Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 24 OCAK 2009 CUMARTESİ sergi Uçsuz çizgi uçları elimizde Mine Sanat Galerisi Caddebostan şubesi 24. yılına iki çağdaş kadın sanatçının desen sergisi Uçsuz çizgi uçları elimizde ile giriyor. Sergiye bağımsız işleriyle katılan Berna Erkün ve Can Maden ortak bir desen çalışmasına başlayacak ve sergi boyunca dönüşümlü olarak galeri içerisinde bu iş üzerinde çalışarak tamamlayacak. Sanatçılar, sergideki işlerinin birbirlerinden bağımsız olmasına karşın desenin, bütünleyiciliği ile zaman zaman öne çıkarken zaman zaman farklı malzemelerle karışarak bağlayıcı elemana dönüşebilme gücü ve çok yönlülüğünden faydalanıyor. (Tel: 0 216 385 12 03) İki simge yapı restorasyona giriyor İstanbul’un önünde iki önemli restorasyon süreci var. Bunlardan ilki Ayasofya’da, ikincisi ise AKM’de gerçekleştirilecek. Bu iki yapının da hem İstanbul, ESRA hem de burada yaşayanlar simge yapılar ALİÇAVUŞOĞLU için olduğunu söylemeye, esraali?yahoo.com hatırlatmaya sanırız gerek yok. Ayasofya da, AKM de hemen her dönem ideolojilerin arzu nesnesi olmaktan kendini kurtaramamış yapılar. Her ikisi de yapıldıkları dönemin ideolojisini dinsel ya da sivil olarak üzerinde taşıyan, gelecekte de bunu sürdürecek anıtsal mimari örnekleri... Biri İstanbul’un Bizans geçmişine, diğeri ise Cumhuriyet Türkiyesi’nin “modern” yüzüne ait. Bir Bizans kilisesini, fetihle birlikte camiye oradan müzeye dönüştürmek ideolojilerin yapılar üzerindeki egemenliğini örnekliyor. Öyle ki, her kente bir ulu camii yaptıran Osmanlı padişahlarının İstanbul’da buna gerek duymamaları ve imparatorun gücünü “ulu camii” yerine Ayasofya ile simgeleştirmeleri oldukça manidar. Aynı şekilde Cumhuriyet rejiminin 1934’te Asayofya’yı müzeye dönüştürmesi de ideolojik bir karar olması açısından hayli ilginç. Daha yapılırken ve geçen yıllar içinde üzerine yüklenen anlamlarla daha da yüceleştirilen bu yapıları salt mimarlık tarihi içinde değerlendirmek pek çok kimse için çok zor ve tabii bilinçli bir çaba gerektiriyor. Hep yaptığımız gibi bu yapıları nesneleştirmekten kurtaramıyoruz kendimizi. bitirilemez bir restorasyonu görünür kılması açısından da değinmeye değer. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Ayasofya, 2010 kapsamında da yeni bir restorasyon sürecine girecek. Yapının, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın desteğiyle gerçekleşecek kapsamlı bir restorasyon çalışmasıyla yenilenmesi planlanıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile işbirliği içinde yürütülen çalışmalar kapsamında 16 yıldır Ayasofya’nın ana kubbesinin altında kurulu olan inşaat iskelesi de sökülecek. Ayasofya için planlanan restorasyon kapsamında ana kubbenin ve narteksin restorasyonunun yanı sıra yarım kubbelerin restorasyonu, galeri katının onarımı, bahçenin açıkhava müzesi olarak düzenlenmesi, I. Mahmut Kütüphanesi’nin onarımı gibi çalışmalar da var. Son büyük onarımını 1847’de Abdülmecit döneminde Fossati’nin yaptığı Ayasofya’nın bu restorasyondan sonra uzun süre herhangi bir yenilenmeye ihtiyaç duymayacağını ümit ediyoruz. Umarız yapılan bu çalışmalar Ayasofya ile daha doğrusu Bizans sanatı ile ilgili bilgilerimizin de güncellenmesine ve yeniden “popüler” olmasına neden olur. Çünkü Ayasofya yüzyıllardır orada duruyor ve pek çoğumuz onu bir sokak mobilyası gibi görüyoruz. içinin ve kullanılan teknik sistemlerin bütünüyle yenilenmesi öngörülen projenin bir diğer ilginç noktası, hali hazırda mevcut olan yönetim işlevlerinin daha katılımcı bir modelle yürütülmesi... Kültür ve Turizm Bakanlığı, AKM yönetimi, sanatçılar ve STK’larla birlikte yürütülen projenin restorasyonu Melkan ve Murat Tabanlıoğlu’nun başında bulunduğu bir ekip tarafından gerçekleştirilecek. Murat Tabanlıoğlu, AKM’nin mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu. Dolayısıyla bina ile duygusal bir bağı olduğunu rahatlıkla dile getirebiliriz. Avrupa Kültür Başkenti İstanbul 2010 Ajansının kentsel uygulamalar yöneticisi Korhan Gümüş geçen hafta Radikal 2’de kaleme aldığı yazıda, restorasyon sürecinde ilginç bir sergi açılacağını ve bu sergide projenin nelere cevap getirdiği, bütün ayrıntıları, yenilikleri ile İstanbullulara tanıtılacağını duyuruyordu. Gümüş ayrıca, tüm yenilenmenin uygulama projesi bitmeden görüleceğini, projenin her aşamasının Çalışma Komitesi toplantılarında tartışıldığını, nihai kullanıcıların kültür yöneticileriyle birlikte ihtiyaçları saptadığına da değiniyordu. Şu anda avan proje tamamlanmış, koruma kurulu tarafından da onaylanmış durumda. Ekim 2009’da bazı bölümleri kullanılabilir hale gelecek olan yapının 2010’da bütünüyle açılması planlanıyor. Nasıl Ayasofya hiristiyanlığı kabul eden Doğu Roma’nın bu denli anıtsal ilk mimari yapısı ise toplumu sanat aracılığıyla eğitmeyi misyonlarından biri olarak belirleyen Cumhuriyet’in anıtsal kültür merkezine de AKM model oluşturuyor. Bu iki simgesel yapının restorasyonu şüphesiz çok önemli; bizler tarafından sahiplenilmesi büyük bir önem taşıyor. Taze beyinlere ihtiyacımız var Lucca Art, Ocak ayı boyunca yaşamdan en dinamik anları objektifine taşıyarak ölümsüzleştiren fotoğraf sanatçısı Volga Yıldız’ı konuk ediyor. 1976 doğumlu sanatçı ilk fotoğraf makinasına 1995 yılında sahip oldu. 1996 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde üniversite eğitimine başlayan Yıldız’ın bir yıl sonra modelliğe yönelmesi moda fotoğrafçılarıyla olan ilişkilerini güçlendirdi. İlk asistanlık tecrübesini Emre Doğru ile yaşadıktan sonra ilk kez 2003 yılında ArtAlan sergisine katıldı. En son 2008 yılında “Taze Beyinlere İhtiyacımız Var” adlı karma sergiye katılan Yıldız’ın eserleri 2009 yılının ilk sergisinde Lucca Art’da sanatseverlerle buluşuyor. (Tel: 0 212 257 12 55) MİMARIN DUYGUSAL BAĞI Yıkılsın, yıkılmasın tartışmalarıyla zaman zaman kamuoyunun gündemine oturan AKM’nin restorasyonu ise yapıyı yeniden yapılandırma amacı taşıyor. Güncellenecek donanımlarla farklı kullanım alanlarına açılacak olan AKM’nin günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek biçimde yenilenmesi ve restore edilmesi planlanıyor. Mevcut yapının kütlesi değiştirilmeden AYASOFYA’NIN KADERİ Önce Ayasofya’ya bakalım: İlk yapıldığı 4. yüzyıldan itibaren kimi zaman doğal afetlerle, kimi zaman isyanlarla, kimi zaman ise yapının kendi problematiklerinden ötürü bir türlü restorasyondan, onarımdan kurtulamamış bir yapı ile karşılaşıyoruz. Öyle ki, bugün gördüğümüz Justinianus dönemine ait üçüncü Ayasofya, kubbesinin çökmesi nedeniyle yapıldıktan 21 yıl sonra 558’de yapının mimarlarından biri olan İsidoros’un yeğeni tarafından onarılıyor. Yapının kaderinin yapıldığı günden bu yana onarımdan kurtulamamış olmasını mistik bir nedene bile bağlayası geliyor insanın. Ayasofya’nın bugünkü durumuna baktığımızda da bu kaderden kurtulamadığına tanık oluyoruz. Kubbenin onarımı için yerleştirilen iskelenin artık yapının bir uzvu gibi algılanıyor olması da bunun bir örneği. 1992’den bu yana Ayasofya’nın ortasında yer değiştirerek duran bu iskelenin yapının orta mekanını, merkezini algılanmaz kılması bir tarafa, tiyatro Kumsal Tiyatro Fora’nın yeni oyunu Kumsal, gözlerden uzak bir otelde, iki çiftin sıradışı yakınlaşması ve aşkın derinliklerinde eski yaraların sızısıyla inleyen dört kişinin mahrem ve dokunaklı hikayesini sahneye taşıyor. Peter Asmussen’en in yazdığı, Tufan Karabulut’un yönettiği oyunda Evrim Solmaz, Arda Kavaklıoğlu, Tufan Karabulut ve Rana Mamatlıoğlu rol alıyor. Kumsal, yarın ve 8, 15 ve 22 Şubat tarihlerinde Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde. (Tel: 0 216 418 16 46) Dört oyuncu ressam rolünde Feyziye Mektepleri Vakfı’na ait Galeri ışık Teşvikiye, oldukça sıra dışı bir sergiye ev sahipliği yapacak. Türk tiyatrosunun unutulmaz oyuncuları, ayrılmaz dostlar, Mustafa Alabora, Müjdat Gezen, Yaman Tüzcet ve geçen yıl kaybettiğimiz Savaş Dinçel, ‘4 Aktör Ressam Rolünde’ adlı sergiyle hem resimlerini hem de kadim dostluklarını sergileyecekler. Usta oyunculuklarının yanı sıra resim çalışmalarını da sürdüren sanatçıların ilk ortak resim sergisi açılıyor. Sergide; 20 Aralık 2007 tarihinde aramızdan ayrılan Savaş Dinçel, resim çalışmaları 1960’lı yıllara dayanan Müjdat Gezen, Gezen sayesinde resim yapmaya başlayan Mustafa Alabora ve karikatürist Yaman Tüzcet’in, bugüne kadar yaptıkları resimlerden seçkiler yer alacak. Alabora ve Dinçel’in çocuklarının da katkıda bulunması usta oyuncuların sanatları ve dostuklarını bir sonraki kuşağa da taşıyan sergi, ilk olarak; Gezen’in Mustafa Alabora’yla ortak sergi açma konusunda görüşmesi üzerine ortaya çıkmış fikir olarak. Memet Ali Alabora’nın kısa süre önce kaybettikleri kıymetli dostları usta oyuncu Savaş Dinçel’in resimlerinin de bu sergide bulunmasının anlamlı olacağını belirtmesiyle gelişen sergi projesi ekibine, ressam rolündeki dördüncü aktör, Avustralya’da yaşayan dostları Yaman Tüzcet’in de katılmasıyla, usta aktörlerin bu kez aynı rolü üstlendikleri sergi ortaya çıktı. Farklı boyutlarda, akrilik ve yağlıboya tablolardan oluşan sergide; bu dört yakın dostun; gerek özel gerek oyunculuk hayatlarında olduğu gibi, resimlerinde de doğaya, topluma, yaşama yönelik mesajlar verdikleri gözlenmekte. Savaş Dinçel’in resimlerinin yanı sıra tablo karikatürlerinden seçmelerin de yer alacağı serginin en büyük sürprizi ise; oğlu Barış Dinçel tarafından yapılan Savaş Dinçel heykeli ve köşesi olacak. Küratörlüğü Barış Dinçel ve Banu Zeytinoğlu, afiş tasarımı Memet Ali Alabora tarafından yapılan “4 Aktör Ressam Rolünde” sergisi; 09 Şubat – 07 Mart tarihleri arasında 1885 yılında kurulan ve Türkiye’nin ilk eğitim vakıflarından biri olan Feyziye Mektepleri Vakfı‘na ait Galeri Işık Teşvikiye’de gezilebilir. Ödül Türkçeye ilk kez çevrilen Kanadalı yazar Carole Frechette’in 2001 yılında yazdığı ‘Ödül/Jean ve Beatrice’ adlı oyun Tiyatro Liman’da seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Çevirisini ve yönetmenliğini Ece Okay Işıldar’ın üstlendiği oyunda günümüz insanının ideal aşk, ideal sevgili, ideal ilişki kavramlarıyla oluşan beklentileri ve para ile günümüz insanının kurduğu ilişki eleştirel bir bakış açısıyla ele alınıyor. Zeynep Özyağcılar ve Tankut Yıldız’ın rol aldığı oyun, yarın ve 28 Ocak’ta Oyuncular Tiyatro Kahve’de. (Tel: 0 212 245 13 14) C MY B C MY B