19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 9 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ Altın boynuz yeniden canlanıyor Haliç kıyılarının kültürel bir havzaya dönüşümüne önayak olan Rahmi M. Koç Müzesi, Esra Teknesi gezileri ve Hasköy treni ile başladığı etkinliklerinde Haliç’in eski ruhunu yeniden yaşatıyor. Haliç, diğer dillerdeki adıyla Altın Boynuz, tarih boyunca medeniyetlerin, imparatorlukların gözdesi olmuş. Yunan efsanelerinden Bizans’a, Haçlı Seferleri’ne ve ilkokuldan beri ezbere bildiğimiz ‘yağlı kızaklarla Haliç’e gemi indirme’ tekniğiyle her zaman ZUHAL kendinden söz ettiren doğal bir Haliç. Bugün bile, sahil AYTOLUN liman yolundan geçerken yarım kalmış köprüsünü, Bulgar kilisesi, Pierre Loti’si, ahşap binaları, restoranlarıyla seyrederiz Haliç’i. Osmanlı’yı, Bizans’ı yeniden yaşarız, her geçtiğimizde zaman geri gider bir süreliğine. Aynı kalabilmiş semtlerinden, zamanın ruhunu hissettirebilecek nadir kıyılarından biri İstanbul’un. Pierre Loti’den Galata Köprüsü’ne; Eyüp, Sütlüce, Balat, Fener, Unkapanı, Eminönü... Kıyılarında gezerken her bir semtin yaşanmışlığını hissediyor insan tüm varlığıyla. Zengin geçmişini gözlemliyor, ruhunu duyumsuyor. Çeşitli medeniyetlerin geçiş yolu, dönemin kültür eşiği, her köşesi bir anı kokan Haliç, şimdi eski günlerini yeniden yaşamaya hazırlanıyor. sergi Göktürk ve Kemerburgaz’da sanat yeşeriyor Göktürk Beldesi’nde yer alan Piazza Sanat Galerisi’nde bu hafta başlayan Hikmet Çetinkaya sergisinin yanı sıra Kemerburgaz Kemer Park’ta resim, dans, müzik ve drama atölyelerinin yer alacağı bir merkez, kapılarını hizmete açmaya hazırlanıyor. Temmuz ayında Göktürk Beldesi’nde yer alan Piazza Sanat Galerisi’ndeki ressam Hikmet Çetinkaya’nın sergisi birbirinden ilginç çalışmaları sanatseverlerle buluştu. Sanatçının ‘gelincikler’ temalı resim sergisi 15 Ağustos’a dek izlenebilecek. Çetinkaya, eserlerinin varoluş felsefesini şöyle anlatıyor: “Tohumu taşınıp çoğaltılamayan ender bir çiçektir ‘gelincik’. Üç günlüktür ömrü... Bir günde doğar, bir günde büyür, bir günde ölür. İnsan ömrünün de dünü, bugünü, yarını vardır. Dünün anıları, yarının hayalleri ile bugünde kaybolur insan çoğu zaman, keyfini çıkarmadan.” (Tel: 0 212 322 59 44) Baykuşun Kareleri Pera Müzesi, dördüncü etkinlik dönemine girdiği bu yaz aylarında da, 30 kuruluş yılını kutlayan Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü mezunlarının seçilmiş çalışmalarından oluşan “Baykuşun Kareleri” adlı sergiye ev sahipliği yapıyor. 1978 yılında kurulan, fotoğraf sanatı alanında gelenekle çağdaş düşünceyi yüksek teknikle buluşturan, fotoğrafın gündemini oluşturmayı ve uluslararası platforma taşımayı hedefleyen ve 30 yıllık geçmişinde 300’den fazla mezun veren Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü, fotoğraf eğitimi alanında kurumsallaşmanın da temsilcisi olmuş. Fotoğrafı’nın çeşitli alanlarında hizmet vererek söz sahibi olan, fotoğrafın farklı alanlarında çalışan fotoğrafçıları bir araya getiren “Baykuşun Kareleri” sergisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü mezunlarını ve seçilmiş fotoğraflarını bir araya getirerek deneyimlerini paylaşmak ve 30. yıl kutlamalarının bütünleştirici etkinliklerinden biri olmak amacını taşıyor. 67 mezunun birbirinden ilginç seçilmiş fotoğraflarından oluşturulan “Baykuşun Kareleri” sergisi 31 Ağustos’a kadar açık kalacak. (Tel: 0 212 334 99 00) HAREKET GÜNLERİ Rahmi Koç Müzesi’nden Haliç kıyılarına farklı bir gözle bakmak ve teknolojik gelişimi de görmek için müzede objelerin özellikleri de gösteriliyor. Müzenin avlusunda Cumartesi ve Pazar günleri saat 15.30’da gerçekleşen Hareket Günleri etkinliğinde, buhar makinelerinin ve dizel motorların nasıl çalıştığı gözlemlenebiliyor. Ayrıca klasik otomobillerin motor sesini duymanın yanı sıra, binmesi imkansız görünen Penny Farthing bisikletinin nasıl kullanıldığı ve Ginger deneyimlenebilir. HALİÇ SIRTLARINA BAKIŞ Yaşayan bir sosyal mekan niteliğindeki Rahmi M. Koç Müzesi, yaz boyunca her haftasonu yapılan Nostaljik Haliç Gezileri ve Hareket Günleri etkinlikleri ile Haliç’in ruhunu tıpkı eski zamanlardaki gibi yeniden yaşatıyor. Bu yıl ilk kez sefere çıkan Esra Teknesi, Kaptanı Hamit Arslan’la birlikte Haliç kıyılarında gezerek, Haliç’i bir de denizden karaya doğru gösteriyor. 1888 İngiliz yapımı tekne, odun ve kömürle çalışıyor. Hamit Kaptan, gün içinde sürekli takviye yaparak seyahate hazır tutuyor tekneyi. Bir yanınızda Sütlüce, bir yanınızda Pierre Loti; Eyüp, Kasımpaşa, Hasköy... Yaklaşık 40 dakika geziyor tekne Haliç sularında. Kimi zaman martılar da eşlik ediyor, yön veriyor size. Hamit Kaptan’la birlikte 6 kişilik olan Esra Teknesi’nde herkes bildiklerini anlatmaya başlıyor bir süre Haliç kıyılarını izledikten sonra. Kimisi mitoslardan söz ediyor, kimi de eski tarihi binaları, evleri işaret ediyor. Sohbetiyle ziyaretçilere güzel vakit geçirten Hamit Kaptan da başlıyor diğer yandan anlatmaya. Bir yandan Altın Boynuz’un nostaljisini yaşarken, diğer yandan da farklı bir deneyim kalıyor akıllarda. Haliç’e, geçmişe, anılara dair... Rahmi Koç Müzesi’nin etkinliklerinden bir diğeri de SütlüceHasköy arası uzanan, 700 metrelik demiryolu hattı üzerine kurulu Nostaljik Tren yolculuğu. Üç adet 15’er kişilik vagonu Eskişehir’deki Türk Hava Kuvvetleri 1.Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı tarafından bağışlanan ‘Nostaljik Tren’in çekişi iki adet İngiliz yapımı klasik dizel lokomotif ile sağlanıyor. Trenle gezerken bir anlamda Haliç kıyısında zamanda bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Ayrıca, Rahmi M. Koç Müzesi arazisi üzerinde bakım kanalı, kül boşaltma kanalı, kömürlük, cendere, bir peron ve bir istasyon binası oluşturularak gerçek bir demiryolu atmosferi yaratılmış. Müzenin Haliç’e kattığı değerler ve Haliç’e kültürel desteğiyle ilgili konuştuğumuz müze yetkilisi, 1993 yılında kurulan Rahmi M. Koç Müzesi’nin Haliç kıyılarının kültürel bir havzaya dönüşümüne ön ayak olmaya devam edeceğini söylüyor. Sonbahar aylarında gerçekleştirilmesi planlanan sergiler ve genişlemeye devam eden koleksiyonlar ile İstanbul tarihinde önemli bir ayrıcalığa sahip olan Haliç’i yakın gelecekte müzeler ve kültür etkinlikleri havzası olarak görebileceğiz. Haliç, ayrıca İstanbul 2010 Kültür Başkenti etkinliklerinde önemli rol oynayacak. Gerilimli Sınırlar Saskia Holmkvist, Sini Pelkki, Jussi Puikkonen, Carrie Schneider ve Sauli Sirviö’nün fotoğraf ve video yerleştirme işlerinden oluşan ‘Gerilimli Sınırlar’ sergisi, birbirine derinden bağlı olan ‘bölge’ ve ‘baskınlık’ temaları üzerinde duruyor. Sergide, yaşamları, gerçeklikleri, kimlikleri ve kültürleri belgelemenin, yorumlamanın, dışa aktarmanın, türetmenin, yeniden üretmenin, “orada bulunmayanın izlerini” ya da “gündelik politikaları” iletmenin bir yöntemi olarak fotoğraf ve videonun anlatım gücünden yararlanılıyor. Sergiye katılan sanatçılar, bölgesel ilişkiler sorunsalından yola çıkarak paylaşılan kimliklere kıyasla bireysel kimliklerin önemine ışık tutuyorlar. Gerilimli Sınırlar 30 Ekim’e dek santralistanbul Ana Galeri, 2. katta ziyarete açık olacak. (Tel: 0 212 311 50 00) Izİzlenim Sanat, Rönesans’tan, aydınlanma düşüncesinden sonra kültürle birlikte anılmıştır. Dünyada sanat eserleri aracılığıyla kültürel gelişmesini hızlandıran ülke sayısı az değil. Göz ardı edilmesi, ancak ve ancak değerbilmezlikle, vurdumduymazlıkla bağdaşıyor. O halde sanatla, sanatın paylaşımıyla bütünleşmenin faydalarından sıklıkla bahsetmekte yarar var. Nedir bu paylaşım? Sanat bireyselliği önceler, üretimi tekilliktir. Sanatçı duygularını, duyarlılığını estetik bağlamlı, kendince hayata geçirir. Özgünlüğü içerir sanat, özgürlüktür. Sanatın paylaşımı onun toplumla buluşmasını gerektirir ki, bu apayrıdır. Bu kez bütünsellikten de, çoğulluktan da, eğitimden de bahsedilebilinir. Çünkü sanatı izleyen de, dinleyen de, yazan da, yorumlayan da, ondan hoşlanan da, tiksinen de en azından birer paydaştır. Paylaşım öncelikle sanatın bilinmesine, izlenmesine ve değerlendirilmesine koşut yaşanır. Paylaşım tabii ki üretimden bağımsızdır. Sanat eseri artık topluma mâl edilmiş bir biçimde, kültürel ve eğitimsel olarak canlıdır. İnsanı biçimlendirir, onun estetiği algılama becerisini geliştirir, düşüncelerini olumlu etkiler. Yani sanatın paylaşımı, modern toplumdaki sanat kültürünün oluşumuna katkıda bulunup toplumsal gelişmeye ivme kazandıran eylem olarak zamana yayılır. Sanatın paylaşımının yeterli gerçekleşebilmesi anlamında şu öneri vazgeçilmezdir: Eğer insanın gelişmesinde etkin kazanımlardan biri, sanatçının gizine ulaşım çabasıysa, sanatın paylaşımı adım adım ama kaçınılmaz olarak gerçekleştirilmelidir. Yani okuduğunu anlamak, baktığını görmek, işitttiğini dinlemekse, değerlendirmekse modern bir insanın kültürel gelişmişliği, o halde sanatın paylaşımına koşulsuz katılımcı olunmalıdır. Tiyatrodan operaya, plastik sanatlardan sinemaya ya da şiir gibi etkinlikleri paylaşıma açmak bir başka bağlamda da sanatsal kültürün korunmasıdır. ? ÜMRAN BULUT umranbulut@gmail.com Sanatın paylaşımı İş ki, paylaşım yaşansın. Sanat haberlerine, yorumlarına yeterince duyarlı olup yer verilmesi, çocukların bu konuda eğitilmeleri sanatın paylaşımının gerekliliğine inanmış ülkelerde vardır. Bizim gibi kültür mirası zengin, eski uygarlıkların izleriyle bezeli bir ülkede sanatın paylaşımının hâlâ yeterli olmaması ise kabul edilir gibi değildir. Üstelik eski kültürlerden devralınan mirasımız her fırsatta sanatın vazgeçilmezliğinin altını çizmektedir. Arkeolojik ve tarihsel sanat buluntularımızın gün yüzüne çıkması tüm dünyada sarsıcı özenmelere yol açmaktadır. Sanatın paylaşımını eğitimsel bağlamda değerlendirmemek, onu önemsemeden yaşamak ancak safdilliğin göstergesi olabilir. Sanatın paylaşımının önemini kavramak eğitim işidir. Ancak yaşamın herhangi bir döneminde kazanılması pek olası değildir. Bu alandaki girişimler giderek (son zamanlarda olduğu gibi koparılacağına) kuvvetlendirilmeli, sanatın paylaşımında paydaş sayısı bir an evvel arttırılmalıdır. tiyatro Boş bir oda ve içeri alınan sadece 30 izleyici... Olacaklardan habersiz bu otuz kişinin üzerlerine kapanan bir eski kapı. Cesaretiniz varsa kapımızı çalmaya kapılar açıldığında sizin de beyin gözünüzde yepyeni kapılar açılacak demektir. İçeride yaşadıklarınıza inanamayacak, şaşkınlığınızı gizleyemeyeceksiniz... Bir insanın düşlerinin parçası olmak ve o düşleri tepkinizle yönlendirmek hiç bu kadar yakın olmamıştı diyerek bu ufacık odadan çıktığınızda kocaman bir dünyanın kapılarını açtığınızın farkına varacaksınız... Kahkaha ve hüznün iç içe geçtiği bu gösteride daha önce izlediğiniz her şeyi unutup tiyatro zevkinize bambaşka bir pencere açacak ve belki de bundan sonra eski defterleri kapatacaksınız. Metin Zakoğlu’nun yazıp yönettiği ve Taylan Erler’in rol aldığı Boş Oda, bugün yarın 14, ve 15 Ağustos’ta Kulis Oda Sahnesi’nde seyirciyle buluşacak. (Tel: 0 216 467 33 32) Boş Oda snmdnmz?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle