz Önder Focan’ın çok ilgi gören projelerinden biri olan ‘Standard A La Turc’, 31 Ocak Cumartesi akşamı saat 22.30’da Nardis Jazz Club’de konser verecek. Focan’a Şenova Ülker, Erdal Akyol ve Ediz Hafızoğlu’nun ettiği projede müzisyenler pop, Halk müziği ve Türk Sanat müziği gibi farklı tarzlardaki parçaları cazcı gibi yorumluyor. Herkesi bildiği parçalar caz müzisyenlerinin yorumlarıyla bambaşka bir hal alıyor. (0212 244 63 27, biletler 25 YTL) İznik’ten Selanik’e Yunanistan’da son 20 yılın en çok dinlenen müzisyenlerinden olan biri Nikos Papazoglu, bu akşam saat 20.00’de İş Sanat Kültür Merkezi’nde konser verecek. İznik kökenli Selanikli bir sanatçı olan Papazoglu, aynı zamanda ünlü bir ozan. İstanbullu sanatseverleri İznik ile Selanik arasında geçecek müzikal bir serüvene çıkaracak müzisyen, günümüz Yunan müziğinin en önemli temsilcilerinden. Konserde Papazoglou’nun derin ve tutkulu sesine; şiirsel sözler ve geleneksel tınılar eşlik edecek. (0212 316 10 83, biletler 25, 20,15 ve 10 YTL) Rock müzik yarışması Efes Dark sponsorluğunda gerçekleşen Rock’n Dark Express Rock Müzik Yarışması’nın Trabzon elemeleri bu akşam Mass Performance Hall’de. Bu akşamki elemenin ardından Seksendört ve geçen yılki yarışmanın galibi Batı Yakası Grubu sahneye çıkacak ve en beğenilen şarkılarını müzikseverler için seslendirecek. (http://www.rockndarkexpress.com) BİRİLERİ RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com Salı akşamı Beyoğlu’ndaki Jolly Joker Balans’ın kapısından içeri girdik. Hayko Cepkin’in akustiksenfonik projesini tanıtacağı performans için oradaydık. Müziği dinleyip ZÜLAL performans hakkında bir yazı düşünüyordum, ama KALKANDELEN yazmayı evdeki hesap çarşıya uymadı... kzulal?yahoo.com Çünkü mekana kapasiteyi aşan sayıda insan alınmış olduğundan, uğultudan başka bir şey duyamadık. Oysa amacımız, Hayko’nun muhteşem çığlıklarını ve brütal vokallerini akustik bir set eşliğinde dinlemekti... Sahneye kendisine eşlik eden üç müzisyenle birlikte çıktı Hayko: Akustik gitarda Umut Töre, akustik davulda Murat Cem Ergül ve kontrabasta Poyraz Kılıç. Kendisi de e. piyanosunun başında oturuyordu tamamen siyah giysiler içinde... “Bu nasıl senfoni?” diyenlere yanıt şu: Kalabalık bir senfoninin dört kişilik sadeliği... Hayko Cepkin, kanımca, ülkemizin son yıllarda çıkardığı en özgün ve en yetenekli müzisyenlerden birisi. İlk albümünden bu yana altyapısı sağlam bir müzik yapıyor. Kendini yenileyip, daha önce denenmeyen işlere girişmesi de, onu dinlenmeye değer kılıyor. Roll dergisi bir röportajında, Hayko Cepkin’i sahnede canlı seyretmemiş olmanın, Kapadokya’ya gitmemiş, Hisar’da kahvaltı etmemiş, Nevizade’de içmemiş olmak kadar büyük bir eksiklik olarak görüldüğünü yazmıştı. Doğrudur; müzikle ilgilenen herkesin Hayko Cepkin’i sahnede mutlaka görmesi gerekir. Ama sorun şu ki, onu dinlemeye gidip de dinleyememe gibi bir durum da söz konusu... Salı akşamı bizim başımıza geldiği gibi... Kendinize bir yer bulup oradan sahneyi görmeyi umut ederken, birisi arkadan iter, diğeri önden sıkıştırır, bir başkası yandan vurur... Sahne yerine önünüzdeki adamların kafalarını izlersiniz, müzisyenler sahneye çıktığında parmaklarınızın ucunda yükselip bir şeyler görmeye çalışsanız da nafiledir... Sonunda pes edip ince uzun koridor şeklindeki mekanın en arka taraflarına gider, orada perdeye yansıtılan Amaç Hayko’yu dinlemekti... okursunuz... Oysa bu iş yurtdışındaki organizasyonlarda çok farklıdır. Her gazetenin, derginin müzik yazarı vardır ve onlar bir müzik etkinliğine gittiklerinde basın için oluşturulmuş bir alana alınırlar. VIP konuklarını düşünen organizasyon yetkilileri, basını da unutmaz. Çünkü o yazarların orada işlerini yapmaya çalıştıkları bilinir. İsterse Tanzanya’dan olsun, her basın mensubu aynı muameleyi görür. Bu tür bir anlayışın ülkemizde de yerleşmesini dilerim. O zaman bol bol müzikten söz edip, konsere ilişkin ayrıntıları anlatabiliriz. İlginç bir ayrıntı olarak söyleyebileceğim tek bir şey var. Parmaklarımın üzerinde yükselip sahneye bakmaya çalıştığım bir anda Hayko’nun rakı içtiğini gördüm. Piyanosunun yanına koymuş küçük bir sehpa, üzerinde de rakı bardağı... Hem keyifle içiyor, hem de çalıp söylüyordu. İlerleyen saatlerde neler oldu bilmem. Çünkü konser salonunda olup müzik dinleyememe durumuna daha fazla dayanamadım ve oradan ayrıldım... Ama siz yine de Hayko’nun canlı performansını yakalarsanız kaçırmayın, bakarsınız belki şansınız yaver gider ve o akşam müzik dinlemek isteyenler gelir konsere... ??? NOT: Depeche Mode’un 14 Mayıs’ta İstanbul’da vereceği konser öncesinde, 28 Ocak’ta Taksim’deki The Hall’da bir parti düzenleniyor. Depeche Mode Türkiye Fan Club’ın da katılımı ile hazırlanacak gecede, Depeche Mode müzikleri çalınırken, grubun daha önce hiç görülmemiş görüntüleri izlenecek. Partide ayrıca bilet alanlar arasında yapılacak bir çekilişle, konser afişi, DVD, konser davetiyesi gibi sürpriz hediyeler dağıtılacak. DM hayranlarına duyurulur... www.zulalkalkandelen.com görüntüleri izlersiniz... Sanki televizyon seyrediyormuş gibi hissedersiniz. Ama anteni oynayan televizyon ekranında olduğu gibi gibi sürekli kayan, parazitlenen görüntülere bakmak bir süre sonra dayanılmaz olur... Üstüne bir de hiç durmadan bağırarak konuşan kalabalık eklenince, birkaç metre ötedeki müzisyenleri dinlemek olanaksızlaşır... Salonun balkon katında VIP’ler için bir bölüm ayrılmıştır; istenmiştir ki, bazı “celebrity”ler konseri rahatça dinleyebilsin... Ama onların da müziği dinlemek gibi bir amaçlarının olmadığı tavırlarından bellidir. “Sosyalleşmek” adına oradadır birçoğu... Sosyalleşmekle hiç ilgisi bulunmayan, tek amacı müzik dinlemek ve konser hakkında yazı yazmak olan müzik yazarları ise, geceyi sahneyi görebileceği bir yer arayıp, müziği duymaya çalışmakla geçirir... Ve bu nedenle, siz okuyucular da, müzik yerine, bu garip durum hakkında bir yazı C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle