19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 24 OCAK 2009 CUMARTESİ Bir Boğaz balıkçısı klasiği: Kıyı Restoran Şair Nedim, “Bu şehri İstanbul ki, bi mislü behadır/ Bir sengine yekpare mülkü acem fedadır” diye başlayan ünlü şiirinin bir yerinde “elhak bu ne latif abu hevadır” derken sanmam ki, Tarabya’yı kastetmiş olsun. O zamanlarda Tarabya gözde semtlerden değildi, Nedim’in İstanbul’u oralara kadar uzanmıyordu. Ama özellikle 19. yüzyılda Boğaziçi birbirini izleyen, genelde deniz yoluyla ulaşılan “köyleriyle” gözde ve seçkin yerleşim mekanı haline gelince, bu köylerden biri havası ve suyunun güzelliğiyle bir terapi merkezi kabul edildi ve oraya Therapia dendi. İşte Tarabya’nın adı buradan geliyor. Geçen yüzyılın yetmişli seksenli yıllarında ise, geldikleri yere uymak yerine kendi alışkanlıklarını, adetlerini, kaç göçlerini gürültüleriyle birlikte getirmiş Arap turistler yüzünden, semtin adı, İstanbullular tarafından hazin bir ironi ile Arabya’ya çevrilmişti. Neyse ki, bu dönem kısa sürdü. Ya bu akın bitti, ya da gelen din kardeşlerimiz, geleneklerini de taşıyıp, gittikleri ülkeye empoze etme alışkanlığından vazgeçtiler. Yorgi Sabuncu’nun ince zevki, Kıyı’yı insanın gözünü yormayan, canını sıkmayan, hiçbir zaman “kitch”le uzaktan yakından bir ilgisi olmamış, yaldızlı şatafatlı arkalıklı sandalyelere yer vermemiş duvarında, patronun sanata aşina olduğunu gösteren tablolar ve fotoğraflar yer alan, müşterisi de, patronuyla uyum sağlayan, sakin seçkin kişilerden oluşan bir yer haline ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? gelmiştir. İşte bu yüzden severim Kıyı’yı. Tabii güler yüzlü özenli servisini de unutmayalım. 2008 in son günlerinde gittiğimde hesabı ben vermediğim için şimdi de öyle midir bilmiyorum ama, Kıyı her zaman kalite olarak en seçkinler arasında yer almıştı, ama fiyat bakımından onlardan daha ehvendi. Şimdi artık nezih ortamdan, tatlara geçebiliriz. Bir meyhane ya da restoranın belirli bazı göstergeleri vardır ki, bunlardan biri de patlıcan salatasıdır. Mevsiminde Kıyı’nın patlıcan salatasını kıvamında is kokulu o tadı damağınızda duyunca, gerçekten işinin ehli insanların elinde olduğunuzu hemen anlayacaksınız. Buranın vazgeçilmez mezeleri arasına, rakının onsuz olmazı beyaz peyniri, illa da lakerdayı, Kıyı’nın özel turşusunu, yine MEYHANELER özel olan midye dolmasını ekleyebilirsiniz. Ara sıcakları hiçbir zaman fazla KÖŞESİ TARABYA abartmamak gerektiğini düşünür ve Boğaz’ın Avrupa kıyısındaki en güzel genelde bol dere otulu yaprak ciğer ile olan Kıyı’yı sonra Yorgi’nin torunu Yorgi Sabuncu işletmeye köşelerinden biri olan Tarabya, eskiden beri meyhaneler güzel zeytinyağında kızartılmış kalamarı tercih ederim ki, başlamış. köşesidir. bunların her ikisi de Kıyı’da çok güzel hazırlanır. Bir zamanlar caddenin karşısında rıhtımın üzerinde servis Birbirini izleyen irili ufaklı meyhaneler içinde Nadir Fazla oyalanmadan balıklara geçince, neyi tercih edeceğinizi veren (artık o dar rıhtımda servis yapılmıyor) Kıyı zaman içinde Nadi’nin daha ilk gençliğinden beri gittiği, sahibiyle yarım keyfiniz, meşrebiniz olduğu kadar mevsim de belirler. Boğaz meyhaneliğinden “balık restoranına terfi” etmiş. yüzyıldan fazla tanışıklığı olduğu Hristo’ya çok giderdik Yalnız bilin ki, hangisini seçerseniz seçin balıklar hep tazedir, Sınıf arkadaşım, Yılmaz Karaveli bu balık restoranı sıfatının 1970’li yıllarda. özenle seçilmişlerdir ve de iyi hazırlanırlar. hakkını layıkıyla verir ve Kıyı’ya gittiğinde mezeleri, pas geçip Sonra seksenlerde aynı grup Filiz’i mekan tuttu ve Nadir Yani Kıyı’da mevsiminde gümüş rengi ızgara edilmiş bir doğrudan balıkla açardı akşamın keyfini. Bey’in ünlü Perşembe öğlen yemekleri bir dost lüfer beklerken, önünüze iyice yanıp marsığa dönmüş, canına Bu tercihe ne kadar saygılı olursam olayım, zaman grubuyla orada yenir oldu. okunmuş bir kazazede konması gibi bir nahoş sürprizlerle zaman başlangıçta, sıcak meze olarak artık bizde Arkadaşlarımla birlikte Boğaz karşılaşmazsınız. unutulmaya yüz tutan gümüş tavayı ne denli meyhanelerine ilk mahçup adımlarımı Eğer bugünlerde gidecekseniz Kıyı’ya ister ızgara ister tava seversem seveyim, ki gümüşün en iyi yapıldığı attığım yıllarda menzilimiz Bebek’ten dil tavsiye ederim. Birkaç hafta sonra gidecekseniz, ister tava yerlerden biridir Kıyı yine de bazı öteye sık geçmezdi. Tarabya’da, ister ızgara (ızgarası yağlısından irisinden olmak üzere) kalkan mezeleri atlamam mümkün Kıyı’nın açılışı da benim tavsiye edebilirim. değil. üniversite son sınıfım 1964’e Kıyı’nın buğulamaları da tavsiyeye şayandır. rastlıyor. Nikola ve Todori Yemek üzerine gelen kaymaklı ayva ve kabak tatlılarını NEDEN KIYI? Rizo, Tarabya’ya tavsiye ederim. Bana sorarsanız frambuazın üstüne de, Yukarıda da değindiğim gibi, Yeşilköy’den babaları dondurma yerine kaymak ya da krem şantiyyi daha iyi gider Kıyı zaman içinde Boğaz’ın Yorgi’nin Bulgar’ın derim. klasiklerinden biri oldu, ben de Meyhanesinden gelmişlerdi. Bulgarın Gitmeden yer ayırtmanızda yarar var. Özellikle hafta sonları yıllarca keyifle gittim oraya. Meyhanesini duymuşluğum, çoktur, ne ve pazar gündüzleri. Kıyı’yı tercih etmek için birden çok neden var. yazık ki gitmişliğim yoktur. Herşeyden önce Tarabya’nın şirinliği ve manzarası Yorginin oğulları Nikola ve Todori’nin Kıyı Restoran. Kefeliköy Cad. 26 Tarabya. insanı her zaman çekiyor. kurdukları ve zaman içinde Boğaz’ın klasiklerinden TEL. 0212 262 00 02 Merhaba Genç bir oyuncu... Üstelik yetenekli de. Kameralar karşısında yeni çevireceği diziyi anlatırken ‘benim projem’ dediği anda, donup kaldım. Nasıl yani? Anlattığı hikâye bilinen bir film... Hatta kısa bir süre önce Türkiye’de de vizyona girmişti. Bu bir kadın hikâyesiydi. Üstelik filmin adını aynen alıp diziye vermişlerdi. Ve oyuncumuz utanmadan, sıkılmadan kendi projesiyle övünüyordu! Evet, senarist Gaye Boralıoğlu’nun dediği gibi ‘güneşin altında yeni bir şey yok’... Kaba anlatımla; yaşanılan yer ve yaşayan insanlar farklı olsa da aslında her şey birbirinin aynı... Dolayısıyla her hikâye biraz bizim de hikâyemiz oluveriyor. Dinlerken, seyrederken, okurken hem kendimizden hem de başka hikâyelerden izler bulmamız belki de bu yüzden... Bu işin bir yönü... Ama işte asıl önemli olan diğer yönü... Yani üretene saygısızlık edip ‘bu benim eserim’ diye ortaya çıkılan yanı. Çalıntı ya da intihal... Ne derseniz deyin. Doğrusu bu ya, hiç yabancı olmadığımız konular. Bazı üniversite hocalarının bile başvurduğu ‘yaratamama’ halini bilmeyen kaldı mı? Bu durum, müzikte, sinemada, kitapta, televizyonda hatta reklamlarda, albüm kapaklarında, kliplerde dahi çoğu kez karşımıza çıkıyor. Evet, evet bu müziği tanıyorsunuz, bu filmi de vakti zamanında seyretmiştiniz. Hayır yanılmadınız, bu klip o çok iyi bildiğiniz yabancı şarkıcının klibinin aynısı. Hemen her alanda üretim sıkıntısı çeken kısırlaştırılmış bir ülkenin kısırdöngüsünde kalan kimi “sanatçı” bozmaları aşırdıkları yetmiyor gibi bir de böbürlenerek ortaya çıkıp ‘işte benim eserim’ deyiveriyorlar. Gerçek yaratıcıya ve bizlere saygısızca... Eleştirisi bol bir ülke olduğumuz muhakkak. Spordan sanata, siyasetten ekonomiye her konuda fikir sahibiyiz, her şeyi en çok ve en iyi biz biliriz. Uzmanlık alanımız bile olmasa hiç çekinmeden ağır ağır eleştiririz. Kantarın topuzunu kaçırırız, yapıcı değil yıkıcıyızdır üstelik... Şirin Güven ve Sinem Dönmez işleri yaratmak olan senarist, yönetmen ve müzisyenlere bu konuyu konuştu, sosyolog ve psikologlara danıştı. Acaba üretme, yaratma yeteneği kıt bir toplum muyuz? Yoksa suçlamalar da haksızlık mı yapılıyor? Ve çalma haline neden başvuruluyor? Görüşleri sayfalarımızda okuyacaksınız... İyi hafta sonları... Ve ‘Laz Marks’ sahneye çıktı Laz Kapital’in yaratıcısı Yılmaz Okumuş, kitabı için “bir yanıyla benim mizah üzerinden kendimi temize çekmemdir” diyor. Laz Kapital’e giden yoldaki köşetaşları, Marx konusundaki GAMZE hassasiyetler ve aldığı tepkiler, krizin ortaya çıkarttığı manzara üzerine konuştuk ERBİL Yılmaz Okumuş’la... Nereden çıktı Laz Kapital? Ve Marx neden laz oldu? Ben Karadenizli’yim, Rizeli’yim. 15 yaşıma kadar burada yaşadım. İstanbul’a gelmemin nedeni bir, iyi bir okulda okumak, ikincisi ise Gırgır’a girmekti. Karikatür ateşi içime düşmüştü bir kere. Gırgır, benim gibi Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen genç yeteneklerden oluşuyordu. Oğuz Aral bu gençlere, “Yanınızda getirdiğiniz fırlama mizah yeteneğinizle bir yere kadar gidebilirsiniz. Bu iş bir maratondur. Uzun soluklu olmanın yolu, meraklı olmak, çok okumak ve bilgilenmektir” derdi. Bu sayede Marx’la tanıştım. Başlangıçta çok zorlandım, ilk okuduğum kitap 1844 El Yazmaları idi. Marx’tan okumak, diğer giriş kitaplarına göre daha zordur. Ancak örneklerle, hayattaki karşılıklarıyla kavrayabiliyordum bu ağır ve teorik konuları. Belki de bu yüzden “Çizgilerle Küba”, “Çizgilerle Marksizm” gibi basit ve anlaşılır örneklerle derdini anlatan kitapları Yılmaz sevmişimdir. Bu çarpıtmadan, Okumuş yüzeyselleştirmeden ama kolaylaştırarak anlatma yöntemini aklımın bir kenarında tutmuştum. Mizahçı ve senaryo yazarı Yılmaz Okumuş’un, “Karl Marx’ın Trabzon’da doğmuş hali” olarak ortaya çıkarttığı Laz Marks’ın Laz Kapital adlı kitabı üçüncü baskısını yaptı. Laz Kapital’in ikinci cildinin hazırlıkları sürerken, Canşenliği Oyuncuları da Laz Marks’ı sahneye taşıdılar. Laz Marks’ı canlandıran Haldun Açıksözlü, gösterinin sıradan bir tek kişilikoyun olmayacağını vurguluyor ve Laz Marks’ı ihtiyaç duyulan her yere götüreceklerini belirtiyor. ‘Hayata hemen, şimdi müdahale etmeliyiz’ Canşenliği oyuncularından Haldun Açıksözlü, Laz Marks’ı geçen yıl nisan ayında keşfetmiş ve ardından “buradan bir şey çıkarmak gerektiğini” düşünmeye başlamış. Sonra Tuncay Akgün’ün arabuluculuğu ve teşvikiyle Laz Marks’ın yaratıcısı ile buluşma gerçekleşmiş. Ekim ayında Okumuş ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından hızla işe koyulmuşlar. Laz Marks’ı canlandırmak için sakal bırakıp saçlarını uzatan Açıksözlü, bu gösterimleri ihtiyaç duyulan her yerde gerçekleştirme planlarını anlatıyor. Kendisi de bir Karadenizli olan Açıksözlü ile Laz Marks’ı konuştuk. Canşenliği oyuncuları tiyatroya nasıl yaklaşıyor ve Laz Marks’ı bu çerçevede nereye oturtuyorsunuz? Biz 8 Ocak 1991’den bugüne işçi sınıfının, emekçilerin yanında bir tiyatro faaliyeti yürütmeyi benimsedik. İlk oyunumuz sokak oyunuydu, Sokaklarda. Derdimiz şuydu, dünyanın değişmesini istiyoruz; değiştirebilecek en güzel şeylerden biri sanat, bunun araçlarından biri de tiyatro diyorduk. Son dönemde “aslında çocuklara da Marx anlatmak lazım, herkese lazım, her eve bir Marx lazım” gibi düşüncelerimiz vardı. Laz Marks’ın bizim içimizi yakması, Anadolu’ya özgü, bu topraklara özgü oluşuyla da ilgili. Buradan bir şey söylemek bizim için önemliydi. Bu sadece bir oyun değil, bir hareket diyoruz buna. Yani bir silkiniş, horon tepmek gibi bir şey. Her gün yeni bir hikaye olsun istiyoruz ve on yıl sonra devam edebiliyorsa da etsin diye düşünüyoruz. Hayatın içinde olması nedeniyle Canşenliği bunun içinde, sanırım hayata müdahale etmek için yaptığımız bir çalışma. Marx bugün ne der? Bir sürü dalga yaşanıyor, kriz dalgası, Ergenekon dalgası... Marx bunlara ne der? Biz 19 yıldır bunun altını çizdik zaten: bugün... şimdi.... Tiyatronun farkı da buradadır. Hemen, şimdi ne diyorsun? Bir de biz bunu tiyatrodan da ayırıyoruz, sunum diyoruz, Marx sunumu. O haliyle de ek üstünlükleri var. OKUR SORULARI BELİRLEDİ Kısa bir süre sonra Gırgır’da Tursun’un İskelesi köşesini yapmıştım. Sonra televizyon senaristliği dönemim başladı. İlk yazdığım senaryo, Yasemince’deki Hamsiye idi. Sonra üçüncü aşama Laz Kapital oldu. Laz Marks’ı bunlar hazırladı. Sanki benim gibi Marx okumakta zorlanan binlerce genç vardı ve onlara yardımcı olmalıydım diye düşündüm. Benim çektiklerimi çekmesinler diyerek, hayatın içindeki bütün basit ilişkileri, futbolu, popüler olan şeyleri yabancılaştırma efekti olarak kullanıp Laz Kapital’i yazdım. Belki bir yönüyle Das Kapital’e ve Marx’a giriş. Laz Kapital, bir yanıyla kendimi mizah üzerinden temize çekmemdir. 2005’te Küstah dergisinde başladı, sonra kitap oldu. O dönem dergide birkaç hafta içinde çok popüler oldu. Başlangıçta daha harcı alem, insanın genel sorunlarıyla ilgili başlıklar üzerinden yola çıkmıştım. Ama sonra okurların “Laz Marks Emice şu konuda ne diyorsun, bu konuda ne düşünüyorsun?” şeklinde soruların etkisiyle yönümü değiştirdim. Şunu fark ettim, şu an devam eden hayata da müdahil olmasını istiyorlardı Laz Marks’ın. Ben demedum mi? Laz Marks bir tür “kanaat önderi” haline geldi yani. Peki Marx’ın bu şekilde “fikir üretmesi” konusunda tepki almadınız mı? Evet, öyle oldu. Tabii güncel konularda Marx’a taraf tutturmak çok zor. Hele bizim solun 1015 parçalı halinde işiniz daha da zorlaşıyor. Mesela üç yıl önce 1 mayıs tartışması vardı, nerede kutlanacak, diye. Ben de orada “Uşaklar, 1 Mayis işçinun emekçinun bayramidur. Ama böyle bir kismumuz Kadiköy’de, bir kismumuz Hürriyet Meydanı’nda, bir kismumuz Maltepe’de kutlarsak arifeyi görup, bayrami göremeyeceğuk” demiştim. Oraya gidin, buraya gitmeyin demeyi çok yakıştıramadım. Genelde aldığım tepkilerse olumlu oldu. Laz Kapital, üçüncü kez ve bu defa Leman grubu tarafından basıldı. İkinci ve üçüncü cilt de planlanıyor. Laz Marks sahne aldı. Kriz döneminin ürünü mü bu ilgi ve malzeme artışı? Laz Marks zaten vardı, krizin etkisiyle artan Karl Marx popülerliğin bir sonucu değil. 2005’te Laz Marks, “İdeolojiler bitti, tarihin sonu geldi”ye karşı çıkıp, “Asil şimdi başlayi” dedi. Şimdi ise krizi gösterip, “Ben demedum mi?” diyor. Krizin ortaya çıkışı ise, konuların çeşitlenmesini sağladı sadece. Nerede bir ihtiyaç varsa, Laz Marks orada olacak Şimdilik yalnızca İstanbul’daki takvimi belli olan Laz Marks sunumları, Türkiye’nin her yerinde, ihtiyaç duyulan her mekanda yapılacak. Canşenliği oyuncuları, başta üniversiteler olmak üzere, işçi eylemlerinden başka gösterilere Laz Marks’a ihtiyaç olan tüm yerlere gitmeyi vaat ediyor. (Sunum takvimi ile ilgili bilgi için: Leman Kültür Merkezi0212 2929565) hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle