22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (Dark Floors) Pete Riski’nin yönetmenliğini yaptığı ve Skye Bennett, Noah Huntley, Lordi ve Dominique McElligott’un oynadığı Ölüm Kapanı bir fantastik gerilim ve korku filmi. 84 dakikalık Finlandiya / İzlanda yapımı (2008) filmde, otizm hastası kızının iyi bakılmadığını düşünüp tedavisine evde devam etmeye karar veren babası, kızını hastaneden çıkarırken asansör bozulur. Birkaç kişiyle beraber asansörde kalan babakız, kapılar açıldığında tüm hastanenin boşaltılmış olduğunu görürler. Hiçbir çıkış yolu bulamadıkları hastanede karanlıktan gelen yaratıklarla da baş etmek zorunda kalacaklardır. 2006 yılında “Eurovision Şarkı Yarışması”nın birinciliği kazanmış olan Finlandiya’lı grup Lordi’nin solisti Mr. Lordi’nin baş yaratığı canlandırdığı filmde, diğer canavarları da yine yarışmada canavar kostümleriyle gördüğümüz grup üyeleri canlandırıyorlar. ? Ölüm Kapanı Bu hafta gösterime giren bir diğer gerilim ve korku filmi Resimdeki Hayalet’in yönetmenliğini Masayuki Ochiai yapıyor. Joshua Jackson, Rachael Taylor, Megumi Okina, David Denman, John Hensley ve Maya Hazen’in oynadığı film “ruhları görüntüleme” muamması üzerine kurulu. CNN’in yaptığı bir araştırmaya göre insanların üçte biri hayaletlere inanıyor ve film de bu inanışı veri alan bir psikolojik gerilim filmi. Fotoğraf sanatçısı Ben ve yeni eşi Jane, karlı bir moda çekimi için Tokyo’ya giderler…Yeni evli çift için bu egzotik iş değişikliği, balaylarını kutlamak için de mükemmel bir fırsattır… Mt. Fuji dağ yolunda ilerlerken, yeni kuracakları hayat büyük bir çatırtıyla sarsılacaktır…Arabaları yolun ortasında duran bir kadına çarpacak, ancak kadından hiçbir iz bulamayacaklardır… ? Resimdeki Hayalet (Shutter) ? Yazlık Sinema gösterimleri devam ediyor Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde (NHKM) Yazlık Sinema etkinlikleri çerçevesinde bu hafta “Güneşe Yolculuk” ve “Büyük Adam Küçük Aşk” gösterimleri yapılacak. Kültür Merkezi bahçesinde gerçekleştirilen gösterimler ücretsiz. Güneşe Yolculuk’un gösterimi 13 Ağustos Çarşamba günü 21.00’de, Büyük Adam Küçük Aşk’ın gösterimi ise, 15 Ağustos Cuma günü saat 21.00’de. Polonyalı Roman Polanski’yi Hollywood’a taşıyan, onun bir gecede ünlenmesine, en çok aranan yönetmen olmasına neden olan, bir çiftin kötülükle savaşımını anlatan kült korkugerilim Rosemary’s Baby (Rosemary’nin Bebeği/1968) 40 yıl sonra yeniden çekiliyor. Komşusu Roman “Babasının gözlerini almış. Bize Ira Levin’in çok satışlı romanından katılmak istemiyorsan katılma, sadece onun annesi Polanski’nin çok sinematografik ASLI ol” der. Rosemary bir an duraksar, sonra beşiği sallamaya bulduğu, senaryosunu kendisinin başlar. SELÇUK yazdığı filmin yapımcı şirketi Kötülük kavramını Knife in the Water (Sudaki Paramount yeni versiyon için Platinum Bıçak/1962), Repulsion (Bulantı/1965), Chinatown Dunes’la pazarlığa oturdu. Bu yeniden (1974) filmlerinde de işleyen Polanski, Rosemary’nin çevrimin yapımcıları Michael Bay, Andrew Form ve Bebeği’nde ilk kez iki tutkusunu, somut gerçeği ve Brad Fuller. Paramount’un kıymetli mücevheri sayılan karmaşık, düşsel psikolojik bozukluğu bir arada anlatır. Rosemary’nin Bebeği için Rosemary’nin giderek değişmesini, titiz, dikkatlı davranan ruh sağlığını yitirmesini, satanistlerin Platinum Dunes bu korku emrine girmesini aklının ona oynadığı klasiğini yaratıcı bir bir oyun olarak yansıtır. Düş gücü yönetmene emanet etmeyi zamanla inanılmaz boyutlara ulaşır, planlıyor. sonunda gerçekle düş ayırt edilemez Polanski’nin CuldeSac olur. Yaşam ve öteki dünya arasında (Çıkmaz/1966) filmine hayran gezinen büyücülük, şeytana tapınma olan, onun kayak tutkusunu da gibi ritüelleri sorgulayan ama bir bilen Paramount’un başkanı anlamda askıda bırakan film, Robert Evans, Downhill inandırıcılığı ve yaratıcılığıyla Racer’ı(Kayakçılar) çekmek izleyiciyi düşündürür. Bir melodramı üzere onu 1968’de üst düzeye taşıyan, şaşırtıcı olayların Hollywood’a davet eder. uç verdiği 60’lardaki yaşamla ilgili Evans Polanski’ye çağdaş bir masal anlatan, korkutucu, Kayakçılar’ın onu bastırılmış eski güdüleri ortaya Hollywood’a çekme yolunda çıkaran film ekipteki çok kişinin bir yem olduğunu açıklayıp yaşamını da etkiledi. ona okuması için Yönetmen John Farrow’la oyuncu Rosemary’nin Bebeği’ni verir. Maureen O’Sullivan’ın kızı, Frank Başta romanı bir pembe dizi, Sinatra ’yla evli Mia Farrow bu koyu bir melodram değerinde çalışmayla kendini ilk kez bulan sinemacı kitabı kanıtlıyordu. Çekime başlar başlamaz okudukça ilgisi artar, sonunda filmin ve karısının gördüğü ilgiden karanlık, ürkütücü ama çok tedirgin olan, birlikte oynayacakları renkli bir öyküyle karşılaşır. The Detective’e (Dedektif) işin Yeni evli çift, anne olmak uzaması yüzünden karısının seçimini için sabırsızlanan Rosemary Rosemary’den yana yapmasına (Mia Farrow) ile oyuncu öfkelenen Sinatra hemen boşanma olmaya çabalayan Guy işlemine girişir. Woodhouse (John Farrow toparlanır sete geri döner, Cassavetes) Manhattan’ın Rosemary tırmık izleri içinde... filmle ünlenir. Ruth Gordon şeytani göbeğindeki şık gotik komşu Minnie rolüyle yardımcı kadın apartmanlardan birine oyuncu Oscar’ını alır. Farrow’la iyi bir uyum kuran taşınırlar. Komşularıyla iyi ilişkiler kurmak isteyen Polanski, Cassavetes’le hiç anlaşamaz. Ödün vermeyen Woodhouse’lar karşı dairelerinde oturan yaşlı çift yönetmen yapımcı Paramount’la süre ve bütçe konusunda Minnie (Ruth Gordon) ve Roman Castevet’in (Sidney çekişir. Filmin başarısı Roman’ı Hollywood’un altın Blackmer) özel yaşamlarına zorla dalmalarından çocuğu yapar ama Roman’ı çok ağır bir olay hoşlanmazlar. beklemektedir. The Fearless Vampire Killers’ta (Vampir Katilleri/1967) birbirlerine aşık olan Sharon TateŞEYTANIN ÇOCUĞU Roman Polanski, Rosemary’nin Bebeği’nden kısa bir Minnie, gebe Rosemary’nin beslenmesine karışmaya süre sonra evlenirler. 1969’un başında Tate gebe kalır, bile girişir. Genç kadın komşularının duvarlarından Los Angeles’taki bir villaya taşınırlar. Polanski, The Day yansıyan garip şarkılar duymaya başlar. Çok zorlu bir of the Dolphin(Yunusun Günü) adlı gerilimin hamilelik geçiren, sık sık karabasanlar gören Rosemary öngörüşmesi için Londra’dadır. 9 Ağustos 1969 sabahı kocasının şeytana tapanlarla gizli bir anlaşma yaptığını, Polanski, karısı Sharon, dostları Abigail Fogler, Wojtek doğuracağı bebeğin şeytanın çocuğu olduğunu Frykowski, Jay Sebring ve Steve Parent’ın tıpkı düşünmeye başlar. Kendisini bir sunağın üstünde Rosemary’nin Bebeği’ndeki gibi satanist Manson çırılçıplak, doğaüstü bir varlıkça tecavüze uğradığını çetesince katledikleri haberini alır. gören Rosemary ertesi sabah uyandığında bedeninde Yönetmenin dünyadaki olası terörlerle ilgili tırmık izleri farkedince rüyasının gerçek olduğunu saplantısı ne yazık ki gerçekleşmiş üstelik kendi düşünür. Minnie’nin söylediği Dr. Sapirstein’a (Ralph başına gelmiştir. Bugün, Roman’ın sevgili eşi Bellamy) giden Rosemary doktordan herşeyin normal Sharon’ın trajik ölümünün 39. yılı. seyrettiğini, endişelenmemesi gerektiğini duyar. Öte yandan eski dostu, baba saydığı Hutch (Maurice Evans) Rosemary’iyle buluştuğunda onun görüntüsü karşısında panikler, Rosemary’yi uyarmaya kalkışınca da komaya girip ölür. Minnie’nin yiyecekleri, doktorun sakinleştiricileriyle Rosemary o denli kendinden geçer ki gerçekle düş arasındaki ayrımı artık yapamaz. Bir komplonun içinde olduğunu, karnındaki bebekle tek başına kaldığını duyumsar. Sürekli uyutulan Rosemary bebeğinin doğumunu göremez. Uyandığında yatağındadır, uzaktan bir bebek ağlaması duyar. Gücünü toplayarak ayağa kalkar, apartmanın içindeki gizli geçidi bulur, şeytana tapan komşuları ve Guy’ın arasından geçip bebeğin beşiğine yaklaşır, çığlık atarak “Onun gözlerine ne yaptınız?” der. Doktor, Rosemary’ye herşeyin normal olduğunu söyler... Rosemary’nin Bebeği: 40 yıl sonra Dehşetle yaşamaya alışmış Kamboçya yerlileri. Karanlığın Yüreği, ‘Kıyamet’e dek açıkta kalır İşte savaşa dair bir başyapıt; “Kıyamet” (Apocalypse Now)… Yıllar geçse de etkisi bitmeyecek epik bir destan… Savaş, kan, acı ve tam tekmil psikoloji… Bu film insanın vahşi doğasını anlatıyor ve yara bir kez açıldı mı asla kapanmıyor. ALPER “Baba” filmlerinin unutulmaz yönetmeni Ford Coppola, TURGUT Kıyamet ileFrancis bir kez daha bir alperturgut.blogcu.com şahesere imza atacaktı. Kıyamet, Ukrayna’da doğan Polonya asıllı İngiliz yazar Joseph Conrad’ın (Józef Teodor Konrad Korzeniowski) “Kara Kıta” Afrika’da geçen 1899 tarihli Karanlığın Yüreği adlı romanından uyarlandı. Buram buram yetenek kokan müthiş senaryo John Milius ve Francis Ford Coppola’ya ait. Egzotik bir coğrafyanın şiirsel hüznü ve yaratıcısı görüntü yönetmeni Vittorio Storaro… Filmin müzikleri ise Carmine Coppola ve yine Francis Ford Coppola’dan… Başrollerde sinema devi ve Kıyamet’in herşeyi Marlon Brando, kusursuz oynayan deneyimli aktör Robert Duvall, belki de hayatının rolünü çıkaran Martin Sheen, Matrix üçlemesinde canlandırdığı Morpheus karakteriyle meşhur olacak olan gencecik Laurence Fishburne, Hollywood’un başa bela hippisi Dennis Hopper ve beyazperdenin iki dev karakteri İndiana Jones ile Han Solo’nun mucidi Harrison Ford var. Kıyamet, hiç kuşkusuz dünyanın en belalı setlerinden biriydi. Başrol oyuncusu Martin Sheen’in kalp krizi geçirmesi, aylar süren çekim aşaması, 12 milyon dolarlık yapım bedelinin katlanarak 40’a çıkması ve dahası… Kıyamet vizyona çıkalı 29 yıl oldu ve hâlâ tartışılıyor. Francis Ford Coppola, savaş karşıtı filmlerin tetikleyicisi haline gelen yapıtıyla ilgili “Konusu Vietnam değil, bu film Vietnam’ın ta kendisi” diyor. Unutmadan hatırlatalım; Kıyamet’in renkleri 2001’de elden geçirildi, yeniden kurgulandı ve filme özgün versiyonunda yer verilmeyen 49 dakika eklendi. Sinemaseverler, dün tekrar gösterime giren Kıyamet’i kesinlikle kaçırmasın. arkadaşıdır. ABD ordusu ve “şirket” diye bilinen Merkezi Haber Alma Ajansı’nın (CIA) sonunda sabrı taşar, Kurtz’u yok etmek için Saygon’daki bir otel odasında pinekleyen ketum, sinsi ve psikolojisi bozuk Yüzbaşı Benjamin L. Willard‘ı görevlendirirler. Suikastçı Willard ve beraberindeki bir avuç denizci, Vietnam’dan Kamboçya’ya uzanan nehirde akıllara zarar bir yolculuğa çıkarlar. Savaşı resmeden en koyu renklerle karartılmaya çalışılan nefes kesici bir doğa, küçücük bir tekneye sıkışan ve sadece öyküleriyle insan olduklarını hatırlayan askerler… Rockçı, sörf şampiyonu, yeni yetme, esrar bağımlısı… ABD’nin fakir ailelerinden gelme askerleri, tümden keçileri kaçırmak üzeredir. Tehlikeye davetiye çıkaran serüvenimiz boyunca birçok farklı, ilginç ve hayret verici olaya tanıklık ederiz. Hitler’in tutkun olduğu Richard Wagner’in ünlü bestesi Ride of the Valkyries eşliğinde Vietnam köylerini bombalayan savaş helikopterleri, Vietnamlı bir ailenin, yavru bir köpeği gizledikleri kutunun cephanelik sanılması nedeniyle katledilmesi, kan deryasında sörf yapmayı kafaya koyan ve “Napalm zafer gibi kokuyor” diye buyuran kovboy kılıklı Yarbay Bill Kilgore, ABD’lilerin selefi mutsuz, asil ve bencil Fransız emperyalistler, bizdeki karşılığı “aç aç” olan ve Amerikan orta sayfa güzelleriyle kotarılan olağanüstü güzellikteki asker eğlencesi… “Sürünmek… Kaymak… Bir usturanın kenarında ve hayatta kalmak…” Kurtz’a giden yol ilmek ilmek dokunur, gerilim arttıkça artar. Kâbus büyür, yol arkadaşlarının bir kısmı ölür. Willard sonunda nihai hedefine varır, cangılın efendisi, bilge Kurtz onu beklemektedir. Kurtz’un karargâhı nehrin en güzel yerinde, ormana ve tarihe sırtını vermiş büyülü bir mabettir. Savaşın bir insanı değiştirme, dönüştürme ve dibe çekme potansiyeli, Kurtz’un boyalı yüzüne, şiirler okuyan diline, düşünmekten kaynama noktasına gelen beynini sığdırmaya çalıştığı kel kafasına yansımıştır. Willard hem Kurtz’dan çekinmekte hem de içten içe ona saygı duymaktadır. Kurtz, Willard’ı önce esir sonra misafir eder ve söylevini verir: “Kâbuslar görüyorum. Senin gördüğün kâbuslar. Ama senin beni katil diye çağırmaya hakkın yok. Beni öldürmeye hakkın var, bunu yapmaya hakkın var ama beni yargılamaya hakkın yok…” Şimdi son perde zamanıdır, Kurtz insanlık tarihi boyunca hiç durmayan muharebe makinesinin kurbanıdır ve cellâdı savaştan ölesiye nefret eden bir adam olan Willard’dan başkası değildir. Ve Willard aynı zamanda Kurtz’un mesajını taşıyacak kişidir; “Ne yapmaya çalıştığımı anlayabilirsin oğlum. Yaptıklarımı, gördüklerimi anlatabilirisin eğer buradan sağ kurtulup eve gidebilirsen. Bunu benim için sen yapacaksın.” “NAPALM ZAFER GİBİ KOKUYOR!” Yeşil bereli savaş makinesi Albay Walter E. Kurtz, Amerikan ordusunun gözbebeği bir subayken, tüm kural, disiplin ve askeri hiyerarşiyi yıkmaya, içindeki saf kötülük ile dış dünyanın vahşetini kaynaştırmaya karar verir. Deli ve deha arasındaki ince çizgide ustalıkla yürüyen madalya koleksiyoncusu efsane albay, seçkin askerlerden oluşan itaatkar adamlarının ve dehşetle yaşamaya alışkın Kamboçya yerlilerinin gözünde, yarı tanrı mertebesine ulaşmıştır artık. O, zalim ve âlim bir adamdır, korku ve terörün C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle