18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 23 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ Yorulmaz bir kültür savaşçısı Melih Fereli İstanbul’da uluslararası düzeyde etkinliklerin gelişmesi için çalıştı. Fereli’yi, Londra’dan İstanbul’a geldiğinde her yeniliğe karşı olumsuz yaklaşma konusunda dünya birinciliğini kimseye kaptırmayan bir sanat ortamı bekliyordu. Ama azmin elinden ne kurtulabilir? Fereli İstanbul Bienali’ni formlandırdı. 1994’teki 4. Bienal Türk sanatının yurtdışına açılmasında önemli bir rol oynadı. 22 Ağustos’ta 60 yaşına basan Melih Fereli’yi tanımlamak, onu belli bir çerçeve içinde değerlendirmek kolay değildir. Çünkü Fereli yorulmaz bir kültür savaşcısı olarak, hem sanatın hem de yaratıcı, sorgulayıcı insanlarının çok zor yaşama olanağı bulduğu bir çoğrafyada, İstanbul’da, uluslararası düzeyde etkinliklerin gelişmesi için çaba sarf eden pek az kişiden biridir. Onun ta Bizans’ta kalma iktidar, erk mücadeleriyle sürekli olarak çalkanan İstanbul Sanat Ortamı’nda bir tür NECMİ “ayrıştırıcı” olarak son derece SÖNMEZ önemli görevleri üstlendiğini belirtmek gerekir. “Ayrıştırıcı” derken, Fereli’nin kurumlarla sanatçılar, ekonomik güç ile yaratıcılık arasındaki ince ip üzerinde dikkatle yürüyen bir sanat yönetimi cambazı olduğunu betimlemek istiyorum. Fereli halen farklı bir şekilde yürüdüğü bu “ipin” üzerine, altında koruyucu file olmaksızın, 1 Mart 1993’te, efsanevi Nejat Eczacıbaşı’nın daveti üzerine, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Genel Müdürü olarak çıkmıştır. İstanbul kültür hayatına yeni açılımlar getirmesi bakımından her zaman “öncü” bir kimliğe sahip olan bu kurumda, onun sanatın tüm disiplinleriyle yakından ilgilenen kişiliğinin sonucunda bir çok önemli adım atılmıştır. sergi Sedad Hakkı Eldem I: Gençlik Yılları 20. yüzyıl Türk mimarisinin önemli ustalarından Sedad Hakkı Eldem, doğumunun 100., ölümünün 20. yılında, iki sergi ve iki kitap aracılığıyla Osmanlı Bankası Müzesi’nde anılıyor. “Sedad Hakkı Eldem I: Gençlik Yılları“ başlıklı ilk sergi, ünlü mimarın yaşamının ilk 24 yılına odaklanıyor. Uğur Tanyeli, Bülent Tanju ve Edhem Eldem’in küratörlüğünde hazırlanan serginin ve kitabın tasarımı ise Bülent Erkmen’e ait. Sergi, Sedad Hakkı Eldem’in çocukluk ve erken gençlik yıllarını, istisnai nitelikteki görsel ve yazılı, özgün kişisel belgeler eşliğinde sunuyor. Sergide, önce bir çocuğun, sonra mimarlık heveslisi bir gencin, ardından mimarlık öğrencisinin ve nihayet Avrupa’da uzun bir bilgilenme turu atan genç mimarın gelişimi, zengin bir görsellik içinde izlenebiliyor. Sergi, 30 Ağustos’a dek sürecek. Lüleburgaz’da heykel sempozyumu Lüleburgaz Belediyesi bir ay sürecek bir heykel sempozyumu düzenliyor. 15 Ağustos’ta başlayan sempozyumda, Karin Bohrmann, George Roth, Raphael Alexander Beil, Ronald Romedius Steger, Rolf Stiner, Nevzat Atalay, Özcan Aydemir, Yıldız Güner, Rahmi Atalay ve Berika İpekbayrak, açık havada, mermer blokları heykele dönüştürecek. Kapalı Pazaryeri ve Semt Merkezi’nde gerçekleşen sempozyum süresince vatandaşlarımız heykeltıraşları taşlara hayat verirken izlemi fırsatı bulacağı organizasyon 15 Eylül’de sona erecek İğne Deliği Fotoğrafları bitiyor İstanbul Modern Sanat Müzesi, 2 bin 500 yıllık Camera Obscura ilkesine dayalı “iğne deliği” tekniğini kullanan Adanalı 33 genç fotoğrafçının çalışmalarını “İğne Deliği Fotoğrafları“ sergisinde bir araya getiriyor. Sponsorluğunu Mustafa Nevzat İlaç Sanayi A.Ş`nin üstlendiği, küratörlüğünü Engin Özendes`in yaptığı, fotoğraf sanatının tarihsel bir dönemini yeniden yaşatan 67 fotoğraftan oluşan sergi, 31 Ağustos’ta bitecek. HOBİNİN ÜZERİNE ÇIKAN TUTKULAR İstanbul Erkek Lisesi’nden sonra Fereli AFS bursiyeri olarak gittiği Amerika’da hem high school hem de yüksek lisans eğitimini tamamlamlayıp önce İstanbul’da daha sonra da Londra’da çokuluslu bir şirkette stratejik alanda yöneticilik yapmıştır. Kendisinin anlatmayı çok sevdiği Uzak Doğu, Japonya, Kore yaşam tecrübeleri bu şirket bünyesinde edinmiş olduğu pazar planlama etkinlikleriyle birleşince ona karışımı kolay olmayan, hem Doğuda hem de Batıda geçerli “hal mecal anlama yeteneği” kazandırmıştır. Gerçekten de Melih Fereli hem çok iyi bildiği dillerin, hem de kısa bir bakışta bile sayfalar dolusu cümleyi aktaran bakışlarının sayesinde her kültürde, her dilde kendi duruş açısını ortaya koyan medeni bir cesarete sahiptir. “Hayır, olmaz” derken bile bunu temellendirir. Bazen sadece bir göz kırpmasıyla bile. Onun iş hayatındaki başarılarının yanı sıra müzik alanında da hiç peşini bırakmadığı uğraşları, ilgi alanları, hobinin üzerine çıkan tutkuları vardır. Bunlar arasında klasik müzik başta gelir. Profesyonel olarak dünyaca ünlü Londra’daki Philharmonia Chorus’ta tenor olarak çalışacabilecek kadar müzik sevdalısı olan Fereli’nin daha sonra bu tutkusunun profesyonel iş hayatını da altüst eden bir düzeye çıkmasını yadırgamamak gerekir. Aynı kuruluşun Yönetim Kadrosu’nda aldığı görevle sanat yönetimi gibi hassas bir alana geçiş yapması onun hem sanatçı hem de organizatör kimliğinin göstergesidir. Londra’dan İstanbul’a geldiğinde Fereli’yi yeni bir dünya, her yeniliğe olumsuz yaklaşma konusunda dünya birinciliğini başka bir kente 60 yaşına basan sanat yönetimi uzmanı Melih Fereli oğlu Altay’la birlikte. kaptırmayan, sıradanlığın aşılmaması için sahte bir hoşgörünün kol gezdiği İstanbul sanat ortamı bekliyordu. Ama, eskilerin tabiriyle, azmin elinden ne kurtulabilir ki? Fereli daha ayağının tozu kurumadan o zamana dek Geleneksel Mekanlarda Çağdaş Sanat başlığında İstanbul Festivali’nin yan etkinliği olan sergiler alanına el attı ve Uluslararası İstanbul Bienali’ni formlandırdı. O zamana dek kavramsızlıktan, yönsüzlükten çürük diş gibi sallanan sergi etkinliklerinin başına Réne Block’u getirdi. 1994 yılındaki 4. Bienal hem İstanbul kentini uluslararası sanat etkinliklerinin haritasına soktu hem de Türk Sanatı’nın yurtdışına açılmasında son derece önemli bir rol oynadı. DÜZEN TUTKUSU 1998’te Buckingham Sarayı’nda yapılan bir törende İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından Türkİngiliz kültürel ilişkilerine olan katkılarından ötürü “Britanya İmparatorluğu Büyük Nişanı” ile onurlandırılan Fereli, müzik, görsel sanatlar alanındaki etkinliklerinin yanı sıra “Mozart Türkiye’de” isimli filminde (2000) Sir John Tooley ve Peter Manıura ile birlikte yönetici yapımcılığını üstlenmiştir. 2001’de İKSV’deki görevinden ayrılan Fereli sanat yönetim danışmanı olarak çalışmalarını sürdürerek, kurumlarla olan ilişkisini kendisinin belirlediği bir düzeye çekmiştir. Onun son yıllarda gerçekleştirdiği en önemli projelerinden biri de, Yapı Kredi Kültür Merkezi tarafından yürütülen “İstiklâl Serüveni” başlıklı sergi dizisidir. Daha önce de beraber çalışmış olduğu Block’la beraber, yaşayan çağdaş sanatçılara ihtiyaç duyulan monografik kitaplar yayınlamayı ve sergiler açmayı hedefleyen bu sergikitap projesi kelimenin tam anlamıyla başarısız bir sanatçının sorunlu bir çalışmasıyla başlamasına rağmen daha sonraki adımlar etkinliği hak ettiği düzeye çıkarmıştır. Fereli’yi durmadan çıktığı yurtiçi ve yurtdışı yolculukları yüzünden İstanbul’da yakalayıp onunla bir kahve içmek kolay değildir. Çoğu kez yanından hiç ayırmadığı küçük çantası, hasır şapkası ve güneş gözlükleriyle hafta içinde BebekAnadolu Hisarı vapurunda görülebilecek olan Fereli düzenli olmaya tutkunluk derecesinde bağlıdır. O küçük çantasının içinde bile, akbil kullanırken kısaca gördüğümüz gibi, bozuk, kağıt paraların, jetonların, bir isviçre çakısının, kimliklerin, cep telefonunun, kurşun kalemin, kağıtların, kartvizitlerin, montblanc’ın, 3M müzik dinleme aletinin yerleri bellidir. Sanat yönetimi konusunda uzmanlaşmasına rağmen Melih Fereli doktorasını adeta fıkralar, hayata dair ilginç anektodlar, insanı güldürürken ağlatacak denli etkileyici hikayeler üzerine yapmıştır. Onun sevdiğim bir fıkrasıyla kendisi için kaleme aldığım bu doğumgünü yazısını bitirmek isterim: Bir gün Tanrı Notre Dame Kilisesi’nın kamburuna, bak sen gerçekten çok acı çekiyorsun, hem sırtındaki kambur hem de hergün çalmak zorunda olduğun çanlar, seni sevindirmek isterim, dile benden ne dilersen diye sormuş. Ahlaya oflaya çan kulesinin merdivenlerinden inen kambur bir an bile düşünmeden, o zaman tüm insanlara benim gibi bir kambur ver demiş. Doğumgününüz kutlu olsun Melih Bey. Atışa devam. tiyatro Açıkhava’da müzikal keyfi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Geleneksel Yaz oyunları etkinlikleri kapsamında Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosunda ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz ‘ ve ‘Lüküs Hayat ‘ adlı müzikalleri sahneleyecek. Tiyatroseverler, Açıkhava Tiyatrosunda yarın ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz ‘ ve 26 Ağustos’ta ‘Lüküs Hayat ‘ adlı oyunları seyredebilecek. ‘Lüküs Hayat ‘ opereti, geçen ay hayatını kaybeden tiyatro sanatçısı Suna Pekuysal anısına sahnelenecek. snmdnmz?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle